Düşman İşgalinden Kurtulmak

Herhalde Çinliler’in bedduasına mazhar olduk ki “ilginç zamanlar” yaşıyoruz. Toplumsal anlamda infial uyandıracak hadiselerde neredeyse eli kalem tutan bir avuç insanın dışında kimsenin kılı kıpırdamıyor. İf Film Festivali’nde Tahrir 2011 belgeselini izleyince durumumuzun vahametini daha da net görmek insanı kahrediyor. 30 yıldır diktatörlükle yönetilen Mısır’da bir gün insanlar, “Neden 30 yıldır aynı kişi bizi yönetiyor?” sorusuna uyanınca, sokaklar bir anda karşıdevrim alanına dönüştü ve Mısırlılar özgür iradeleriyle, Mısır’ın diktatöryal gidişatına dur dedi. Biz de ise kamplaşma ve kutuplaşmadan öte, değişen bir şey yok. Değişen bir şey olmadığı gibi günden güne kaba milliyetçi histeriyle burun buruna yaşamak zorunda kalıyoruz.

TOPLUMSAL İNFİALLER GALERİSİ

Cumhuriyet’in evveli ve sonrasında yaşanan meşum olayların ardındaki milliyetçi, ırkçı hezeyanlar bazen cinayetlerle bazen katliamlarla sonuçlanageldi. Öldürülen gazeteciler, yazarlar, katledilen toplumlar, yakılan aydınlar, boğazı kesilerek ya da kilisesinde dua ederken öldürülen din adamları, Şişli’de artık sağır sultanın bile duyduğu, kör bir kayıkçının bile gördüğü hunharca öldürülen Hrant Dink’ten sonra bu toplumun milliyetçi galeyana gelmemesi, en azından prim vermemesi konusunda bir isteği oluşuyor ister istemez. Neden çünkü yüzbinler yürüdü Hrant için, “Hepimiz Ermeniyiz” diğerkâmlığıyla. Ama ne gam. Van depremi ve Uludere katliamından sonra handiyse “hak ettiler” minvalindeki dozaşımı tepkisellik, bu kez sokaklara taşarak aleni bir şekilde Ermeniler’i hedef gösteren bir kalkışmaya dönüştü. Bu kalkışmanın periferisinde hesapta toplumun “içişleri”nden sorumlu bir bakanın, “Hepiniz Ermenisiz hepiniz piçsiniz”, Erivan’a yönelik olarak, “Bir gece ansızın gelebiliriz” ve benzeri anlamsız, saçmasapan ancak aynı zamanda irrite edici çok sayıda pankartın önünde rövanşist şekilde konuşması, neredeyse Agos gazetesine yürüyüp kalanları da “asarız, keseriz” yollu çıkışmalar sırt sıvazlayıcı devlet kültürünün tezahürü olarak resmedildi Taksim meydanında. O Taksim Meydanı ki, 1 Mayıs 1977’de işçilerin üzerine kalaşnikoflarla ateş edilmiş ve onbinlerce insanın hayatını karartmış bir semboldür. O Taksim ki, 6-7 Eylül’de yüzlerce Ermeni ve Yahudi’nin evlerini ve işyerlerini yağmalayan, onlara onulmaz zararlar veren lümpen tayfasının yok etme alanı olmuştur. Daha nice örnekler var Taksim’i kötülükle anmamıza vesile olan. Şimdi de ırkçı bir hezeyanın tiyatrosunu izletip, devlet pışpışlı vatanseverlere kalanları işaret etme cüretini gösterebiliyorlar! Tüm bu yaşananların ardından elbette kendisinden gereken açıklamayı beklediğimiz insanlardan bu hadiseyi kınayan mesajlar geldi fakat hala devlet kanadından bu olayın tertibatını kimlerin yaptığını, bunun arkasında kimlerin olduğunu belirten bir açıklama yapılmadığı gibi, sadece “kabul edilemez” yarım ağzıyla geçiştirme çabası görüyoruz. Oysa bu çok önemli olayın bir prova mantığıyla yapıldığını, eh önlerinde de hasbelkader muzaffer komutan edasında bir bakanın olduğunu düşünürsek, “bir gece ansızın gelmemeleri” için bir sebep yok ortada. Yani açık ve net her şey, her an her şey olabilir, ayağınızı denk alın!

DÜŞMAN İŞGALİNDEN KURTULMAK!

