Sosyal Refah Devletinden Gönüllü Vatandaş Kalkınmacılığına

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının 2012 yılının sonunda başlatttığı “Gönül Elçileri”[1] projesi ilk olarak koruyucu aile odaklı uygulamasıyla başladı. Koruyucu aile uygulamasının daha önce de var olduğunu düşündüğümüzde, bizim için yeni bir haber olmamakla birlikte bakanlığın bu konudaki iddiası da yapılan iyileştirmeler ve teşvik ile ilgili. Bizim haberdar olmadığımız ya da yeni duymaya başladığımız projenin ikinci ve esas amacı ise “Gönül Elçileri” birliklerinin yaratılması. Bu elçilik projesi, tüm “gönül” içeren projelerin tanıtımı gibi Recep Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde, Emine Erdoğan’ın görüntüsüyle yapılıyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın yürütücüsü olduğu bu projenin amacı şu şekilde tanımlanıyor:

"Toplum Kalkınmasında Gönül Elçileri Projesi", toplumda "gönüllülük" kavramına yönelik farkındalık geliştirmek, gönüllü çalışmanın yaygınlaşmasını sağlamak, toplumsal kalkınmaya katkı sağlayacak insan kaynağı ihtiyacını güçlendirmek üzere hayata geçirilmiştir.”

AKP Hükümeti, iktidarı başladığı tarihten itibaren kadının ev içi emeği üzerinden yeniden üretilen piyasa üzerine yapılanmış bir siyaset üretti. Ancak hiç bir zaman son 1 yılda olduğu kadar sert ve yoğun bir taarruz gerçekleşmemişti. Kadın bakanlığının kaldırılmasıyla başlayan “aile” merkezli bu siyasetin, kalkınma stratejilerindeki en çarpıcı örneklerinden biri “enerji hanım” projesi oldu. Cinsiyetçi içeriği yönünden hakkıyla eleştiri aldığını düşünüyorum. Bağlam itibariyle bu projenin vurgulamamız gereken özelliği ise, eşit olmayan kaynak dağıtımının evde harcanan elektrikten arttıracağımız (kadınların arttıracağı) enerji tasarrufu ile yeni sermaye biçimi olarak kazanılmasının hedeflenmesi. Tabi bu kazanılacak sermayenin başlangıç durumundaki eşitsizliği yıkmaya yönelik bir amacı olmadığı gibi, tam da mevcut sermaye zenginlerini beslemeyi amaçladığı çok açık.[2]

Kapitalizm ve patriyarka arasındaki gerilimin azaltılması için, aile-piyasa (iş) hayatının uyumlu hale getirilmesine odaklanan bir çözüm üretilmesi sadece Türkiye tarihine özgü bir örnek değil. Patriyarkal dünyanın kadınlıktan beklentisi, ev içi emek yoluyla erkeklerin piyasayasa sunulmasının yeniden üretilmesini sağlamak; kapitalist dünyanın kadınlardan beklentisi ise ucuz emek istihdamını sağlamak. AKP hükümeti bu beklentileri karşılamaya, uyumlulaştırma projesini çok “tutarlı” bir şekilde uygulamaya devam ediyor. Bir yandan 3-5 çocuk talebiyle nüfus kontrolü ve iş gücü talep ederken, bu çocukların bakımını yapmasını beklediği kadınlara “esnek çalışma” imkanları sunuyor. Esnek çalışma “imkanı” ile piyasada ucuz emekçi sayısını arttırırken, kadın emeği üzerine sırtını dayamış bir aile politikasıyla refah devleti gerilimini ortadan kaldırıyor.

