Kenya: Kabilecilik Değil, Sınıf Savaşı

Batı medyası, Afrika'ya bakınca kabile savaşları görüyor: Afrika kabilecilikten kurtulamıyor. Oysa Afrika'da kabile, global sınıf savaşının modern bir ürünü. Çoğu Afrika ülkesi, soykırımın kıyısında duruyor. Sosyal adaletsizliğin ve insan hakları ihlallerinin yaygın olduğu pek çok ülke soykırımın eşiğinde duruyor. Soykırım mantıklarını Afrika değil, global kapitalizm ve modern siyaset üretiyor; insanlık tarihinde soykırım, aynı zamanda ilkel sermaye birikimi için test edilmiş bir yol.

30 Aralık 2007 seçimlerini Kibaki'nin kazandığının ilan edilmesiyle birlikte başlayan krize, seçimlerin incelenmesi yoluyla çözüm aranıyor. Seçimlerde "adalet" sağlanması, Kenya'nın muazzam sosyal adaletsizlik sorununa bir çözüm üretemez. Küresel ısınma ve sermaye klanlarının mali ihtirasları, Afrika'nın en güçlü ekonomilerinden olan Kenya'nın geleceğini tehdit ediyor.

SORUN KİKUYULARIN TAHAKKÜMÜ MÜ?

Kenya'da Arap Moi hükümeti, 1990'lar boyunca Kikuyu nefretine vurgu yaptı. Bağımsızlıktan sonra ülkenin ilk lideri olan Kenyatta, Kikuyu kökenliydi. Kikuyular, ülkenin en büyük etnik gruplarından biri ve bağımsızlıktan sonra pek çok Kikuyu aile, iktidarın olanaklarından da yararlanarak zenginleşmişti.

Moi'nin iktidar klanı bir yandan Kikuyuların topraklarını talan ederken, bir yandan da diğer yoksullara bütün sorunlarının nedeninin Kikuyular olduğunu anlattı. Kikuyular, artık iktidardan dışlanmıştı. Kikuyu kökenli muhalefet liderleri hükümeti ayrımcılıkla ve yolsuzlukla suçladığında, mülksüzleştirilmiş Kikuyu yoksulları kolay bir hedef haline geliyordu.

1990lı yıllar boyunca binlerce insanın ölümüne ve yarım milyon kişinin yerinden edilmesine yol açan soykırım propagandasının rasyonel bir amacı vardı: Kenya "zenginleşiyordu". Batılı hükümetlerin ve kuruluşların Kenya'ya yaptıkları "kalkınma" yardımları ve IMF-Dünya Bankası destekli ihracata yönelik kalkınma stratejisi, bir yandan zenginlik, bir yandan muazzam bir yoksulluk yaratıyordu. "Kalkınma"nın yarattığı fonların iktidar klanına mensup aileler tarafından gasp edildiği bilinen bir şeydi. Bu Kenya'nın mükerrer bir özelliği. Yoksullaşan ailelerin çocuklarına bir düşman göstermek gerekirdi: Kikuyular. Kikuyulara duyulan tarihsel hınç, siyasal şiddet için verimli bir zemin oluşturuyordu.

İktidar klanının silahlandırarak "kabile milisi" haline getirdiği genç erkekler, dünya kapitalizminde "kalkınma"nın tanıdık çirkin suratını temsil ediyor. Hiçbir cinayet ve talan olayı cezalandırılmadı. Mülteci olarak 2001 yılında Türkiye'ye gelen Kenyalı bir parlamenter, kendi bölgesindeki yolsuzluk ve yersizleştirme politikalarını açıklamasının bedelini, ailesinden ve taraftarlarından pek çoğunun öldürülmesiyle ödemişti.

Pek çok Afrika ve Asya ülkesinde olduğu gibi Kenya'da da "kabilecilik", global kapitalizmin ve iktidar-sermaye klanlarının ürünü olarak gelişti.

KAPİTALİST TALAN, ŞİDDETİ SIRADANLAŞTIRIYOR

İhracata yönelik "kalkınma", iktidar ve sermaye klanlarının, özellikle azınlıkların geçimlik ekonomisini destekleyen topraklara ve artık Kikuyu ailelerin elinde olan verimli arazilere gözünü dikmesi demekti. Demokratik mekanizmaların işlemediği bir ülkede talanın önüne geçecek hiçbir şey yoktu. Dünya Bankası, gasp edilen topraklarda kapitalist tarımın geliştirilmesi için para musluklarını açtı. Talandan sadece Kikuyular değil, bütün Kenya halkı etkilendi.

