Siyasal kooperatif olarak parti

Fransa’da sol ittifak, bölge meclisleri seçimlerinde büyük bir zafer kazandı. Daha doğrusu bir önceki bölge seçimlerinde elde ettiği başarıyı tekrarladı. Seçim sonuçlarının solda yarattığı büyük sevinç daha durulmadan, Yeşiller Hareketi’nin liderlerinden ve adı Mayıs 68’le bütünleşmiş olan Daniel Cohn-Bendit, Liberation gazetesinde bir çağrı yayımladı. “Birlikte bir Siyasal Kooperatif icat edelim” başlıklı bu yazıda, özel olarak Yeşiller’i ama aslında tüm solu, geleneksel siyasal parti biçimini sorgulamaya ve yeni siyasal varoluş biçimleri üretmeye davet etti.

Türkiye’de yeni sol tartışmaları sırasında el yordamıyla ve daha bulanık biçimde dile getirmeye çalıştığımız bazı önerilerin çok daha açık seçik ifade edildiği bu kısa metinde, Cohn-Bendit, önce bir ihtiyaç tespiti yapıyor: “Yarış halindeki egoların yarattığı çılgınca fırtınalarda veya kısır iktidar oyunlarında kaybolup gitmeden çevreci projeyi taşımaya muktedir, hem zaman içinde kalıcı hem esnek olabilen, toplu siyasal tavır alışlar geliştirebilen bir yapıya ihtiyacımız var.” Cohn-Bendit’in bu tespitinde bir yenilik yok. Yıllardır binlerce kez tekrarlanan ve somut bir sonucu olmayan bir genel doğru bu. Bugün solda geniş bir çevre üç aşağı beş yukarı benzer tespitleri dünyanın farklı ülkelerinde dile getiriyor.

