Akıntıya Karşı Durmak: Kapıcılık Sektöründe Gayri Resmiyet

Gayri resmi ekonomi, devletin yardıma muhtaç toplulukları memnun edememesine verilen yaratıcı ve spontan tepkidir.

H. De Soto, Diğer Yol

Ananya Roy "Şehir Gayri Resmiyeti" adlı kitabında gayri resmiyeti şehirdeki değişimi yöneten sistem olarak tanımlar. Resmi ve gayri resmi ikiliğini kabul etmeyerek gayri resmiyeti ayrı bir sektör değil, farklı ekonomileri birbirine bağlayan değiş tokuşlar olarak görmek gerektiğini savunur. Biz de İstanbul’daki araştırmamızda kentsel dönüşüm sırasında kapıcılığın resmiyetin ve gayri resmiyetin sürekli birbirine karıştığı bir alan olduğunun farkına vardık.

2002 sonrasında servis sektöründe başlayan değişimden önce kapıcılık, konut sektöründe güvenli bir yere sahipti.Kapıcılar apartmanın güvenliğinden, temizliğinden ve apartman sakinlerinin siparişlerini getirmek gibi işlerden sorumluydular. Lakin yeni yapılan konutlarda ve mutenalaşan bölgelerde kapıcıların yerini özel güvenlik ve temizlik firmaları ve süpermarket çalışanları almaya başladı. Fakat neo-liberalizm ve özelleşme adı altında gerçekleşen bu değişim sırasında gözden kaçan sözleşme dışı pek çok ufak pratiğin aslında ne kadar önemli olduğunu bu araştırma sırasında keşfettik. Özel servis sektörüne direnen kapıcıların işlerine nasıl tutunduğunu anlamak istedik. Bunun için de mutenalaşan bir bölgede kovulma tehlikesi ile karşı karşıya kalmış bir kapıcının hikâyesi üzerinden etnografik bir araştırma yaptık. Hikâyenin derinine inmeye başladığımızda kapıcıların resmi sözleşmelerine ek olarak gayrıresmi görevleri olduğunu ve bu görevlerin neo-liberal dönüşüme engeller yaratarak onların eski pozisyonlarına tutunmalarını sağladığına tanık olduk.

Araştırmamızı Anadolu yakasına 2003 yılında inşa edilmiş bir sitede gerçekleştirdik. Son iki yılda inşa edilenyeni bir Ağaoğlu projesi ve bir AVM sebebiyle sitenin bulunduğu bölgede bir “mutenalaşma’’ süreci yaşanmaktaymış. Bu sürecin etkisiyle kapıcılarla ilgili tartışmalar başlamış. Yeni yönetim, kapıcıların kovulmasını ve özel firmalarla anlaşılmasını savunurken birçok site sakini bu fikre karşı çıkmış. Bu çatışmanın nedenini merak ettik. Bunun için kapıcılar, site sakinleri, eski ve yeni site yönetimi ile röportajlar yaptık. Ayrıca kapıcıların genelde birbirleriyle sosyalleştikleri kahvehaneleri ziyaret ettik ve kapıcı sendikaları ile görüşmeye çalıştık; ama maalesef başaramadık.

HUKUK VE DÜZEN

Kapıcıların kovulması önceki yönetimler tarafından konuşulmuşsa da kapıcılara ait görevlerin özelleştirilmesi ilk kez mevcut yönetim zamanında ele alınmış. Kapıcılardan biri olan Ahmet, kendisi de bir göçmen olduğu için, çevresi sayesinde bakıcı ve temizlikçi olarak çalışacak kaçak göçmenler bulup onları site sakinleri ile tanıştırıyormuş. Bu onun gayri resmi işlerinden biriymiş. Fakat Ahmet ile bir Moldovyalı işçinin kavgası özelleştirme konusunu gündeme getirmiş. Birkaç gün sonra olay Ahmet’in lehine sonuçlansa da kuruldan iki kişi bu tarz gayri resmi işlerin sitenin nizamını bozduğunu ve devam etmemesi gerektiğini savunmuş. Site sakinleri buna karşı çıkmışlar; çünkü sonuçta Ahmet’i kaçak işçi bulmaya sevk edenin onların talebi olduğu aşikâr.

