Bir Umut Çağrı

Merhaba;

Bu notu senin dikkatini çekmek için yazmıyoruz… Bu vesile ile seni dinlemek, anlamak için yazıyoruz, seni önemsiyor ve düşüncelerini merak ediyoruz…

Daha adil bir yaşam adına elbette sen dahil, herkesin mülksüz ve mutlu olmasını can-ı gönülden isteriz.

Biz kendimiz için hiçbirşey istemiyoruz..

Sadece hayattaki adaletsizliklere, eşitsizliklere işaret ediyoruz, kendimizi haksızlığa uğrayanın yanında, safında olunca daha iyi hissediyoruz…

Biz bu dünya üzerinde insanın birbirini ezmek adınabu kadar düşünsel, fiziksel emek harcamasını manalı bulmuyoruz, geride bırakılan anılar ve izler içeriği dışında dünyadaki her şeyin fani olduğunu biliyoruz…

Ama şu an kendimizi kimseye akıl öğretecek durumda, sorumluluğunda, gereğinde hissetmiyoruz…çünkü seninde bir tarihin olduğunu biliyoruz ve bunu önemsiyoruz.

Bu not sadece seninle meramımızı paylaşmak ve olmayasıca talebimizi iletmek içindir..

Biz seni umuda çağırıyoruz, umutla küçük bir rabıta kurmaya çağırıyoruz, vahalardan oluşan yolculuğumuzda seni yanımızda hissetmek istiyoruz. Elbette her kes bir yolu başka biçimlerde kat etmek ister, eder… biz yolu önemseyenleriz, yolun huzursuz kıldıklarıyız…yol için vazgeçenleriz…

Bir ömür insana ne sunabilir? Yada bir ömre kaç para bedel biçilebilir? İnsan niçindir? Nedir bu koşuşturma, bu telaş; sınavlar, yarışmalar, eğitimler, sözleşmeler, evler, yatlar, katlar….ne olacak kim nereye götürecek bunları..birileri o faşist bir heves olan ölümsüzlüğün yolunu mu buldu? Bu sorular ağır ve vakitte kısa değil..her şey bizim zamanımızda gerçekleşmeyebilir biz bu bencilliği yapmayalım tarihe ve insana…doğanın avunmayan, dinmeyen sesini dinleyelim, yarasını görelim…yoksa “ doğa kendini niçin öldürdü?” sorusuna gerek olmayabilir…kalbin hissetmediği depremi beden hisseder sonradan..

Biz Sultanbeyli’de yoksul olandan kendini/çocuğunun sınıfını ayıran aileyi ve bunu yapan yöneticiyi anlıyoruz… Yine Tuzla’ya yada diğer yoksul hanelerinin içine zehirli pisliklerini gizlice gömen zenginin düşüncesini de biliyoruz. Ne ağlanıp sızlanıyoruz, şaşırıyoruz nede seviyoruz onları…”her şeyin bedeli var zenginliğinin de”...zaten biz bı idrak edişler nedeniyle bencillikle aramızdaki mesafenin yakın olmasını istemiyoruz, yakınsa “insanlığımız problemlidir” diyoruz. İnsanlığımız problemli ise yoksul evlerinde doğan bir çocuğun ve ailesinin el mahkum karbonhidratla beslenerek Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyabilme ihtimali olduğunu düşünebiliriz. Yada Ülker’in sahibi ile aynı cennette olabileceğimize inanmaya devam ederiz. Biz zaten yoksulun aklında suni bir sis olduğunu biliyoruz, gözündeki suni pus gibi.. Dünyada her şey zenginin istediği gibi, yazgıyı ve kaderi onlar belirliyorlar. Ölçüyü, kuralı, yasayı, adabı zenginler belirliyor, ezilene, garibanın payınaysa onaylamak, şaklabanlık, dilencilik, yavşaklık, yalakalık yada..bu yapay olan her şeyi, her tür dengeyi kırmak, kalbin hakikat yolunda girdiği dirençli, zorlu yolculuğa katılmak kalıyor…

Çocuğunun okul önlüğü için ölümü, hapsi göze alıp hırsızlık yapmak zorunda kalan annenin, eşinin ve çocuklarının bilgisinde fuhuşa yönelen anne kadınların var olduğunu, sayılarının oldukça yüksek olduğunu ve sırf bedenleri hazza düşkün oluğu için bu “işi” yapmadıklarını biliyoruz. Yasanın mağdur, dinin mazlum, tevenin yardıma muhtaç, patronun ucuz emek güçlerini iştah açıcı olarak gördüğü insanlar aslında kendilerinin varlık olma hallerini fark ettikleri an bambaşka bir güzellikte dünyanın kurulduğunu idrak ederler. Biz o anları çoğaltıyoruz. Unutmayalım 20 asrın yarısından sonra ve 21 yüzyılda evrensel bir aşk hikayesi yoktur. Çünkü henüz yoksullar ezilenler kendi tarihlerini yazmadılar, bu sefer yazıyı bilmediklerinden değil yazmamaları, yazmanın gereksizleştirildiği için hayatlarında, çünkü onlar yazgı değiştirince yazar. Ve yalnız ve yalnız ezilene, yoksula aittir bu çağda aşk.. başka bir iddiası olan varsa beri gelsin..o yüzden her kim aşık olmak isterse; bencillikten, paradan, mülkten, kariyerden, iktidardan ve bi cümle pislikten arına..tez vakit yoksuların yurduna vara..

