"Kemalist değilim, Atatürk'ü seviyorum"
Metin Solmaz

Kemalistler Gezi’de gazla, muhalefetle, Kürtlerle ve müslümanlarla tanışmıştı. Kendilerini cebindekiler harici cümlelerle ifade etmeleri gerekmişti. Harikulade bir özen ve hoşgörü ile ifade etmişlerdi kendilerini. Herkesi kucaklayarak. O ürkütücü ırkçı askerlerden bahsetmiyorum. Onlar zaten parkın içinde süt dökmüş kedi gibilerdi. İstiklal’e çıkıp bağırıp geliyorlardı.

Keza Müslümanıyla, LGBTİ’siyle sosyalistiyle bir şekilde Kemalizmden uzak yaşamaya özen gösteren bir çok insan da Kemalistlerle hemhal olmuştu.

Benim gördüğüm, sonrası da güzel geldi. Kemalistler artık daha meraklı, daha açık. İrrasyonel Kemalistleri kendi haline bıraktılar. Onlar kapalı devre gruplarında birbirlerine verdikleri gazlarla yaşayıp gidiyorlar.

Kemalistler arasında artık Demirtaş’a oy verenler, Apo’nun salıverilmesini tartışanlar, anadilde eğitimin konu edilmesini bile saçma bulanlar az değil. Keza LGBTİ bireylerle ve Ermeni’lerle de eskiye göre açık ara daha iyi anlaşıyorlar.

Web’deki kapalıdevre irrasyonel Kemalist gruplarda bile durum değişti. Gezi’den önce gidip bir köşesine “Hepimiz Ermeniyiz” yazılması durumunda galiz küfürler yerken şimdi muhakkak sahiplenenler çıkıyor.

Kemalizm üzerine eskisi kadar yazılıp çizilmiyor da. Sanki herkes biraz bıkkınlıktan, biraz şaşkınlıktan, belki biraz da çok konuşmuşluktan Kemalizm’i bir müddettir “çözümlemesiz” bıraktı.

Şu irrasyonellik meselesini açalım.

Bana sorarsanız bu irrasyonel Kemalistlerin derhal ve tamamen tecrit edilmesi lazım. Onlar yalnızlaştıkça Atatürk, insanüstü ve bizim adımızı anamızı borçlu olduğumuz ulu konumundan uzaklaşabilecek. Ve olması gereken yere, tarihi karakter/önder/kurucu/lidere doğru hızla yürüyebilecek.

Bir arkadaşım eğlencelik bir deney yapmıştı. Sohbet ettiği Müslüman Kemalistlere bir vesile bulup evinde Allah’a ve Atatürk’e yer olmadığını söylüyordu. Kimse (uğruna yılda bir ay aç kaldığı) Allah’ın yokluğuna içerlemiyordu. Ama Atatürk? Kentli, rakı içen, diksiyonu düzgün ve caz dinleyen birisinin evinde Atatürk olmaması banyo olmaması gibi bir şeydi.

Oğlum İlyas’ın iki yaşındayken bir fotoğrafı vardı, böyle işaret parmağını havaya kaldırmış… Bir arkadaşım sağ olsun, Atatürk’ün benzer bir heykeliyle fotomontaj yapmıştı. Atatürk’le İlyas iki yöne işaret parmaklarını sallayarak bir şeyler anlatıyor gibi duruyor. Ben de Facebook profilimden paylaşmıştım. Her açıdan saçma ve komik bir fotoğraftı. Birisi benim profilden yürütmüş ve sosyal medyada gururla yaymaya başlamıştı. Bir saat içinde fark ettim. Fark eder etmez müdahale etmeye başladım. Twitter ve Facebook’ta bir kaç saat içinde kimbilir kaç milyon kişiye ulaşmıştı. Suyun başındaki birkaç Twitter fenomeninin ve Facebook sayfalarının sahiplerine ulaştım. Kimi tehditle kimi ricayla kaldırdı da önünü alabildim.

Ben hepsine aynı şeyi söyledim: 2 yaşında bebeğimin fotoğrafının İnternet’te dolaşmasını istemiyorum. Lütfen siler misiniz? Sadece bir tanesi hemen kaldırdı. Gerisi kimi şaşkın kimi agresif, direndi: Aptallık ediyordum. Gururla teşekkür etmem gerekiyordu.

Üçüncü örnek. “Çok milyonlarca” ve gururla paylaşılan bir video vardı: 4 yaşında bir çocuk “Ama Atatürk ölmüş” diye hüngür hüngür ağlıyordu. Annesi de “Noolmuş Atatürk’e kızım, bir daha söyle n’olmuş?” diye fiştekliyordu. Çocuk giderek daha iç burkucu bir şekilde hıçkırıyor artık bağırarak ağlıyordu. Aile, paylaşanlar, herkes gururluydu.

