Yerel/Bölgesel Siyaset
Cuma Çiçek

Türkiye siyaset alanının oldukça merkezileştiği bir ülke. Bu merkezileşme ekonomik alandan kültürel sahaya kadar yaşadığımız birçok sorunların en önemli nedenlerinden birini oluşturuyor. Toplumsal alanı değiştirme iddiasındaki muhalif hareketlerin de merkezileşmiş siyaset alanını yeniden üreten bir yapıya ve perspektife sahip olduğu söylenebilir. Bu konuda, ana-akım Kürt Hareketinin siyaset alanını göreli olarak yerelleştirdiği ve bölgeselleştirdiği iddia edilebilir. Bununla beraber, bu siyasi gelenek de kurumsal olarak oldukça merkeziyetçi bir yapıya sahip.

Başkanlık sistemi, Kürt meselesi, Alevi meselesi, siyasi İslam, bölgeler arası gelişmişlik farkları, mahalle ölçeğinde mekânsal farklılaşmalara ve ayrışmalara kadar yansıyan sosyoekonomik eşitsizlikler gibi ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal alanlarda yaşadığımız sorunların çözümünde yerel ve bölgesel siyasetin önemli olanaklar sunduğunu ileri sürebiliriz.

Bu günlerde çok popüler olan başkanlık sistemi bağlamında konuyu ele aldığımızda, yerelleşmiş ve bölgeselleşmiş bir siyaset, iktidarın çoklu ve karşılıklı bir denge ve denetleme sistemi ekseninde yeniden yapılandırılmasında önemli bir rol oynayabilir. Zira, bugün başkanlık sistemi konusunda yapılan tartışmalara bakıldığında, yürütmenin ve başının aşırı yetkilere sahip olması ve bunu dengeleyip denetleyecek yapıların olmaması ya da zayıf olması sorunun özünü oluşturuyor. Bu anlamda eğitim, sağlık, ulaşım, enerji, tarım, ticaret, sanayi gibi alanlarda planlama, yürütme, koordinasyon ve denetleme yetkisinin yerelleşmesi ve/veya bölgeselleşmesi; siyasetin bu sorunlara odaklanarak yerelleşmesi ve bölgeselleşmesi başkanlık sistemi tartışmalarını farklı bir noktaya taşıyacaktır.

Kürt meselesi, Alevi meselesi, siyasal İslam gibi etnik/ulusal, dinsel ve mezhepsel kimlikler arasında kurulan eşitsizliklerden kaynaklı sorunlar bağlamında mesele ele alındığında, yerelleşmiş ve bölgeselleşmiş bir siyaset farklı kimliklerin yeniden üretimine ve birlikte var olmasına olanak tanıyan bir toplumsal sistemin inşasında önemli olanaklar sunacaktır. Yerelleşmiş ve bölgeselleşmiş bir siyaset Dersim gibi illerde Alevi kimliğinin, Diyarbakır gibi illerde Kürt kimliğinin, Konya gibi illerde İslami kimliğin, Mardin gibi illerde Kürt, Arap, Süryani ulusal kimliklerle İslami ve Hristiyan dini kimliklerin çokluk ve çoğulculuk ekseninde birlikte varoluşunu güçlendirecektir.

Türkiye'de bölgeler arası sosyoekonomik gelişmişlik farkının dramatik boyutları dikkate alındığında, siyasetin yerelleşmesi ve bölgeselleşmesi, kaynakların bölgeler arası dengeli dağılımı konusunda da yeni imkanlar ve olasılıklar yaratacaktır. Türkiye'nin en yoksul bölgesi olan Kürt coğrafyası başta olmak üzere çevre bölgelerden İstanbul ve İzmir merkezli Ege ve Marmara bölgesine insani ve beşeri kaynak transferine dayanan sosyoekonomik politikalar ve bunların yürütücüsü siyasi ve idari yapılar farklı coğrafyalar arasında dramatik eşitsizlikler yaratmıştır. Yerel ve bölgesel siyaset bu sürecin tersine dönüşünü sağlayamasa da; yani gelişmiş bölgelerden geri bırakılmış bölgelere kaynak transferini güvence altına alamasa da en azından yerel ve bölgesel toplumsal grupların ilgisini ve enerjisini yerelde tutarak yerel kaynakların yerel için yerelde kalmasını sağlayabilir.

