Orta Amerika Kuzey Üçgeni ve Göçmen Konvoyu

Birkaç gündür Göçler Üzerine Dünya Sosyal Forumu’nu[1] takip etmek ve Uluslararası Göçmenler İttifakı’nda[2] sunum yapmak üzere Meksika’dayım. Forumlarda öne çıkan birçok konu var ama ben özellikle son zamanlarda Türkiye’de de gündemde yer bulan “göçmen konvoyu” konusuna değinmek istiyorum. Öncelikle, göç ve göçmen kavramlarının sorun, problem ya da kriz olarak değil, konu veya olgu olarak ele alınmasının neden önemli olduğu ile başlayalım. Göçmen konvoyu ile ilgili yazılanlara baktığımız zaman “göç ve göçmen sorunu” söylemi de çoğunlukla birlikte geliyor. Bunun başlıca nedeni ABD Başkanı Trump’ın bu konuda yaptığı açıklamalar.

Peki ne demişti Trump? “Bu, bazı kötü insanların başlattığı insan konvoyu… Büyük bir çoğunluğu suçlular… İçlerinde Ortadoğulular var, her şey var ve onları ülkemize sokmayacağız…”[3] Ve bunun için Meksika sınırına 5.200 asker gönderdi. Tam bir güvenlikleştirme örneği… Trump, bu güvenlikleştirme politikasıyla ara seçimler için kendi seçmenine hitap etmiş olabilir, ama göçmen konvoyunu oluşturan süreci, hatta göç ile ilgili herhangi bir oluşumu hiç anlamadığı da açıkça ortada.

El Salvador, Guatemala ve Honduras’tan oluşan Orta Amerika Kuzey Üçgeni, uzun yıllar Amerika’nın güdümündeki iç savaşlara sahne olmuş bir bölge. Bu ülkelerin 2018 İnsani Gelişim Endeksi sıralamalarına baktığımızda toplam 189 ülke arasında sırasıyla 121, 127, 133. sırada olduklarını görüyoruz.[4] El Salvador’da yüz bin kişi başına düşen cinayet oranı 82,8, Guatemala’da 27,3 ve Honduras’ta 56,5. Fikir vermesi açısından belirtelim ki Türkiye’nin İnsani Gelişim Endeksi sıralaması 64 ve cinayet oranı da 4,3. Üç ülke için İnsani Gelişim Endeksi içerisinden çekilmiş kadına karşı şiddet, fakirlik ve kırılgan istihdam oranlarına dair tabloyu aşağıda görebilirsiniz. Veriler hiç iç açıcı değil. Kısacası, dünyanın refah düzeyi en yüksek coğrafyasından değil, insani güvenlik açısından sorunlu bir bölgeden çıkmaya çalışan insanlardan söz ediyoruz. Eğer bir güvenlikleştirme söylemi oluşturulacak ise önce bu noktadan başlamamız gerekiyor. Burada sorun göç ya da göçmen değil. Sorun, bu üç ülkenin içerisinde bulunduğu yapısal durum ki buradaki insani güvenlik açığının tarihsel kökenlerine indiğimizde de karşımıza Amerika çıkıveriyor.

Tablo: El Salvador, Guatemala ve Honduras Seçilmiş İnsani Gelişim Verileri

Ülke

İnsani gelişim endeksi sıralaması (Toplam 189 ülke)

Cinayet oranı (Yüz bin kişi başına)

Fakirlik

(Toplam istihdam %)

Kadına karşı şiddet (15 yaş ve üstü kadın nüfus %)

Kırılgan istihdam (Toplam istihdam %)

El Salvador

121

82,8

6,3

26,3

35,7

Guatemala

127

27,3

13,4

18,0

34,7

Honduras

133

56,5

21,9

21,6

36,1

Nitekim, Honduras’tan başlayıp, daha sonra Guatemala ve El Salvador’dan da yola çıkan insanların eklendiği konvoy içerisinde amaç daha iyi bir hayata erişmek. Son duyumlara göre genç erkekler, kadınlar, çocuklar ve ailelerden oluşan toplamda 7.000 kişilik bir gruptan söz ediliyor. Amerikan Ulusal Güvenlik Bakanlığı resmî internet sayfasında yaptığı açıklamada daha önce eşi görülmemiş bir krizden bahsederken, bu grubun içerisinde suça karışmış 270 kişi olduğunu ve grubun Amerika’ya gelmek istemesinin arkasındaki nedenin Amerika’da çocuk ve ailelerin gözaltına alınmasını ve geri gönderilmesini engelleyen hukuki boşluklar olduğunu belirtiyor.[5] Bu görüşe göre insanların Amerika’ya gitmek istemesinin sebebi Amerika’da kalabileceklerini, geri gönderilme ihtimallerinin düşük olduğunu bilmeleri. Amerikan hükümeti göçün çekici faktörünü tek bir yasal boşlukla açıklarken, eşitsizlik, fakirlik, güvensizlik ve güvencesizlik gibi itici faktörleri yok saymakta. Ne de olsa Trump’ın da belirttiği gibi, Amerika bu üç ülkeye gerekli ve yeterli yardımı yapmaktayken bu ülkeler Amerika için hiçbir şey yapmamakta.[6]

