Türkiye Üniversitelerinde Öğrenci Temsiliyetinin Durumu ve Geleceği

Günümüzde tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de üniversite öğrenimi meslek kazanımı için en önde gelen etken haline gelmiştir. Bu anlamda üniversite fikri değişime uğramış ve öğrencilik kavramı yapı itibariyle yeni anlamlar kazanmıştır. Öğrenci temsiliyet sistemleri her ne kadar zamana göre farklılık arz ediyorsa da günümüzde öğrenci temsilciliği uluslararası etkileşimin artışıyla birlikte daha çok birbirine benzemeye eğilimlidir. Günümüzde birbirinden çok farklı şekillerde ortaya çıkmış ve çok farklı etkinliklerde bulunmuş öğrenci temsiliyetleri yeni üst birlikler kurmakta ve öğrencileri, bir sivil toplum hareketi olarak Avrupa Birliği veya UNESCO gibi uluslararası kurumların seviyelerinde temsil etmektedirler.

Öğrencilerin kendilerini temsil etmeleri fikri 150 yıl ötesine dayanan bir tarihe sahiptir. Fakat bu süreç içerisindeki gelişmeler düzenli bir birikim sağlamaktan ziyade, kendi dönemlerinin toplumsal-politik koşulları nedeniyle kopuk ve karmaşık bir geçmiş oluşturmaktadırlar. Türkiye için bu süreç en fazla 50 yıl ötesine dayanmaktadır. Ayrıca 1980 dönemi sonrasında Türkiye için öğrenci temsiliyeti 20 yıllık bir kesintiye uğramıştır. Birkaç özel üniversite dışında[1] günümüzde var olan tüm Türkiye üniversiteleri öğrenci konseyleri, 2010 yılında Avrupa’da Avrupa Eğitim Alanı’nı kurmayı öngören ve Türkiye’yi de barındıran Bologna Süreci ile yakından ilgilidir. Bu anlamda yeniden ortaya çıkan öğrenci temsiliyeti, bu sefer toplumsal bir hareket olarak değil, yukarıdan aşağıya doğru örgütlenen bir düzenleme olarak ortaya çıkmıştır.

Türkiye’de 1960’lı yıllarda oldukça politik şekilde ortaya çıkan, sonrasında uzun bir suskunluk dönemi yaşayan ve 2000’li yıllarda bir anda ‘zorunlu’ olarak tüm üniversitelerde yeniden baş gösteren öğrenci temsiliyeti, beraberinde birçok sorunu ve belirsizliği de getirmiştir. Bu çalışmada dünyada ve Türkiye’de öğrenci temsiliyeti sistemlerinin nasıl oluştukları kısaca anlatıldıktan sonra, günümüzde Türkiye’de öğrenci konseylerinin bir portresi çizilecektir. Ayrıca öğrenci temsiliyeti sistemleri açsından zengin bir tarihe ve yol gösterici bir kimliğe sahip olan İngiltere’de öğrenci temsiliyetinin günümüzdeki durumu ele alınarak ve bazı karşılaştırmalar yapılarak, Türkiye’de üniversite öğrencilerinin temsiliyetinin geleceği üzerine bazı öngörülerde bulunulacaktır.

ÖĞRENCİ TEMSİLİYETİ FİKRİ

Üniversite, kavramın tarihi açısından öğrencilerin bilginlerle bir araya geldiği yer anlamına gelmektedir. Hatta etimolojik anlamda üniversite sadece ‘bilginlerin bulunduğu yer’i nitelemektedir. Fakat eğitim kurumunun artan önemi, üniversitelerin toplum genelinde hizmet veren ve uzman yetiştiren öğretim merkezlerine dönüşmesine neden olmuştur.

Sanayi Devrimi ve beraberinde gelen modernleşmenin doğal bir sonucu olarak hızla artan toplumsal iş bölümü, eğitim kurumunun tarihte hiç olmadığı kadar yaygınlaşmasını sağlamıştır. Eğitim kurumu, bireylerin yetişmesi için en önemli toplumsallaşma aracı haline gelmiştir. Bu olgu halen artan bir ivmeyle devam etmektedir. Örneğin, dünya çapında zorunlu eğitim süreleri ve eğitimde program çeşitliliği halen artış göstermektedir[2].

Dolayısıyla öğrencilik dönemi de değişikliğe uğramış, öğrenciler okul içerisinde artık ayrı bir topluluk olarak algılanmaya başlanmıştır. Üniversitenin kazandığı hizmet verici işlev nedeniyle öğrenciler hizmet alan kimseler olarak anlaşılabilir. Dolayısıyla öğrencilerin, katkı payı veya doğrudan öğrenim ücreti şeklinde para ödeyen, önceki eğitiminde belli başarılar kazanmış ve karşılığında hizmet alan kimseler olarak, kendine özgü ve ortak bir kimliğe sahip bir grup olmaları söz konusudur. Ayrıca yeni iş sahaları gibi daha yüksek eğitim düzeylerini göz önünde bulunduran yeni toplumsal mekanizmaların üniversite eğitimine artan bir vurguyla odaklanması nedeniyle öğrenciler hizmet gören topluluk olarak beklentilerini artırmışlar ve bu beklentileri ortaya sunmak için istek duymuşlardır. Öğrenci temsiliyeti fikri bu noktadan doğmuş ve tarih boyunca artan bir kapsamda yaygınlaşmaya devam etmiştir.

AVRUPA ÇAPINDA ÖĞRENCİ BİRLİKLERİ

Almanya’da öğrenciler arasındaki ilk örgütlenmeler 1817 yılına dayansa da, öğrenci temsiliyetinin dünyada ilk defa resmi makamlarca tanınması 1864 yılında İskoçya’da St. Andrews Üniversitesinin öğrenci birliğini kurması ve dünyada ilk defa bir öğrenci birliği binası inşa etmesiyle gerçekleşmiştir. Sonraki yıllarda öğrenci birlikleri Britanya çapında yayılmıştır. Portekiz’de 1887 yılında Coimbra Üniversitesi Öğrenci Birliği kurulmuş, ilerleyen yıllarda öğrenci temsiliyeti fikri ve örgütlenmesi Avrupa çapında yayılmıştır.

Avrupa’da öğrenci birlikleri genel olarak öğrencilerin isteklerinin ve fikirlerinin, yıllık seçimlerle işbaşına gelen öğrenci temsilcileri sayesinde okul yönetimine iletildiği kurumlar olmuşlardır. Buna ek olarak öğrenci birlikleri zamanla öğrencilerin toplumsal yaşamlarında düzenleyici olarak yer almaya başlamıştır. Çeşitli kültürel ve sportif etkinliklerin düzenlenmesi ve teşvik edilmesinin yanı sıra, öğrenci birlikleri politik anlamda vizyonunu okul dışına genişletmiştir. Dolayısıyla öğrenci birlikleri öğrencilerin siyaset alanında etkinlik gösterebilme deneyimini kazandıkları bir yer olarak da agılanmıştır. Öğrenci birlikleri belirli bir bütçeye sahip olmuş, bu bütçeyi öğrenci yararına kullanmak için projeler geliştirmiştir. Zamanla bu birlikler okul içerisindeki öğrenci yaşamında şemsiye bir kurum haline gelmiş, öğrencilerin daha özel etkinlikler için kurdukları öğrenci topluluklarının üzerinde yer alan bir yapıya dönüşmüştür.

