Tahran'da Yeşil Dalganın Kentsel Mekan Bağlamında Değerlendirilmesi

YEŞİL DALGANIN OLUŞUMU

Onuncu cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, reformistleri Mir Hossein Mousavi temsil ediyordu. Soy ismi Farsça’da “musevi” olarak telaffuz edilse de, Türkçe’de peygamber Musa ile bir ilgisinin olmadığını göstermek için, Türkiye medyası tarafından, genellikle Musavi olarak yazılara geçti. Ancak Mousavi’nin soy ismi tam da onun Musa ile ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Mousavi şii düşünceye göre yedinci imam, Musa el-Kazım’ın neslinden ve böylelikle Ali bin Ebu Talib ve Fatıma Zehra’nın çocuklarındandır. Şiiler Ali ve Fatıma’nın çocuklarına verdikleri önem nedeniyle, onların isminin başına genellikle Seyyed (Seyyid) ve özellikle Azerilerin yaşadığı bölgelerde bazen Mir kelimesi ekleyerek, onları diğer insanlardan ayırt etmeye çalışırlar. İran İslam devriminin lideri Seyyed Ruhollah Khomeini (Humeyni), şu andaki İran lideri Seyyed Ali Khamenei (Hamenei), geçmişteki reformist cumhurbaşkanı Seyyed Mohammad Khatami (Hatemi) ve birçok liderin isminden de anlaşıldığı gibi, Ali’nin çocukları özellikle dini çevrelerce elde ettikleri meşruiyetin de etkisiyle, İran iktidarında en fazla temsil kazanan grubu oluşturmaktadırlar.

Ali ve Fatıma’nın çocuklarını toplumda tanımlayan bir başka işaret de yeşil renktir. Seyyid yeşili (Sabz-e Seyyedi) olarak bilinen bu renk, Ali’yi ve diğer imamları resimlerde göstermek için onların kıyafetlerinde; imamların (ve diğer Ali çocuklarından halkın yanında önemli yere sahip olan kişilerin) türbelerinin üstünde dalgalanan bayraklarda ve Ali çocuklarının toplumda tanınmak için boyunlarına sardıkları şallarda bin yıllardır kullanılmaktadır.

Bu nedenlerle de, Mousavi’nin kampanyası için halk tarafından süreç içinde benimsenen yeşil rengin, reformistleri bir araya getirmek, motivasyonlarını yükseltmek, onların yaratıcılık, estetik ve aktivizm duygularına hitap etmek ve genel olarak kolektif dalgayı ortaya çıkarmakta oynadığı role ek olarak, reformistlerin karşı durduğu ve dünyanın tek Şii iktidarı olan İran devleti ve onun inançlı ve gelenekselci yanlıları nezdinde, kutsal yeri ve taşıdığı tarihi ve kültürel değerlerden kaynaklanan dokunulmaz konumu nedeniyle, dalgaya karşı yapılan bastırma girişimlerinin şiddetinin azalmasına neden olduğunu söylemek mümkündür.

Renk, bayrak, simge ya da insanların üst kimlik olarak kullanabildikleri her şey, birleştirici özellikleri nedeniyle kollektif iradenin oluşumunda çok etkin olabilirler. Ancak bu birleşimin barındırdığı farklılıkları yansıtılabilme gücü de, demokratik bir süreç içinde çok önemlidir. Kollektif iradenin talepleri, her ne kadar güçlü yapıları nedeniyle yakın vadeli değişimleri gerçekleştirmekte liderlik konumunda olsalar da, uzun vadeli ufukları çizmek için toplumdaki bireysel ve kitlesel taleplerin beyan edilmesi (kolektif hedefleri zedelemedikleri ölçüde) gereklidir ve bu da reformun sürekliliğindeki yönü belirlemektedir. Bu süreçte de haklar ve özgürlükler kadar, mekânlar özellikle de kentin resmi ve gayri resmi mekânları, kamusal, özel ve orta mekânları (yarı-özel ve yarı-kamusal mekânlar), kayıp ve kullanılan mekânları, önemli görevler üstlenirler. Zira insanların toplumsal aktiviteleri sadece bu mekânlarda gerçekleşebilir. Kentsel mekânlar ne kadar kapsayıcı ve uygun olurlarsa, bir o kadar da demokratik faaliyetlerin daha başarılı olmasına zemin yaratırlar. Aynı şekilde bu mekânların ister kapsayıcılık bakımından, ister ihtiyaçlara cevap verme niteliği bakımından yetersizlikleri, bir toplumsal hareketi başarısızlığa uğratabilir. Bu nedenle de, özellikle demokrasi problemleri yaşayan ülkelerde, toplumsal dalgalar alternatif kentsel mekânlar üretmelidir. Örnek olarak, yeşil dalga alternatif kentsel mekânlar ortaya koymada en iyi hareketlerden sayılabilir.