Kenya'nın pek çok etnik grubu arasında Kikuyulara karşı tarihsel bir hınç duygusu yerleşik. Verimli Büyük Kırık Vadisinde yaşayan Masailer ve Kalenjinler, 19. yüzyılda sömürgeciler tarafından yerinden edilmiş. Kenya'nın 1963 yılında bağımsızlığını kazanmasında Kikuyuların büyük bir rolü olması, onlara ekonomide hakim rollerini geliştirme fırsatını da verdi. Büyük Kırık Vadisinde Avrupalı sömürgecilerin terk etmek zorunda kaldığı araziler, bu kez Kikuyuların eline geçmiş. Büyük Kırık Vadisinde Kikuyulara yönelik şiddetin failleri olarak, ellerinde balta veya kürek yoksul Kalenjin köylülerin fotoğraflarını görüyoruz.

Kapitalist talan Kenya'nın doğal kaynaklarını ve özellikle verimli araziyi kıtlaştırdıkça, toprak açlığı da artıyor. 2007'deki büyük kuraklık da ülkedeki gerilimleri arttırmış gibi görünüyor. Ülke tarihinde arazi talanları ve verimli arazilerde yaşayan daha güçsüz toplulukların yersiz yurtsuz bırakılarak yoksullaştırılması, sistematik bir uygulama. Kenya'da sosyal adalet sağlanmadıkça ve nefret propagandasının önüne geçilmedikçe, küresel ısınmanın bu ülkede soykırım ve zulüm patlamalarını tetiklemesi kaçınılmaz görünüyor.

Kenya'nın sayısız milis grubu, uluslararası silah ticareti açısından da hatırı sayılır bir pazar oluşturuyor. Oxfam ve Uluslararası Af Örgütü, silah ticaretini kontrol altına almayı amaçlayan Uluslararası Silah Ticareti Antlaşmasının onaylanması için 2007 yılında Nairobi'de bir kampanya başlatmıştı.

Güvenlik görevlilerinin sistematik olarak sürdürdüğü işkence ve yargısız infazlar da, halk arasında şiddeti sıradanlaştırıyor. Polis öfkeli göstericilere ateş açıyor, göstericiler kim olduklarını bile bilmedikleri başka yoksulların kafasını eziyor.

Şedit bir müesses nizam ve etnik siyaset, sosyo-ekonomik haklara ve sosyal adalete dayalı bir muhalefete yaşama alanı bırakmıyor. Kenya İnsan Hakları Komisyonu, hükümetin sistematik polis şiddetini "münferit olaylar" olarak gördüğünü ve cezalandırmadığını belirtiyor.

KİBAKİ FARKLI MI?

Kikuyu kabilesine mensup Mwai Kibaki, 2002 seçimlerinde iktidara geldi. Kibaki, Ulusal Birlik Partisinin lideri. Kibaki'nin koalisyonunda, 1990'lı yıllardaki soykırımcı şiddetten sorumlu pek çok kişi vardı. Tek farkları, iktidar ve talan için artık Kikuyu karşıtı propaganda yapmaları gerekmiyordu. Raila Odinga ise seçimlerde, Kikuyu düşmanlığı kartını kullandı.

Kibaki için Kikuyu'lar, oy deposu. Kibaki'nin iktidarı, Moi'ninkinden pek de farklı değil. Kibaki'nin 2002'den beri izlediği kalkınma politikası, makroekonomik göstergeler açısından başarılıydı; ama Moi iktidarından da yararlanmış olan kapitalist klanları beslemenin ötesine geçmedi.

Kenya Uluslararası Kalkınma Derneğinin 2004 yılındaki bir araştırması, Kenya nüfusunun en zengin yüzde 10'luk bir kesiminin gelirlerin yüzde 42'sine, en yoksul yüzde 10'unun ise yüzde birine sahip olduğunu gösteriyordu.