Neo-liberal politikalarla birlikte tartışma gündemimize giren, refah devletinin varlığı sorunsalı meselesi iki ana eksende dönüyor: Bunlardan birincisi refah devletinin, tarihin kısa bir zaman diliminde varolduğu; ikincisi ise neoliberalizmle eklemlenerek biçim değiştirmiş refah devletinin yeni görünümleri. Neoliberal politikalarla eklemlenen siyasi-kültürel muhafazakarlığın yarattığı politik biçimin “yönetilenler”in algısındaki biçimi ise, refah devleti tartışmalarında ele alabileceğimiz alternatif bir tartışma noktası olabilir gibi gözüküyor. Bugün sağlık, sosyal güvenlik, eğitim gibi refah devletinin karşılaması beklenen bir çok hizmetin piyasalaştığı koşulda, vatandaşa bu hizmetleri “sağlıyormuş gibi” politika üretiliyor.

“Gönül Elçiliği” projesine geri dönecek olursak; tanıtım slaytında şu şekilde tanımı yapılmış: “…özgür iradeyle ve dayanışma ruhu içinde, herhangi bir maddi karşılık beklemeksizin sahip olduğu deneyim, beceri ve kaynakları toplumun dezavantajlı gruplarının yaşam kalitelerini yükseltmeye yönelik olarak kullanarak, T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının vermiş olduğu kurumsal hizmetlere katkı sağlayan kişidir.” Elçilerin destek vereceği gruplar şu şekilde sıralanmış; kadınlar, çocuklar, engelliler, yaşlılar, şehit yakınları/gaziler ve son olarak yoksullar. Tam da refah devletinin hizmet sağlaması gereken kesimler söz konusu. Verilmesi beklenen gönüllülük hizmeti ise okadar esnek tanımlanmış ki; istediğinizi yapabilirsiniz (hadi yine iyiyiz!). Sizden beklenen ya maddi bir destek ya da hizmet; vereceğiniz hizmet uzmanlık alanınız ya da her türlü bakım emeği olarak alınabilir. Tamamen ‘gönüllü dostu’ olarak yapılandırıldığı söylenen proje, gönüllülerin bildirdiği gün ve saatlerde organize edileceği tahattünü veriyor.

Büyük şirketlerin “deneme” amacıyla stajerlik konumu üzerinden yarattıkları ucuz emek gücü sirkülasyonunu bu sefer hükümet, “gönüllülük” vurgusu ile gerçekleştirip, sağlaması gereken hizmetleri “ucuza getirerek” refah devleti ve piyasa arasındaki gerilim noktalarını yumuşatıyor. Bunu yaparken size piyasanın sunduğu gibi bir kariyer değil, “gönül huzuru” vadediyor. Şimdiden bir çok şehrin valilikleri tarafından proje için web siteleri kurulmuş durumda[3], en gönüllü il/ilçe sıralaması ile “masum” bir rekabet başlatıldığı bile söylenebilir. Gönüllülerin verdiği hizmetler web sitelerinde sunuluyor. Bir kaç örnek vermek gerekirse:

Fatma K. 50 yaşında - Ev Hanımı. Baklava açıyor, geliri ile öğrencilere burs veriyor.

Emre Ş. 40 Yaşında - Göz Doktoru. Haftada bir gün çeşitli bakım evlerinde ücretsiz göz muayenesi yapıyor.

Gülce Ö. 37 Yaşında – Psikolog. Şiddet mağduru kadınlara haftada bir kez psikososyal destek veriyor.

Projenin cinsiyet rolleri eşitliği bakımından yorumlanması başka bir yazının konusu olsun. 81 ilde şu ana kadar elçi olarak kayıtlı toplam kişi sayısı 355340. Devlet eliyle gerçekleştirildiğini göz önünde bulundurduğumuzda bu sayı artacak gibi gözüküyor. Tabi sormamız gereken bir diğer soru, bu gönüllüğün ne kadar gönüllü gerçekleştiği sorusu olmalı. Çalıştığım kurum Milli Eğitim Bakanlığına bağlı yarı özel bir iş yeri. Bir kaç hafta önce proje resmi yazıyla elimize ulaştı ve “gönüllülük” esasına dayalı projeye başvuru yapabileceğimiz bildiriliyordu. İş yerinden kimse gönüllü olmadı. Bir hafta sonra yeni bir yazı aldık. Bu sefer “gönüllü” isimlerinin “bir yazı bildirimine daha gerek kalmadan” taraflarına bildirilmelerini istiyorlardı. İş yeri şu an haftada üç kişinin bilgilerini “gönüllü” oldukları iddiasıyla Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gönderiyor.