Avrupa’da 1920’lerde başta İsviçre, İsveç, İngiltere ve diğer Britanya ülkelerinde olmak üzere yurt çapındaki öğrenci birlikleri ulusal çapta daha geniş bir temsiliyet kazanabilmek için birleşmişler ve ulusal çaptaki öğrenci birlikleri kendi aralarında iletişime geçmeye başlamışlardır. Avrupa Öğrenci Birliği (AÖB) (European Students’ Union) bunların en büyüğüdür. Eski adı ESIB (European Students Information Bureau) olan bu uluslararası kurum 47 ulusal öğrenci konseyinin birleşmesiyle oluşmuş olup, Avrupa çapında 10 milyondan fazla öğrenciyi temsil etmektedir. AÖB amacını ‘Avrupa çapında öğrencilerin eğitimsel, kültürel, toplumsal ve ekonomik çıkarlarının artırılması’ olarak dile getirmekte; Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi ve UNESCO gibi diğer uluslararası kuruluşlarla işbirliği yapmaktadır. 1982’den beri etkin olan kurum aynı diğer öğrenci birlikleri gibi komiteler halinde çalışmaktadır[3].

AÖB günümüzün en etkin uluslararası öğrenci birliği olsa da en eski uluslararası öğrenci birliği değildir. Uluslararası anlamda ilk girişim 1941 yılında Prag’ta oluşturulan ‘Uluslararası Öğrenciler Konseyi’dir. Bu girişimde Britanya Ulusal Öğrenci Birliği baskın rol oynamış, özellikle ikinci dünya savaşında İngiltere’nin müttefiki olan ülkelerle işbirliği yapılmıştır. 1946 yılında kurumun adı ‘Uluslararası Öğrenci Birliği’ (UÖB) olarak değişmiştir. İlerleyen yıllarda UÖB’de komünizm yanlısı üyeler ve diğerleri arasında oluşan görüş ayrılıkları 21 ayrılıkçı üyenin Stockholm’de, 1950 yılında, ‘Uluslararası Öğrenci Konferansı’ (UÖK) adında yeni bir oluşuma gitmesine sebep olmuştur. Yıllarca UÖK, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği yanlısı; UÖB de Amerika Birleşik Devletleri yanlısı olarak görülmüştür. Bu iki kurum soğuk savaş dönemini aynen yansıtan politik mücadelelerle sınırlarını 1960’larda iyice genişletmiş, Asya ve Afrika’dan da birçok üye edinmiştir. UÖK, 1970’li yıllarda mâli sıkıntılar içine girmiş ve etkinliğine son vermiştir. UÖB’nin ise o yıllarda Amerikan İstihbarat Örgütü CIA’den dolaylı yollarla mali destek aldığı ortaya çıkmıştır. UÖB 1990’lı yıllarla beraber daha demokratik bir yapıya kavuşmuş ve kimliğini kâr amacı gütmeyen bir organizasyon niteliğinde sunmuştur. UÖB de UNESCO ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kurumlarla işbirliği yapmıştır. Günümüzde soğuk savaş dönemindeki taraflılığı sebebiyle olumsuz bir görünüm kazanan UÖB’nin uluslararası anlamda dünyaya kazandırdığı en önemli etkinliği ‘Uluslararası Öğrenci Günü’dür.

UÖB’nin gelenekselleştirdiği Uluslararası Öğrenci Günü’nün tarihi 1939 yılında Prag Üniversitesinde öğrenci liderlerinin Nazi yönetimi tarafından öldürüldüğü ve bini aşkın öğrencinin sürgüne gönderildiği 17 Kasım gününe dayanır. İlk defa 1941 yılında Londra’da yapılan anma etkinliğiyle başlayan gelenek, günümüzde hâlâ birçok ülkede çeşitli gösterilerle ‘çok kültürlülüğü ve uluslararası öğrenciliği’ kutlamak amacıyla devam ettirilmektedir. 17 Kasım tarihi, 1973 yılında Yunanistan’da bir başka kanlı olayla gölgelenmiştir. Uluslararası Öğrenci Günü’nde gösteri yapmak isteyen Atina Politeknik Okulu öğrencilerine Askeri Cunta yönetiminin kanlı bir şekilde müdahale etmesiyle Yunanistan’da bu gün özel bir anlam kazanmış ve hâlen 17 Kasım ‘Yunan Öğrenciler Günü’ adıyla resmi tatil edilmiştir[4].

Günümüzde yukarıda adı geçen uluslararası kuruluşların haricinde kâr amacı gütmeyen organizasyonlar ve bölgesel gerekçeler gibi nedenlerle birçok öğrenci birliği yeni üst çatılar kurabilmekte ve etkinliklerini birden çok merkezde yürütebilmektedirler. Artan küresel hareketliliğe ve edinilen deneyimlere rağmen Avrupa Öğrencileri Birliği’ne göre en belirgin olumsuz gelişme azalan katılımdır. Buna rağmen öğrenci birliklerinin ulusal ve uluslararası paydada önemi artarak devam etmektedir.

ÖRNEK: GÜNÜMÜZDE İNGİLTERE'DE ÖĞRENCİ BİRLİKLERİ[5]

Britanya dünyanın en eski öğrenci birliklerini barındırmaktadır. Bu tarihi üniversitelerin, tarihi öğrenci birlikleri, öğrencilerin haklarını savunmakla beraber, öğrencilerin sağlık, spor hizmetleri ve danışmanlık ihtiyaçları gibi konularda etkin rol alır.

Günümüzde öğrenci birlikleri İngiltere’de isim ve yönetilişlerindeki bazı farklılıklara rağmen, genel olarak benzer özellikler taşır. Türkiye’deki sisteme göre İngiltere’de ilk göze çarpan farklılık, İngiltere’de öğrenci birliklerinin yönetim kurullarında çalışan öğrencilerin ücretli olarak sadece bu işle çalışmaya başlamalarıdır. Daha önceden belirlenmiş bir maaş, okulun sürekli çalışanları olan profesyonel sekreterler ve yardımcılar eşliğinde yönetim kurulu üyeleri çoğunlukla okul yerleşkelerinde bulunan öğrenci birliği binasında çalışırlar.

İngiltere’deki uygulamalarda genellikle aynı olan fakat Türkiye ile büyük fark taşıyan bir diğer nokta, öğrenci birliklerinin hem öğrenci toplulukları üzerinde hem de okulun sağlık, kültür ve spor hizmetlerinde şemsiye bir kurum şeklinde, düzenleyici olarak çalışmasıdır. Öğrenci birlikleri okullarda bulunan spor merkezlerindeki aletlerin bakımından, bu salonlara giriş ücretinin ne olacağına, kantinlerdeki fiyatların düzenlenmesinden, okulda görevlendirilecek yeni profesyonel çalışanların maaşlarının miktarına kadar birçok konuda sorumluluk sahibi olarak çalışırlar.

