ÖDP Üzerine Dilsel Bir Analiz Denemesi

Özgürlük ve Dayanşma Partisi bir yl aşkn süreden beri, kuruluş çalşmalar sürecinde ve fiilen var olduğu dönemde dile getirdikleri ve etkinlikleri ile siyasî coğrafyann sol cenahnda yerini ald. Şimdi partililer kongrelerde bu süreci değerlendirirlerken, kendisini sol, muhalif, sosyalist, anarşist, vb. olarak niteleyen farkl politik çizgilerin de ÖDP’ye ilişkin dşsal değerlendirmeleri sk, sk dergilerde yer alyor. ÖDP’nin başars ya da başarszlğndan bağmsz olarak, belki de herkesin üzerinde anlaşabileceği tek konu, ÖDP’nin varoluş süreci ile birlikte sol kesimde ‘siyaset yapma’ daha doğrusu ‘nasl bir siyaset yapma’ üzerine, geçmişe oranla biraz daha canl bir tartşma ortam doğmuş olduğudur. Bu yaz da yine ayn alana ilişkin. Daha doğrusu bu alanda, hem pratik hem teorik ve hem de ajitatif varoluşunun ifadesi olarak, ÖDP’nin kendisini dillendirmesinin biçimlerini, geçmişin ‘antogonist’ gruplarndan oluşmuş bir partinin siyaset dilinin nasl oluştuğunu, geçmişle ilişkilerini ve farkllklarn incelemeyi amaçladm.

Analizin kendisi dil üzerinde yürüyeceği için, bu yaznn kendi diline/yöntemine ilişkin bir açklama yaparak başlamak istiyorum. Yaz bütününde elbette birçok alnt var. Ancak kişileri hedef alan bir amacm olmadğ için, gruplarn yaynlarndan yaptğm alntlarda, yalnzca yayn adn vermenin yeterli olduğunu düşünüyorum. Diğer yandan, pratiğin ve teorinin dilsel analizinin ÖDP’nin çözümlenmesine ilişkin kullanm doğal olarak spekülatif bir yöntem. Üstelik nesnesi apaçk politik olan bir sorgulamada kullanlan baz kavramlar ve ödünç alnan analiz yöntemlerinin bir ksm bu alandan çok felsefede ve edebiyatta kullanlyor. Son olarak, ortada bir eleştiri/inceleme söz konusu olduğu zaman, ve çoğu zaman, eleştiren ile nesnesi arasna ‘bilimsel’ bir soğukluk sokulmas, eleştirinin etkisini arttran imbilimsel bir oyun olarak ortaya çkverir. Benimse, eleştiri/inceleme nesnesi olarak ele aldğm ÖDP ile kendi siyaset pratiğim arasnda pek de önemli bir mesafe bulunmuyor. Şimdi hepsinden bir özet çkarmak gerekirse, bana anlaml gibi görünen bir yöntem kullandysam da, bu metnin nesnelliği ve çözümlemelerinin şaşmazlğ gibi abartl bir iddia içinde olmadğm söyleyebilirim.

Bir toplumsal bütünlüğü oluşturan bütün pratikler dil içinde var olduğu için, dili, toplumsal bireyin ve siyasî topluluklarn inşa edildiği yer olarak da görmek mümkün. Biz içinde yaşadğmz toplumun dili üzerine doğarz. Bu dil hiçbir şekilde katşksz değildir. İmgeleri ve kavramlaryla dil ideolojiktir. İdeolojiler ve ideolojik varoluşlar bir snf tavr ya da dünya görüşünü yazl, sözlü ya da pratik/bedensel dillerle iletirler. “Düşünme ve düşünmeyle ilgili olgular dilsel kullanmlar araclğyla temellendirilir. Bir organizma üzerine ortaya konabilecek önermeler iki grup oluşturur. Birincisi, yapnn fiziksel özellikleri ve maddi pratikleriyle, ikincisi düşünce, duygu, korku, nefret, tiksinti gibi düşünsel/zihinsel özellikleri ile ilintilidir. Bunlarn ikisi de dil olarak ele alnabilir.” (Gilbert Ryle, Zihin Felsefesi)

ÖDP’den söz ederken yekpare bir gövdeden söz edilemeyeceği herhalde konuya yaknlğ olan herkesçe kabul edilecektir. Çünkü bu gövde birbirine zaman zaman da çok uzak düşen gruplarn biraraya gelmesiyle oluşuyor. Ancak biraz olsun açklk sağlayabilmek için, parti merkezi adna yaplan açklamalar özelinde ‘ÖDP’ adlandrmasn bütünü kapsayacak biçimde kullanmak zorundaym. Bir yllk deneyim gösteriyor ki, çoğu kez, merkezin açklamalar bile değişik gruplarn düşüncelerini karşlamyor ya da gruplarca onay görmüyor. Ayrca, ÖDP’nin dilini ya da dillerini incelemek çok kolay değil, çünkü bugüne dek merkezî yaynlar yok denecek kadar az. Bu nedenle, merkezin kamusal alana çkan açklamalarn, partinin kuruluş bildirgesini, yerel yaynlar veya gruplarn çkardğ dergi ve bültenleri karşlaştrmaya, sözlü ve yazl dile ek olarak pratik davranşlarn ve eylemliliklerini incelemeye çalşacağm. Bu ilk belirlemeden sonra da sorunumuz halen bitmiyor. Çünkü gruplardan söz ederken, hiçbir gruba dahil olmayanlarn nasl bir yere konulacağ da belli değil. Onlar -ÖDP içinde yapldğ gibi- bağmszlar diye adlandrmak, gerçekte, bu kişilerin düşüncelerine saygszlk gibi görünüyor. Terim bir yandan onlarn bağmszlğn işaret ediyor, ama yönelimlerinin zenginliğini hiçbir şekilde tanmlamyor, öte yandan onlar kategorize ederek yine bir grup havasna sokuyor, böylelikle diğer gruplarn grup olarak var olmasnn meşrûiyetini yeniden kuruyor. Dil alanna girer girmez, komploculuk gözetilmeden yaplmş olsa da, dilsel bir tahakküm, gruplarn jargonunun tahakkümü söz konusu. Kendisini sol siyaset geleneğinde “bireyi” telaffuz eden ilk parti olmakla farkllaştran bir partinin, genel söylemi içinde yer almakla birlikte, pratik dilinde “birey” bu şekilde buharlaşyor.

KAVRAMLAR ÜZERİNE

‘Özgürlük ve Dayanşma Partisi’ nedir sorusu özellikle dilsel bir soru. Sorunun böylesine çplak soruluşunun, bizi yanta da ayn çplaklkla yaklaştrmas beklenilebilir. Ama tersi oluyor ve çelişki derinleşiyor. Doğal olarak, ‘Özgürlük’, ‘Dayanşma’, ‘Parti’ kavramlar kendileriyle birlikte hem bir tarihin hem de bir siyasî duruşun temsilleri olarak zihinlerimizin derinliklerinde çağrşm yaratan sözcükler. Böylelikle, bu adlandrma bütün bir tarihiyle siyasî geçmişlerimizi, bugünümüzü ve vaad edilen bir geleceği imliyor. Geleneksel sol terminolojinin çağrştrdklaryla ‘Parti’ sözcüğü kimileri için bir fetiş, kimileri için olumsuzluk yüklü, kimileri için ise nötr. Bu üçlü yarg yalnzca ÖDP içindekiler açsndan değil, ÖDP’ye dşardan bakanlar için de geçerli. Bu nedenle ÖDP’nin ne olduğunun anlaşlmas biraz da ‘Parti’den insanlarn neler anladğnn açğa çkarlmas ile anlaşlabilecek.