Özelleştirme tartışmasının yeniden başlamasının sebebi ise Ahmet’ın sitede yaşayan bir aileyle samimiyetiymiş. Ahmet sitede oturan bir doktorun ekonomik sıkıntılar yaşayan oğluna yardım ederken farkına varmadan birkaç güvenlik kuralını ihlal etmiş. Babası olaydan haberdar olsun istemeyen bu adam, borçları konusunda onunla konuşmaya gelen bir finans danışmanını gizlice içeri alması için Ahmet’ten yardım istemiş. Bu kişinin kadın olması, olayın ortaya çıkmasından sonra Ahmet’in yönetim kurulu tarafından zinayla suçlanmasına sebep olmuş. O günden beri olayın gerçek yüzünü bilen doktorun ailesi yönetimi protesto ediyormuş.

Gayri resmiyetin bir sorun haline geldiği bu iki olay da olağandışı sayılmaz. Yönetim, kaçak işçilerden de site sakinleriyle kapıcıların arasındaki samimiyetten de daima haberdarmış. Fakat ikinci vakada doktor ve ailesinin kapıcıyı yönetime karşı savunmuş olması da yönetimin kapıcıya manevi bir saldırıda bulunmasını engelleyememiş. Yönetim, temel sorunun hukukun ve düzenin bozulması olduğunu iddia etse de özelleştirme konusundaki argümanlarını sosyal normlar ve ahlaki olgulara dayandırıyormuş. Bu tartışmalar bize kapıcılık sektörünün ahlaki ekonomide var olduğunu gösterdi. Kapıcılık “bağımsız piyasa’’ güçlerine karşı direnebiliyor, çünkü ahlaki ekonomi ve bağımsız piyasalar aynı kurallara dayanmıyor. Bir kapıcı hiçbir zaman sözleşmeli bir işçi olarak algılanmıyor, değeri ahlaki normlar üzerinden belirleniyor.

EKONOMİ VE KAPICILIK SEKTÖRÜ

Site sakinleriyle ilk konuşmalarımızda Ahmet’in gayri resmi görevlerinin onlar için sözleşmede geçen görevlere nazaran daha değerli olduğunu fark ettik. Birinin ilaca ihitiyacı olduğu zaman nöbetçi eczane aramaya çıkması, karısının zor zamanlarda çocuklara bakıcılık yapması Ahmet ve karısının çalışkan ve yardımsever insanlar olarak bilinmesini sağlarken resmi iş saatleri dışında çalışmayan ve ekstra işlerle ilgilenmeyen, sitenin diğer kapıcısı, Rıza, tembel olarak görülüyordu. Eski yönetimler, yerine daha iyi birini bulup Rıza’yı kovmak istemiş; fakat site sakinleri imza toplamak ve yasal süreçle uğraşmak istememiş. Eski yönetim kurulu başkanı Rıza’ya herhangi bir işçi gibi davranmanın ayıp olduğunu, bunun özel olarak konuşulması gerektiğini söylemiş. Rıza’yı işe alan kişinin onu kovma sorumluluğunu alması gerektiğini savunup konuyu kapatmış. Gayri resmiyete dayalı bir değeri olmasa da kapıcıyı resmi bir işçi olarak algılamak ayıp sayılıyordu dolayısıyla.

Neo-liberalleşme sürecinde ortaya çıkan bu engellerin sadece bir iş sözleşmesine bakılarak saptanamayacağını fark ettik. Kapıcılar için ahlaki ekonomide yer almak, yardımsever ve çalışkanlık üzerinden üretilen bir değer anlamına geliyor. Bu sektöre adımını attığın an resmi bir işveren-işçi ilişkisini aşan bağlarla çalışıyorsun – ve neoliberalizm ile yükselen özel sektör ne bu artıdeğeri paraya çevirebiliyor ne de bu bağların bir dengini sunabiliyor.

