Mehtap Cansın, İntihar ya da "Yapamadım"

Trans Mehtap Cansın, 5 Ocak’ta Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak intihar etti. Ölümün bunca sıradanlaştığı bir toplumda, bu intiharın da diğer intiharlar gibi geçiştirileceğine, hele de ölen kişinin cinsel tercihi itibariyle “biz”den biri olmadığı için hepten unutulacağına şüphe yok. Yazık mı desem, ayıp mı desem! Henüz 24 yaşında Mehtap Cansın. Bir videoya konuşmuş intihar etmezden evvel. Giderayak ve kalan son nefesiyle şikâyetini dillendiriyor, derdini son bir kez olsun söze/sese kavuşturmaya, başkalarına iletmeye çalışıyor:

Herkese öpücükler yolluyorum, bugün benim en güzel günüm, çok mutluyum, ama bugün benim için bir güzel gün daha olacak. Herkese teşekkür ediyorum. Herkesi seviyorum. Birçok insan benim arkadaşımdı ama arkadaşım değilmiş. Herkesi kendi vicdanıyla baş başa bırakıyorum, ben artık yapamıyorum. Bunu öğrendim. Herkesin istediği gibi, istedikleri şeyi yapıyorum. Hepinizi öpüyorum. 2015! Ben 1992 doğumluyum. Şu an 24 yaşında olmam lazım ve 24 yaşımı sonlandırıyorum. Herkesi öpüyorum. Yapamadım. Yapamadım çünkü insanlar bana izin vermedi. Çalışamadım. Bir şeyler yapmak istedim, yapamadım. Anladınız mı, bana çok engel oldular. Beni çok mağdur ettiler. Herkesi Allah’la baş başa bırakıyorum. Ve şu an Boğaz Köprüsü’ne doğru gidiyorum. Yarın gazetelerin 3. veya 4. olabilir, belki 1. olabilir, sayfalarında benim adımı duyacaksınız. Hepinizi öpüyorum, Allah’a emanet olun. Allah’a emanet olun...

Gazetelerin kuvvetle muhtemel daha büyük ve önemli gündemleri olacak yarın. 1. sayfada değil de, daha içerlerde “adından” söz edilecek Mehtap Cansın’ın. Bunun kendisi de farkında üstelik: “3. veya 4. olabilir.” Daha kötüsü hiç olmayabilir de. Dirisi neydi ki, ölüsü ne olsun diye bakılacaktır. İntihar eylemi bir öznenin kendini ölümde duyurması, varlığın kendini ölüm aracılığıyla dünyaya son bir kez açması ise şayet, burada sorgulanması gereken şey ölüm değil, ölüme neden olan hayattır. Bu hayatın Cansın açısından cehennemi bir hayat olduğu su götürmez. Nitekim ne kadar çok tekrarlıyor “yapamadım” diye: “bir şeyler yapmak istedim, yapamadım, bana engel oldular.” Hemen ekliyor: “Anladınız mı?” Neyi anladık mı? Daha fazla “yapamamak,” bir yerde tıkanmak, engellenmek, canı ciğeri tükenmek. Bunlar mı mesela? Bunların hepsi sonuç. Hayatın kıymetten düşmesi, anlamların ve değerlerin dağılması, hatta “düşmana inat bir gün daha fazla yaşamak” sınırının aşılması. Bunlar da sonuç ama.  

Bu trajik tıkanmanın esaslı bir nedeni var: Yapamama fiilini “çalışamadım” fiilinin takip etmesi tesadüf değil. Demek yapılamayan şey çalışamamak, çalışıp da biyolojik hayatı yeteri kadar idame ettirememek. Mevzu gene dönüp dolaşıp maişet meselesinde, insanlığın devasını arayan şu kadim “açlık” ve “yoksulluk” probleminde mi düğümleniyor yoksa? Galiba öyle. İçinde yaşadığımız bu beş para etmez toplumsal sistemde, çalışamayan özne yapamayan özne olarak değerlendirilir. Yeteneksizdir, akıldan yana eksiktir, para kazanmanın yollarını bulamamıştır, suça yatkındır, değer üretmiyordur; bu haliyle de hesap dışıdır, doğal olarak dışarı püskürtülür, öldürülmeyip yahut kapatılmadığı takdirde de en iyi ihtimalle marjda tutulur. Burjuva toplumunun iplerini elinde tutan soytarılar, “yapma” edimini sadece çalışmakla sınırlı tutmayı başarmış haydutlardır. Karl Marx’ın altını çizdiği üzere, kendileri de zerre çalışmadan üstelik: Gaspla, mirasla, fetihle, sömürüyle gelen zenginliklerini çalışmayla elde ettikleri yalanını yayalar ortalığa.