‘Parti’, Marksist sol geleneğin en mistik/fetiş kavramlarndan bir tanesi olarak yaşammz boyunca bize eşlik etti. Engels’in ‘İşte bizim partimiz Paris Komünüdür’ dediği hiyerarşi dş parti nitelemesinden, Lenin’in son on yldr günah keçisi yaplan yukardan aşağ örgütlenmiş Bolşevik Partisi’ne ve bu yapy örnek alan bizdeki parti ve inşâ örgütlerine gelindi. 1980 öncesinde partileri olmadğ için eleştirilenler, kendilerini “partileşme sürecindeyiz” diye savunuyorlard. Bugün ÖDP hem eleştirenlerin hem eleştirilenlerin başka bir tarz önlerine koyarak biraraya geldikleri çat oldu. Ama bu biraraya gelişi yine ‘Parti’ tasarm sağlad. İnsanlar toparlayan yalnzca medyatik sloganlar değil bir o kadar da artk ‘partili’, dolaysyla örgütlü olmakt. Bir yandan geçmişteki parti modeli yadsnsa da, öte yandan ‘partisiz olmaz’ ideolojisi yeniden üretildi. Elbette farkl olmak, parti gibi olmayan parti, aşkn ve devrimin partisi, aşağdan yukar örgütlenme gibi sloganlar kulağa hoş geliyor. Ama asl gerçek, masa başnda kuruluş pazarlklarna oturanlarn ‘yapacak başka bir şeyleri olmadğ için böyle yaptklar, bu parti çerçevesinde biraraya geldikleridir’. Tpk Bolşevikler’in de ellerinden gelen başka bir şey olmadğ gibi. Teori, slogan ve ideolojik önermeler sonradan geldi. Eğer ortada üzerinde siyaset yaplacak kitleler olsayd, bu gruplarn bu parti modeli çerçevesinde biraraya geleceğinden hakl kuşkularm var.

Mantksal tutarllk içindeki bir dil, kuşkusuz gerek cümle yaplarnn gerekse de kullanlan kavramlarn dili kullananlar için, hiç değilse benzer karşlklar olduğu zaman oluşur. Dil adlandrmalardan uzaklaşp yarglar, duygu ve düşünceleri de iletmek için kullanlmaya başlandğ tarih öncesi dönemlerden bu yana kendisini kullananlar için zorluklar yaratt. Gündelik dilde; akll, aptal, bilgili, cahil ya da siyasî dilde kariyerist, muhafazakâr, muhalif gibi kavramlarn nasl uygulanacağn bilmek ile, onlar birbirleriyle ve başka çeşitten kavramlarla nasl ilişki içine sokacağn bilmek farkl şeylerdir. Yani gündelik ve siyasal yaşantmzda bir sözcüğü, kavram rahatlkla telaffuz ediyoruz. Ancak bağlantlar üzerine pek de bilgi sahibi olmadan yaplan bu konuşma içerisinde, düşünce ile onu dile getiren birey arasndaki ilişki genellikle organik ve özgün değil. Düşüncenin arac olan dil de kurtulamaz bu eklektiklikten. Diğer bütün yaşam alanlarnda geleneksel, gündelik ve kstl bir dili kullanan bireyin, aniden, Marksist/Leninist terminolojiye döndüğünü ve oradan ödünç aldğ kavramlar ard arda sraladğ gözlenir. Emperyalizm, faşizm, işçi snf, sermaye, iktidar, vb. sözcükler ara bağlantlar -teorinin içinde yaplmş olsa da- konuşmacnn düşünce sistematiğinde çatlmamş bir biçimde kurgulanr. Hem dil hem düşünce ödünçtür ve ifade gücünden uzaktr. Söylem burada ortaya çkar.

İnsanlar aras iletişim, üzerinde anlaşma sağlanmş kavramlar ile, dilde sürer. Gündelik konuşmalarda kullanlan baz sözcükler üzerinde bir anlaşma sağlanmş olmasa da, pratik yaşamla içiçe geçmişliği içerisinde, bu tür kullanmlar iletişimi bozmayabiliyor. Soyutlama gereken konulara, siyasete, felsefeye, edebiyata girildiğinde ise durum bütünüyle farkldr. Kavramlarn içeriği anlaşlmazsa iletişim krlr. Anlaşmazlğn büyük ksm kuşkusuz ki, bilgi eksikliğine dayanyor. Kullanlan kavramlarn tarihsel kökenlerini ve gelişimini bilmek, önermeler üzerinde bütünüyle bir konsensus yaratmaz ama anlaşmazlğn en aza indirgenmesinde de önemli bir rol oynar.

Pek çok insan kavramlarla dilbilgisi kurallarna göre anlaml bir biçimde konuşabilir. Mesela ÖDP’de herkes bireylerin, kadnlarn, farkl cinsel kimliklerin var olmasnn ne kadar özgürlükçü bir yaklaşm olduğunu düzgün cümleler kurarak söyleyebilir. Ama bu kavramlar üzerine anlaml bir konuşmaya pek de rastlanlmyor. “Belirli amaçlar için nasl kullanlacağn oldukça iyi bildiğimiz kavramlarn mantksal çapraz anlam yüklenişlerini belirtmek zorunluluktur. Kavramlarn mantksal coğrafyasn belirlemek, onlarn içerisinde yer aldğ önermelerin mantğn gün şğna çkarmaktr. Yani bu kavramlar hangi önermelerle uyuşma içindedir hangileriyle değildir, onlar hangi önermeler izlerler.” (Gilbert Ryle) Kavram-önerme ilişkisinin yanlş kullanmn örneklemek için bir partilinin yazsndan alnt yapalm; “Kitle; Parti’nin politikalar ve genel perspektiflerinin oluşturulmasna doğrudan katlmaldr. Bu mümkün ve anlamldr. Ancak bizlerin belirlediği politikalar doğrultusunda ve bizim seçtiğimiz-denetlediğimiz organlarn uygulama kararlar vermesi; hem doğru hem kaçnlmazdr.” (Yanyana dergisi, say:2)

Görüldüğü gibi kitlelerin inisyatifi kavram, “bize tâbi olma” önermesi ile biraraya gelerek anlamn bütünüyle yitiriyor. Önerme sahibi kuşkusuz kendisini partinin iddiasndaki eşitlikçi/katlmc/özgürlükçü çizgisiyle çelişkide görmemiş. Ama anlaşlan o ki, disiplinli ve iradeli bir parti yaps, telaffuz edilmeden dile geliyor

Anlatmak istediğim; sol siyaset literatüründe yeni yeni yer almaya başlayan ve skça kullanlan kimi kavramlar, bu kavramlarn içeriğine dair bir konsensus varmş gibi, gelişigüzel kullanlyor. Oysa ki, gruplarn ve bireylerin bu kavramlarn içini farkl farkl doldurduğunu gözlüyoruz. Karşlkl konuşma, aynymş gibi görünen ayrk dillerde cereyan ediyor. Kavramlarn cümle içindeki kullanlşna bakarak ayn şeylerin konuşulduğu düşünülebilir, ama zaman zaman bu konuşulanlarla ifade edilenler bütünüyle ilişkisiz hattâ ayrk! Elbette süreç içerisinde kimi kavramlar geçerliliklerini yitirir, kimi kavramlar değişime/dönüşüme uğrar, bir ksm da geçmişteki içeriğini o geçmişin bugünkü anlamna paralel olarak muhafaza eder. Ve son olarak da, dil içinde yeni yeni kavramlar belirmeye başlar. İnsanlar hatrladklar, ses uyumunu beğendikleri kavramlarla değil, şu anda içinde bulunduklar düşünsel/ideolojik konumlarna uygun düşen kavramlarla konuşurlarsa kendilerini ifade edebilirler.