İngiltere’de bulunan öğrenci birlikleri, okul yönetimine karşı öğrencileri temsil etmekle beraber bir anlamda okulun öğrencilere sağladığı akademik hizmetin dışında kalan her türlü servisinde düzenleyici olarak bulunur. Tüm bunları yaparken hem bu hizmetlerden kazanılan kaynakları hem de okul yönetiminin her yılın başında öğrenci birliğine vermek üzere belirlediği parayı bütçe olarak kullanır. Örneğin 20.000 öğrencisi bulunan University College London Öğrenci Birliği’nin bütçesi 2006 yılında 1.8 milyon £’a ulaşabilmiştir.

Öğrenci birlikleri İngiltere’de kâr amacı gütmeyen yardım kuruluşları niteliğinde, sivil toplum örgütleriyle aynı kapsamda ve yasallıkta çalışırlar. Bu özerk yapı, öğrenci birliklerine özgür ve güçlü hareket etme imkanı verir. Öğrenci birliklerinin kurum olarak varlıkları eğitim ve yardım kuruluşları yasaları ile tanımlanmaktadır. Günümüzde İngiltere’deki tüm öğrenci birlikleri 1994’te son düzenlemesi yapılmış olan Eğitim Yasası’na ve 2006’da son düzenlemesi yapılmış olan Yardım Kuruluşları Yasası’na tabidir. Buna göre tüm öğrenciler öğrenci birliğinin doğal üyesi olmakla beraber, bu üyeliklerini kaldırma hakları kendilerinde mevcuttur. Fakat öğrenci birliğine üye olmayı reddetmiş bir öğrenci okulun tüm hizmetlerinden yararlanma hakkını korumaya devam eder.

İngiltere öğrenci birliklerinde bulunan bir diğer farklılık seçim sistemidir. İngiltere’de öğrenci birliğinin yönetim kurulu üyeleri adayları birey veya takım olarak tüm öğrenciler tarafından seçilirler. Bu doğrudan seçim anlayışında ortaya çıkabilecek en önemli sorun olan kampanya yürütürken karşılaşılan eşitsizlikler, okulun her adaya belirli bir miktar para vererek veya kampanya yaparken harcanabilecek paranın üst sınırını belirtmesiyle çözülür. Örneğin London Imperial College Öğrenci Birliğinde her yeterli başkan adayına okul 2006 yılında 200£ vermiş, tüm harcamaların belgelendirilmesini ve bu miktarın aşılmamasını istemiştir.

Öğrenci birlikleri İngiltere’de geçtiğimiz yüzyıl boyunca etkinlik alanları açısından bazı değişiklikler göstermişlerdir. Öğrenci birlikleri 1930 ve 1940’lı yıllardan sonra ulusal ve uluslararası meselelerde kendilerini daha çok belli etmeye başlamışlardır. İlerleyen yıllar hem öğrenci birliklerinin hem İngiltere’nin siyasi ortamındaki bazı değişikliklere hem de dünyanın çeşitli yerlerinde sürekli devam eden savaşlara tepki gösterip, sokaklarda büyük eylemler düzenledikleri yıllar olmuştur. Bu yılları şimdiki öğrenci birlikleri genel olarak ‘sol’ siyasetin egemen olduğu, politik yıllar olarak anıyorlar. Özellikle 1970’ler radikal sol yıllar olarak betimlenirken, London School of Economics Öğrenci Birliği bu yılların en önemli öncülerinden kabul ediliyor.

Margaret Thatcher’ın 1979 yılından itibaren başbakan olmasıyla başlayan genel değişim havası öğrenci birliklerini de etkilemiştir. Özelleştirilmelerin ve dolayısıyla çekişmelerin arttığı 1980’li yıllar, İngiltere’nin yoksulluğunun çoğaldığı ve uluslararası etkileşimin arttığı yıllar olarak bilinmektedir. Bu yıllarda öğrenci birlikleri de gelirleri azalmasına rağmen daha uluslararası olmaya çalışmışlar, aynı zamanda da daha fazla düzenleme ile karşılaşmışlardır. Özellikle 1994 Eğitim Yasası öğrenci birliklerini hem devlete hem de üniversiteye daha bağımlı hale getirmiş ve düzenlemeleri artırmıştır. Bu yasa bütçenin politik eylemler için kullanılmasını sıkı bir şekilde engellemektedir.

İlerleyen yıllar öğrenci birliklerinin uluslararası hareketlenmelerin bir sonucu olarak belirgin şekilde artan yabancı öğrencilere alıştığı zamanlar olmuştur. Özellikle Londra’da yabancı öğrencilerin sayısının günümüzde tüm öğrencilerin %40’ı kadar bir orana ulaşması bu gelişmeyi çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Günümüzde bazı okullarda sayıları 300’ü geçen öğrenci topluluklarının birçoğu, bu yabancı öğrencilerin kendi kültürlerini yaşama, yaşatma ve tanıtmalarıyla ilgili oluyor. Bu yeni ortamın getirdiği yeni etkileşimler öğrenci birlikleri için en önemli çalışma konularının başında geliyor. Öte taraftan öğrenci birlikleri değişen gündemleriyle birlikte bazı eski özelliklerini kaybediyorlar. Bunların başında politik gündemde oynadıkları aktivist rol geliyor. Günden güne İngiltere öğrenci birlikleri apolitikleşirken, okul içindeki düzenleyici rollerine daha çok odaklanıyorlar. Dolayısıyla artık sokaklarda yapılan protestolar öğrenci birlikleri tarafından ‘eski tarz’ etkinlikler olarak nitelendiriliyor[6].

Etkinlik öncelikleri ve yıllar içinde çıkan yasalarla kapsamı belirgin bir biçimde değişen İngiltere öğrenci birliklerinin, günümüzde karşılaştıkları en büyük eleştiri, bu birliklerin bir çeşit ticari yönetim merkezlerine dönüşüyor olmasıdır. Okulun kapılarından pek fazla dışarıya çıkmayan ve çok büyük bir bütçeyi hesap verebilir bir şekilde yönetmek durumunda olan öğrenci birlikleri, daha çok okulda öğrenciler için bütün hizmetleri düzenleyen bir kuruma dönüşüyor. Bu kapsamda birbiriyle olan rekabetlerinin konusunu daha çok ‘hangi okulda kantin daha ucuz?’, ‘hangi okulun spor salonu daha yeni spor aletleriyle dolu?’ veya ‘hangi okulda daha çok parti düzenleniyor?’ gibi sorular oluşturuyor. Bu rekabet doğrultusunda işleri ticari etkinlik anlamında gittikçe daha çok zorlaşan öğrenci birliklerinden bazıları, tam zamanlı çalışan ve hali hazırda zaten kullanılan yardımcı çalışanların yanında, işlerinde karar mekanizmalarında kendilerine yardımcı olabilmeleri için gerçek profesyonellerden oluşan bir danışma topluluğundan yardım almayı planlıyor. Bu fikir diğer bazı öğrenci birlikleri tarafından çok sert şekilde olumsuz anlamda eleştiriliyor, çünkü öğrenci birliklerinin en temel dayanağı olan ‘öğrenciler tarafından, öğrenciler için’ ilkesin ihlal edileceği düşünülüyor.