Ekonomik olarak bu sektörün canlılığını sağlayan ve onu güvenli kılan esas faktörün gayri resmiyet olduğunu, bu işle alakalı sendikalara bakarak anladık. Yönetim, hukuk ve düzenden bahsedince kapıcılar sendikalardan destek bulmak amacıyla onlarla iletişime geçmeye çalışmışlar. Oysa kapıcıların sendikalarla iletişimi isim ve adres vermenin ötesine geçemeyecek kadar yüzeysel kalmış. Görünürde sendikalarda kayıtları var, fakat sendikanın onlara ifade ettiği anlam bundan ibaret. Biz de araştırmamızı derinleştirip kapıcılarla ilgili benzer vakalar bulabilmek umuduyla sendikalarla görüşmeye çalıştık. İlk bozgunumuza Hak-İş’in kapıcı kolunun kapanmış olduğunu öğrendiğimizde uğradık. Daha sonra ise kapıcıların asıl sendikası durumundaki Konut-İş’in ofisine gitmeye karar verdik. Maalesef ilgili kimseyi bulamadık. Bunun üzerine e-posta attık ancak cevap veren olmadı. Sendikalara ulaşamayacağımızı anladık. İlerleyen zamanlarda şans eseri eskiden kapıcılık yapmış bir taksiciyle karşılaştık. Durumu anlatıp bize yardımcı olup olamayacağını sorduk. Anlattığına göre kapıcıların sendikalarla iletişim kurmasına pek gerek olmuyormuş, çünkü çoğu sözleşmesiz çalışıyormuş. Kapıcılara yüklenen gayri resmi anlamın sendikalaşma süreci önünde büyük bir engel olduğu sonucuna vardık. Halihazır işlerini koruyabilmek için sendikaya değil apartman sakinleriyle kurdukları kişisel ilişkilere ihtiyaçları olduğunu fark etmişler. Bu noktadan sonra resmiyet önem arz etmemeye başlamış. Sonuçta sendikların kapıcı kolları giderek azalmış ve hatta yok olmuş.

Ahmet ve Rıza örneklerinde de olduğu gibi aynı sitede çalışan iki kapıcının bile görevleri aslında birbirinden çok farklı. Kapıcıların çalışma hayatları onları toplumdan o kadar izole ediyor ki çalıştıkları yer dışında sosyalleşmeleri zaten neredeyse imkânsız. Apartman sakinleriyle olan yakın ilişkileri de yeni sosyal çevre edinmelerine fırsat vermiyor.

ARKA PLANDA AİLE VE TOPLUMSAL CİNSİYET

Araştırmamız sırasında dikkatimizi çeken başka bir nokta ise kapıcıların varlığı hakkındaki tartışmalar ne zaman ortaya çıksa onların aile hayatlarının da tartışmaya açılmasıydı. Aileleri, kapıcıların toplum içindeki imajlarını belirliyordu adeta. Sıradan bir işçi gibi görülmeyen kapıcılara, her yönüyle toplumun önemli kurallarını temsil etmesini gereken bir site sakini gibi davranılıyordu. Yanlış herhangi bir hareketleri veya alışkanlıkları hoş karşılanmıyordu.

Civardaki kahvehanelere gidip konuştuk ve oralarda zaman geçirme fırsatımız oldu. Kahvehanelerin erkekler için en önemli sosyalleşme mekânlarından olmasına rağmen, kapıcıların oralara nadiren, o da işleri düştüklerinde gittiklerini öğrendik. Kapıcı eşlerine ve bazı site sakinlerine bu konuyu sorduğumuzda hepsinin Ahmet ve Rıza’nın kahvehanede vakit geçirmesine karşı olduklarını öğrendik. Hatta önceki senelerde Ahmet’in karısı bir konuşma sırasında şikayet edince site yönetimi Ahmet’i kahvehanede çok vakit geçirmemesi için ‘’bir erkek olarak arada sırada kafa dağıtma ihtiyacın olsa bile aile babası olmak her zaman daha önemlidir’’ diyerek uyarmış. Bir kapıcının güvenirliği ve önemi, aile babası imajına dayandığı için özel hayatı her zaman işverenin değer yargıları tarafından baskılanıyordu.

Kahvehaneler, saygın mekânlar olmadığı için kapıcıların gitmesi hoş görülmüyordu. Ancak bunlara alternatif başka alanlar yaratılamadığı için de sosyalleşmek apartmanla ya da en fazla mahalledeki, sitedeki başka birkaç apartmanla sınırlı kalıyordu. Bir esnafa kapıcıların sosyalleşmek için nereleri kullandıklarını sorduğumuzda bize şakayla karışık belki bayramlarda AVM’lere ya da esnaf lokantalarına gidebildiklerini söyledi. İşlerini muhafaza edebilmek için tek çareleri yazılı olmayan bu kurallara uymaktı. Hayat tarzları hep göz önündeydi. Kapıcıların izole hayatlarını hem en önemli sosyalleşme mekânı olan hem de işleri için en büyük tehlike oluşturan kahvehaneler açıklayabiliyordu. Kapıcılığın ekonomik şartlarının yanında işin ‘ahlaki’ doğası da sendikalaşma, sosyalleşme ve standardizasyon için engel yaratıyordu.

Kapıcılık sektöründe ailelerin önemini vurgulamıştık. Bu sebeple kapıcı eşleri de baskı ve eleştirilerden nasibini alıyordu. Rıza site halkına uyum sağlamakta güçlük çekiyordu. Hakkındaki eleştirilerden çoğu da eşi Hümeyra ile ilgiliydi. Hümeyra’nın bir kapıcı ailesine yakışmadığı düşünülüyordu. Konuştuğumuz iki eski yönetici o sırada ikisi küçük üç çocuk bakmakta olan Hümeyra’yı evlere temizliğe gitmenin yanında çocuk bakıcılığı da yapan Ahmet’in karısı Zehra ile kıyaslayıp soğuk bir kapıcı eşi olarak görmekteydi. İş ve ev arasındaki belirsiz çizgilerin tüm ev halkının kapıcının iş hayatına dahil olmasına neden olduğunu gördük. Kapıcı eşleri üzerindeki baskı mevcut site yönetiminin kapıcıları kovup onların işleri için özel şirketler ile anlaşma çabasından sonra iyice belirginleşti. Yönetimin bu isteğine şiddetli şekilde karşı çıkan aileler Ahmet’in eşi Zehra’yı temizlikçi ve bakıcı olarak çalıştırmış veya çalıştıran ailelerdi. Eşinin yaptığı gayri resmi işler bir şekilde Ahmet’in güvencesi olmuştu. Bu konuda gündeme geldikten sonra Rıza’nın eşi Hümeyra da bakıcılık yapmaya ve bahçe işlerine yardımcı olmaya başlamış. Rıza ve Hümeyra ile bu konu hakkında konuşamadığımız için bunun bilinçli bir strateji olup olmadığını bilmiyoruz. Zaten önemli olan site sakinleri tarafından böyle algılanmış olması. Onlara göre bir kapıcı eşinin bazı sorumlulukları ve görevleri vardı. Hümeyra bu beklentileri ancak kocasının gayri resmi görevlerine katkıda bulunarak karşılayabiliyordu. O sırada bakması gereken üç çocuğu olmasının pek bir önemi yoktu çünkü bu bir yerde ailenin sömürülmesi üzerine kurulmuş bir sektördü.

Kapıcılara karşı mevcut yönetimin tavrı ve özelleştirme isteğini bölgede yaşanan yoğun mutenalaştırma sürecine bağlıyoruz. Mevcut yönetimin diğer davranışlarından da anladığımız kadarıyla şu anki resmiyetçi ve elitist duruşları önceki yönetimlerde bulunmayan bir özellik. Hatta bu elitist tavır tartışma sürecinde o kadar ileri gitmiş ki yönetim Ahmet’in eşi Zehra ile çay içen kadınlara bunun nedenini bile sormaya cürret edebilmiş. Yönetimin bu tavrı ve kapıcılardan kurtulma isteği site sakinlerinin çoğundan olumsuz tepki almış. Bu olumsuz tepkiler, kadınlar tarafından vicdani sebeplerle verilmiş. Tepkiler, Ahmet ve Zehra’nın bakması gereken çocukları olması; çocukların ikisinin de işitme engelli olmasına dayandırılmış. Bununla birlikte Zehra’nın artık bir bakıcıdan fazlası olduğunu ve ne zaman başları sıkışsa yardıma koştuğunu belirtmişler.

Diğer taraftan konuştuğumuz altı kadındanyalnızca biri Hümeyra’nın çocuklarından bahsetti ve hemen hepsi onunla özel bir ilişkileri olmadığını belirtti. Görüldüğü üzere kapıcıların siteye entegre olmaları kadınların aralarında kurduğu bağlantılarca da belirleniyor. Bu bağlantılar yine saf piyasa ilişkileri mantığına dayanmayan, enformel ya da gayri resmi olarak adlandırdığımız ilişkiler vasıtasıyla kuruluyor ve gelişiyor. Öte yandan bu ilişkiler site sakinleri ve kapıcı aileleri arasındaki sınıf ya da statü farkı ortadan kaldırmıyor. Bazı aileler çocuklarının kapıcı çocukları ile görüşmesini onların çocuklarına küfür etmeyi öğrettiklerini söyleyerek (gizlice ve nazikçe) yasaklayabiliyor. Bir taraftan da kapıcılar site sakinleri tarafından Doğulu, işçi, göçmen gibi tanımlamalarla anılmaya devam ediyor.

Bizce bu tarz gayri resmi ilişkiler ekonomik değişimin Türkiye gibi geç başladığı ülkelerde neden farklı biçimerde tezahür ettiğini açıklayan önemli alanlardan biri. Kentleşme süreci ilerledikçe insanlar hayatlarındaki değişimlere ayak uydurmak için yeni yollar buluyorlar ama bu yeni yolları gelişmiş ekonomilere bakarak tahmin etmek ve anlamak mümkün değil. De Sato’nun da söylediği gibi insanlar ihtiyaçlarını karşılamak için yaratıcı ve spontane çözümler üretiyorlar. Bizim araştırmamızda da insanların kapitalist gelişmin kurallarını uygulamaktansa kendilerine uygun yeni çözümler ürettikleri ve sonuçta ortaya farklı kurallarla oynanan bir ahlaki ekonominin çıktığını gördük. Bu araştırmadan bize kalan esas hakikat ise şu: Bu insanların hayatlarını anlamak veya düzenlemek için ‘’kitabi” bir tavır takınıldığında, yanlış sonuçlarla ve olumsuz tepkilerle karşılaşmak kaçınılmaz.

Sonuç olarak, kentsel dönüşüm ve gelişme açısından resmiyet-gayri resmiyet ikilisi bir zıtlık ifade etmekten ziyade birbiriyle sürekli iç içe olan iki sürece işaret ediyor; özellikle Türkiye gibi ülkeler söz konusu olduğunda. Kapıcılık sektörü şimdiye kadar gayri resmi görevlerle ayakta kalabildi; fakat bunun daha ne kadar devam edeceğini tahmin etmek güç. Sektördeki özelleştirme dalgasının önündeki engeller şimdiye kadar kapıcıları işlerinde tuttuysa da bu ahlaki ekonominin kuralları aynı zamanda onların sendikalaşmasını da önledi. Daha standardize olmuş bir iş çevresi ve işveren-işçi ilişkisi belki de kapıcıların sosyalleşmeleri önündeki mahalle baskısını azaltıp sendikalaşmaya ve seslerinin daha çok duyulmasına yardımcı olabilir. Fakat seçim özel hizmet sektörü ve ahlaki ekonomi arasına sıkıştığında, ikisinden birinin işçilerin haklarını ya da hayatlarını daha değerli kıldığı da söylenemez. Kesin olarak söyleyebildiğimiz tek şey, gayri resmiyet ile piyasanın görünmez elinin sürekli bilek güreşi yaparak yasal süreçlerin, ekonominin ve gündelik yaşamın merkezinde kalmaya ve hayatımızı şekillendirmeye devam ettiğidir.