Ariel Şaron: Kasap, Buldozer, Barış Adamı!

Askerî ve politik yaşamı boyunca daha çok ilk iki sıfatla anılan İsrail lideri, son yıllarını bu olumsuz imajı silmekle geçirdi. 77 yaşında politik yaşamı sona eden Ariel Şaron’un ardından Ortadoğu’da “barış” için yeni bir fırsatın daha kaçtığını söyleyenler var. Ancak, onun “kanlı” geçmişini hatırlayanlar için barış kelimesi ile Ariel Şaron isminin yan yana anılması sadece yaşananları ve tarihi unutturmayı amaçlıyor.

2005 yılının Ağustos ayında çok önemli ve tarihî bir kararla işgal ettiği bir Filistin toprağından ilk kez çekilme kararı veren Şaron dünyayı da şaşırtmıştı. Filistin-İsrail sorununda Yahudi yerleşimlerinin fikir babası ve mimarı olarak bilinen Ariel ya da İsraillerin Arik Şaron’u çekilme kararı vererek Ortadoğu’da barış adına büyük bir adım atmıştı. Evet, bu çözüm adına atılan bir adımdı. Ancak barış olup olmadığı hâlâ tartışılıyor.

Çünkü Arik Şaron Gazze’den tek taraflı çekilerek Batı Şeria’nın önemli bölümünü ilhak etmenin altyapısını oluşturmuş uluslararası toplumu arkasına almış Arapların İsrail içinde çoğunluğu oluşturmalarını engellemek için ilk adımı atmıştı. Gazze’den çekilmeyi kendi tabanı ve partisine ters düşmek adına gerçekleştirmesi cesaret isteyen bir karardı. Filistinlilerle masada vakit kaybedip bilinmez bir sürece daha girmek istemiyordu. Bu yüzden çekilme kararına Filistin tarafını kaale almadan tek taraflı uyguladı. Aynı politikayı Batı Şeria’da uygulamak istiyordu. Planı, Şeria’nın Kudüs dahil olmak üzere bir bölümü ilhak edip, iki devletli çözümü zorlamaktı. Bunun için büyük risk aldı. Kurucusu olduğu Likud Partisi’nden ayrıldı, Kadima’yı hem de İşçi Partisi lideri Şimon Peres’i de yanına alarak kurdu. Çünkü kendi inisyatifi dahilinde sınırlarını şu anda var olan duvarın oluşturacağı, iki devlet projesini ancak bu şekilde hayata geçirebilecekti.

Uzun süredir İsrail kamuoyunu da arkasına almıştı. 1972’de İtalyan gazeteci Orianna Fallaci’ye “Geri vermek mi? Alay mı ediyorsunuz? Bu topraklar binlerce senedir İsrail topraklarıdır. O zamanlar daha İncil bile yoktu meydanda. Bu bölgede Filistin devletinin kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Asla” diyen yine aynı Şaron’du. Bu süreç içinde Şaron’un tarihi bilenlerin bile ezberi bozuldu. Oysa şimdi Filistin devleti için politik manevralar yapıyordu. Yaşlanmış, değişmiş miydi? Belki.

“BARIŞ” ADAMI

Belki de vicdanı artık bu kadar kanın akmasına elvermiyordu. Hatta ABD Başkanı George Bush onun için “barış adamıdır” demişti. Şaron, İsrail’in inisyatifi ile bir çözümü bulmuştu: Bu çözüm uluslararası anlaşmalara göre kabul edilen 1967 sınırları öncesine dönmeden, Kudüs’ü vermeden, binlerce yerleşimciyi Batı Şeria’dan çıkarmadan gerçekleştirilecek iki devletli çözümdü. Bunun başarırsa İsrail’in 2. Ben Gurion’u olacaktı. Ya da 1978’de Camp David’de Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat ile el sıkışan sağcı lider Menahem Begin gibi anılacak, bölgeye barış getiren adam olacak ve ismi ölümsüzleşecekti. Ancak, Arik’in planı kısa vadede geçici bir barış için olumluydu ama uzun vadeli bir çözüm için hiç inandırıcı değildi. Filistinlilere “işte size devlet buna razı olacaksınız” der gibiydi. Orta yolcu bir çözümdü plan onun için. Destek de buldu. Ama olmadı.

O, eski kimliğinden biraz olsun sıyrılmaya çalışırken, o kimliği sürdürmek isteyenler şimdi onun mirasını ve partisini devam ettirecekler. Benyamin Netanyahu, Şaron’dan daha şahin bir politika uygulayacak orta yolcu çözüm bile hayal olabilecek. Bu açıdan bakanlar için Şaron’un politik arenadan çekilmesi “barış” adına büyük kayıp.

TARİH UNUTMUYOR.