Benim amacm dili ve dolaysyla düşünceyi tektipleştirmek değil. Zaten bu, ne anlaml ne de olanakl.

Nesnel bir kesinlikle, ne denli yaknlaşsa da farkl bireyler ve görüşler ayn kavram ayn imgelerle, yani bir sözlükten karşlğn bulur gibi alglayamazlar. Üstelik, -özellikle ÖDP söz konusu olduğunda- eski kavramlar ve ideolojiler ortadan kalkmş değilken ve yeni kavramlar, teoriler henüz oturmamşken kullanlan dil üzerinde mutlak bir anlaşma sağlanmasn beklemek hayalcilik olur. Olmasn beklediğim, kavramlarn önermelerle ve başka kavramlarla ilişki ve çelişki içinde anlaml olarak tanmlanmas ve kavramlarn içeriğinin kullanclar için yaknsamas. Aykr düşüncelerin taammüden dile getirilişini bir zenginlik olarak kabul edebilirim, ama ayn gibi görünen ifadelerin hiç de ayn şeyleri ifade etmiyor oluşu, siyaset sahnesindeki bir dilin kaçnlmaz iflas anlamna gelir.

AŞK, DEVRİM VE PARTİ

ÖDP’nin kendini ifade ettiği isim logosu ve afişleri ile başlad farkllk, yeni bir çağr/iletişim dili seçilmişti. Aslnda bunlardan önce, partiye uygun görülen ad, sosyalist solun geleneksel parti ve örgüt adlandrmalarndan ayrlğ ile incelemeye değer. Çünkü hem özgürlük hem dayanşma, sol literatür içinde bir yere otursa bile, gidilecek hedefi(sosyalizmi, devrimi, vb.) doğrudan işaret etmiyorlar. Partinin ad gibi amblemin krmzs ve güneşi de bildiğimiz güneşe ve kzl diye tabir ettiğimiz krmzya benzemiyordu. Daha önceki dönemlerde deklare edici, ajitatif, atak sloganlar, düzenli yazlar ve sar krmz renklerle hazrlanan afişler renkli, katlmc bir tarza dönüşürken, miting alanlarndaki ÖDP’liler de bu afişler gibi, ortak bir tarihi paylaştklar ve o tarihin kesintisizce devam olarak yaşamay sürdüren kesimlerin militarist görüntüsünden farkllaşmşlard.

Dildeki ilk çatşma -ilk günah- ise, medyada geniş yer alan, o ünlü sloganla başlad: ‘Aşkn ve devrimin partisi’. Partiyi oluşturan bireylerden bir ksm için bu slogan, geleneksel çizgiden, dogmatizmden kurtulma anlam taşd. Yumuşak bir dildi ve iki ucu da çağryordu. Hem devrimden söz ediyor, hem aşk gibi romantik/duygusal bir sözcüğü içeriyordu. Bazlar için ‘devrim’ bazlar için ‘aşk’ vurgusu öne çkt (ayn farkllk, partiye dşardan bakanlar için de geçerli). Bir TV reklam açsndan çok çarpc olabilirdi ama sonuçta, partinin siyasal alandaki ilk varoluşu, biçimlenişi kimseye bundan böyle nasl yürüyeceğine dair bir ipucu vermedi.

İkinci önemli slogan ya da tanm, ‘parti gibi olmayan parti’ oldu. Yine taraflarn farkl kullanmlarn görüyoruz. Bir kesim için mevcut siyasî -burjuva/düzen- partileri gibi olmayacağn, bir hareket olduğunu anlatrken, bağmszlar olarak adlandrlan kesim için bu slogan, içinde parti hiyerarşilerinin, iktidar ilişkilerinin bulunmadğ, yalnzca bir çat, birlikte muhalefet yaplmasna olanak sağlayan bir organizasyon olarak anlaşld/ yorumland. Bir üçüncü alglama tarznda öne çkarlan ise, olumlu anlamda yine de ‘Parti’ olunduğuydu.

İlk iki slogan sonucunda, ÖDP’nin ne olduğuna ilişkin bir belirsizlik oluştuğu kesin. Bir küçük örnek vereyim; kurucu üyelerden bir arkadaş, kendisine yöneltilen; “ÖDP devrimci bir parti mi?” sorusunu, “tabiî ki devrimci bir parti, ama devrim perspektifi yok” biçiminde yantlayarak, daha baştan, anlam belirsizliğinin ne denli derin olduğunu gösteriyordu. Gruplarn çkardklar dergi ve broşürlerde de bu iki slogan açk ya da örtük biçimde eleştirildi. “Parti bir anlamda birlik için bir antreman alan olurken, diğer yandan, geleceğin inşasnn da nüvesi olarak alglanmak durumundadr” (Kurtuluş dergisi) tanmlamasnn içerdiği gelecek inşâs, Leninist parti modeli ile bir akrabalğ barndran üstü kapal eleştirinin örneği. Açk eleştiri ise çok sert; “Parti gibi olmayan parti ile parti gibi partinin ortalamas olamaz.(...) Parçalanmşlk değil merkeziyetçilik, sade üye değil kadrolaşma, parti gibi olmayan parti değil Marksist mücadele!” demiş ve eklemiş ÖDP üyesi; “Siyasetin bilimsel çerçeveye, somut değerlendirme ve taleplere ‘heyecan ve coşkudan’ daha fazla ihtiyac olduğu anlaşlr bir şeydir. Bu ihtiyac ‘aşkn ve devrimin partisi’ gibi tanmlamalarla karşlamaya çalşmak nafile bir uğraşdan öteye gidememektedir.” (Sol Blok Bülteni)

“BUHARLAŞAN” BİREY

Elbette dil her durumda yalnzca iletililebilir olann iletilmesi değil, ayn zamanda iletilemez olann da simgesidir. Özellikle bu metin süresince, iletilemez/söylenmemiş olanlarn açğa çkarlmas, iletilmiş/söylenmiş olanlarn kurcalanmasndan daha anlaml hale gelebilir. ÖDP kuruluş bildirgesinin dili çok geniş bir muhalefet alannn kucaklanacağn ilân ederken, solun tarihinde ilk kez farkl cinsel kimliklere ve bireylere vurgu yapt. Ufuk Uras’n deyişi ile, “partide devrimciler, sosyalistler, sosyal demokratlar, yeşiller, feministler, vicdani redçiler, radikal demokratlar var.”(Birikim söyleşisi) Ama nasl ki, bir toplumun hukukunda yer alsa da, pratik olarak kullanlmamas nedeniyle, neredeyse hukuktan çkmş ‘metruk’ maddeler varsa, bir parti bildirgesinde de böyle maddeler vardr. Bireyi ve farkl cinsel kimlikleri gündelik diline almayan bir parti ve parti örgütlenmeleri, bir süre sonra bu kavramlar yapsal dilinden uzaklaştrr. Kavramlar hiçbir düşünce ve kişiyi barndrmayan ‘metruk’ mekânlar olur.