Medeni bir ülkede bunu çekene de paylaşana da ruh hastası muamelesi yapılması ve o çocuğun sosyal hizmetlerce o aileden alınması gerekir. Bakın şu işe ki bizde bu açıkça hastalıklı videoyla bir şekilde hem hal olanların ezici çoğunluğu hayatının içinden Atatürk geçmeyen kısmında ‘normal’, hatta zararsız, pamuk gibi insanlar.

Kemalizm hep bir miktar irrasyonel yaşandı ve yaşatıldı.

İlkokul ikinci sınıfta el kadar çocuktum. 10 Kasım’daki duygusal havaya kendimi kaptırmış, ağlamıştım. Ağlamamla gözleri parlayan öğretmenim beni bütün sınıfa gösterip “Metin gibi olmalısınız” dediğinde yerin dibine girmiştim. Neredeyse 40 sene oldu hala utanırım. Kemalizmde bir acayiplik olduğunu ilk keşfim bu şekildedir. Medeni bir ülkede ilkokul iki çocuklarını herhangi bir vesileyle topluca ağlamaya teşvik eden bir öğretmen kötü kalpli değilse ruh hastasıdır. Hayır. Öğretmenim kötü kalpli değildi. Hatta konu Kemalist bir hassasiyet içermiyorsa ruh hastası da sayılmazdı.

Çocuklarını ağlatan yahut çocuklar ağladı diye gururlanan insanların ‘iyi insanlar’ olabilmesi size de acayip gelmiyor mu?

Böyle binlerce örnek verilebilir. Ama AKP öncesinde bu kadar folklorik bir durum yoktu. Daha bir egemenlerin, okulların, asker ocağının işiydi. ‘80’lerde böyle irrasyonel örnekler öğretmenlere, subaylara, emeklilere ve bir takım bunu iş edinmiş minik STK’lara aitti. Bayrak törenleri, resmi bayramlar filan külfetti. Atatürkçülük ezberlenen, tekrarlanan, profil fotoğrafı yapılan hatta üzerine semah dönülen değil, sıradan bir şeydi. Kimse 10 Kasım sabahında hazırola geçmedi diye azarlanmazdı. Tebliğci teyzeler filan yine vardı tabii. Ama Yehova Şahitleri gibilerdi. Azlardı, alkışlanmıyorlardı.

Bugünse bileğinin hakkıyla profesör olmuş, yetenekli, akıllı, becerikli ama Che’nin Bolivya  dağlarında yanında Nutuk’la gezdiğine iman etmiş insanlar tanıyorum. Düşünsenize maddenin en küçük parçası atom değildir, atom çekirdeği bile değildir diyor ve size sabırla kuarkları anlatıyor. Ama aynı ortamda bunları anlatan insana savaşta pek kitapla gezilmediğini, Che’nin Türkçe bilmediğini, Nutuk’un o vakitler İspanyolcaya çevirilmiş olamayacağını anlatmaya çalışıyorsunuz.

***

Refah Partisi’nin yükselişiyle itibar kazanan Kemalizm, AKP iktidarıyla altın devrini yaşadı.

Kadere bakın ki Kemalizmi sıradanlaştırmak onu aşkla savunan Kenan Evren’e kısmet olmuşken cansuyu vermek de her faturayı ona çıkaran Recep Tayyip Erdoğan’a düştü. Yüzmilyonlar harcansa böyle bir marka yaratılamaz, böyle bir pazarlama başarısı elde edilemezdi: Bir muhalefet unsuru, bir direniş kahramanı, bir çevre gönüllüsü, stensil malzemesi bir yerli Che olarak Atatürk.

Dediğim gibi, işler değişiyor. Bence gözle görünür bir ilerleme var. Kemalistler arasında bir kendini yeniden tanımlama, kendini bu irrasyonel Kemalistlerden ayırmaya çalışma teşebbüsü görünüyor. “Kemalist değilim Atatürkçüyüm” vardı eskiden, asker Atatürk’ü değil, politikacı Atatürk’ü seviyorum demekti sanırım. Milliyetçi değilim ulusalcıyım gibi bir şeydi o. Şimdi yayılmakta olan epey anlaşılır: “Kemalist değilim, Atatürk’ü seviyorum.”

Bu normalleşmeyi canla başla desteklemeliyiz. Her mahallenin kendi meczubuyla alay etmesi lazım yahu.