İngiltere’de öğrenci birlikleri için bir diğer sıkıntılı konu seçimlere olan kayıtsızlıktır. Günümüzde İngiltere’de özellikle Londra’da eğitimine devam eden bir öğrencinin rahat bir şekilde geçinebilmesi için ücretli olarak çalışması gerektiği belirtiliyor. Bu durum öğrencilerin, öğrenci olarak toplumsal yaşamlarını kısıyor. Bu durumda bir öğrencinin öğrenci birliğinden beklentileri dolaylı yoldan azalıyor. Bu durum hem öğrenci birliğinin okul hayatı içinde önemsizleşmesine hem de öğrenci birliğinin seçimlerinde ve etkinliklerinde katılım azlığıyla karşılaşmasına neden oluyor. Örneğin bir zamanların en kalabalık ve etkili etkinliklerini düzenleyen London School of Economics Öğrenci Birliği Genel Sekreteri kendilerinin seçimlerinde okul çapında katılımın %25 olmasını hem olumsuz nitelendiriyor, hem de bu oranla gurur duyuyor, çünkü diğer okullarda bu oranın daha da az olduğunu belirtiyor.

İngiltere’de öğrenci birlikleri tekil anlamda bu gibi konularla uğraşırken Britanya Ulusal Öğrenci Birliği daha farklı etkinliklere sahip. Kuruluşu 1922 yılına dayanan ulusal birlik, sadece İngiltere’de değil tüm Britanya’da etkin olarak çalışıyor. Ulusal Birlik tüm üniversitelerin öğrenci birliklerini doğal olarak kendi üyesi kabul etmiyor. Ulusal Birliğe üye olan herhangi bir okulun öğrenci birliği belirli bir aidat ödüyor. Günümüzde 700’den fazla üyesiyle birlikte Ulusal Birlik, Britanya öğrencilerini %98 oranında kapsıyor. Böylece Ulusal Birlik çalışmalarında kullanacağı bütçeyi üye olan okulların aidatlarından sağlıyor.

Ulusal Öğrenci Birliği, diğer öğrenci birliklerine benzer bir şekilde komiteler halinde çalışıyor. Bu komiteler eğitimin doğrudan paralı bir hizmete dönüştürülmemesi, Britanya’da dini, etnik veya ırkçı ayrımcılık yapılmaması, öğrencilerin alternatif cinsel seçimlerine saygı gösterilmesi ve öğrencilerin alkol ve uyuşturucuya karşı uyarılması gibi konularda çalışıyor.

Britanya Öğrenci Birliği’nin en çok eleştirildiği konuların başında birliğin etkinlikleri için gereğinden fazla para harcaması ve bu harcamalara rağmen sonuç üretememesi geliyor. Bunun dışında Ulusal Birlik’in sistemli bir demokratik yapıya sahip olmaması ve her farklı görüşü eşit şekilde kabul etmemesi diğer eleştiri konularını oluşturuyor. Bu nedenle yıllar içerisinde çeşitli okullar Ulusal Birlik’ten ayılmaya veya yeniden Ulusal Birlik’e katılmaya karar verebiliyorlar. Dolayısıyla Ulusal Birlik değişen şartlara göre çeşitli mali krizlere maruz kalabiliyor ve bazen bu krizleri aşmak için özel çalışmalar yapabiliyor.

Ulusal Birlik’in tekli yapısı bazı çevreler tarafından olumsuz eleştiri kaynaklarının başında kullanılıyor. Başka bir seçenek olmaksızın ulusal anlamda tek yetkili olan birliğe muhalefet etmek zorlaşıyor. Bu nedenle birçok muhalif grup Ulusal Birlik’i birliğin dışından eleştiriyor. Bu eleştirileri en belirgin şekilde ortaya koyan gruplardan Offcourse (Kötü Eğitim veya Çalışmayan Eğitim) Internet sitesi Ulusal Birlik’in komitelerini kendi verdiği alternatif isimlerle eleştiriyor[7]. Ulusal Birlik’in çeşitli konularda taraf tutarak diğerlerini önemsemediğini, kampanyalarının yürütülüş şeklini, yabancı öğrencilere yeterince ilgi gösterilmediğini ve gereksiz yere hizmet olarak geri dönüşü sağlanamayan büyük miktarlarda para toplamasını eleştiriyor.

Günümüzde İngiltere’de öğrenci birlikleri hem okul içinde hem de ulusal bazda tercihlerini öğrenci toplumsal yaşamını düzenlemek şeklinde değiştirmiş olarak görünüyor. Akademik temsiliyet ve öğrencinin eğitimine dair sorunlarının çözümü daha çok ikinci planda kalıyor. Eleştirilerin veya takdirlerin büyük bölümü öğrenci birliğinin bütçesini nasıl kontrol ettiği ve harcamalarını nasıl yaptığıyla ilgili oluyor. Bunun yanında hayat koşullarının zorlaşmasıyla paralel giden katılım azlığı öğrenci birliklerini tabansız bırakmakla tehdit ediyor. Bu eleştirilerin ve öngörülerin farkında olan öğrenci birliği üyeleri, bir yandan ticari bir kuruluşmuş gibi işleyen öğrenci birliklerine yaratıcı fikirler geliştirmeye, bir yandan da eski zamanlardaki gibi daha politik ve kapsamlı olan gündemlerini yakalamaya böylece daha çok öğrenci ile birlikte daha birleşik ve daha etkili bir yapı kazanmaya çalışıyorlar.

TÜRKİYE'DE ÖĞRENCİ TEMSİLİYETİ FİKRİ VE OLUŞUMLAR

Türkiye’de üniversiteler 1930’lu yıllardan itibaren güçlenmeye ve sayıları bakımından artmaya başlamıştır. Fakat öğrenci temsiliyeti fikri, batılı anlamda ancak 1960’lı yılların politik ortamında hayat bulabilmiştir. Türkiye’de darbe sonrası gelişen toplumsal politik kamplaşmalar ve dünyada soğuk savaş döneminin en soğuk yılları, öğrencilerin oldukça etkin bir şekilde politik gündemde görüş bildirdikleri bir döneme işaret etmiştir. Türkiye’de nüfus 1960’lardan 1970’lerin sonlarına yarısı kadar artmış, bu yıllarda gerçekleşen 1960 darbesi, Kıbrıs Barış Harekatı, Berin Duvarının yıkılması gibi gelişmeler uluslararası politik gündemi etkilerken, özgürlük ve katılım kavramlarını içeren sloganlar geniş kesimlerce benimsenmiştir. Türkiye bu dönemde sağ ve sol siyaset destekçilerinin oldukça keskin şekilde ayrıldıkları ve siyasi mücadelelerin en kapsamlı ve sert yaşandığı olaylara sahne olmuştur. Çoğunluğun kamu sektörüne daha bağımlı olduğu bu yıllarda, öğrencilerin politik söylemleri devletin hizmetlerinin ve dış dünyaya karşı duruşunun nasıl olması gerektiğiyle ilgilidir. Sağ-sol kamplaşmasının en yoğun hissedildiği tartışmalarda öğrenciler taraf olarak bulunmuşlar ve ileriye yönelik isteklerini büyük protestolarla belirtirlerken, zıtlaştıkları gruplara şiddet içeren karşılıklar vermekten geri kalmamışlardır.