Tüzükte ideolojik ve politik olarak tartşlabilecek pek çok şey var. Ben bireyi konumlandrş ile ilgili bir noktay işaret etmek istiyorum “Parti üyelerinin birey, çevre veya platform olarak tutum ve görüşlerini tüm partiye ve kamuoyuna duyurma haklar vardr” ile başlayan olumluluk, “partide program ve tüzük zemininde eylem birliği esastr. Kararlarn uygulanmasna katlmak gönüllülük esasna dayanr. Ancak kararlara katlmayanlar karş eylem örgütleyemez” biçiminde bir snrlama ile belirsizleşiyor. Apolitika’da vurgulandğ gibi, tutum ve görüşlerini kamuoyuna duyurma hakk olan üyeler, eğer katlmadklar kararlar ile ilintili görüşlerini duyurmaya çalşyorlarsa, bunun karş eylem olup olmayşnn snrlarn kim çizer? “En yukarda yasalar olduğu sürece bireysel olan genel olana feda edilmiş, öldürülmüş olur. Etkileşim, yaşanmş dilsel iletişimlere bağldr. İletişimsel eylem, karşlkl davranş beklentilerini tanmlayan ve iki geçici özne tarafndan anlaşlmş ve kabul edilmiş olmalar gereken zorunlu geçerli normlara uyar. Bir toplumun kurumsal çerçevesi dilsel olarak sağlanan etkileşimleri yaratan normlardan oluşur. Eylemler kuramsal çerçeve tarafndan belirlendikleri sürece, yaptrml ve karşlkl olarak snrlanmş davranş beklentileri tarafndan ayn zamanda yönetilmiş ve dayatlmş olacaktr.” (Jurgen Habermas, Bir İdeoloji Olarak Teknik ve Bilim)

Özellikle birey kavramn ÖDP için ‘turnusol kâğd’ olarak görüyorum. Yani, onun ne ölçüde özgürlükçü ve dayanşmac olacağn belirleyecek bir kavram olarak. Partinin konuşma dilinde yer alsa bile, yapsal oluşumunda/dilinde/pratiğinde birey nasl kuruluyor ? Bireyin birey olarak siyaset yapmasnn güvencesi yönetime seçilme ya da yöneticilerini seçme hakkna indirgenirse, mevcut partilerden fark ne olur? Ya da, ÖDP’yi oluşturan gruplardan herhangi birine dahil olan bireyin o gruplar içindeki haklarn tartşma konusu yapmak mümkün mü? ÖDP’de dşa dönük dil, gruplar değil bireyleri işaret ediyor, ama bir de iç işleyişin dili var. Gruplarn varlğn veri olarak kavrayan bu dilde, üyelerin kimlikleri bağl olduklar gruplarla birlikte tanmlanyor. Bugün parti yaps içinde bireyi, kadn sorununu ve iktidar dş yaplar dillendiren kişilerin düşünceleri, ‘delilik kuşatmas ve paylaşm’ ile söndürülüyor. Gruplarn bir ksm onlarn görüşlerini gelecekteki bir yer için anlaml, ama bugün için bir fantezi, bir ksm ise açkça saçmalk olarak görüyor ve yine gruplar kendi bildikleri geleneksel yollardan yürümeye devam ediyorlar.

ÖDP kurulurken ismi, logosu, afişleri ve çağr dili ile bir farkllk göstermişti. Yukarda, ‘reklamclk adna başar’ olarak değerlendirdiğim bu dil, gruplarn varlğ ile sağlanan insan saysndan daha fazla kişiyi etkiledi diye düşünüyorum. Bireye, siyasal özgürlük kadar cinsel kimliklere, aşka da yer veren bu lirik dil bir süre sonra geriye düştü, söndü ve yerini ‘reel politik zorunluluklarn’ dayattğ kuru bir meta dile, bildik siyasî jargonlarn diline brakt. Ajitasyon ve propagandaya dayal bu klasik dilin ise yaps gereği aşk, kimlikleri ve bireyi dile getirme şans yoktu.

GRUPLAR ARASI MONOLOGLAR

Gruplar kendilerini ve karşsndakileri nasl görüyorlar? “Çoğu zaman karşlkl konuşma bu görme ve görülme işlemini dile getirme çabasdr. Sizin her şeyi nasl gördüğünüzü benzetmeyle ya da doğrudan açklama çabanzla, onun her şeyi nasl gördüğünü anlama çabanzdr.” (John Berger, Görme Biçimleri.)

Oysa ki, ÖDP içerisindeki gruplar arasnda bu çaba yok. Herkes diğerini, geçmişten gelen imgesi ile alglyor. Bunu değiştirecek bir tartşma zemini kurulu değil. Kendi üyesine yönelik tüketici bir okumay dayatan gruplarn dergi ve broşürleri diyalog değil monolog olarak işliyor. Dilin benzer metinlerden, benzer deyimlerden, söyleyişlerden, durumlardan ve karakterlerden oluşan geniş bir yank rezervini gerektiren bir kullanm; yeniden hatrlatlmas süreci yoluyla snrl bir kullanm söz konusu. Bugünkü sürece getirdikleri açklama ve eleştiriler çoğu kez muhataplarnn düşüncelerinin ne olduğundan bağmsz. Oysa ki; “Kuramsal açklamalarn yalnzca, açk ya da örtük olarak saldrya geçtikleri alternatif açklamalarla ilişki içinde açklanabilir ve kullanlabilir olduğunu, başka öncüllere dayal başka sorunlarla ilişkin açklamalar karşsnda ise tümüyle ilgisiz kaçtğn unutmamak gerekiyor. (Immanuel Wallerstein, Tarihsel Kapitalizm.)

ÖDP’nin kuruluşunda en çok üstünde durulan ve anlaml olduğu ifade edilen konu ‘solun birleşmesiydi’. O tarihlerde, birleşme kavram içinde, gruplarn grup olarak yaşayacaklar, yönetim kademelerinde, seçimlerde temsil ettikleri insan says kadar ağrlkl olacaklar ve seçim ittifaklar oluşturacaklar öngörülse bile açkça telaffuz edilmiyordu. Bugün görülüyor ki, grup kavram ve tavr, ÖDP içinde bir fiilî durum yaratmş. Partililer daha demokratik bir yönetime doğru atlacak br admn; yönetim kurullarnn yürütme kurulu olarak adlandrlarak, seçilmemiş de olsa, isteyen her partilinin bu kurulda görev almasnn -İzmir Konak İlçesinde olduğu gibi- yasallaştrlmasnn bir grubun iktidarna yol açabileceğini düşünerek karş çkabiliyorlar.

