Gezi Parkı Direnişi Vesilesiyle Kürt Meselesi

Gezi Parkı protestosunun tetiklediği geniş çaplı eylemlerde yüzbinlerce insan takdire şayan bir direniş sergiledi, sergilemekte. Devlet şiddetinin üç (copun katı; Toma’nın sıvı; biberin gaz) haline omuz omuza göğüs gerdi, germekte. İşte hazır bu mücadelenin tozu dumanı daha havadayken şu tesbiti yapmak lazım: İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da, Eskişehir’de şahit olduğumuz devlet şiddeti manzaraları, Fırat’ın öte yanında onyıllardır süregiden baskı ve zulümden küçük bir kesitti sadece. Kürtlerin gündelik hayatlarında rutinleşmiş bir şiddetle ilk defa tanışıvermiş oldu birçok Batılı, kentli, beyaz Türk. [1] Toma girdi gündelik lûgata, biber gazının kimyası temel bir hayat bilgisi oluverdi.

Muhtelif sosyal medyada dolaşıma giren polisin orantısız ve de enikonu sadist güç kullanımı görüntüleri, olağanüstü yönetim altındaki Kürt illerinde hayatın olağan akışıydı. Üstelik polise ilaveten jandarma vardı, asker vardı, korucu vardı — ki halen var. Akıllı telefonların, internetin olduğu bir dönemde, İstanbul’un göbeğinde bu kadar pervasızca şiddet kullanabilen kolluk kuvvetlerinin, 1980’lerin, 90’ların Diyarbakır’ında, Van’ında, Bitlis’inde gözlerden ırakta nelere muktedir olduklarını Gezi Parkı vesilesiyle bir daha hatırlatmakta fayda var.

Ve unutmamalı ki devlet şiddetinin miladı 2002 değil; AKP iktidarı öncesinde de her Newroz bir Gezi Parkı’ydı, şenlikli kalabalıklara durup dururken gaddarca müdahale ediliyordu. CNNTürk, NTV gibi kanalların birkaç gün boyunca “üç pengueni” oynamasına isyan edenlere, anaakım medyanın nasıl yıllarca Kürt meselesine duyarsız kaldığını anımsatmak gerekiyor belki de.

Bu bakımdan bir silkinişe, kımıldanışa sahne olmadı değil Gezi Parkı direnişi. Taksim meydanında Apo posterleriyle Mustafa Kemal posterleri, fazla bir hır gür çıkmadan yanyana gelebiliyor son günlerde; “Gündoğdu Meydanı’nda laikçi teyzelerle Kürtler halay çekiyor”. [2] Önyargıların, koşullanmışlıkların, yabancılaşmanın sekteye uğradığı bu esriklik hali kuşkusuz çok yüreklendirici. Ve fakat Kemalistlerle Kürtlerin biraradalığı, “düşmanımın düşmanı dostumdur” ilkesine dayanan bir ittifak sadece şimdilik; AKP-karşıtlığı ortak paydasında buluşan ve geneli itibariyle ürkek ve gönülsüz bir ittifak.

Bu ürkekliğin, gönülsüzlüğün aşılmasında, Türklere çok iş düşüyor. Birkaç günlük polis zulmünden sonra -resmi ağızla söylersek- “güvenlik güçleriyle çatışma” noktasına gelmiş, bunu gayet haklı bir meşru-müdaafa olarak ifa etmiş, etmemişse bile desteklemiş, sahiplenmiş (örn. Çarşı grubunun topladığı sempati) yüzbinlerce beyaz Türk’ün, asgari bir vicdani tutarlılık adına “terörist” yaftasını sorgulamaları gerekiyor artık. Sebahat Tuncel’in işaret ettiği üzere[3] 80’lerin “bir avuç eşkiya” söylemiyle 2013’ün “bir avuç çapulcu” söylemi arasındaki sürekliliği görmeleri gerekiyor. Günlerdir kınadıkları, dünya kamuoyuna şikayet ettikleri şiddetin katbekat fazlasını yıllarca Kürtlere uygulamış devletin derin ve de sathi kadrolarını Silivri’den omuzlar üzerinde çıkarma sevdalarını bırakmaları gerekiyor. Tüm yargısal usulsüzlüklerine ve rövanşist saiklerine rağmen, Ergenekon davasının bir uydurmacadan ibaret olmadığını teslim etmeleri gerekiyor. Gezi Parkına ve onun sembolize ettigi isyana temelde AKP öncesi bir nostalji ile sahip çıkanların, hazır bazı ezberler bozulmaya başlamışken, o döneme bir de Kürt kardeşlerinin gözlerinden bakıp bir iç hesaplaşma yapmaları gerekiyor.

Ve dahası, bu iç hesaplaşmayı sadece Kürt meselesi özelinde değil, “Hayata Dönüş” Operasyonu, Gazi Mahallesi olayları, F Tipi uygulaması gibi bugüne kadar gözardı edegeldikleri, üzerlerine alınmadıkları, bilinçaltına ittikleri diğer nice yakıcı toplumsal meseleye yayarak yapmaları gerekiyor. Aksi takdirde ateş sadece düştüğü yeri yakıyor demektir — ki öyleyse daha nice iktidar gelir gider, böler böler yönetir bizleri.


[1] Fırat’ın ister öte ister beri tarafında olsun, yıllardır devlet şiddetiyle fazlasıyla tanışık olan toplumsal kesimleri Gezi Parkı vesilesiyle hatırlatan vurucu bir yazı için bakınız, “İlk Kez Gaza Maruz Kalanlara”, Deniz Sal.

[2]http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ezgi_basaran/kurtler_ile_laikci_teyzeler_yuvarlak_dansta-1136461

[3] "Bizim 30 yıldır gördüğümüz zulmü, yıllarca size yanlış anlattılar. Bugün de 30 yılın teröristleri şimdi çapulcu oldu. 'Teröristler' ve 'Çapulcular' birleşsin bu ülkeyi özgürleştirelim.” http://www.firatnews.com/news/guncel/tuncel-teroristler-ve-capulcular-birlessin.htm