Bu yıllarda özellikle herhangi bir üniversiteye bağlı olmaksızın öğrencilerin oluşturduğu bazı politik örgütlenmeler etkin rol oynamaya başlamıştır. Dönemin en ünlü politik figürlerinden Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının da içinde bulunduğu Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı, Türkiye Milli Talebe Federasyonu, Devrimci Öğrenci Birliği ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu bu öğrenci merkezli örgütlenmelere örnek olarak gösterilebilir. Bu ortamın şekillendiği en önemli üniversite merkezli öğrenci örgütlenmesi ise Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) oluşmuştur. Özellikle ODTÜ’de ODTÜ-DER ismiyle başlayan hareket, önceleri kafeterya fiyatlarına karşı tavır göstermek gibi temel öğrenci birliği etkinliklerinde bulunurken, zamanla okul yönetimine çok daha güçlü tepkiler gerçekleştirmiş, bu doğrultuda ODTÜ-DER 1975 yılında binlerce öğrencinin katılımıyla gerçekleşen boykotlar başlatabilmiştir. ODTÜ-DER’in kısa zaman içinde ODTÜ Öğrenci Temsilciler Konseyi’ne (ÖTK) dönüşmesi Türkiye’nin ilk genel katılımlı öğrenci temsiliyet mekanizması olarak sayılabilir[8]. ODTÜ ÖTK tüm öğrencileri doğal seçmen ve aday olarak benimsemiştir. Bu yapıyla kendisine ait bir binayı işletmiş, okul yönetimi tarafından tanınmış, çeşitli komisyonlar vasıtasıyla öğrencilerin toplumsal yaşamına ilişkin etkinliklerde bulunmuş, tüm bunları yaparken öğrenci katkı paylarından kendisine mâli bir kaynak yaratmıştır. Bu anlamda ODTÜ ÖTK, Avrupa modeli öğrenci birliklerine çalışma prensibi açısından oldukça benzemektedir. Hatta Avrupa’daki birçok örgütlenmenin aksine, ODTÜ ÖTK tamamen öğrenci isteği ve emeğiyle etkinliğe geçmiştir[9]. Zamanla Türkiye’nin diğer üniversitelerinde de ortaya çıkan öğrenci temsiliyeti sistemlerinin ortak noktalarının başında politik vizyon temel bir unsur olarak görülmektedir.

Bu ortam içerisinde öğrenci temsilciliği çelişkili bir tutum takınır. Bütün temsiliyet odaklarına yöneltilebilecek bir eleştiri olarak, bu temsilciliklerin propagandalarının, temsil edilen herkesçe kabullenilmiş olup olmadığı önemli bir tartışma konusudur. Bu noktada belli radikal azınlıkların varlığı veya ılımlı çoğunlukların sivri gruplarca temsil edildikleri söylenebilir. Türkiye’de 1970’lerin oldukça şiddetli ve kanlı günlerinin 1980 darbesiyle nasıl bir anda sona erdiği, 1980’ler ve 1990’ların apolitik gündemi üzerine yapılan tartışmalar bu konuyla oldukça ilgilidir.

Türkiye’de öğrenci temsiliyetleri 1980 askeri darbesiyle sona ermiştir. Askeri yönetim ve yeni kurulan Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) dönemin siyasi gündemini gerekçe göstererek tüm öğrenci temsiliyet mekanizmalarını durdurmuştur. İlerleyen yıllarda öğrencilerin kendi aralarında örgütlenmeleri radikal politik kuruluşlar dışında yok denecek kadar azalmıştır. Özellikle 1980’ler tüm üniversitelerin YÖK’e bağlandığı ve uzun bir uyum sürecinin yaşandığı yıllar olmuştur. İngiltere’de Thatcher dönemiyle birlikten başlayan apolitikleşmeye çok benzer bir süreç Türkiye’de de 1980 darbesi sonrasında oluşur. Resmi anlamda üniversite öğrencilerinin temsiliyeti ancak 20 yıllık bir suskunluk sonrasında YÖK’ün ‘Yüksek Öğretim Kurumları Öğrenci Konseyleri ve Yüksek Öğretim Kurumları Ulusal Öğrenci Konseyi Yönetmeliği[10]’ isimli yönetmeliği ile yeniden gündeme gelmiştir. Bu yönetmeliğe göre Türkiye’deki tüm yüksek öğretim kurumlarının yönetimlerinden kendilerine ait bir öğrenci konseyi kurulması istenmekle birlikte, ulusal anlamda öğrencilerin temsil edilebileceği bir Ulusal Öğrenci Konseyi kurulması da kararlaştırılmıştır. Böylece hem öğrenci konseyleri ilk defa merkezi bir kurum tarafından yasallığı şüphelenilemez bir biçimde ortaya çıkarılmış, hem de ilk defa ulusal anlamda Türkiye’deki öğrencileri yasal olarak temsil edebilecek bir çatı kurumun kurulması istenmiştir.

YÖK YÖNETMELİĞİ SONRASINDA TÜRKİYE'DE ÖĞRENCİ KONSEYLERİ

YÖK’ün yönetmeliği doğrultusunda kurulan öğrenci konseyleri 1970’li yıllardaki üniversite öğrencileri temsiliyet sistemlerinden oldukça farklıdır. Öncelikle öğrenci konseyleri, 1960’lı ve 1970’li yılların aksine öğrencilerin kendi istekleri sayesinde değil, merkezi bir bildirge nedeniyle açılmıştır. Ayrıca YÖK’ün öğrenci konseyler hakkındaki yönetmeliğinin 1999’da imzalanan, Avrupa Eğitim Alanı kapsamında belirli denklikler ve bu alanda hareketliliğin artmasını sağlamaya çalışan Bologna Deklarasyonu ve sonrasında başlayan Bologna Süreci[11] ile doğrudan bir ilişkisi bulunmaktadır. Bu durum YÖK’ün öğrenci temsiliyeti hakkındaki girişiminin olumsuz olarak nitelendirilmesine ortam hazırlamaktadır. Çünkü 1970’li yıllardaki ‘kendiliğinden’ gelişen öğrenci temsiliyet sistemlerine atıf yapmak isteyen taraflar, YÖK’ün kurulmasını istediği öğrenci konseylerini ‘tepeden inme’ ve Bologna Süreci için hazırlanmış ‘göstermelik’ temsiliyetler olarak olumsuz anlamda eleştirmektedir.