Öneriyi biraz daha dikkat çekici kılan, bu genel tespitin ötesine gitmesi ve “varolan toplumsal ve siyasal yenilenme dinamiğini parti aygıtlarına terk etmenin hiçbir şekilde söz konusu olmadığını” vurgulaması. Ama bu önerinin de o kadar yeni olmadığını söylemek mümkün. Peki o zaman Cohn-Bendit’in metnini dikkat çekici kılan ne? Sanayi Devrimi çağına ait olduğunu iddia ettiği, iktidar amacı dışında başka bir amaçları olmayan, kitle partisi oldukları ölçüde merkezileşen ve emir-komuta zinciri üreten, toplumsal yaşamdan kopuk makinelere dönüşen parti biçiminin artık zamanının dolduğunu iddia etmesi.“Birkaç on yıldan beri, siyasal olanla toplumsal olan arasındaki uçurum sürekli büyüyor. Kökleri toprağa artık hiç değmeden, havada asılı biçimde yaşamaya devam eden partici zihniyetlerle, kendi üzerinde uygulanan iktidarın niteliği ve biçimleri hakkında herhangi bir yanılsaması olmayan, yaratıcı, farklı ve aktif bir toplum arasında, nedenleri son derece derin olan bir demokratik boşanma söz konusu. Dünün siyasal partileri, siyasal olanın öğrenildiği, gerçek toplumsallaşma mekânlarıydı. Bugün ise çoğunlukla toplumdan tecrit olmuş, iktidar olma mantığına indirgenerek sterilleşmiş, toplumsal değişimi anlama ve buna eşlik etme imkanı olmayan ve elbette bu değişime katkıda bulunmaktan bütünüyle aciz yapılara dönüşmüş durumdalar.”Gerçekten de günümüzde seçimlere katılımın her yerde az veya çok azalmasını toplumla siyasal alan arasında büyüyen mesafenin en anlamlı göstergesi olarak ele almak mümkün. Bu mesafenin üzerini örtmek için başvurulan yöntemler ise genellikle, demagoji dozu yüksek popülist önerilerin ve siyasal müşteri ilişkilerinin siyasal söyleme egemen olmasına yol açıyor. Cohn-Bendit ise, siyasal alanın tanımının değişmesi ve daha önemlisi siyaset yapma biçiminin bütünüyle dönüşmesi gerektiğine işaret ediyor. Uzlaşmayı yüceltmekBöyle bir gerek de ilk kez dile getirilmiyor. Örneğin temsili demokrasinin iflas ettiği iddiasından hareket eden demokrasi sonrası (post-demokrasi) yaklaşımlar, “iyi yönetişim”, “partizansız demokrasi”, “kozmopolit demokrasi”, “küresel sivil toplum” gibi kavramlar etrafında, aslında siyasal alana varoluş enerjisini veren çatışmacı çekirdiğin kurutulmasını amaçlıyor. Liberal siyasal söyleme hakim olan bu uzlaşma yüceltmesi, aynı zamanda siyasalı da siyasetsizleştirip akılcı seçimler mekâniğine dönüştürüyor (bu konuda bkz, Chantal Mouffe, Siyasal Üzerine, İletişim Yayınları, 2010). Cohn-Bendit’in dünün siyasal parti biçiminin önümüzdeki dönemde siyasal olanla toplumsal olanın birbirine eklemlendiği mekân olma işlevini giderek daha fazla kaybedeceği öngörüsü de, farklı biçimde benzer bir eleştiriden hareket ediyor: “Günümüz siyaseti, teknokratik bir akılcılık veya popülist bir heyecan adına siyasal alanı yurttaşların elinden aldı.” Bu gidişatın yönünü değiştirmek için, sivil toplumu yeniden siyasallaştırmak ve aynı zamanda siyasal toplumu sivilleştirmek gerekiyor. İyi ama nasıl? Cohn-Bendit’in siyasetin dönüşümünün ne yönde olması gerektiğini tarif etmek için kullandığı benzetme anlamlı: “Siyaset mülk sahibi sistemini terk edip serbest yazılım sistemine geçmelidir.”Demokrasinin, çoğulculuğa ve çoğulluğa saygılı bir örgütlenme anlayışı yanında, örgütü oluşturan unsurların tekilliğini de dikkate alan bir zihniyetin hakim olmasını gerektirdiğini hatırlattıktan sonra, geleneksel parti biçiminin sadece toplumların yeni ihtiyaçlarına yanıt vermediğini, Yeşiller’in otorite karşıtı kültürel değerleriyle de çatıştığını hatırlatıyor. Dolayısıyla iktidar olmaya programlı bir makine olarak çalışacak veya bir işletmeye dönüşecek parti biçimini terk edip “hep birlikte bir siyasal kooperatif biçimi icat etmeyi” öneriyor.Obama gibi“Siyasal kooperatif” önerisini, 2009 Ağustos’unun son günlerinde ilk kez Fransa’da Sosyalist Parti’nin yeni genel sekreteri Marine Aubry’nin çevresi gündeme getirmişti. Kast edilen, Barack Obama’nın seçim başarısında önemli bir rolü olduğu kabul edilen çok yaygın internet ağının ve bunu besleyen sempatizan mobilizasyonunun benzerini Fransa’da kurmaktı. Partinin her yerel teşkilatının Facebook tarzı iletişim şebekesine sahip olduğu, bu şebekelerin birbirine bağlanmasıyla ulusal bir haberleşme, bilgilenme ve tartışma ağının kurulduğu modern bir iletişim modeli bu. Coo-pol adlı bu iletişim ağına Sosyalist Parti yıllık bütçesinin yüzde 6’sını ayırmayı tasarlıyor.Cohn-Bendit’in önerisi, bundan birkaç adım daha ileri gidiyor. Parti içi örgütlenmenin sınırlarını da kaldırarak, Siyasal Kooperatifi siyasal hedefler etrafında anlam üretmeye, stratejik kararların alınması sırasında aktif katılımı sağlamaya yönelik bir tür ortaklaşma alanı olarak tasarlıyor. Bu biçimi, “herkesin siyasal hareketin ortak mülkiyetine sahip olmasını güvence altına alan, hareketin yarattığı siyasal faydaların ortaklaşmasını sağlayan” ve siyasal düşünce ve angajmanın yeniden bir anlam kazanmasını sağlayacak bir araç olarak tanımlıyor.Bu Siyasal Kooperatif’e katılanların birden çok aidiyetinin olmasını kabul eden ve bunu bir zenginlik olarak gören bir yaklaşım öneriyor. Sadece dernek ve sendika aidiyetleri değil, farklı siyasal partilere, siyasal hareketlere üye olanların böyle bir siyasal kooperatif içinde birlikte yer alabilecekleri bir siyasal beraberlik biçimi bu. “Nereden gelindiğinin değil, birlikte nereye gidildiğinin önemli olduğu” bir ortak toplumsal-siyasal dinamiğin amacı, ortak siyasal hedefler etrafında bireyliği, farklılığı ve çoğulluğu yok etmeden alternatif bir ortak yarar inşa etmek. Böyle bir amaca yönelik iradelerin beraberliğinin siyasal alanda, askeri hiyerarşi ve komuta mekânizmalarının benzerlerine, merkeziyetçi teknokrat yapılara ve lider odaklı oluşumlara dönüşmesini engellemek.Siyasal Kooperatif önerisi, sadece internet ortamında yaşayan bir iletişim ağı olamaz elbette. Bu yeni siyasal varoluş biçiminin antidemok-ratik merkeziyetçilikten bütünüyle sakınılarak oluşturulabilmesi için, bölgesel ve yerel planda girişimlerle hayata geçirilmesi gerekiyor. Cohn-Bendit, bu girişimlerin ortaklığına dayalı bir siyasal kooperatif kurmayı öneriyor. Kooperatif ortaklık, eşitlik ve paylaşımın ön planda olduğu bir ilişki modeli. Çoklu aidiyetli bireylerin, otoriterlik karşıtı bir anlayışa sadık kalarak ortak siyasal özneye dönüşebilmesi için kooperatif gerçekten anlamlı bir benzetme. İşçi sınıfının uzun ve güçlü bir mücadele tarihinin olduğu ülkelerde kooperatifin son derece olumlu bir çağrışımı vardır.Türkiye’de ise kooperatif deyince hemen akla gelen yolsuzluk, iş bilmezlik, kayırmacılık ve hantallık gibi bir dizi olumsuzluktur. Bir de bir türlü bitmeyen, bir kısmı çürümeye terk edilen inşaatlar. Kooperatifi algılama konusunda var olan bu fark, Türkiye solunun makus talihinin toplumsal nedenlerini belki değişik bir açıdan aydınlantıyordur. Ama bu makus talihin nedeni ne olursa olsun, herhalde bir kader değildir. Sol düşünce kadere inanmadığına göre, o zaman bilinen yol en güvenli yoldur demek yerine, Türkiye’de de yeni bir siyasal oluşum biçimi üzerine biraz düşünmeye, çaba sarf etmeye değmez mi?

Radikal İki, 28.03.2010