Kibaki, Kikuyu yoksulları temsil etmiyor. Kibaki, Kenya'nın en büyük Mafyası olarak görülen bir sermaye çevresi adına iktidarda. Moi döneminde olduğu gibi Kibaki döneminde de, Kenya'nın gayrısafi milli hasılası büyürken, insani gelişme göstergelerinde düşüş sürdü; zenginlerin ve orta sınıfın hayat standartları ve lüks harcamaları hızla yükselirken yoksulların sağlık, eğitim, beslenme ve konut hakları alanındaki standartları da hızla düşmeye devam etti. Devlet bütçesinden yapılan sağlık ve eğitim harcamalarından da, ekonomiden dışlanan yoksullar değil, orta sınıf yararlanıyor. Nairobi'nin merkezi gelişmekte olan kapitalist bir ülke tablosu sunarken, yoksul Kuzey Doğu'da doğan bir çocuğun yaşam beklentisinin 19 yıl olduğu belirtiliyor. Kenya'nın Merkez eyaletinde kadınlar arasında okur yazarlık oranın yüzde 97 iken, Kuzey Doğu eyaletinde yüzde 7.
 

Kenya her yönüyle tanıdık bir hikaye anlatıyor. Biraz daha vahşi bir kapitalizm.

BM Kalkınma Programı endeksine göre Kenya, 2007 yılında 177 ülke arasında 148. sırasında, Kenya'dan daha yoksul pek çok ülkenin gerisinde yer alıyordu.

ABD ve Avrupa Birliği, Kenya'ya yaptıkları yardımlarının ve uluslararası sermayenin "kalkınma" kredilerinin sadece üçte birinin yerine ulaştığının farkındalar. Kenya rejimine uluslararası destek, ABD ve müttefiklerinin Kenya'yı Doğu Afrika'ya yönelik politikaları açısından bir tutunma alanı olarak görmelerinden kaynaklanıyor.

Tarımsal araziler, ihracat gelirleri ve dış yardımlar, Kenya Mafyası ve diğer "meşru" sermaye klanları açısından muazzam bire kurtlar sofrası oluşturuyor. Kenya'da iktidar savaşının asıl sebebi, bu sofradan pay kapmak. Kenya İnsan Hakları Komisyonu, çok partili seçimlerin başladığı 1992 yılından beri her seçimin büyük şiddet olaylarına sahne olduğuna dikkat çekiyor. Çünkü hükümeti kontrol etmek, ekonomik kaynakları kontrol etmek demek. Morris Szeftel, bu durumu azgelişmiş kapitalist ekonomilerde siyasal seçkin gruplarının, global ekonomi ile ülke ekonomisi arasında "kapıları tutma" işlevi oynamasına bağlıyor.

Dinsel ve etnik ırkçılıklar, talan ekonomisinde halkın kontrol edilmesi ve gerektiğinde seferber edilmesi için elverişli bir zemin oluşturuyor.


KAYNAKLAR


İçine kapanık Türkiye, Kenya'yı da tanımıyor. Kenya hakkında BBC Türkçe sayfasında zaman zaman haberler yayınlanıyor. İngilizce bilenler için BBC haber sitesinde arkaplan analizleri bulmak mümkün. Özellikle Marc Doyle'un
"Kenya's geographic and political rift" ( http://news.bbc.co.uk/2/hi/africa/7213211.stm) başlıklı analizi. Fergal Keane'nin makalesi ise, gündelik hayata bakıyor: "Kenya's poor at each other's throats" (http://news.bbc.co.uk/2/hi/africa/7205762.stm) .
 

Kenya'daki son kriz konusunda en öğretici gazetecilik örneklerinden biri, BM İnsani İşler Koordinasyon Bürosunun bölgesel haber ağı IRIN tarafından yayınlandı: "It's the economy, stupid (not just "tribalism")" (http://www.irinnews.org/Report.aspx?ReportId=76159). BiaNet için yaptığım bu analizi, *Jacqueline M. Klopp'un The Christian Science Monitor için yazdığı analizle sınadım: "The Real Reason for Kenya's Violence" (http://www.csmonitor.com/2008/0114/p09s02-coop.html). Daha derin bir tahlil için Kenya Uluslararası Kalkınma Derneği'nin şu yayınına bakılabilir: Pulling Apart: Facts and Figures on Inequality in Kenya, 2004 (http://www.sidint.org/files/report/pulling-apart%5B1%5D.pdf). Kenya İnsan Hakları Komisyonu raporları için şu adrese bakılabilir (http://www.khrc.or.ke/). Kenya ve başka ülkeler konusunda derinlikli analizler için önemli bir internet kaynağı ise, ilhamını John Stuart Mill ve Karl Marx'tan aldığını belirten Spike: http://www.spiked-online.com/index.php?/site/.
[email protected]