Türkiye’de yeniden açılan öğrenci konseylerinin en temel sorunu kendilerine ait bir kimliği oluşturmakta güçlük çekiyor olmasıdır. YÖK’ün ilgili yönetmeliği, öğrenci konseylerinin amaçlarını, işleyişlerini, yönetim organlarını, kurullarını, hatta seçimlerinin nasıl yapılacağını tanımlayan ‘örnek verici’ bir metindir. Fakat üniversite rektörlüklerinin ve öğrenci konseylerinin, öğrenci temsiliyetine ait bu tek metin örnek verici olmaktan çok, standartlaştırıcı bir işleve sahiptir. Bu anlamda okullar, öğrenci konseylerini, kendi koşullarına ve ihtiyaçlarına göre değil, YÖK’ün yönetmeliğine en uygun şekle sokmak istemektedir. Bu anlamda birçok okulun öğrenci konseyi yönetim kurulunda tanımlanan sıfatlar (örneğin, başkan, dış ilişkiler sorumlusu, kültür sağlık sorumlusu, vb) ve yönetim kurulunun mevcut sayısı dahil, YÖK yönetmeliğinde (özellikle 8.Bölüm’de) gösterilen örneğin aynısıdır. Oysa ki 30 fakülteden oluşmuş bir üniversitede öğrenci konseyi yönetim kurulunun sayısı çok daha fazla olabilir veya bir üniversite kendisine ait özel bir alanda YÖK’ün örneğinde tanımlanmamış bir sıfat tanımlayıp, öğrenci temsilcisine yönetim kurulunda bu sıfatla yer verebilir.

Öğrenci temsilcilerinin nasıl seçileceği öğrenci konseyleri için oldukça sorunlu konuların başında gelmektedir. Birçok okul diğer pek çok konuda olduğu gibi seçim sisteminde de YÖK’ün örnek metnini esas almaktadır. Yönetmeliğin 9.Maddesinde belirtilen öğrenci temsilcisinin nasıl seçileceğine dair olan tanım ‘seçime katılanların salt çoğunluğu’ oranını yakalayan bir adayın seçimi kazanacağını belirtir. Bu hükme göre oylamaya sadece bir kişi katılırsa, bu kişi kendini aday gösterirse ve kendisine oy atarsa kendisini tek başına bulunduğu sınıfın veya bölümün öğrenci temsilcisi seçebilmektedir. Seçilecek adayın taban bulma zorunluluğunu ortadan kaldıran bu niteliksiz uygulamanın en önemli sonucu öğrenci konseylerinin okullarda gereken tanınırlığa ulaşamamasıdır. Çünkü bu şekilde kendi kendini seçebilen adayların bulunduğu seçim sistemlerinde temsiliyet sistemi yeterince tanınmamakta ve seçilen öğrenci temsilcisinin istenen yeterlilikte olup olmadığı sorgulanamamaktadır. Ayrıca okullarda bulunan bazı örgütlü grupların siyasi amaçlarını veya diğer çıkarlarını gözetmek amacıyla, bu şekilde kendi okullarında kendilerini yasallaştırdıkları, öğrenci konseyleri arasında şüphelenilen konuların başında gelmektedir. Tabana yayılma ve nitelik sergileme zorunluluğu olmadan, resmi öğrenci temsilcileri olabilme şansı bu çıkar grupları için öğrenci konseylerini temel uğraşı alanı yapmıştır.

Seçim sistemiyle ilgili ikinci sorun, bu sistemin doğrudan okulların akademik yapılanmalarıyla uyumlu yapılmaya çalışılmasıdır. Var olan sistemde bölüm temsilcileri bir kişiyi fakülte temsilcisi, fakülte temsilcileri de aralarından bir kişiyi başkan olarak seçerler. Yüksek okullarda ve enstitülerde de aynı ilke izlenir. Bu sisteme göre aynı sınıftan, aynı bölümden veya aynı fakülteden iki kişinin öğrenci konseyi yönetim kurulunda görev alması baştan engellenmektedir. Okulların akademik yapı şemasını aynen öğrenci konseyi yapılanmasına uyarlamak isteyen bu yapı her temsilciye eşit bir adil seçim ortamı sunamamaktadır. Örneğin 15 bölümlü bir fakülteden seçilen fakülte temsilcisi ile 5 bölümlü bir fakülte temsilcisi aynı düzeyde değerlendirilmektedir. Buna ek olarak bu sistemle yönetim kuruluna gelmiş öğrenci temsilcilerinin birbirleriyle daha önceden iletişime geçmeleri gibi bir zorunluluk yoktur. Bu zorlama temsili seçim sisteminin standartlaştırıcı etkisi yerine her okulun kendi yapısına uygun, insan kaynaklarını daha iyi değerlendiren ve ‘kendi özelliklerine’ uygun bir sistemi harekete geçirmeleri daha uygun olacaktır.

Bir diğer tartışmalı husus öğrenci konseylerinin bütçesidir. YÖK’ün yönetmeliğinde öğrenci konseyinin görevlerinin anlatılması toplam metnin %75’inde anlatılırken, bu konseylerin görevlerini yürütürken nereden kaynak bulacaklarına sadece iki maddede (Madde 36 ve Madde 40) yer verilmiştir. Bu maddelerde öğrenci konseyi üyelerinin yurt içi ve yurt dışı harcamalarının ilgili yüksek öğretim kurumunun Öğrenci Sosyal Hizmetler Bütçesi’nden ‘bütçe olanakları ölçüsünde’ karşılanacağı bildirilir. Ayrıca yüksek öğretim kurumundan öğrenci konseyine oda ve araç gereç sağlanması istenir. Etkinliklerde kullanılacak bütçeye dair hiçbir kayıt yoktur. Ayrıca öğrenci konseylerinin kendi ihtiyaçları için mali kaynak yaratmalarına izin veren herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır.

Aynı öğrenci konseyleri gibi Türkiye Ulusal Öğrenci Konseyi de (TUÖK) YÖK’ün ilgili yönetmeliği sayesinde hayata geçmiş bir kurumdur. TUÖK Türkiye’de yasal bir zemine oturtulmuş ilk ulusal bazlı öğrenci temsilciliğidir. TUÖK’nin seçimleri de birer yıllık aralarla yapılır. Bu seçimlere Türkiye’deki her üniversitenin öğrenci konseyi başkanı aday ve seçmen olarak girebilir. Fakat TUÖK de öğrenci konseylerinin sahip olduğu her soruna fazlasıyla sahiptir. TUÖK diğer öğrenci konseyleriyle büyük oranda benzeyen yönetim organlarına, benzer yönetim kurulu üyeleri sıfatlarına ve seçim sistemine sahiptir. TUÖK’nin belirli bir merkezi tanımlanmamıştır. Avrupa’daki denklerinin aksine başkentte değil, UÖK Başkanının bulunduğu üniversitede konumlanmıştır. TUÖK’nin de bütçesi belirtilmemiş, nasıl gelir sahibi olacağı açıklığa kavuşturulmamıştır.

TUÖK’de diğer bir sorun, bu kurumun siyasi propaganda aracı hâline dönüştürülmesidir[12]. TUÖK’de şimdiye kadar süren toplantılarda hep aynı siyasi grupların söylemleri kendini hissettirmiş ve TUÖK üyeleri büyük bir rahatlıkla kendi siyasi gruplarının varlığını belirtebilmişlerdir. TUÖK’ün temsilcilik kimliğinin aksine bir propaganda yürütmek amacıyla düzenlenen toplantılarda ulusal çapta istenen katılım yakalanamamış ve çoğunluğun katılımını içeren etkinlikler düzenlenememiştir. Şimdiye kadar TUÖK’nin bazı anma etkinlikleri dışında yurt içi ve yurt dışı hiçbir ciddi etkinliği bulunmamıştır. Bu anlamda hem öğrenci konseyleri hem de TUÖK yapıları itibariyle başta Avrupa’da ve tüm dünyada artan uluslararası hareketliliğin bir parçası olmaktan uzak kalmışlardır. Ayrıca TUÖK, yurt içinde öğrencileri temsil edecek ve nitelikleri artıracak bir kurum görevi görememektedir ve belirgin bir kamuoyu tanınırlığına dahi ulaşamamıştır.