Gruplarn yaynlarnda birbirlerine olan güvensizlik/hoşnutsuzluk daha net dile geliyor; “Bu parti sosyalist söylemleri ve Marksizmi propagandasnda kullanrsa ürküp kaçacaklardan çok koşarak gelenlerin partisi olacaktr. Üstelik bu koşarak gelenler değil söylemden, coptan, kurşundan da ürkmeyecektir” diyen Sol Blok üyesi çifte işlev gören bir söylem kullanmş. Bir yandan partiye sahip çkyor, öte yandan partideki sosyalist, Marksist olmayanlarn korkaklklarn ve onlarda duyduğu hoşnutsuzluğu, gelenlerin cesaretini överek sezdiriyor. Çifte konuşmalar olarak işlev gören ve yüzeysel içeriğin iletilmesinin ötesinde duygusal bir tepki yaratan retoriksel konuşmaya güzel bir örnek. İdeolojiyi, bireyin gerçek varoluş koşullar ile girdiği hayali ilişki olarak tanmlarsak, bu alnty yaptğmz grubun şu anki varoluşuyla nesnel gerçeklik arasndaki uçurumun da nasl giderildiğini anlayabiliriz

Daha lml ama yine partideki “ötekine” yönelmiş bir alnty Kurtuluş dergisinden yapyorum; “Son tahlilde -parti dş siyasal eğilimlerin perspektifleriyle- benzer perspektifler taşyan bir takm parti içi eğilimlerin, -parti dş siyasal eğilimlerle- ayn yolu takip ediyor olmalarnn izah zordur. Bu yaklaşm tarznn esas aslnda geçmişin günümüze taşnmasdr. Yani geçmiş avadanlklarla bugün bir savaş verilerek ksa erimde kendinden menkul devrimcilerin partiyi yönlendirme arzusudur.(...) Salt bu kifayetsiz muhteris tutum alşlar bile gelinen noktann nezaketini göstermeye yeterliyken, bunun da ötesinde bir tutum olarak, gelişen koşullar sağlkl bir ayrşmaya yol açacak admlarn ivediliğini anlatmaktadr.” Görülüyor ki, daha kuruluşundan 6 ay geçmeden ayrşmadan söz edilecek noktaya gelenler var, ama, eğer ayrşmada sağlk bulunacaktysa birleşmeden anlaşlan neydi?

Kuruluş aşamalarnda sözü edilmeyen bu fiili durum ve gruplar aras güvensizlik/hoşnutsuzluk, yine dilsel oyunlarla, söylemlerle gizleniyor. Ufuk Uras 6. Parti Meclisi açlş konuşmasna şöyle başlamş; “ÖDP oldukça ksa sürede örgütsel, politik ve ideolojik inşasnn temellerini ortaya koydu ve yarattğmz çok sesliliğe dayanan politik kültürün kakafoniye dönüşmesini bekleyen Özgürlük ve Dayanşma düşmanlarn hayal krklğna uğratt.” Bu sözlerin üzerinde, bir açş konuşmas olmas nedeni ile fazla durmuyorum. Herhalde yazy okuyanlar benim bir ÖDP düşman olduğumu düşünmezler. Ama Uras’n konuşmasnda, yinelenen bir siyasî tavr var; yukarda alntlarn yaptğm ve birarada olmak anlamnda yanlş olarak nitelenebilecek anlayşlarn üstünün örtülmesi, politik ve ideolojik belirsizliklerin aşlamamş olmas! “Yanlşn ele alnş her zaman politiktir ve bir politikann yürürlüğe konulmasdr. Bir yanlş kökleriyle birlikte söküp atmak için nasl bir politik irade gerekiyorsa, yine bir yanlş analiz etmemek, bilmemek, dolaysyla kökleriyle birlikte söküp atmamak için de açğa vurulmamş ama üstünde susulan politik bir irade gerekir; yaplan yanlştan yana tavr alma kararn ve yanlşn tedirginlik yaratmadan sürüp gitmesini gerekli klan politik nedenler. (...) Esas tehlike hatalarn yaplmas ya da baz zorunlu olumsuz tedbirlere başvurulmasnda değil, bir zorunluluğun yüceltilmesinde, ölümcül koşullarda dayatlan taktiklerin tamamlanmş bir teorik sistem halinde kalplaştrlmasnda”(Louis Althusser, Devletin İdeolojik Aygtlar) yatyor. ÖDP’de bu güne dek başlatlmayan sağlkl bir siyaset ve parti tartşmasnn nedeninin, bu fiili durumun işleyişinin şimdilik sorun yaratmyor, ama üzerine basldğnda yaratabilir düşüncesi olduğunu düşünürsem herhalde hakszlk yapmş olmam. “Analiz edilmemiş olmalarnn politik sebeplerden ileri geldiği meydandadr. Şu anda var olan toplumsal ilişkilerin durumu için gerekli olduklarndan sürüp gitmeleri ve kendilerine dokunulmamalar istenmektedir.” (Althusser)

Emek gücü, en geniş emekçi kesim, emekten doğru (dizgi hatas yok, kullanm bu şekilde imla açsndan hatal olarak yaplyor), emek eksenli, emek cumhuriyeti gibi, emek ile başlayan nitelemeler ÖDP sözcüleri tarafndan skça kullanlyor. Bunun işçi snf yerine ikame edildiğini anlamak zor değil. Belki bir kesim için ortaya atldğnda bir anlam ifade ediyordu, ama bugün, tpk bir zamanlar ‘işçi snf’ kavramnda olduğu gibi, bir söyleme dönüştü. Emekten yana olmak ne demek? Çalşmann kutsallğn, daha çok çalşmak gerektiğini mi vurguluyor, bugünkü toplumsal formasyonda emeğinden başka satacak bir şeyi olmayan insanlarn yannda olmay ve insann kurtuluşunun emekten kurtulmakla mümkün olabileceğini mi? Peki emek gücü Ankaragücü gibi bir şey mi? En geniş emekçi kesimlerden yana olmak ile ifade edilmek istenen özel bir anlam var m, yoksa deyişin şiddetini ve siyasallğn arttran yeni bir söylem ile mi karş karşyayz? Öyle ya, en geniş ile nitelenen emekçi kesimlerden yana olmak, en geniş olmayan emekçi kesimlerden yana olanlar varmş ve onlarla araya snr çekmek isteniyormuş anlamna gelir. Sol bir parti, pratik olarak öznesi haline gelemediği, çalşan kesimlerin temsiliyetini üstlenemediği toplumsal ve siyasal mücadelede, sanki özneymiş gibi konuşuyor ve söylem üretiyor. Yalnzca, verili toplumsal ilişkilerin nesnel olarak dönüştürülmeye başladğ eylemlilik/devrim sürecinde kullanlan dil, bu siyasî eylemliliğin öznesi haline gelen parti ya da hareketler için organik bir anlam taşr.“Devrim bütünüyle siyasal bir söz, yani başlangcnda da bitiminde de siyasal bir söz ürettiği için söyleme yer brakmaz. Sol eylemin kendisi olmadğ ölçüde, solda söylem kuşkusuz vardr. Devrim ‘sola’ dönüştüğü anda, yani adn maske halinde gizlemeyi, örtmeyi kabul ettiği anda, masum bir üst-dil üretmeye, kendini doğru klğnda yozlaştrmaya raz olduğu anda ortaya çkar. Bu işlem bir süre sonra devrime ters düşen bir işlem biçiminde alglanr.(...) Sol söylem her zaman yapay bir söylemdir, kurulmuş bir söylemdir, beceriksizliğinin nedeni de budur.” (Roland Barthes, Söylemin Düzeni)