YEŞİL DALGA VE KENTSEL MEKÂN

Her seçimde normal olarak kullanılması gereken; miting alanları, seçim büroları, kapalı mekânlar, reklam panoları, basılı medya, radyo ve televizyon gibi kamusal mekânlar ve alanların birçoğunun reformistlere kapalı olması nedeniyle, Mousavi yandaşları gayri resmi ve otoritenin gücü altında olmayan, halkın ve gündelik yaşamın elinde olan alanlar ve mekânlarda kampanyalarını gerçekleştirmeyi denediler. Bunun için de ilk başlarda askeri gücün erişemediği yerleri, yani üniversiteler ve camileri; bunlara da erişimin engellenmesinin ardından, daha fazla insana ulaşabilmek için “her vatandaş, bir seçim ofisi” sloganıyla başlayan türlü kampanyalarla küçük ve gayri-resmi mekânlar ve alanları kullandılar. Bu kampanyalara örnek olarak, “yeşil taksi”, “yeşil araba” ve “yeşil telefon” kampanyalarından bahsetmek mümkündür. “Yeşil taksi” kampanyası, taksi dolmuşlarda seçim sürecini tartışarak insanları bilgilendirmeyi ve onları seçimlerde oy kullanmaya davet etmeyi amaçlıyordu. “Yeşil araba” kampanyası ise, araba sahibi vatandaşlar tarafından işe gidiş ve iş dönüşü yolunda halkı bedava taşıyarak ve bu süreçte seçim ile ilgili bilgileri paylaşarak etki bırakmaya çalışıyordu. “Yeşil telefon” kampanyası ise tamamen evlerden yürütülüyordu. 10 kişiyi arayarak onlara seçime katılıp katılmayacaklarını sormak, katılmamaları durumunda onları ikna etmeye çalışmak ve onlardan da 10 kişiye aynı şekilde erişmelerini rica ederek kampanyanın büyümesini sağlamak şeklinde yürüyordu. Bu ve benzeri örneklere ek olarak, orta mekânları kullanan ve yeni, etkili ve gayri resmi mekânlar oluşturan birçok kampanya örnek olarak gösterilebilir.

Seçim sürecinde olduğu gibi, seçimden sonra ortaya çıkan protestolarda da, yeşil dalga, alternatif mekânları kullanarak hayatını sürdürebilmiştir. Bunlara örnek olarak, evlerin bahçe, teras ve çatılarından, gündüz saatlerinde itiraz simgesi olarak yeşil balonlar havalandırmak ve gece saatlerinde topluca slogan atmak, kentin trafiğini belirli saatlerde felce uğratmak amacıyla arabalarla caddelere akın etmek ve bir protesto şekli olarak kornalara basmak sayılabilir. Bunların yanında ve belki de hepsinden ilginç olarak, Mousavi yanlılarının bu olaylarda hayatlarını kaybedenleri anmak için bir araya gelmek istedikleri zaman, kentin her hangi bir mekânını kullanmalarına izin verilmediğinde, mezarlığı eylem alanı olarak bildirmelerinden ve on binlerce insanın Tahran’ın merkezinden 20 km. uzakta bulunan Behesht-e Zahra mezarlığında toplanmalarından bahsetmek mümkündür.