Türkiye yaklaşık bir buçuk asırdır modern anlamda yüksek öğretim kurumlarına sahiptir. Günümüzde yüksek öğretim kurumları, çağın yeniliklerine uyum sağlayabilmişler ve düzeylerini geliştirebilmişlerdir. Fakat öğrenci temsiliyeti, Türkiye’nin yüksek öğretim kurumlarında geç kalmış ve Avrupa’daki (örneğin İngiltere’deki) örneklerle kıyaslandığında hem üniversiteler çapında, hem ulusal anlamda, hem de uluslararası katılımda olgunlaşamamıştır. Yaklaşık 8 yıldır kurulmaya çalışılan öğrenci temsilciliklerinin şekillenmesinde, yurtdışındaki başarılı ve başarısız örnekler ilham vericidir. Diğer ülkelerin sistemleriyle yapılacak karşılaştırmalar, Türkiye’nin yapısı, tarihi, amaçları ve özellikle 1980 öncesi öğrenci temsilcilikleri göz önüne alındığında ileride görev yapacak Türkiye’deki öğrenci konseylerine kimlik, hedef ve devamlılık sağlayacaktır.

TÜRKİYE'DE ÖĞRENCİ TEMSİLİYETİNİN GELECEĞİ

Avrupa’daki örneklere göre bir asır kadar gecikerek hayata geçmiş olan öğrenci temsilciliği sistemi henüz Türkiye’de gelişme aşamasında bulunuyor. Tek bir yönetmeliğe dayanarak ülkedeki her üniversitenin aynı anda hayata geçireceği bir sistem doğal olarak birçok sorunu barındırıyor. Bu sorunların ilerleyen yıllarda nasıl çözüleceğine dair öngörü ise ancak diğer ülkelerin doğrularını ve yanlışlarını, Türkiye’nin koşullarıyla karşılaştırıp uygulamaya koyarak sağlanabilir.

İngiltere’de şu anda birbirinden çok farklı sistemlere sahip olan öğrenci birlikleri ulusal çapta çok iyi örgütlenip %98’lik istekli kapsama alanına kavuşabiliyor. Türkiye’de ise öğrenci temsiliyetinin gelişmesindeki en önemli engelin içi boş standartlaşma olduğu görünüyor. Oysa ki yukarıda aynı olması eleştirilen her örnek farklı üniversitelerde, farklı şekillerde uygulanabilir ve böylece her farklı öğrenci konseyi kendine özgülüğünden kazandığı gücü etkinliklerinde ve geleceğinde kullanabilir.

Yüksek Öğretim Kurumu’nun örnek olarak hazırladığı metni, kendilerine uyarlama şansı bulunan öğrenci konseyleri bu düzenlemeyi yapmaktan kaçınıyorlar. Bu durumun oluşmasında hem bu konuyu fazla irdelemek istemeyen ve öğrenci temsiliyetinin önemini anlayamayan üniversite yöneticileri; hem de çoktan tüm varlığını çeşitli organizasyonlar ve politik propagandalar üzerine kurmuş öğrenci konseyi üyeleri bulunuyor.

Günümüzde birçok öğrenci konseyinin ne yazık ki tüm etkinlikleri birbirlerinin aynısı oluyor. Genellikle öğrenci konseyleri çok kapsamlı bir etkinlik olan bahar şenliklerinin düzenleyicileri olarak çalışıyor ve bu iş için çok yoğun bir emek tüketiyor. Bunun dışında öğrenci konseyleri bulunduğu okulun yönetiminin karar verdiği bir etkinliğin organizasyonunu üstlenip, bu etkinliği kendilerininmiş gibi gösteriyor. Bu anlamda öğrenci konseyleri hem üniversitelerin en önemli rekabet konularının başında gelen bahar şenliğinde, hem de üniversitelerin düzenlemek istedikleri etkinliklerde ‘organizasyon gücü’ olarak, bulundukları üniversitenin yönetimine hizmet ediyor. Öğrenci konseylerinin akademik temsil anlamındaki en büyük etkinlikleri ise fakülte kurullarında ve üniversite senatosunda yönetmelikte belirtildiği gibi sadece ‘gözlemci’ olarak bulunmak oluyor.

Öğrenci konseylerinin yetersiz yapısı aşılmadan ve öğrenci konseyleri kendi öz niteliklerine kavuşmak için bir çaba sarf etmeden, ulusal anlamda oluşturulmuş bir öğrenci konseyinin de başarılı olması uzak bir ihtimal olarak kalıyor. Kolay seçim sistemi nedeniyle kendilerini yasal öğrenci konseyi başkanları olarak tescil ettirmiş kimselerin ulusal konseyde oynadıkları tek rol bir meclis partisinin gençlik kollarının propagandasını yapmak ve çoğunluğu ele geçirip ulusal öğrenci konseyi makamını işgal etmek oluyor.

Tüm bu karmaşa içerisinde öğrenci temsilcilerinin edindiği birikimi sonrakilere aktarmak için yeterli bir sistem bulunmuyor. İngiltere’de, öğrenci birliklerine yardım eden sekreterler ve paralı çalışan öğrenci asistanlar aktarım sorununun aşılmasında en önemli etkeni oluşturuyor. Bu sisteme benzer bir sistemi Türkiye’de kurmak için ciddi bütçelerle çalışacak bir yapıya ihtiyaç duyuluyor. Fakat bu durum hem İngiltere’deki gibi öğrenci birliklerinin gitgide ticari kurumlar olarak anılması tehlikesini hem de öğrenci birliklerinin öğrencilerden arındırılmış ve profesyonelleşmiş kurumlara dönüşmesine neden olabilir. Türkiye’de farklı üniversitelerin aktarım sorununu aşabilmeleri için kullanabilecekleri farklı yollar bulunmalıdır. Örneğin öğrenci topluluklarında görev alan öğrenciler okul hayatları boyunca bu topluluklarda görev alabiliyorlar. Eğer öğrenci konseyleri öğrenci topluluklarıyla doğrudan bağlarını artırabilirse, varlıkları sadece bir yılla sınırlı olmayan bu öğrenciler sayesinde aktarım sorununu büyük oranda aşabilirler. Fakat bu bağların kurulması için her öğrenci konseyinin, öğrenci topluluklarıyla bağlarını özniteliklerine göre kendilerinin kurması gerekir. Çünkü YÖK yönetmeliğinde öğrenci toplulukları ve öğrenci konseyi ilişkisinin nasıl olacağına dair bir bilgi bulunmuyor. Aynı zamanda öğrenci konseyi ve toplulukları arasında kurulacak böylesi bir birlik, bir üniversitenin öğrenci toplumsal yaşamında tam bir birlikteliğin sağlanabilmesi için çok büyük önem arz ediyor ve çok büyük bir açığı kapatıyor.

