Başkan, Yalanlar ve Adamları

İngiltere’de Brexit referandumunun, ABD’de ise başkanlık seçimlerinin kampanyaları boyunca o kadar çok kullanılmış ki, Oxford Sözlüğü en az on yıldır dolaşımda olan “post-truth / gerçek-sonrası” sıfatını 2016’nın sözcüğü ilan etti. Sözlüğe göre, “gerçek-sonrası” kamuoyunun görüşünü şekillendirmede objektif gerçeklerden ziyade duygu ve kanaatlerin etkili olduğu durumlara atfen, yani bariz yalanlar üzerine kurulu siyaseti nitelemek için kullanılıyor. Al Jazeera Arapça ve BBC Arapça servislerinin eski editörlerinden Ahmed El Şeyh’in dediği gibi: "Hakikatin yerini yalanların, dürüstlüğün yerini duyguların, teyitli bilginin yerini kişisel analizlerin, birden çok görüşün yerini ise tek bir görüşün aldığı bir devirdeyiz."

Gerçek sonrası siyasetin bugün en etkili ismi olarak ABD Başkanı Donald Trump gösteriliyor. Kanada’daki McGill Üniversitesi Profesörlerinden Yacob T. Levy’nin, Trump’ın neden ısrarla, bariz yalanlar söylediğine dair analizi zihin açıcı. Levy liderlerin yalan söyleyerek astları üzerinde kurdukları tahakkümü artırdığına dikkat çekiyor. Çünkü örneğin, liderin arkasından sözcüsü de çıkacak, haysiyetini bir yana bırakıp aynı koca yalanı kamuoyuna bir kez de o tekrar edecek ve böylelikle ayıba ve suça ortak olarak liderine daha sıkı bağlanacak. Levy’nin ifadesiyle:

"Doğru olmadığı besbelli bir şey söylemek, sonra da maiyetinizdekilerin aynı yalanı yüzleri kızarmadan tekrar etmesini sağlamak, onlar üzerinde özellikle ürkütücü bir güç gösterisidir. Bilhassa totaliter rejimlerde sık rastlanan bir durum. Bariz bir yalanı tekrar etmek durumunda kalmak insana net bir şekilde kendisini güçsüz hissettirir, üstelik suça da ortak eder. Şeref ve haysiyetinizin ihlalidir. Ahlâken kendi ayaklarınız üzerinde durma, direnme ve yalanı ifşa etme becerinizi yitirirsiniz."

 

Trump’ın bugüne kadarki en geniş katılımlı yemin töreninin kendisininki olduğu iddiası aksi fotoğraflarla ve istatistiksel analizlerle kanıtlandığı halde, Beyaz Saray sözcüsü ve danışmanlarına da ısrarla tekrar ettirdiğini yeri gelmişken hatırlatalım. Hatta danışmanlarından Kellyanne Conway, iddiayı “alternatif gerçek” olarak savunarak belki de çağımıza daha yakışan bir isim bulmuş bile olabilir.

İngilizce konuşanların gerçek-sonrası tabir ettiğine, biz Türkçede yalan diyoruz. Gerçi yalana yalan dediğimizden değil; artık tevekkül mü dersiniz, yalan dünya her şey bomboş mu bilemem ama bana kalırsa daha gerçeğe gelebilmiş değiliz ki sonrasına geçelim. Levy’nin analizine temel aldığı isimlerden, Totalitarizmin Kaynakları adlı üç ciltlik eseri Trump’ın iktidara gelişiyle birlikte ABD’de çok satanlar listesine giren Hannah Arendt’in yalana dair söyledikleri* ibret verici:

"Totaliter ya da başka türden bir diktatörlüğün hüküm sürmesini olanaklı kılan şey, insanların bilgilendirilmemesidir. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olabilir misiniz? Herkes size mütemadiyen yalan söylüyorsa, bunun sonucu, yalanlara inanmanız değil, artık hiç kimsenin hiçbir şeye inanmaması olur. Çünkü yalanlar, doğaları gereği, değiştirilmek zorundadır; yalan söyleyen bir hükümetin de kendi tarihini durmadan yeniden yazması gerekir. Bunun muhatabı olarak, sonuçta önünüze hayatınızın sonuna kadar inanabileceğiniz tek bir yalan konmaz, siyaset rüzgarı nereden eserse ona göre değişen sayısız yalan konur. Artık hiçbir şeye inanamaz hale gelmiş bir halk da hiçbir konuda karar veremez. Sadece eylemde bulunma kabiliyetinden değil, düşünme ve muhakeme etme kabiliyetinden de mahrum kalır. Ve bu hale gelmiş bir halka dilediğiniz her şeyi yaptırabilirsiniz ..."

 

Öyle ise yalanla mücadele etmek gerek, değil mi? Hakikatin peşine düşmek. Gazeteciliğin işi bu aslında, hakikatin savunuculuğunu yapmak ve kamuoyunu bilgilendirmek. Nitekim Trump’ın göreve geldiği ilk günden itibaren gazetecileri karşısına alışına şaşmamalı. Türkiye’de ise gazetecilik yapmak artık fiilen imkânsız hale gelmiş görünüyor. Geçmişte hakkıyla yapılabildi mi derseniz, o da çok şüpheli. Yine de ağır bedeller ödemek pahasına yılmadan hakikatin peşinde koşanlar daima oldu ve bugün de var. Artık hiçbir şeye inanamaz hale gelmiş olmadığımızı umut edelim.

* Arendt’in 1973’te New York’ta Fransız televizyonu ORTF’ye verdiği mülakatından alınan bu sözlerini Derya Yılmaz çevirmiş. Alman siyaset bilimcinin, totalitarist düşüncenin kökenlerini, örgütlü hareket haline gelişini, kurumsallaşmasını, propaganda ve manipülasyon araçlarını, Nazizim ve Stalinizm örnekleri üzerinden incelediği eseri Totaliterizmin Kaynakları, İletişim Yayınları tarafından basıldı.