Mehtap Cansın’ın “yapamadım” feryadı, intihar eyleminden daha dehşetli bir çığlık, daha derine inen bir protestodur. Yapmak fail olmaktır, eylemdir, insani manada genişlemek, yayılmaktır; yapamamaksa insani düzlemden nesne derekesine düşmek, daha açık konuşmak gerekirse hayvani varoluşa çekilmek demektir. Varlığı da fazlalıktır elbet bu tür öznelerin. Bu “fazla olma” hissi de yenilir yutulur bir haletiruhiye değildir. Her şeyin aynılık üzerine bina edildiği bir toplumsal varoluşa, bu yetmiyormuş gibi bir de işsizlik acısının eklenmesi, kişinin diri diri toprağa gömülmesi değilse nedir? Bu bahiste Cansın’ı “mağdur eden” faillerin kim olduğunun ne önemi var? İntihar eylemi sorumluları doğrudan ele veriyor: “Yapamadım çünkü insanlar bana izin vermedi.” Evet, insanlar! Gayet açık bir cevap bu. İnsan olan üzerine alınsın: Ölümle gelen bu eksilmede, herkesin payı var. Mehtap Cansın’ın sözlerinde “Allah” ve “vicdan” kelimeleri bir arada yankılanıyor, “baş başa kalmak” şartı öne sürülerek. Ama bir taraftan da belli ki hakikatli bir şekilde seviyor insanları, kızmıyor, inceden sitem ediyor ama yargılamıyor, boyuna öpücükler yolluyor hiç tanımadığı insanlara. “Allah belanızı versin” diyebilecekken, “Allah’a emanet olun,” diyor.

***

İstanbul LGBTT Dayanışma Derneği’nin Mehtap Cansın’ın ölümüyle ilgili duyurduğu basın açıklaması çağrısının başlığı: “Trans İntiharları da Politiktir.” Bu yargıdaki “-de, -da” bağlaçları, nasıl da can yakıcı. Hayata yönelik bir büyük tıkanmanın sadece bir bağlaçta tezahür etmesi, bu bağlacın da politikanın derdini omuzlaması. Başlık sonuna kadar haklı, “trans intiharları da politiktir.” Ama bu şu anlama gelir bir taraftan da: çalışmaları ve işsizlikleri de dahil olmak üzere transların başka edim ve eylemleri de politiktir. Varlıkları tepeden tırnağa politiktir aslında. Mesele de tam olarak burada düğümleniyor zaten: Bu politiklik bizimkisi gibi ipe sapa gelmez toplumlarda yeteri kadar görünürlüğe sahip değil, temsil düzeneğinden de yoksun. Kapitalist işbölümü cinsiyetleri kesin sınırlarla belirlenmişlere açıyor kapılarını. Transların, modern siyasal iktidarın tanıma mührü olan şu meş’um “vesikaları” dahi yok bedenlerinde; devlet aygıtını sürgit kılan kutsal vergiden de muaflar. Polis, esnaf, mahalleli ve müşteri gibi bilumum asayiş kuvvetlerince vahşice kovuşturulmalarının bir nedeni de bu. Politik özneler olarak translar kendilerini kamusal alanda ifade edemiyor, yani görülmüyorlar. Görüldükleri yerlerde de horlanıyor, aşağılanıyor, öteleniyor, bir köşede yahut bir duvar dibinde geberene kadar dövülüyor, öldürülüyorlar.

İntiharın bir amacı da “dikkat çekmek,” “fark edilmek” değil midir? Cansın bir katı gerçekliğe elindeki tek silah olarak canıyla işaret ediyor: Mehtap Cansın da eşitsizliklerle dağlanmış yeryüzünün “garibanlarından,” dünya gurbetinde garip kalmışlarından biri. Dünyanın garibanlarının da vakti gelir elbet, Allah büyüktür…