Öğrenci konseyleri Türkiye’de henüz kendilerine özgü bir yapı kazanmadan ve henüz sistemlerini birikimli bir şekilde tam olarak oturtmadan ulusal çapta etkinlikler düzenlemeye kalkıp başarısız oluyorlar. Oysa ki ulusal birliklerden önce bölgesel çapta edinilecek deneyimler ve başarılar elde etmek gerekiyor. Örneğin bir şehirde tek başına bulunan bir üniversitenin, o şehri bütünüyle ilgilendiren etkinlikler düzenlemesi veya büyük şehirlerde bulunan üniversitelerin ilk önce kendi aralarında işbirliği yaparak üretime geçmeleri, geçmişi en fazla 7 yıl önceye uzanan öğrenci temsiliyeti için ulusal bazlı etkinliklerden daha fazla önem taşıyor. Aksi takdirde ulusal çapta örgütlenmeler ve etkinlikler hayal eden öğrenci birlikleri varlığı üç aydan fazla sürmeyecek yeni isimler üretmekten, ellerinde bulunan sınırlı miktardaki Öğrenci Sosyal Hizmetler Bütçesi’nden ‘bütçe olanakları ölçüsünde’ karşılanacak parayı gereksiz şekilde harcamaktan ileriye gidemiyorlar.

Bulundukları üniversitenin yapısına uyum sağlayacak, kendi özniteliklerini ve kendi birikimli aktarım sistemlerini kurup önce bölgesel sonra ulusal çapta çalışacak öğrenci konseylerinin oluşabilmesi için, öncelikle üniversite yönetiminin cesur ve özgürlükçü haklar tanıyan imkanlar yaratması gerekiyor. Üniversitelerin kendilerine özgü, zor seçim sistemli ve bol sorumluluklu öğrenci konseyleri oluşturabilmeleri için yüksek cesarette olmaları gerekiyor.

Günümüze kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde öğrenci temsilcisi veya öğrenci konseyi sözcükleri asla seslendirilmedi ve asla seslendirilmesi düşünülmedi[13]. Öğrenci temsilcilerine kitle iletişim araçlarında yeterince yer verilmedi. Şehirlerin ilgili yöneticileri özellikle öğrenci konseylerinin fikirlerini öğrenmeyi istemedi. Tek sığınacak resmi garantisi YÖK’ün yönetmeliği olan öğrenci konseyleri, bu haliyle bu yoksunluklara sahipken, eğer kendi niteliklerini geliştirmezlerse şu anki durumdan da geriye gitme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Çünkü kendileri olarak edindikleri bir sisteme veya gelecek planına sahip değillerdir.

Ülkemizde oluşacak öğrenci temsiliyeti sistemi hem okullar özelinde hem de ulusal çapta belli niteliklere sahip olmak dışında hiçbir zorunlu kalıba girmek zorunda değildir. Öğrencilerin temsil edildiğini söyleyebilmek için tek hedef etkin katılımı artırmak olmalıdır. Bu hedefe nasıl ulaşılacağı her farklı okula ve şehre göre değişmelidir. Türkiye’de çok geri kalmış olan öğrenci temsilciliği, hem üniversite ortamında hem de ulusal ve uluslararası boyutlarda öğrencilerin demokratik bireylere dönüşmesinde ve yönetime katılmalarında vazgeçilmez bir sistemdir. Öğrenci konseylerinin yaratıcı projeler geliştirmesi, sistemli ve yasal bir şekilde öğrenci haklarını savunması ve ülkenin kamuoyunda etkin biçimde yer alması; Türkiye’nin üniversitelerinde çok önemli bir eksiği dolduracağı gibi, örgütlü ve gönüllü bir hak ve özgürlükler alanı olarak bir sivil toplum hareketi anlamında kamu yararına hizmet edecektir.


[1] Örneğin Bilkent ve Bilgi Üniversiteleri kuruluşlarından itibaren öğrenci temsilciliği sistemini yapılarında barındırmışlardır.

[2] Yazı yazıldığı sırada Türkiye’de hükümetin zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması tartışılıyordu.

[3] Kaynak: http://en.wikipedia.org ‘ESU’

[4] Kaynak: http://en.wikipedia.org ‘International Students’ Union’.

[5] Yazar, British Council Ankara Merkezi’nin desteği ve yardımıyla, 19 ve 25 Mart 2006 tarihleri arasında İngiltere’deki öğrenci birliklerini ziyaret etmek ve karşılıklı fikir alışverişinde bulunmak amacıyla Londra’da bulunmuştur. İlerleyen sayfalarda aktarılan bilgiler kişisel görüşmelerin sonucunda edinilmiştir.

[6][6] Benzeri bir gözlem Amerika’da bulunan öğrenci birlikleri için David Linhardt tarafından yapılıyor. Linhardt, aktivist öğrencilerin daha önce sokaklarda yaptıkları eylemlerin artık kalmadığını, öğrenci etkinliklerinin artık sadece dergi ve gazete gibi medya organlarında sergilenen bir uğraşı haline geldiğine dikkat çekiyor.

Kaynak: http://www.nytimes.com ‘Student Activism Becomes More Media-Savvy’

[7] Bahsi geçen Internet sitesine http://off-course.net.tripod.com adresinden ulaşılabilir.

[8] ODTÜ ÖTK’nin 1980 öncesi etkinlikleri hakkında yararlanılan Internet siteleri:
http://www.izinsizgosteri.net, http://www.devrimcigenclik.org, http://www.kolektifler.net, http://www.devrimciyol.org, http://www.devrimcigenc.org

[9] Dönemin politik gündemine göre ODTÜ ÖTK öncelikle faşizm karşıtıdır ve devrimci karakterlidir. Bu uğurda büyük etkinlikler gerçekleştirilmiş, ODTÜ ÖTK üyeleri yaralanmış hatta hayatlarını kaybetmiştir. ÖTK’nin, ODTÜ Rektörü Hasan Tan’ı boykot ettiği gün olan 13 Şubat 1977’de güvenlik güçlerinin kurşunuyla hayatını kaybeden ÖTK sözcüsü Hüseyin Karakaya hâlen çeşitli anma etkinlikleriyle hatırlanmaktadır.

[10] İlgili yönetmeliğin tam metninin bulunabileceği Internet adresi:

http://www.yok.gov.tr/uak/yonetmelikler/ogrencikonsey.html

[11] Bologna Süreci ve Türkiye hakkında ayrıntılı bilgi için resmi Internet adresi:

http://www.bologna.gov.tr

[12] Türkiye Ulusal Öğrenci Konseyi ve diğer Türkiye üniversiteleri öğrenci konseyleri hakkında verilen bilgiler, yazarın ODTÜ ÖTK Başkanı ve Genel Sekreteri olarak edindiği kişisel deneyim ve gözlemlerinden aktarılmaktadır.

[13] Ne yazık ki bu dip notta kaynak gösterilemiyor.