Bir Büyük (!) Devlet Adamı...
Kıvanç Koçak

Muhalifleri hapishanelere doldurdu, kimini ortadan kaybetti, hatta kimini akıl hastanesine kapattırdı.

İnsan hakları diye bir şeye aldırmıyordu, uluslararası kuruluşlar tarafından hep eleştirildi.   

Operayı, baleyi “gereksiz” bulup, “milli kültüre yabancı, uygun değil” diye yasakladı: “Bale bizim kanımızda yok. Baleden anlamıyorum, ne işime yarar ki?”

Televizyonlarda, düğünlerde, konserlerde, her türlü etkinlikte “playback” yapmayı, yani sanatçıların önceden kaydedilmiş eserleri söylüyormuş gibi yapmasını yasakladı. Çünkü bu durum gerçek kültüre, milletin müzikal değerlerine zarar veriyordu: “Maalesef televizyonlarda sesi çıkmayan yaşlı şarkıcıların eski şarkılarını söylerken dudaklarını oynattıklarını, şarkı söyler gibi yaptıklarını görüyoruz. Playback yapıp yeteneklerinizi öldürmeyin… yeni kültürümüzü yaratın.”

Geçirdiği bir kalp ameliyatından sonra sigarayı bıraktı, hemen ardından da tüm ülkede sigaraya karşı amansız bir savaş başlattı.  

Çoğu zaman boş kalsa da yaklaşık 10.000 kişi alabilen, dünyanın en büyük kubbeli camisi sayılan, 91 metrelik minareleri olan, Orta Asya'nın en büyük camisini inşa ettirdi. Yaklaşık 100 milyon dolara…

Ülkenin sıcak olmasına falan bakmadan buzdan bir saray yaptırmaya karar verdi: “Şöyle buzdan bir saray yapsak, içine 1.000 kişi sığsa. Böylece çocuklarımız kayak yapmayı öğrenir. İçine de kafeler, lokantalar kurarız.”

İhalelerden pay aldığı, yurt dışındaki bankalarda milyonlarca dolarlık bir serveti olduğu söyleniyordu.   

Birçok defa ülkesine demokrasi getireceğini, demokrasi yolundan geri dönüş olmayacağını söylerken “Ebedi Cumhurbaşkanı” seçildi; her seferinde baskı biraz daha arttı, örneğin internet erişimine sıkı kontrol uygulandı, internet kafeler yasaklandı…

***

Tüm bu icraatlar, projeler, laflar size birilerini hatırlattı mı bilemem ama ben Saparmurat Atayeviç Niyazov’dan söz ediyorum. Adından hemen çıkaramayanlar, kendi kendine verdiği ve dünyanın onu bildiği ismi söyleyince hemen tanıyacaktır: "Türkmenbaşı". Yazının konusunun Türkmenbaşı olmasının nedeni ölüm yıldönümü vesilesiyle bu büyük(!) devlet adamını tekrar anmak. Zira 21 Aralık 2006’da ölünceye kadar Türkmenistan’ın "milli irade"sini tek başına temsil ederken; her yerde, her şeyde ismi varken (hatta bir meteorda bile) şimdilerde usul usul tarihten siliniyor gibi gözüküyor!

Niyazov’dan sonraki cumhurbaşkanı Kurbankulu Berdimuhammedov, ki Türkmenbaşı’nın en yakınındaki isimlerden biriydi, göreve geldiğinden beri eski devlet başkanının izlerinin ortadan kalktığı biliniyor. Mesela Niyazov’un kafasına göre değiştirdiği takvimdeki ayların ve günlerin isimleri (Ocak ayına lakabı "Türkmenbaşı" ismini vermişti. Sadece Nisan ayı değil, “ekmek” kelimesi de annesinin ismini almıştı) (link) eski haline çevrildi; adeta ülkenin anayasası haline gelen, Kuran’dan sonra ikinci kutsal kitap muamelesi gören, üç kez okuyanın direkt cennete gideceği söylenen yazdığı kitap Ruhname’nin okullarda zorunlu olarak okutulmasına son verildi (link); eğitim sistemi tekrar düzenlendi (link); altındaki oynar kaidesi sayesinde sürekli güneşe bakan, altın kaplı heykeli kaldırıldı (link) vesaire vesaire…  (Tabii bu arada Berdimuhammedov’un yani "Arkadağ"ın (link) indirdiği Niyazov resimlerinin yerine kendisininkileri astırdığını eklemeden geçmeyelim.) (link)

***

Niyazov, 1985’te Türkmen Komünist Partisi başına geçip lideri olduğu Türkmenistan’ı 2006’ya kadar tek başına yönetti. Orta Asya’daki (ve aslında dünyadaki) en kapalı, en baskıcı rejimlerden birini kurdu. İlmek ilmek ördüğü "lider kültü" kendisini ülkesinin mutlak hâkimi yaptı. Hatta bir ara başbakanlık sözcüsünün "Bence O üçüncü milenyumda Türkmen halkına gönderilmiş bir peygamber. İlahi güçlere sahip olduğu konusunda hiçbir kuşku duymuyorum" laflarıyla peygamber bile ilan edildi! (link

Ne var ki, ölümünden sonra “deli bir diktatördü”, “Niyazov’un çılgınlıkları”, “Türkmenbaşı’nın komiklikleri” diye anılmaktan öte pek bir iz bırakamamış durumda tarihe. Oysa ülkesine zararı muhtelif saçmalıklarının katbekat üstünde oldu: Demokrasi, insan hakları bakımından sakatlanmış, çağdaş dünyanın epey gerisine düşmüş bir ülke bıraktı geride.

Dünya tarihi biraz da böyle değil midir ama? Mutlak gücün peşinden sürüklenirken kendi megalomanilerinin içinde kaybolanlar çılgın projeleriyle tarihin çöp sepetini boylayıp giderler. Olansa hep geride kalanlara olur. Zira bu tip insanların toplumlarında yarattıkları yarılmalar, kopuşlar, yıkımlar öyle bir iki günde tamir edilemeyecek kadar derin olur. Niyazov’un ölümünden hemen sonra bir Türkmen gazetecinin dedikleri bu yüzden çok önemli: “Problem her şeyi mahvetmiş, harap etmiş olması. Etrafındaki her şeyi ve herkesi berbat etti, bozdu. Tıpkı tepedekiler gibi sıradan insanlar da artık hiç ama hiç kimseye güvenmiyorlar.” (link) Tam da bu yüzden halihazırdaki maçlar yanında "sonraki maçlara" da iyi hazırlanmak şart. Yoksa işte Niyazov dün vardı, bugün yok...  

 

Not: Niyazov’un icraatlarına birçok yerden rahatlıkla ulaşmak mümkün. Yine de bu yazıda da kullandığım kimi internet sitelerinin linklerini topluca vereyim. Vaktiniz olup bakarsanız, hem bu yazıda yer vermediğim icraatlarını öğrenir hem de bu büyük devlet adamını daha yakından tanımış olursunuz. Hatta belki biraz eğlenirsiniz de, tabii ülkenin insanlarının yaşadıklarını da unutmadan: