Negra Sombra

Medya ve onun nefhasına (esintisine) kapılan kimi kadınlar, ki samimiyetleri kuşkusuz ama bazen gündem kadınla ilgili bir haber, bilgi olduğunda Luz Casal’in muhteşem yorumuyla fenomenleşmiş “Negra Sombra” şarkısındaki gibi farkında olmadan ve olunmadan Siyah bir Gölgeyi andırabiliyorlar. Kadının hamileliğinden utanması gibi kaç yıl geride bırakılmış bir sanı, bugünümüze bu denli destursuzca nasıl düşer? Geleneksel denilen cinsiyetçilik, değişip gelişen yaşamlara nasıl fütursuzca kıyam eder? İşte tam da böyle, gizil bir gölgenin el vermesiyle… Yani, böylesine iptidai (ilkel) bir bakış açısını, kınama ve eleştiriden bir adım öteye gidip, tartışma ve gündem meselesi haline çevirerek, arkaik olanı cilalayarak, cinsiyetçi tatminsizlikleri, eril kompleksleri kaşıyarak…

Çünkü, geride kalması gerekene, kınama ve eleştiri hattında mütemadiyen yer açmak, ilkeli olanı susturma çabasını, paradoksal biçimde ‘ilkel’in zangoçluğunu yapmaya dönüştürüyor.

Yeni iktidar biçimlerinin söylemlerle üretildiği ve ataerkil ilişkilerin de bu söylem pratiği içinde oluştuğu düşünülürse, bu durum, geçmiş döneme ait algıların tekrar tekrar marine edilerek değişen konjoktüre yedirilmesini de beraberinde getirmez mi? Ya da geleneksel olanın gelenekselliği geride kalışıyla değil, bugüne “gele”bilmesinden kaynaklanmaz mı? Geleneksel bizatihi bugünün söylemlerinde üretilmez, intişarı (yayılması) şimdinin içinden geçmez mi? Peki cinsiyetçilik eskiden “gel”enin tam da bugünün söylemi ile paslaşarak, çatışarak, biçim değiştirerek yeniden var olmasından beslenmez mi? Ayrıca bu durum, bu konularda daha önce toplumsal ve yasal ilerlemeler kaydeden kadınların bir kez daha hiç bir getirisi olmayan kesad bir tartışmanın içine çekilmesine, şimdi hiç savaş vermemişçesine tekrar aynı meselelerle “oyalanma”larına karşılık gelmez mi?

Hamile kadının yaşam biçimine yönelik şahsi kanaatten başka hiçbir uğrağı olmayan bu kavilleri (fikirleri), önemli, popüler isimlerin izahatına sunarak uzatmak, bu konuda kamu nabzını yoklamak ya da habere gazete sayfalarının ilk sütunlarında yer açmak ki bu değiniş tenkit makamından olsa da , en nihayetinde söz konusu ifadeleri bileylemekten öteye geçmiyor.

En icaz (az sözle çok şey anlatma) ve verilebilecek en yerinde, anlamlı yanıt, zaten Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan gelmiştir: “İslam’da kadının tecriti yoktur”.

Semavi dinlere az buçuk merak salan herkes de hem bunun böyle olduğunu hem de kadının hamile kalma yetisine duyulan rahatsızlığın semavi dinleri de aşan evveliyata sahip arkaik bir nefret olduğunu bilir. Konu, ziyadesiyle tartışılacak, her gün basına yansıtılacak karşılığı olmayan, günümüzde cinsiyet konumlarında yaşanan dönüşüm ve kırılganlıklar karşısında duyulan ve pek de aşina olduğumuz panik yaratan vesilelerden sadece biridir. Şayet dert edinilen kadına yönelik bir saygısızlıksa, kadına hakaretse, bu karşı çıkışları hak edecek, bu kabullenmeyişlerin yatağını bulacağı daha gerçek, kadın, çocuk hayatların kelepirleştiği nice istismar vakaları, ne yazık ki 3. sayfa haberlerinde silikçe kanamaktadır. Buna rağmen, bu eleştiri ve kınama retoriğini, neden içinde genç, yaşlı bir çok kadının yaralandığı en somut vakalar değil de, böylesine bir önerme hak etsin?

Hamile kadından da çalışan kadından da “kendi arabasını” kullanan kadından da haz etmeyenler olmuştur, olacaktır. Bu minvaldeki her kanaati, üzerine söz söylenecek bir tartışma haline getirmek irticanın ta kendisi değil midir?

Yazık ki vehamet, kadının hamileliği, özgürlüğü ya da tecriti tartışmalarından öte, Bingöl’de 16 yaşındaki kadına tecavüz eden 5 uzman çavuşun tutuksuz serbest kararının ya da Konya’da iki kız öğrencisine cinsel tacizde bulunan sınıf öğretmenin veyahut yahut para, yoksulluk, güç kıskacında bumeranga dönüşen pek çok kadın bedeninin ve bu girift ilişkiler içinde alaşağı edilen kadın cinselliğinin, bu coğrafyada çoktan aşılmış bir bakış açısının dillenişi kadar eleştiriyi, manşetleri ve toplumsal, medyatik hassasiyetimizi hak edemeyişinde gizlidir. Söz konusu örnekteki “çağdaş” tepkimizin, kadın, çocuk tecavüzleri karşısında cimrileşmesi,bunun yerine sıradan kanılara kanalize edilmesi kadın haklarına düşen adeta kara bir gölge gibidir.