Nesnel olarak snf ile ilişkisi kopuk, ama kendisini o snfn temsili içerisinde sanan anlayş bildik düşünceleri söylemleşmiş dillerle yineliyor; “Solda, sosyalistler arasnda yaygn bir kan var; biz ne biliyorsak kitlelerin de bildiği sanlyor, oysa ki bu doğru değildir.” (Basksz, Bürokratsz, Generalsiz Sosyalizm Broşürü) demiş bir partili. Daha ilk bakşta anlatmdaki terslik göze çarpyor. Bir dil oyunu var burada. İkinci önermenin (kitlelerin bizim bildiklerimizi bilemeyeceği önermesinin) birinci ile yan yana kullanlyor olmas yalnzca solun öteki kesimleri ile bir ayrm gözetme ve doğrunun temsiliyetini tek başna üstlenme amac taşyor olabilir. Çünkü önerme sahibinin de çok iyi bildiği gibi, tarihi boyunca solda, sosyalistlerde yaygn olan kan, kitlelerin gözünün açlmas için öncüye ihtiyaç olduğu ve partinin de bu tarihsel misyonu yüklenmesi gerektiği olmuştur. Alnty yaptğm kişinin de bu anlayşn devam olduğunu kolayca anlyoruz. Zaten yazarn iddiasnn tersine, başka gruplar da farkl düşünmüyor; ilki; “Biz sosyalistler verili şu ya da bu andaki halka rağmen halk için varz.” (Sol Blok Bülteni) derken, diğeri “Zaman sorumluluk üstlenme ve tarihsel vebalden kurtulma zaman, parti olma zaman” (Kurtuluş dergisi) diye eklemiş. Tüm bu deyişlerde, yaşayan bir siyaset dili yerini araçsallaşmş üst dile brakyor. Aslnda halk, kitle, ve somut politik mücadele üzerine değil bu kavramlarn üzerine yaplmş bir konuşma var. Bir alntyla daha iyi açklayabileceğimi düşünüyorum; “Eğer oduncu değilsem ağac konuşamam, yapacağm ağaçtan konuşmaktr, ağaç üzerine konuşmaktr. Kullandğm dil işlenen bir ağacn arac değildir, dile getirilmiş ağaç kullandğm dilin aracna dönüşmüştür artk. Bundan böyle oduncunun gerçek diline oranla ikinci bir dil, bir üst dil oluşturmuş olurum, bu üst dilde nesneleri değil nesnelerin adlarn işlerim artk. Bu üst dil söylensel olmamakla birlikte, söylen bu dilin alanna yerleşir.” (John Berger, Görme Biçimleri)

“Hakikati canlandracak olan konuşmak değil adlandrmaktr.” (Walter Benjamin, Son Bakşta Aşk)

Dil hem söyleneni hem de söylenmeyeni belirtir demiştim.. Parti elbette genel siyasî kavramlar sürekli olarak kullanyor. Suskun olduğu kavramlar ise dşlanan ilgi alanlar olarak incelenebilir. Birey, farkl cinsel kimlikler, sivil itaatsizlik, çevre bunlardan en önemlileri. Sözü edilenler, Marksist solun da hiçbir zaman ilgi alann oluşturmad. Bu açdan bakldğnda, bütün farkllk iddialarna karşlk, ÖDP dile getirdikleri ve suskunluklar ile Marksist sol geleneğimizin dili ile örtüşüyor. Ama önemli bir farkla; ’80 öncesi, şimdilerde ÖDP’de biraraya gelen siyasî yoğunluklarn dili atak, coşkulu, güvenli, deşifre ediciydi. Bugün kullanlan dil ise ürkek, dolayl ve betimleyici. Söylemlerle işleyen bir dil.

ÖDP’NİN DAVRANIŞ DİLİ

Biraz da beden diline yani partinin işleyişine ve eylemliliklerine bakalm. Küçük, önemsiz gibi görülen örnekler verilebilir. Mesela, İzmir şenliğinde kürsüye çkan MYK üyesi konuşmacnn, karşsndaki topluluğa ‘yğnlar’ biçiminde hitap etmesi, -yürüyüşün farkl politik anlayşlarda olduğu gibi- beşerli, düzgün sralarla sürmesi için, görevlilerin srarl ve buyurgan tavrlar, megafonlu slogan attrclar, vb. Ya da bir dakika karanlk eylemlerindeki gece buluşmalarnda, “yaşasn özgürlük dayanşma” sloganlar atp herkesin katldğ eylemleri sahiplenmek, “eylem bitti, dağln” yaklaşmlar ile ev sahibi haleti ruhiyesini dşa vurmak, dilsel olarak da dile gelmeyen kavramlar ile ilgili -çevre gibi- eylemlere katlmdaki isteksizlik ÖDP’nin pratik dilini gösteriyor.

Elbette baz partililer bu yaklaşmlara karş çktlar, ama anlayş hala sürüyor. Parti genel başkann, genel sekreterini, MYK üyelerini, il/ilçe başkan ve yöneticilerini parti içi ya da dş iletişimde sfatlar ile dillendirmek bir parti hiyerarşisi yaratmaktaki ilk admdr. Bu yazl dil pratik dile taşndğnda, yani yukardaki sfat taşyan kişiler mitinglere, parti “taşra” teşkilatlarnn açlşlarna, şenliklerine bir tür onur konuğu olarak davet edildiklerinde, her türlü faaliyette partiyi temsil ettiklerinde süreç tamamlanr. Bazlar ne denli aksini iddia ederlerse etsinler, ÖDP dili, parti içindeki yönetim kademelerinde ayrcalkl sfatlar, yasal zorunluluğun ötesinde, taammüden kullanlan biçimde işleyen bir dil olarak gözüküyor. Yabanc olmadğmz bir tarz/dil bu, ama partinin yazya dökülmüş, aşağdan yukar örgütlenmeden söz eden merkezî dili ve kuruluş bildirgesi ile çelişkili. Ayrca ‘aşağdan yukar’ diye adlandrlan örgütlenme de tpk yukardan aşağya örgütlenmede olduğu gibi, aşağ ve yukar diye iki kategorinin varlğn hiç değilse dilsel alanda ve felsefi anlamda garantiler. Yönetim/iktidar seçilmiş de olsalar yukardakilerin ya da görünmez etkili kişilerin elindedir.

Çkarlan Özgürlük ve Dayanşma bülteni de ilk biçimiyle yukarda sözünü ettiğim davranş/beden dilinin bir uzants. 12 sayfalk bültenin ilk iki sayfas ÖDP ile ilgili haberlere, üç sayfas parti meclisi ve MYK belgelerine, kalan 7 sayfas ise basn açklamalar, meclis ve miting konuşmalar alntlar olarak; genel başkan, başkan yardmclar ve MYK üyelerine ayrl. Partiyi oluşturan isimsiz insanlar başka partilerde ve bütün bir tarihsel süreçte olduğu gibi, bir kez daha, buharlaşp yok oluyor. Nitekim MYK 24. olağan toplantsnda alnan bülten çkarma kararna Yurdagül Erkoca şerh koyarken benzer bir tehlikeyi vurgulamş; “Bu, tasarlanş biçimiyle bir bülten değil, yayn organdr. Bir merkez Kurul’un elindeki yayn organlar tarihte örnekleri görüldüğü üzere partinin geleceği açsndan son derece tehlikelidir. Merkez organ, kendi siyasî hatt doğrultusunda partiyi manipule etme yeteneğine bu yayn sayesinde sahip olacaktr.”