Amerika 2016 yılında El Salvador’a 75 milyon, Guatemala’ya 297 milyon ve Honduras’a 128 milyon Amerikan doları yardım yapmış; 2017 ve 2018 yılları için veriler tam değil.[7] Bunun yanında, 2016 yılında ABD, El Salvador ile 437 milyon dolar ticaret fazlası vermiş.[8] Guatemala ile ticaret fazlası sadece 2018 Ekim ayına kadar 1,7 milyon dolar.[9] Honduras ile 2017 yılında toplam iki yönlü ticaret 9,7 milyar dolara ulaşmış ve ABD 500 milyon dolar ticaret fazlası vermiş.[10] Kısacası, Amerika da bu yardımları özgecilikten yapmıyor. Korumaya çalıştığı ticari çıkarları var.

Konvoydaki insanların çoğunluğunun onlar üzerinden yürütülen siyaseti takip edebildiklerini sanmıyorum. Meksika’yı boydan boya yürüyerek geçerken çocuklarını yatıracak döşek bulmaya çalışan insanlardan söz ediyoruz. Amerika’yı işgal etmek için değil, daha iyi hayatlar için birlikte hareket ediyorlar. Birlikte hareket ediyorlar çünkü sayıların korumasına ihtiyaçları var. Çünkü yol tek başına geçmek için çok tehlikeli. Bu insanların Amerika’yı yıkmak için yola çıkmış, daha önce eşi benzeri görülmemiş bir kriz olarak algılanmaları bize içerisinde bulunduğumuz dönem ile ilgili önemli ipuçları veriyor.

Joseph H. Carens, Göçün Etiği başlıklı kitabında[11] 1930’lu yıllarda İkinci Dünya Savaşı sırasında sokaktaki tipik bir Amerikalının Avrupa’daki olaylar ve mülteciler hakkındaki görüşlerini şu şekilde paylaşıyor:

Yahudilere olanlar çok kötü ama bizim suçumuz değil. Kendi sorunlarımız var. Gelmek isteyen tüm Yahudileri alırsak, boğuluruz. Çok kalabalıklar. Ayrıca, Yahudiler ayrımcılığa ve ara sıra şiddet olaylarına maruz kalabiliyor olabilirler, ama durum birtakım grupların söylediği kadar da kötü değil. Sorunu abartıyorlar. Yahudilerin birçoğu gerçekte sadece kendi ülkelerindekinden daha iyi ekonomik şartlar istiyorlar. Gerçekte, Amerika’ya ulaşmayı başaranlar en kötü durumdakiler olamaz, çünkü Atlantik’i geçecek ekonomik kaynakları olduğu belli. Zor zamanlardayız. Önce kendi sıkıntı yaşayan insanlarımıza bakma zorunluluğumuz var. Büyük bir Yahudi akını kültürel ve politik bir tehdit. Onlar bizim dinî geleneklerimizi ve bizim demokratik değerlerimizi paylaşmıyor. Bazıları komünist ve güvenlik tehdidi oluşturuyor, ama hangileri ayırt etmek zor ve bu yüzden girişleri kısıtlama konusunda dikkatli olmak gerekiyor…

Bu paragraftaki Yahudi kelimesini mülteci ile değiştirdiğimizde, o zamandan bu yana çok da büyük bir ilerleme kaydetmediğimiz ortada. Bugün popülizm olarak adlandırdığımız söylemin uzun bir geçmişi var ve biz göç ve göçmen “sorunu” demeye devam ettikçe bu diskuru beslemeye devam ediyoruz.



[1] “World Social Forum on Migrations”, http://fsmm2018.org/8th-world-social-forum-migrations-mexico-2018/?lang=en

[2] “International Migrants Alliance (IMA)”, https://wearemigrants.net/

[11] Joseph Carens, The Ethics of Immigration, Oxford University Press, 2013.