Korku Despotları Bekler

Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve gazetenin Ankara Temsilcisi Erdem Gül, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yaptığı suç duyurusuna dayanarak beş ay önce açılan soruşturma çerçevesinde dün tutuklandılar. Cumhuriyet gazetesi 29 Mayıs 2015’de, Suriye’ye giderken 19 Ocak 2014’te Adana’da jandarmaların durdurduğu ve Milli İstihbarat Teşkilatı’na ait olduğu resmen açıklanan kamyonların içinde silah olduğunun belgelerini yayınlamıştı. 12 Haziran’da da Erdem Gül, denetim yapan jandarmanın, kamyon kasalarında savaş silahı olduğuna dair tutanağını yayınlamıştı. 2014’te olay ortaya çıktığında, dönemin Başbakan’ı Erdoğan, kamyonların içinde insani yardım malzemesi olduğunu iddia etmişti.

Can Dündar ve Erdem Gül, bu olayın üzerinden bir yıldan fazla zaman geçtikten sonra, iktidarın artık bütünüyle bariz hale gelmiş ve kendilerinin de kısmen kabul ettikleri yalanını, somut belgelerini yayımlayarak kamuoyuna mal ettikleri için 26 Kasım 2015 gecesi tutuklandılar. Ne insani yardım malzemesinin ne de meclisin onayı olmayan bir savaşa silah desteğinde bulunmanın bir devlet sırrı olamayacağını kabul etmiyor iktidar güdümlü bu hukuk. Geldiğimiz aşamada belki bunu idrak etmekten de aciz.

Gazetecilere yönelik suçlamalar, artık yerli ve milli otoriter rejimin alametifarikası haline gelmiş olan silahlı terör örgütü suçlamasını ihmal etmiyor. Bunu, “siyasal veya askeri casusluk” suçlamasıyla güçlendirip, “devletin güvenliği veya iç ve dış siyasal yararları niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri temin etmek ve yayımlamak” suçuyla tamamlıyor. Savcılığın iddia ettiği suçlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın suç duyurusundan olduğu gibi aktarılmış olması, durumu özetliyor. Yerli ve milli Erdoğan Devleti hukuku ve Ankara kriterleri tıkır tıkır çalışıyor.

Beş aydır, gazetenin avukatlarının düzenli başvurularına rağmen hiçbir işlem yapılmayan soruşturma dosyasının, Rus uçağının düşürülmesi sonrasında Tayyip Erdoğan’ın “MİT Tırları” haberini yayımlayanları suçlamasının hemen ardından canlandırılması elbette bir rastlantı değil. Suç tanımı ve takibatının en ince detayına kadar, doğrudan ve bu denli bariz biçimde bir cumhurbaşkanı tarafından yapıldığı yerde, rejimin niteliğini tanımlamak için otoritarizm yeterli olmaz. Bu kişi merkezli güç yoğunlaşmasının adı despotluktur.

Can Dündar ve Erdem Gül hakkında, lağım gazetecileri, Reis’in adamları, Erdoğan Devleti hukuk memurları da dahil olmak üzere hiç kimsenin bir kelimesine inanmadığı suçlamalarla soruşturma açıldı, tutuklandılar. Sadece toplumun bilgi hakkını savundukları için, sadece kendi kendini yalanlayan iktidarın yalanının belgelerini yayımlayıp halkı bilgilendirdikleri için, Cumhurbaşkanı’nın suç duyurusunda talep edilen ağır hapis cezası talebiyle yargılanacaklar. Erdoğan Devleti mahkemesi, bunu bile beklemeden cezanın infaz edilmesine karar verdi. Bir yandan bastırma ve sindirme endişesinin, diğer yandan öç alma arzusunun bundan daha azıyla yetinmesi beklenmezdi.

Tutuklanmadan birkaç dakika önce Can Dündar durumu özetledi:

“Savunduğumuz şey basın özgürlüğü, gazetecilik hakkı ama onun ötesinde biz bu halkın bilgi hakkını savunuyoruz. Ve iktidarın yalan söylemesine karşı, bunları ifşa etme özgürlüğümüzü savunuyoruz. (…) Bu bir toplumun, iktidarın gasp ettiği haklarını geri alma mücadelesidir. Burada ne kadar kalabalık olursak, o kadar boğabileceğiz yalanları. Ama ne kadar azalırsak, bu hakkımız o kadar elimizden alınacak. Tarihte hiçbir despot bu hakkı gasp edemedi. Biz de kendi despotumuza bu hakkı vermeyeceğiz ve onun elinden mutlaka alacağız.”

Bu özgür ve haysiyetli insanlık mücadelesidir. Bu demokrasi kavgasıdır. Can Dündar ve Erdem Gül, özgürlük hakkımızı, yurttaş onurumuzu savundukları için bugün tutuklular. Elbette bu mücadeleyi bıkmadan, yılmadan ve omuz omuza sonuna kadar ve bedeli ne olursa olsun vermeye devam edeceğiz. Tarihte korku, despotları ve suç ortaklarını bekler.