Peki, yaşlılığında “yumuşamaya” çalışan “barış adamı” Şaron neden “kasap” ya da “buldozer”olarak anılmıştı. 1928 doğumlu Şaron İsrail’in kuruluşunda önemli rol oynayan yeraltı örgütlerinden Hagana’ya üyeydi. Ama o ileride nasıl bir politikacı olacağının ipucunu 1952’de İsrail’in efsanevi komando birliği 101’e komuta ettiği zaman vermişti. Aynı yıl bazı askerlerin itirazlarına rağmen Gazze’deki El Burj mülteci kampında 15 kadın ve çocuğun öldürülmesini şöyle savunacaktı: “Kadınlar ülkemizde sivillere saldıran Arap vur-kaçcılarının orospularıdır. Mülteci kamplarına operasyonlar düzenlemezsek, kamplar katillerin ağına dönüşür”.

1982’de Lübnan’daki Sabra ve Şattila mülteci kamplarına ilk giren gazetecilerden birisi Japon Kyuichi Hirokava’ydı. Hirokava 800’e yakın kadın ve çocuğun delik deşik edilerek öldürüldüğünü görmüştü: “Kampın içinde asılmış temiz çamaşırlar vardı. Gökyüzü maviydi ve güçlü bir rüzgar esiyordu. Birkaç adım yürüdüm, sokaklara yayılmış cesetlerden sonra başka cesetler de gördüm. Ağlamaya başladım” diye yazmıştı o zamanlar. O katliamı Savunma Bakanı Ariel Şaron Faşist Hıristiyan Falanjistlere ihale etmişti. Daha sonra İsrail’deki Kahane Komisyonu da doğruladı olanları. Bu katliam ona “kasap” sıfatını kazandırırken, ‘70’li yıllarda Tarım Bakan’ı iken ilk icraat olarak Batı Şeria’daki Filistinlilerin evlerini yıkması “Buldozer”i ekletecekti kartvizitine. Provokatif bir biçimde Harem-ül Şerif’e bile bile girerek binlerce Filistinli ve İsraillinin hayatına mal olacak 2. İntifada’nın başlamasına neden olması da cabasıydı

Bu yüzden milyonlarca Filistinli için, “barış” ileriki bir tarihe ötelense bile tarihte yaşananları unutmak çok kolay olmayacaktır. Bu yüzden Filistinliler içinse Şaron’lu ya da Şaron’suz bir İsrail çok fazla anlam taşımıyor.

“FİLİSTİN DEVLETİNİ BEN KURACAĞIM”

Siyasi hayatta çözümsüz gibi görünün bir konuyu, o konunun muhalifine, çözüme karşı gibi görünen figürüne çözdürüldüğünün örnekleri çoktur. Sağcı Menahem Begin’in Mısır’la anlaştığı gibi, Filistinlilerle yıldızı hiçbir zaman barışmamış Arik, bir Filistin devleti için harekete geçti. Araplar ve Filistinlilerden en çok nefret eden isim olarak Şaron böyle bir sürpriz yapabilir miydi?

Bu soruyu 3 yıl önce çıkan Bizim Filistin adlı kitapta da sormuş ve Filistinli Baş Görüşmeci Ebu Mazen’in, Gizli Kanallar adlı kitabındaki Şaron’la ilgili anısına başvurmuştuk: “İsrail Komünist Partisi Genel Sekreteri Meir Vilger, Lübnan işgali sırasında Knesset’te bir konuşma yapar. Kendisinden sonra kürsüye gelen Şaron’uysa selamlamaz. Şaron bunun nedenini sorunca Vilner, ‘eli kanlıları selamlamam’ yanıtını verir. Vilner uzaklaşırken Şaron şöyle bağırır: Bir gün Filistin devletini kuracak kişinin ben olduğumu anlayacaksın”.

Evet, Şaron “kendi istediği” Filistin devletini kurma çabasındaydı. Şimdi, bölgedeki tüm denklemlerin altüst olduğu ve taşların yeniden yerlerine oturması için uzun süre gerektiği biliniyor. 25 Ocak’taki Filistin ve Mart ayındaki İsrail seçimleri bunun ilk adımını oluşturacak. İsrail büyük ihtimale tekrar Likud yani Netanyahu’ya dönecek, Filistin’de ise Hamas devreye girecek.

Filistin Arafatsız bir siyaseti el yordamıyla götürmeye çalışırken, İsrail de Şaron’suz bir İsrail’e alışacak. Ancak, Ortadoğu’da eski liderlerin sahneden çekildiği, her iki taraf için de sürprizlerle, aktörlerinin Netanyahu, Peretz, Hamas ve İslami Cihad olduğu yeni bir dönem açılacak.