Yeşil dalganın seçim sürecinde kampanyalarının ve seçim sonrasında protestolarının çoğunun kentin resmi ve kamusal alanlarında var olmamaları, daha özel alanlardan gerçekleşmeleri ve orta mekânları kullanacak biçimde tasarlanmaları bir tesadüf değil, belki özellikle bu olayların yoğun olarak gerçekleştiği başkent Tahran’da kentsel mekânların demokrasi bakımından yetersizlikleri ve eksik yönlerinden kaynaklanmaktadır.

Zira, Ortadoğu’nun en büyük ve dünyanın 17. büyük kenti olan Tahran, günümüzün birçok mega-kentinin olduğu gibi, yoğun araba trafiğine sahip çevre yolları, bulvarları ve caddeleri ve otoparka dönüşmüş sokaklarıyla, tam anlamıyla bir araba kentidir. Tamamen arabalara bırakılmış kentsel mekânları dışında, Tahran, insanların insani aktivitelerine genellikle kapalı, onları birleştiren unsurlardan yoksun, tarihi ve kültürel birikimler yerine kentlilere ses ve hava kirliliği sunan, insanların paralarını, rahatlarını ve zamanlarını harcayan ve özetle yirminci yüzyılda bir barınma yığınına dönüşmüş tipik bir başkenttir.

Tahran’da kentsel mekânların insani ihtiyaçlara cevap vermekten uzak olmalarına ek olarak, bu mekânların içeriğinin üstte tanımladığımız kriterlere göre çok boş kaldığını; yani insanların bireysel ve toplumsal düşünceleri ve isteklerinin dışavurum ve canlandırmasına imkân sağlayamadığını ve ortak algılarının oluşum merkezi olamadığını da söyleyebiliriz. Bunun en önemli nedeni, özellikle 1979 yılında İran’da yapılmış olan İslami devrimden sonra, kamusal hayatı etkileyecek politikaların ortaya çıkmasıdır. Bu politikalar, bir taraftan İslami hayat tarzına uygun bir homojenleştirme projesini gerçekleştirmekle çeşitliliğin ortadan kalkmasına ve özel hayata müdahalelerle bireysel hayatın fazlasıyla otorite tarafından tacize uğramasına, diğer taraftan kadınları, azınlıkları, farklı inanç ve kültüre sahip olanları baskı altında tutmakla onların düşünce ve isteklerinin dışavurumunun engellenmesine sebep olmuşlardır.

Özetle söylemek istersek, Tahran’da kentsel mekânlar, grafik 4’te yer alan şartlara sahip olamamakla, demokrasi için gerekli olan çok sesliliği, bireysel ve toplumsal özgürlükleri, uzlaşma ruhunu ve yurttaşlık haklarında eşitliği yerine getirememektedirler. Bunun bir sonucu olarak da seçimlerin ardından halk içinde oluşan memnuniyetsizliklerin kentsel mekânlarda dışavurumu demokratik kanallara yöneltilemeyip, acı sonuçlar doğurdu.

SONUÇ

Tahran’da, seçim öncesinde devletin meşruiyet kazanma çabaları olarak nitelendirilebilen ve halkın seçimlere katılma oranını yüksek tutmak amacıyla uygulanan rekabet ortamını sıcak tutma politikası ile kentsel mekânlar normalden biraz daha fazla toplumsal kullanıma açıldı. Ancak, mekânların boyutu, şekli, kullanım biçimi ve nitelikleri açısından eksiklikleri ve demokratik koşulların yetersizliği neticesinde gerçek bir kolektif irade oluşamadı. Yeşil dalganın yürüyüş yapabildiği ve toplanabildiği alanlar, polis tarafından birkaç saatliğine araç trafiğine kapatılmış bulvarlar, caddeler ve meydanlar oldu. Bu nedenle de otorite, seçimlerin bittiği saatten itibaren aynı mekânlarda rahatlıkla protestoların yapılmasını engelleyebildi.

Demokrasinin sadece seçimlere indirgenmemesi, katılımcı bir karar alma mekanizmasına dönüşmesi ve daha da doğru olarak kolektif irade oluşumunun gerçekleşmesi ve bu iradenin otoriteye yansıması, kentsel mekânları demokrasiler için olmazsa olmaz konuma getirmekte ve hatta örgütlenme özgürlüğü, gösterilere katılma hakkı ve ifade özgürlüğü gibi maddeler altında insan hakkı olarak tanımlanmaktadır.