-Biz gelip geçici bir hevesler, tikleşmiş hareketlerden biri olmak için değil, tarihi ve bu lanet zengin yazgısını değiştirecek hayat suyunu bulmak ve sahipsiz kılmak için uğraşıyoruz .

-Biz işsizlere gönüllü olarak iş bilgisi aktaran iş bulan ağlar oluşturuyoruz içine bencillerin giremediği..giremeyeceği..

-Biz kadın ve erkek işsizlerden, işçilerden, emeklilerden, yeşil kartlılardan oluşan ağlar oluşturuyoruz, birbirlerine tutunsunlar diye..

-Biz kullanılabilir durumda olan fakat sahibinin artık ihtiyaç duymadığı ürünleri ve eşyaları topluyoruz çünkü onları kullanmaya ihtiyacı olan bir hayli insan var. Hem de bu çılgın-vahşi tüketim meselesine oldukça küçükte olsa bir tutumumuz olsun diye..

-Biz haksızlığa uğrayan tüm kadın erkek işçi ve işsizlere gönüllü hukuksal dayanışmada bulunuyoruz.. yasaları ve yasaların nasıl oluştuğunu ve değiştiğini ezilenler öğrensinler istiyoruz…

-Biz, temizliğe giden, bakım yapan ve evlerde çalışanlar( ki %95’ni kadınlar oluşturuyor) için aracıları ortadan kaldırmak, sosyal güvence ve çocukların kreş problemlerini ortak çözmek için kooperatifleşiyoruz..

-Yine iş yerlerinde çalışanlara yada grup gibi davranmaya başaranlara birlikte hareket etmenin erdemlerini anlatıyoruz, onları toplu pazarlık etmeye teşvik ediyoruz, yani gıdadan tatile her türlü ihtiyaçlarını firmalarla pazarlık yaparak edinmelerini öneriyoruz. (“biz 100 kişi gıda ihtiyaçlarımızı senden alırsak % kaç indirim yaparsın bize” gibi) Ya da Anadolu’unun değişik yerlerindeki tanıdıklarımız aracılığıyla ekolojik, organik gıda ürünlerini tüccarları devre dışı bırakarak direk ürünü üreten üreticiden alıp yoksulların sofralarına taşımaya çalışıyoruz. Yine işçi ve işsizlerin sağlıklı beslenmelerine dönük eğitim ve telkin çalışmaları yürütüyoruz, bunu(ezilenin aldığı düşük ücretle sağlık beslenme imkanı zaten çok kısıtlı) yaygınlaştırmanın imkanları üstüne düşünüyoruz.

Biz sadece kamuoyu araştırmalarında ve istatistik verilerinde harcanabilen birer rakam değiliz.. Canlı kanlıyız, sevip, aldatabiliyoruz, doğuyor ve ölüyoruz, gazete okuyor televizyon izleye biliyoruz, dünyada ve ülkemizde neler olup bittiğini yorumlaya biliyoruz. Sinemaya, tiyatroya hiç maça az gitsekte dünyanın değişen rengini hayatımıza taşımakta beceriksiz değiliz. Her zaman ete, bala, kiviye ulaşamasak da ara sıra evde faturalar ve ödenmemiş ev kirası için kavga etsekte biz hayatımızın neden böyle olduğunu bilmez, bilemez değiliz. Zenginlerin yemeklerini, ütülerini biz yapıyoruz, kapılarının ve hayatlarının güvenliği bizden soruluyor!, mallarını biz üretiyoruz, araçlarını biz kullanıyoruz, otel odalarını biz temizliyoruz, eşlerinin/kızlarının tırnaklarındaki boyaları biz temizliyoruz..tuhaf ama “biz” onlara “gözümüz gibi” bakıyoruz, baka baka kararıyoruz..ancak…!elbette bizimde günümüz gelecek..!sabırla çalışıyoruz..

Birumut dernek merkezi içinde; vasıf, yetenek ve öğrenim destek kursları, ortak mutfak, ortak çamaşırhane, geçici barınma evi, çocuk odası, oyun atölyeleri, kütüphane bölümleri olacak ve tüketim faaliyeti için bir depo kurmamız gerekmekte. Her iki yakada kullandığımız binalar artık yetmemeye başladı. Kullandığımız teknik ekipman çalışmalarımızı kolaylaştırmak için yetersiz kalmaya başladı. Bütün bu ihtiyaçlarımızı bir etkinlikle karşılamak elbette mümkün değil..ancak emek etmeye değer buluyoruz. İsteyince bunu da başarabiliriz.

Ve umut ediyoruz ki, 25 Kasım Cumartesi Kadıköy Caferağa Spor Salonu’nda saat: 17.00- 23.00 arasında sizlerle beraber olacağız..

Bize gönüllü olarak destek olan, benciliğin deryasından uzak kalmış sanatçı arkadaşlarımıza şimdiden çoook içten teşekkür ediyoruz.

www.birumut.org