Birgün Yazarları, Son Gözaltılardaki Rahatsızlık Hislerini Anlatıyor...

“Ergenekon’la birlikte Birgün’ün sorunları da derinleşiyor” başlıklı yazım, başlangıçtan bu yana olumlu-olumsuz en fazla eleştiri toplayan yazı oldu.

Bir okur, kendisinin de üye olduğu, Birgün okurlarından oluşan bir forumda yürüyen tartışmadan haberdar etti beni. Gruptakilerden biri, benim son günlerde memnuniyetle not ettiğim, geçen yazımda eleştirdiğim manşetlerden epeyce uzaklaşmış Birgün manşetlerine fena halde takılmıştı. Ne oluyordu? Birgün de mi “AKP’nin kuyruğuna takılmaya” karar vermişti?

Bu türden tepkileri okuyunca, aklıma “rüzgâr eken fırtına biçer” atasözü geldi. Bir de, Birgün’de yer alan ve “Yiyin birbirinizi” ya da “Darbe parodisine mutabakat operasyonu” çizgisiyle uyum içinde olan kimi köşe yazıları, yazarları… Ki onlar da, “imam”lı, “cemaat”li başka bir atasözünü akla getiriyor ister istemez.

Geçen haftaki yazıyı, “Yiyin birbirinizi” çizgisinin köşe yazıları-yazarları versiyonundan örnekler sunmak vaadiyle bitirmiştim. Sıra onlara geldi. İşte, iki emekli orgeneralin gözaltına alınmasından hemen sonra kaleme alınmış iki yazıdan bazı bölümler… (Not. Bugünkü sayfamı aslında tümüyle “Birgün yazarlarından örnekler”e ayırmıştım. Ne var ki gündem buna izin vermedi ve gördüğünüz gibi sayfayı ikiye bölmek, yazıları da istemediğim ölçüde kısaltmak zorunda kaldım. O nedenle alıntıların dibine birer link koydum, ki siz aşırı kısaltılmış yazıların orijinal fikirleri yanlış aktardığı yönünde bir şüpheye kapılmayasınız!)

Ahmet Çakmak, Birgün, 2 Temmuz:

“Siz dünkü gözaltılardan sonra Türkiye’nin demokratikleşme yolunda bir adım daha attığını hissettiniz mi? Ben hissetmedim.

(…)

“Acaba neden demokratikleşme yönünde bir adım attığımız gibi bir hissim yok, hatta neden bu gözaltı haberleri bende alttan alta adını koyamadığım bir rahatsızlık hissi uyandırdı? (…)

(…)

“(…) Asıl neden sanıyorum şu: Ben mevcut rejimin alternatifleri içinde bu toplumu daha aydınlık yarınlara götürecek bir güç göremiyorum. Evet göremiyorum. Çünkü böyle bir güç benim bilebildiğim kadarıyla ancak ve ancak soldan gelebilir. Ne var ki Türkiye’de böyle bir sol yok.” (http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1185986455&news_code=1214952990&year=2008&month=07&day=02)

(Not. Ahmet Çakmak’ın bu yazısı, “Darbe parodisi” manşetinin ayağına yerleştirilmiş, oradan anonslanmıştı. Belli ki Birgün editörlerinin hissiyatını da yansıtıyordu yazıda tanımlanmaya çalışılan fakat tanımlanamayan “rahatsızlık.”)

L. Doğan Tılıç, Birgün, 3 Temmuz:

(…)

“Tam da Ahmet Çakmak gibi hissediyorum: Ne ‘darbecilere oh oluyor’ diyebiliyorum ne de kafaları epey bulandıran bir tarzda da olsa, yapılan operasyona boş verebiliyorum.

“Olup bitenlerin, ‘demokratikleşme doğrultusunda bir adım olduğunu hissediyor’ muyum? Çakmak ‘düşünüyor muyuz’ diye sormuyor ama, ben öyle yanıtlayayım: AKP operasyonlarından bir demokratikleşme çıkacağını düşünmüyorum. 8 Mart’larda, 1 Mayıs’larda ‘polis devleti’ne sarılan, sendika dernek kapatılınca sevinip ancak kendi kapatılınca dövünen, zengine yakın emekçiye uzak bir iktidardan demokratikleşme gelmeyeceğini biliyorum.

(…)

“Evet, taraf olmak gerek ve tarafız tabii! Ancak, memleketin şu ‘darbe darbeye karşı’ halinde taraf olmak, taraflardan birinin yanında olmayı değil, ikisine de karşı üçüncü, bir sol taraf yaratmayı gerektiriyor. Zor tabii... O yüzden içim sıkılıyor!”

(http://www.birgun.net/writer_index.php?category_code=1186995520&news_code=1215038798&year=2008&month=07&day=03)

Taraf, 11.7.2008