Partinin beden/pratik diline ilişkin bir başka not son Sultanahmet mitingine, miting öncesi verilen bir ilâna ilişkin. Tpk İşçi Partisi’nin son seçimlerde İP’yi destekleyen aydnlar ilân benzeri, mitinge destek veren aydnlar başlğyla verilen ilânda, birçok tandk ismin ad zikredilerek, bir biçimde, mitingin meşrûiyeti vurgulanmş. Söylediklerine bakarsak, ÖDP ‘yldzlar’ ile yürüyen bir parti olmama iddiasndayd. Belki de siyaset yapmak böylesi popülist yaklaşmlar gerektiriyor ama ben yine de partinin varoluşunu, işleyişini sağlayan insanlarn isimsizleştirildiklerini ve yeri geldiğinde, seyirci çekebilmek için, iddias ile çelişebilecek bir siyasî tavra doğru sürüklendiğini düşünüyorum.

Buna benzer bir başka tavr Biz Toplumsal Olandan Yanayz adl ÖDP parti broşüründe görüyoruz; Özelleştirme konusundaki eleştiriler yaplrken bir konuşmac, bu yönelişi gerçekçi temellere oturtmak üzere bir alternatif sosyalist strateji hazrlamay hedeflemekten bahsediyor ama aşağya bir dipnot düşmüş; “bunu alternatif sol ekonomik strateji başlğyla ifade etmek daha doğru olacaktr, böylelikle özelleştirmeye karş mücadele perspektifinin sosyalist bir toplum hedefiyle çakşmas gerekmediği düşüncesinde olan kesimleri yanmza almak açsndan gereklidir.” Sanki ufack bir dil oyunuymuş sözü edilen. Siyaseti var olan siyaset yapsndaki çürümüşlüklerden, takiyeci anlayşlardan arndrmak için yola çkan bir partinin broşüründe yer alan bu dip not ve son miting ilân, ÖDP’nin reel politika üzerine ahlak tartşmasn bir an önce başlatmas gerektiğini düşündürtüyor.

Pratik/beden dili ile son dşsallaşma yaklaşan seçimler ile ilgili. Gruplarn yönetimde ağrlk oluşturmak için birtakm ittifaklar gündeme geliyor. Böylelikle parti içinde, biz, bize yakn olanlar ve ‘ötekiler’ biçiminde yaplaşmalar/ayrlklar oluşmas, tüzüğün yarattğ meşrûiyet içerisinde yeniden üretiliyor. Bu durumda, partiye özgür iradesi ile ‘tek başna’ katlmş olan bireyin haklar nasl teminat altna alnabilir? Oysa, -birleşme kavramnn içini boşaltan- seçim ittifaklarna olanak sağlayan ve burjuva hukukundan devşirilmiş ‘demokratik’ seçme ve seçilme hakknn yerine, uzak bir gelecekte olacağ tasarlanan gerçek demokrasi anlayşnn bir an önce yaşama geçirilmesi, en azndan vaad edilen gelecek hakknda da, bir siyaset pratiği olarak insanlara mesajlar vermesi nedeniyle anlaml olabilir. Birey ve solun birliği, partinin pratik diline kodlanmaldr.

Son olarak eklemek istediğim bir yön daha var; Yalnz ÖDP’de değil bütün sol muhalefet arasnda ‘iktidar perspektifli’ bir eylemlilik anlayş sürüp gidiyor. İzmir’de, bir ksm partili olmayan 50 kişilik bir katlmla, ÖDP Kordon dolgu yolunu protesto amaçl bir eylem yapt. Ama ertesi gün, doğrudan siyaseti/iktidar hedefleyen Sultanahmet Meydan’ndaki mitingine yaklaşk 50 bin kişinin toplandğ söyleniyor. İzmir’den de çok sayda partili, bu miting için İstanbul’a gitti. Teorik çabaya, düşünceye fazla önem vermeyen ve varoluşunu ‘büyük’ eylemlerde arayan, kadn haklar, çevre, vicdani red gibi alanlardaki eylemleri iktidar perspektifsiz, dolaysyla ‘yetinmeci’ sayan bu bakş açs sol siyasetin bunalm dönemlerinde skça rastlanan bir eğilim. ‘Reel politik’in ardna taklp, başlangçtaki tasarmlarn yitirilmesi ile sonuçlanacak bir sürece doğru eksen kaymasna neden olabilecek bu eğilimin, olas bir erken seçimde -şu anda dedikodu düzeyinden gerçekliğe doğru gelişen- CHP ile birlik oluşturma benzeri anlayşlar da ‘doğallaştrmas’ mümkün.

PARTİNİN EVSAHİPLERİ

Bir de partinin daha fazla sahibi kim ya da kimler olduğunu tartşmak gerekli. Bugün ÖDP denince aklnza ilk gelen imge kuşkusuz Ufuk Uras olacak (burada Ufuk Uras’n kişiliği ile ilgili bir rahatszlk duymadğm belirtmek zorunlu oldu). Hem başkan kimliğinin medya araclğyla sürekli vurgulanmas, hem de konuşulacak her ortama belki de zorunlu olarak gidiyor olmas, kamuoyunda bir lider ve lider partisi imajn doğurdu. Bu imajdan hiçbir partilinin rahatsz olduğunu veya rahatszlğn deklare ettiğini görmediğimize göre, bu türden geleneksel anlayşlarn reddiyesi olarak var olan ÖDP’nin bir kez daha düşünce dili ile beden dili çelişiyor. Belki de çelişki yok da, düşünce dili bugüne dek yazl dilde farkl ifade edilmiş.

Partinin sahibi olan siyasî eğilimin ne olmas gerektiğine ilişkin olarak, gruplarn görüşleri zaman zaman benzeşiyor. Kurtuluş’un “ÖDP’nin belkemiğini oluşturan kadrolar esas olarak son 30 yldr bu ülkede sosyalist hareketi taşyan, sosyalizm için mücadele eden insanlardr. (...) ÖDP’nin içinde gerçekte sosyalist ya da Marksist devrimci bir odağn şekillenmesi gerekli ve kaçnlmazdr” görüşüne Sol Blok “Sol blok marksist leninist ilkelerin yöntemsel, bilimsel, ideolojik temeli üzerinde oluşmuştur” ve “her ne söylenirse söylensin ÖDP sosyalistlerin ağrlkta olduğu bir parti olmuştur” görüşleri ile destek veriyor. Sungur Savran’n da örtük biçimde ayn beklenti içinde olduğunu anlyoruz; “Susurluk konusunda ÖDP (...) esas olarak muhalefetin geri kalan bölümünün dilini benimsemiştir.(...) Sosyalist hareket var olan düzenin dşna taşmayan, kapitalizmi aşmaya işaret etmeyen bir talep ve sloganla yetinemez. Bu iktidar sorunudur. (...) Nasl nitelenirse nitelensin, demokratik sfatyla anlan ve snf iktidar sorununa değinmeyen her slogan nihayetinde burjuvazinin iktidarna güç kazandrr.”