Bu çerçevede, kolektif iradenin oluşumu için kentsel mekânlarda “bir araya gelme mekânlarının” çok sayıda ve farklı ölçeklerde var olmaları, böylece kentlileri apartman, sokak, mahalle ve kent ölçeğinde buluşturabilmeleri önemlidir. Ayrıca bu iradeyi otoriteye yansıtabilmek için, kentsel mekânlarda gücün otoritede değil, oluşmuş olan kolektif iradede olması lazımdır. Bunun için de bir araya gelme mekânlarının boyutu ve şekli kolektif iradeyi oluşturan kişilerin sayısıyla ve bu oluşumu engellemek isteyen güç unsurlarının büyüklüğü ile doğru orantılı olmalı ve kişileri bir arada tutabilecek boyutta, birbirlerini görebilecek nitelikte, çevredeki diğer halk tarafından izlenebilecek koşullarda oluşturulmalıdır.

Aksi takdirde Tahran’da da gördüğümüz gibi, kentsel mekânlar halkı durdurmak için aşırı gücün kullanıldığı, toplanmaların yasaklandığı ve askeri gücün kontrolü altına geçmiş mekânlara dönüşür ve halkın şanslılarını evlerinin içine, daha az şanslı olanları ise mezarlıklara ya da hapishanelere tıkmaya çalışır.

Demokratik gelişmelere olanak sağlayan kentsel mekânlara sahip olmayan kentlerdeki toplumsal hareketler de, alternatif “bir araya gelme mekânları” oluşturabildikleri ölçüde başarılı olabilirler. Bu nedenle mekânlarla ilgilenen meslekler ve kurumların, iki önemli görevinin altını çizmek lazım:

İlk olarak, kentsel mekânları demokratik olarak geliştirmek, onların kapsayıcılıklarını, çeşitliliklerini ve niteliklerini artırmak ve ikinci olarak da, temsil edilemeyen ya da mekânsal yetersizliklerden dolayı gerçekleşemeyen hareketlere, alternatif mekânlar yaratmak, onlara toplanma, örgütlenme ve taleplerini ifade etme imkânları sunmak.

KAYNAKLAR

Beetham, D. ve Boyle, K. (2005) “Demokrasinin Temelleri: 80 Soru 80 Cevap”, Çeviren: A. Z. Kopuzlu, Adres Yayınları, Ankara.

Fakouhi, N. (2004) “Ensanshenasi-ye Shahri” Farsça, Türkçe başlık: Kentsel Antropoloji, Nashre Ney yayınları, Tahran.

Fijalkow, Y. (2002) “Sosiologie de la Ville” Fransızca, Türkçe başlık: Kent Sosyolojisi, Editions La Decouverte yayınları, Paris.

Lacombe, R.(1962) “Demokrasinin Buhranı”, Çeviren: S. Erginer, Anıl yayınları, İstanbul.

Sadri, H. (2006) “Barrasi-ye Nagshe Fazahaye Shahri Dar Tos’eye Demokrasi” Farsça, Türkçe başlık: Kentsel Mekânların Demokrasi Gelişimindeki Rolünü İrdelemek, Ghane, O. Ve Allahkarami, M. Majmoue Magalate Hamayeshe Beynolmelali-e Tarhe Bartar Shahre Bartar kitabında, Hamedan, 341-346.

Savage, M. (1993) “Urban Sociology: Capitalism and Modernity” İngilizce, Türkçe başlık: Kentsel Sosyoloji: Kapitalizm ve Modernleşme, MacMillan yayınları, Londra.

Schulz, C. N. (1984) “The Concept of Dwelling: On the Way to Figurative Architecture” İngilizce, Türkçe Başlık: Barınma Kavramı: Temsili Mimarlığa Doğru, Rizzoli International yayınları, New York.

Tibbalds, F. (2001) “Making People-Friendly Towns: Improving the Public Environment in Towns and Cities” İngilizce, Türkçe başlık: Kentleri Halk-Sever Yapmak: Kentlerde ve Şehirlerde Kamusal Çevreyi Güçlendirmek, Spon Press yayın evi, Londra.