Bir Yaman Çelişki: Vejetaryen Olmadan Hayvan Haklarını Savunmak

Kimi filmlerin sonunda “bu filmin yapımında hayvanlara zarar verilmedi” diye bir ifade yer alır. Kastedilen filmde acı çekerken gördüğümüz hayvanlara aslında eziyet edilmediği, o sahnelerin efektlerden ibaret bir kurmaca olduğu, hayvan haklarına duyarlı seyircilerin gönlünü ferah tutabilecegidir. Halbuki o filmin yapımında kilolarca—ve belki tonlarca—hayvan eti tüketilmiş, aktöründen ışıkçısına kostümcüsünden kameramanına herkes birkaç hayvanın hayatı pahasına beslenmiştir.

Bu bakımdan Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu’nun mahkemelik olmasında ironik bir yan var. Filmde ata işkence edildiği, tavşan öldürüldüğü, avcılık özendirildiği için bir vatandaş yönetmen hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Halbuki, söz konusu şahıs muhtemelen vejetaryen değil. Haydi varsayalım kendisi vejetaryen; bu filmin bahsi geçen sahnelerini Ceylan’ı kınayarak seyretmiş binlerce et-severin olduğuna şüphe yok.

Nitekim vejetaryen olmadan hayvan hakları savunuculuğuna soyunmak, derin tutarsızlığına rağmen, çok yaygın bir hal. Kozmetik ürün deneylerinde kullanılan maymunlara, akrobatik hareketler yapsınlar diye eziyet edilen sirk fillerine, fayton çeke çeke bir deri bir kemik kalmış atlara duyulan hassasiyetin tavuğa, koyuna, danaya, deveye, hindiye, bıldırcına, kekliğe, vs. gelince yok oluvermesinde çoğunlukla gözardı edilen yaman bir çelişki var.

Hayvanları gıda olan-olmayan diye keyfi bir şekilde ayıran bu tutum, söz konusu ayrımı başka şekillerde yapan toplumlarla karşılaştığında kendi çelişkisiyle yüz yüze geliverir. Örneğin, kimi Güney Doğu Asya ülkelerinde köpek etinin yenilmesine vejetaryen olmayan birinin getirebileceği tek eleştiri ötekinin beslenme pratiklerini gayri-insani, vahşi bulan bir etnosentrizmden öteye geçemez; zira üzerinde durabileceği sağlam bir etik zemin yoktur.

Bu bakımdan HDP’nin seçim bildirgesinde hayvan haklarına yapılan vurgu, diğer partilere kıyasla daha fazla olsa da[1], etoburluğu sorunsallaştırmadığı için yetersiz ve çelişkilidir. Aynı seçim bildirgesinde bir yandan “HDP, tüm canlıların yaşam hakkını savunur” ve "hayvanların itlaf edilmesini, kürkleri ve varlıkları ile sermaye birikiminin parçası haline getirilmesini sağlayan düzenlemeler ve yasalar iptal edilecek” denilmiş, öte yandan “et ve et ürünlerinin ithalatı yerine, hayvancılık desteklenecek ve halkımızın doğal et ve süt ürünlerini tüketmeleri için imkân sağlanacak" denmiştir. Vejetaryenliğin Türkiye toplumuna yabancı olduğu, seçimlerde Türkiye geneline seslenen bir partinin et-severliği mesele etmesinin siyasi intihar olacağı söylenebilir. Ve fakat o zaman, partimiz “tüm canlıların yaşam hakkına saygılı” ya da “hayvanların varlıkları ile sermaye birikiminin parçası” olmasına karşı gibi iddialı maddelere de bildirgede yer vermemek gerekir. Zira hayvancılık tanımı gereği hayvanlar üzerinde tahakküm demektir, onların araçsallaştırılması, nesneleştirilmesidir, canlıların yaşam hakkının ihlalinin daniskasıdır. Maksadım HDP’ye yüklenmek değil; etoburluk ve hayvanseverlik arasındaki çelişkinin hayvan haklarına duyarlı olduğunu beyan eden bir parti tarafından dahi ihmal edildiğine dikkat çekmek.

Tabii, hayvan haklarına saygı et tüketmemekle hallolunmuyor. Süt ve yumurta için hayvanların nasıl iç ürpertici koşullara maruz bırakıldıklarını belgesellerden, aktivistlerin gizli kamera kayıtlarından biliyoruz. Hem bu kadar insana süt, yumurta, peynir, vs. sağlamak hem de bu muazzam ölçekteki üretimi hayvanları mağdur etmeden yapmak eşyanın tabiatına aykırı zaten. Dolayısıyla, hayvan hakları bakımından etik tutarlılık, aslında vegan olmayı gerektiriyor. Ve kuşkusuz, vegan olmak da havyan hakları adına yeterli değil; bir insan, örneğin, sağlıklı bir diyet kaygısıyla vegan olup hayvan hakları ihlallerine geneli itibariyle duyarsız olabilir. Ama bu ihtimal, hayvan hakları konusunda samimi bir duruş için veganlığın asgari bir koşul olduğu gerçeğini değiştirmiyor.[2]

Gençliğimizdeki şehir efsanelerinden biri heavy metal müzisyen Ozzy Osbourne’un bir konserde civciv ezdiğiydi. Kendisi tavuk ve yumurta yiyen bir insanın bundan dehşete düşmesinde bir riyakârlık yok mu? Ya da Brecht’in ünlü deyişini konuya uyarlarsak[3] bir tavuk çiftliğinin yanında civciv ezmek dediğin nedir ki…

Son olarak bu yazı vesilesiyle vegan ya da vejetaryen olma hakları için cezaevi koşullarında bile mücadeleyi bırakmayan Osman Evcan ve diğer mahkumları anmadan geçmeyelim. [4]


[1] HDP’nin vejetaryen sandık müşahitlerine vejetaryen yemek göndermiş olması takdire şayan bir jest.

[2] O yüzden bu yazının başlığı aslında “Bir Yaman Çelişki: Vegan Olmadan Hayvan Haklarını Savunmak” olmalıydı. O da benim çelişkim olsun; zira henüz veganlık mertebesine ulaşabilmiş değilim; nefsimi daha o kadar köreltemedim.

[3] “Bir banka kurmanın yanında, banka soymak nedir ki…”

[4] Evcan’ın cezaevinde, maliyeti etli, hayvan ürünü gıdalara göre daha ucuz oldugu halde vegan yemek tedariki için verdiği mücadeleyi takip etmek ve bu mücadeleye  destek vermek için bkz. http://osmanayemek.tumblr.com/