Öğrencinin/Gencin Gündelik Hayattaki Sunumu

Kullanışlı bir akış içinde şu sorularla temayül kurma yapılaşmasını önselleyerek; Bir şeye karşı, var olan/geleceğe ilişkin his ya da hissizlik hali bize neyin ifadesini oluşturmamız için olanak hazırlıyor? Öğrenci ne üzerinden kendini gerçekleştirme arzusu taşıyor, bunun için ortaya koymak zorunda olduğu, çıkmazlarını def etmek üzere dönüşüm, “self reflection” pozisyonları almasındaki saiklerin oluşumu nasıl olacaktır? Öğrenci sahiden bir gelecek kavramı üzerinden mi tanıtlanıyor, bunun oluşumuna etki eden şey bir toplumsal ilerlemenin timsali olarak görülmesinde yatan düzlemsel bir gerçeklikten çok sathi bir güven inşasında “kazma-kürek” yardımı mıdır? Gelecek nasıl bir geçmişin yansıması, yalıtımıdır, üzerinden sorgulanabilir argüman üretilebilecek ne gibi olanaklara haizdir?

Yaşam bize açık uçlu sorularla bir oluşuma ve bulunuşa tekabül eden sorular yöneltir, neyden korunup neye göre konumlandırırız kendimizi, bu faaliyet toplumsalın yansımasını ciddi bir biçimde barındırıyor. Öğrenci kavramı yağmura yakalanmış gitmek ve yapmak zorunda olanın meşruiyet ifadesidir. Buradan şunu ifade ediyorum; çocukluktan beri süre gelen öznel bir alan yaratma açıları yok denecek kadar çeşitsizdir, tektir; kontrol altındadır. Çünkü “sen” bir kullanıma mukabil gelen eylemlerin oluşturulacak olan hali, ahvalisin. Öğrencilik mefhumu karşılık olarak öğrenen kavramına denk düşüyor bu kavram bize gelecek adına bir şey ifade etmiyor, karşılığı pek yavan, öğrenci/öğrenmek bir şeyi uygulamaya ona karşı konum almaya yetmiyor, çünkü; bir doyumu karşılamıyor. Osmanlıcada öğrenci kavramına denk düşen tanımla müteallimlik yapmak, kendini tanıtlayıp buna uygun bir konumlandırmada bulunmak bu oluşan durumun karşılığı olarakda ilim ve edeple iç içe olmak. Öğrenci; mefhumların içine girdiği andan itibaren nesne konumundan öznenin bulunuş-oluş süreçleri içinde kendini gerçekleştirme durumunun aktörü halini alır ve bununla gelişim-dönüşüme yönelik ivme kazanan istençler aktif rol oynar, buna karşılık gelen şey öznenin rol oynadığı aktif sevinçlerdir, nedeninin sen olduğu faal sevinçler, getirdiği durum pasiflikten uzaklaşan yerel ama aynı zamanda evrenselliğe kapı aralayan bir eyleme gücüne, erimine sahipliktir, yaşamak/soluk alabilmek adına olmak ve bulunmaktır. Genel olarak öğrencinin istediği şey diyalojik bir ilişkidir. Öğrenci, varlığını grup ya da hocalarla simbiyoz bir ilişki kurma deneyiminden sonuç/karşılık alamıyorsa karşılıklı uzaklaşmaların yürürlüğe konulduğu soluk alıp vermenin çok çetin yaşandığı oluşumlara denk düşüyor, buradan sonrası yaşamın ceplerde gün yüzü görmeden taşınmasına yönelik büyük kavgaların verildiği patetik durumlar karşısında mağlupluğun yaşandığı hayata elverişli adımların yoksunluğu alıyor, doğurduğu sonuç olarak hissizleşme(kendine ve etrafa) hali toplumsallaşamamanın belirsiz saçmalığı, toplumda kabul görmüş haliyle; “asabiyet”, “saygısızlık” ve “zamanın gençliği” ön kabulleriyle, genç/öğrencideki etkime olarakda eyleme gücü ve kudretinin kedere tekabülü… Bir tür yaşam havsalasının eksikliği. Mesela arabesk böyle bir duruma karşılık gelmiştir, yaygınlaştığı yer dolmuşlardır karşılığı etkime gücündeki azalış, mündemiç bir kederdir…

Meselenin devamında gözeneklere yerleşebilmek için derdimi anlatma konusunda gerekliliklere başvuracağım, oysa bu gereklilikler bir tür zorunluluğun boyunduruğu altında şemsiye açmak aslında, bunun ifadesi olarak dezoryantasyon/afallama kavramını kullanmak yerinde olacaktır. Gelecek adına biriktirilen endişe “anın” olumsal olarak kavranmasına ilişkin bir nitelik sunmuyor ne yazık ki, gelecek mefhumu esas olarak ne talep edildiğiyle ilgili varoluşsal bir düzlem çerçeve barındırıyor. varlık neyi aradığıyla ilgili refleksiyon yapmakla zorunsuz olarak oluşabilecek bir bağın/ilişkinin temelini oluşturacaktır, temellendirme kalıcı bir yerleşimi/işgali belirleyen bir işlevselliğe sahiptir, temellendirme kavramı önemlidir çünkü; bireyde bir yerleşik olma tavrını-tutumunu oluşturur, sağladığı şey ileriye dönük içsel/psikolojik bir zeminde “öz güven” denilen şeyin, tinsel anlamda yapıp-etmenin kudretidir…

Sendeki durumların karşılığını bulamadığın ve genel bir kabul gören sosyalleşme durumu işlevsiz bir hal alıyorsa, derdine mukabil bir alan oluşmuyorsa sentimental halin/kaçmanın bir netice almak yolu olarak kavrandığı durum oluşuyor… Leibniz’in ifadesiyle; “Ben dünyadaki bakış açılarına yerleştiğim ‘ölçüde’ özne haline geliyorum.” Bu bakış açıları söz gelimi ideolojilere karşılık gelebilir; Milliyetçiliğin bakış açısı milli bir duygunun, yerelliğin sürekli bir taşınım halinde olmasıdır, karşındakini tüketip ondan bir üretim amaçlayarak gerçekleşen eylemlerdir. Sosyalizmin/eşitliğin bakış açısı ötekiyle kurulan yerelliğin sadece fikirlerle taşındığı ve fikirlerin duygularla evrensele karşılık geldiği açılardır. Annemin bakış açısı eve döndüğümde beni sarmalamasıdır. Bunlar geçici değil içkin nedenlerdir ve konumumu, tutum ve tavır alışımı belirler her ne kadar bir yanlılığı ifşa etse de toplumsallık adına gerekliliktir…

Bu yazının konuşlanımı mağlubun ifadesini taşıyan ama önceliği mağlubu anlatmaya çalışan bir izahı esas almıştır… Meramımı bitirmeden önce bir plak önerisi, dinletisiyle güzel olacağı inancını da kuvvetle barındırarak “Ayşe Cemil’in – Daha Güzel Olmalı” 45’liğinin sıcaklığını armağan ediyorum…

Zübde-i makal; Ben buradayım sevgili mağlup kardeşim, sen neredesin?


[1] Yüzüncü Yıl Üniversitesi / Sosyoloji Lisans Öğrencisi