Uras bir konuşmasnda, “partimizde bilenler ile bilmeyenler eşittir” demişti. Ama Kurtuluş’un -başlardaki Sol Blok alntsnda olduğu gibi- ‘kadro’ nitelemesi, açk ki, partililer arasnda kadro ve sradan üye, bilenle bilmeyen ayrmn vurguluyor. Yine Uras’n konuşmasnda sözünü ettiği sosyal demokratlar, feministler, çevreciler, vicdani redçiler ve diğerlerinin kimliklerini, partideki sosyalist rengi öne çkarmak isteyenler fazla önemsemiyor. ÖDP’nin dilinin ne olmas gerektiğini sosyalist hareketin talep ve sloganlar doğrultusunda yaptğ değerlendirme ile eleştirdiğine göre, Savran’n da parti için düşündüğü kimlik sosyalist bir kimlik, dil sosyalist bir dil. Parti dili sosyalist bir dile dönüştüğünde, sosyalist olmayan ama partide olmalar ‘partinin farkllğ’ diye övünülen diğer insanlarn dili tahakküm altna alnmş olmayacak m? Başka kimlikleri bir türlü içine sindiremeyenlerin hâlâ ayrdnda olmadklar bir gerçek var, Konak İlçe Örgütü’nün frsat buldukça çkarttğ dergisi Yanyana’da, Serdar Canbolatoğlu’nun yazsnda belirtildiği gibi; “Benim ben olmadğm yerde, sen de sen olamazsn”!

Yine gruplardan birisinin broşüründe “Ya reformizm, ya da Devrim ve Sosyalizm” ‘şiarn’ okuduğumuzda, geçmişin ÖDP’nin yakasn pek brakacağa benzemediğini bir kez daha anlyoruz. Parti içi gruplarn dili sürekli olarak ’80 öncesindeki politika yapma biçimlerine ve kimliklere çağr yaptğna göre, politik ahlâk ve popülizm konularna ek olarak, geçmişin bugün ile ilişkisinin doğru bir tanmn ve tartşmasn yapmak, ÖDP için kaçnlmaz olmuş. “Geçmişi tarihe uygun olarak yeniden konuşturabilmek, onu, ‘bir zamanlar gerçekten naslsa öyle’ anlamak demek değildir. Geçmişi tarihe uygun olarak yeniden konuşturabilmek, bir tehlike momentinde birden parladğnda onunla bir bellek kazanmak demektir” (W. Benjamin) “Geçmiş hiçbir zaman olduğu yerde durup yeniden keşfedilmeyi, aynyla, olduğu gibi tannmay beklemez. Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir. Eyleme geçerken içinden sonuçlar çkarttğmz bir sonuçlar kuyusudur. Geçmişin politikalar ve politika dili - geçmişte ‘doğru’ olduğunu kabul etsek bile- bugün geçerliliklerini yitirmiştir. Onun yerine bir imgeler dili oluşmuştur Şimdi önemli olan bu dili kimin ne amaçla kullandğdr. Bu imgelerin bize seslenip durmasna öylesine alşmşzdr ki, üzerimizde yaptklar etkinin tümüne pek dikkat etmeyiz.” (John Berger, Görme Biçimleri) Doğru, Devrimci, Sosyalizm gibi oldukça doğalmşçasna tekrarlanan baz kavramlar, her tekrarlanşlarnda yeni bir bellek oluşturuyor, taklit nitelikleri gözükmüyor, ama bir şey de anlatmyor. Konuşmaclarn da zaten anlatmak gibi bir derdi yok, onlar kendi varoluşlarna tarihten gelen bir meşrûiyet kazandrma çabasndalar.

KISA BİR SONUÇ

Bir parti çevresinde biraraya gelen insanlar, mutlaka temel bir düşünce/talep etrafnda da biraraya gelmiş olurlar. Bu düşünce ve taleplerin ortaya konulmas, kavramlar ile oluşturulan teorik bir dilde gerçekleşebilir. Bu eleştirilerime; “ÖDP’nin kapal bir teorik bakş hedeflenmiyor” karşlğ verilse bile, bu yant da yeni bir teorinin kta sahanlğna girer ve yeni kavramlar ortaya çkarr. Üzerinde anlaşma sağlanan kavramlar olmakszn, düşünce kendini taşyacak uygun bir dil bulamaz. Bunun yaratacağ iletişim bozukluğu, alternatif olma iddiasndaki bir siyasî yoğunluk adna, kendisini ifade edememek açsndan önemli bir tehlikedir.

ÖDP’yi oluşturan gruplar halen kendi dillerini, üstelik birbirlerinin dillerini reddederek kullanyorlar. Birbirinden pek de hoşlanmayan bütün bu dilsel varoluşlar/gruplar çok kültürlülük/zenginlik olarak alglanabilir mi? Birarada olmak, eğer taraflar için teorik, politik ve pratik sentezlere neden olmayacaksa, birarada olmann zenginleştiriciliğinden nasl söz edilebilir? Bir yapy oluşturan parçalarn dilsel uyumsuzluğunun, yapnn dilini nasl oluşturacağ yani ÖDP’nin ne olduğu sorusunun en iyi yant, bana; “ÖDP, belli bir tarihsel süreçte, başka türlü siyaset yapmann -saysal olarak- olanaksz olduğunu kavrayan farkl siyasî eğilimlerin, bu siyasî eğilimlerini değiştirmeden ve hiçlikten kurtulmak için zorunlulukla biraraya geldikleri muhalif bir yaplanmadr” gibi geliyor. Ama bütün bu tespit ve değerlendirmelere rağmen ÖDP içindeki durumun çok vahim olduğunu -bir çelişki gibi görülse de- düşünmüyorum. Gruplar kendi pratik varoluşlarn devam ettirebilmek için sözlü, yazl veya pratik eylemlilik anlamnda öne çkyorlar, ama saysal olarak önemli yoğunluklar değil. Siyasete meraklar ve teslim edilmesi gereken inançlar/özverileri nedeniyle, bugünkü ÖDP faaliyetlerinin çoğunda onlarla karşlaşyoruz. Azmsanmayacak saydaki üyeyse yenilik arayşnda ve gruplara ilgi göstermiyor, ama ne dilsel ve pratik eylemlilikleri, ne partideki ağrlklar saylar ile orantl. Bir gün ağrlklarn koyacaklarn umuyor ve bu nedenle partinin gidişatnn yönünü kestirmek kolay değil diye düşünüyorum.

İncili Çavuş öyküsünü andrr biçimde, sonu dersler ile biten metinlerden ben de pek hoşlanmam. Ama, kendimin de bir biçimde dahil olduğu siyasal alana ilişkin yaznca, bir öneride bulunmak da kaçnlmaz oldu: ÖDP’de kullanlan kavramlar ve dile gelişler bireyler arasnda yeterli bir iletişim sağlamadğna ve orta/uzun vadeli politikalar yapabilmek için asgari bir anlaşma zemini kaçnlmaz olduğuna göre, parti içinde, vakit geçirmeden, kavramlar ve dil üzerine konuşma/tartşma/teorik çalşma başlamaldr. Özellikle, içinde bulunduğumuz kapitalist sistemin ekonomik ilişkilerini aydnlatmak ve kendini açklayabilmek adna, skça kullandğmz; emperyalizm, sosyalizm, emek, özgürlük, demokrasi, parti gibi kavramlar öncelikli görüyorum. Aksi takdirde, “İnadna Aşk, İnadna Devrim, İnadna Sosyalizm” vurgusu, kullanandan başkas için anlam ifade etmeyen bir söyleme dönüşecek. Bir kez daha ‘bir ihtimal daha vard, felaket oldu’ şarksn söylememek dileğiyle....