Projenin alt sınıfın orta kesimine hitap ettiğini göz önünde bulundurursak (çalışma saatlerine 6 gün/8 saat diyelim), gönüllü olacakların ya mesai saatleri içinde ya da çalışmadıkları günlerde “gönüllü” emeklerini sunmaları gerekiyor. Kamu dışında çalışan işçilerinin, devlete mesai saatleri içinde hizmet sunması, hele ki söz konusu emek gücü, satmakta olduğu hizmetle aynıysa, yeni bir gerilim noktası oluşturacaktır. Örnek gösterilen gönüllülerin profillerine baktığımızda henüz bu gerilimi oluşturacak noktaya gelinmediğini görüyoruz. Neredeyse tüm profiller kamu çalışanı, öğrenci ya da emekli ve ücretsiz ev emekçilerinden oluşuyor.

Tüm vatandaşların uzmanlık alanlarıyla ilgili ya da istedikleri konuda emeklerini karşılık beklemeden sunmaları kulağa çok hoş geliyor; hatta yarım-yamalak (çok yamalak ama!) olsa da komünist bir toplum çağrışımı yapıyor. Ancak bu emeğin, kapitalist piyasa koşullarını besleyen bir devlet yapısı içinde kullanılması ve devletin sağlaması gereken hizmetlerin sağlanmadığı noktada çıkan gerilim ve çatışmalara engel olması için sübap işlevi görmesi; vatandaş açısından neyin hizmetini alıp-verdiği denklemini de bulanıklaştırıyor. AKP hükümeti de, temelini kadınlara yasladığı emek piyasasında, zor gelen noktada büyük bir şirket aklıyla “ucuz emek” çıkartacağı her yolu kullanıyor. Zira Profesyonel bir şirket haline gelen AKP’nin, büyük CEO’su Tayip Erdoğan’ın: “Bir daha da gelmem”, “Ananı da al git” gibi sayısız öfkeli çıkışının birden, Kürt meselesi gibi kritik ve millyetçi hassasiyetlerin gözetildiği bayrak konusunda (bile) “Gönül şunu çok arzu ederdi”[4] diye başladığı konuşmasında nefret kusmamasını ve nabızları yükseltmeyen tavrının motivasyonunu “ucuz emek gücü” ve yeni istihdam alanı ihtiyacından almadığını hangimiz söyleyebiliriz?


[1] http://www.gonulelcileri.gov.tr/index.php?sf=basvuru&k=37

[2] Söz konusu projede sanayi elektiriğinden söz edilmemesine dikkat çeken yazısı için bkz. Emrah GÖKER “Enerji Hanım Kampanyası Ne İşe Yarar?” http://istifhanem.com/2013/01/20/enerjihanim/

[3] http://www.ordugonulelcileri.gov.tr/

http://www.konyagonulelcileri.gov.tr/?Sayfa=TumIlceler

http://www.aksaraygonulelcileri.gov.tr/haberler/2

http://www.balikesirgonulelcileri.gov.tr/

[4] 21 Mart 2013’te Abdullah ÖCALAN’ın mektubunun okunduğu Diyarbakır Newroz kutlamalarında Türk bayrağı bulunmamasına karşı Tayyip ERDOĞAN’ın yaptığı konuşma: “Gönül şunu çok arzu ederdi: Diyarbakır’da yapılan böyle bir çözüm sürecinde orada Türk bayrağının, bayraklarının olması gerekirdi. Türk bayrağının orada olmayışı aslında hala bu süreci olumsuz etkilemek gayretinde olanların bana göre bir provakatif yaklaşımıdır”

Video için bkz: http://video.cnnturk.com/2013/haber/3/21/basbakan-erdogandan-bayrak-elestirisi