Aklıselim sahibi herkesin maksadını aştığına işaret ettiği Hocalı anmasında Ermeniler’e yönelik galiz küfürleri ve hakaretleri içeren pankartlar, ağzından salya akan gürühu kesmemiş olacak ki bir benzer örneğin Rize’de bu kez başka biçimde ancak aynı amaçla sahnelendiğine şahit olduk. Rize’nin “düşman işgalinde kurtuluş” törenleri adı altında yapılan seyirlikte Ermeni askerler kurşuna diziliyor, süngüleniyor yani yok ediliyor ve başta Rize belediye başkanı olmak üzere bir takım zevat da bu temsille gururlarını okşuyor! Böyle bir kepazelik yetmemiş olacak ki, Rize belediye başkanı neredeyse hızını alamayıp bu temsili hayata geçirmek için bileniyor. Hak ediyorlar demeye getiriyor neredeyse. Sonra da aynı ezberle küresel güçlerin oyunundan filan bahsediyor. Trajikomik bile değil zavallılık aslında. Öyle ya daha geçenlerde Samsun’dan bir aklıevvel akademisyen çıkıp, Hrant’ı öldüren tetikçiye övgüler düzmemiş miydi? Sürekli pis ve iğrenç milliyetçi söylemler sağdan soldan havaya üfleniyor, tıpkı tuvaletlerdeki dakikalık püskürtme cihazları gibi. Zehirleniyoruz ama hoş kokular yayılmıyor bu sefer. Bir Zamanlar Ermeniler Vardı, nostaljik bir gönderme olarak kalıyor bu yaşananlar karşısında. Sanki bu ellerde Ermeniler hiç yaşamıyor gibi davranılıyor. En acısı her tarafta yapılan “düşman işgalinden kurtulma” ritüellerinde ya Yunanlı ya Ermeni ya Yahudi ya da Rumlar temizleniyor ve her şey güllük gülistanlık oluyor! Oysa kurtulacakları düşmanın beyinlerindeki habis ırkçılık olduğunun farkında değiller, zaten olsalardı öyle yapmazlardı diyecekseniz, ben farkında olduklarını ve bunu yapmaya programlandıklarını söyleyeceğim. Yoksa bunun başka türlü bir izahı olamaz. Ne Rize ne de Anadolu’da başka bir yer; Ermeniyi, Yahudiyi, Rumu tanımıyor olamaz, mesele biraz da korkuda. Acaba geri dönüp elimizden alırlar mı korkusu! Çünkü tedrisattan böyle geçilmiş, hepimiz aynı ezberin kurbanlarıyız! Türküz, doğruyuz, çalışkanız ya! Bu korku da yersiz çünkü geçip gittikleri topraklara unutulmaz bir kültürel zenginlik katan bu insanların torunları mezbeleye dönmüş, her tarafı tarumar edilmiş, zevksiz bina cehennemi yerleri ne yapsın? Marika dönse belki bir zamanlar çamaşırlarını yıkadığı derenin artık kuruduğunu görecek çünkü üzerinde HES yapılmış. Alex dönse karasabanıyla sürdüğü tarlaların üzerinde binalar yükseldiğini görecek. Bu da ölümün başka bir türlüsü. Ölmeye, öldürmeye, kan görmeye doymayan hastalıklı bir güruh. Osmanlı’yla övünen ama Osmanlı’nın çok milletli yapısının yanından bile geçemeyen çürümüş bir zihniyet. Kendini Müslüman olarak addeden ama bu toparaklardan gelmiş geçmiş tüm halklara bir dua bile okuyamayan zavallı bir zihniyet. “Beşeriyetin böyle delaletleri vardır, putlarını kendileri yapar kendileri taparlar” sözü bu duruma nasıl da denk düşüyor değil mi? Bu toplumun putu da düşmanlardan kurtulmak! Bu bir ayin adeta. Esas olarak düşman işgalinden kurtulma zihniyetinden kurtulduğumuzda belki bir şeyler değişir. Ya da buranın tek sahibi olmadığımızı anladığımızda. Sanırım necip Türk milletine zerk edilen “asil kan” zehiri kolay kolay atılamayacak bünyeden. İktidar eğer samimiyse Hocalı’nın da Uludere’nin de, memleketteki tüm habis ırkçı ve milliyetçi hadisenin de peşini bırakmasın, yok eğer değilse gerçekten hazır olalım: “Bir gece ansızın gelebilirler!