Aslında Türkiye'nin kültürel yapısının coğrafik anlamda farklılık arz ettiği ve bunun yerel/bölgesel siyaset için önemli bir kaynak oluşturduğunu söyleyebiliriz. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Kürt kimliğinin, İç Anadolu'da muhafazakar kimliğin, Akdeniz ve Ege bölgelerinde seküler bir kültürün, Karadeniz’de özgün bir kültürel kimliğin, Marmara'da küresel entegrasyonun yarattığı kozmopolit kültürel yapı dikkate alındığında, yerel ve bölgesel farklılaşmanın dikkate değer ölçüde olduğu ve bu durumun siyasetin yerelleşmesini ve bölgeselleşmesini gerektirdiği iddia edilebilir.

Bu bölgesel farklılaşmanın Türkiye ölçeğindeki siyasete önemli ölçüde yansıdığı görülüyor. Son yıllarda yapılan yerel ve genel seçimlerin sonuçları irdelendiğinde Türkiye'de farklı siyasi coğrafyaların oluştuğu söylenebilir. Ana-akım Kürt Hareketi ülkenin doğusunda hakim siyaset iken, kıyı şeritlerinde CHP'nin temsil ettiği geleneksel ulusalcı Kemalist siyasetin hakim olduğu, İç Anadolu'da AK Parti ve MHP'nin temsil ettiği muhafazakar, İslamcı Türk milliyetçiliğinin etkin olduğu görülüyor. Tüm bunlar aslında Türkiye'nin farklı siyasi coğrafyalara ayrıldığını ve tek başına Ankara merkezli bir siyasetin bu farklılaşmayı temsil edemeyeceğini gösteriyor. Bu anlamda da yerelleşmiş ve bölgeselleşmiş bir siyaset farklılaşmış siyasi coğrafyalarının ülke genelinde daha güçlü bir şekilde temsilini sağlayabilir.

Yukarıda özetlediğimiz dinamiklerin yanı sıra, AK Parti siyasetinin gücünün Ankara'da her geçen gün konsolide olmasının da yerel ve bölgesel siyaseti güçlendireceğini öngörebiliriz. AK Parti Ankara'da güçlendikçe ve muhalefet kanallarını daralttıkça siyasetin daha fazla yerelleşeceğini ve bölgeselleşeceğini söyleyebiliriz. Muhalefetin ulusal ölçekte iktidar olma, Ankara'yı etkileme olanakları ya da olasılığı azaldıkça yerel ve bölgesel siyasete yönelebilir. Bu anlamda, ana-akım Kürt Hareketinin Kürt bölgesindeki yerel ve bölgesel siyaset deneyimi kıyı bölgelerinde ve iç bölgelerde yerel iktidar olan CHP ve MHP için örnek teşkil edebilir.

Son olarak 2002 yılından bu yana yapılan idari düzenlemelerin yerel ve bölgesel siyasetin güçlenmesi için elverişli bir zemin sunduğu iddia edilebilir. 2002 yılında AB üyelik süreci kapsamında 81 ilin üç kademeli bölgelere ayrılması ve 26 ikinci kademe bölgenin her biri için kalkınma ajanslarının kurulması, yine 16 büyükşehrin sayısının 30’a çıkarılarak bu şehirlerde il özel idarelerinin feshedilerek büyükşehir belediyelerinin yetkilerinin şehir merkezinden il sınırlarına genişletilmesi siyasetin yerelleşmesi ve bölgeselleşmesi için önemli bir kurumsal zemin yaratmıştır. Öte yandan, Kürt meselesi bağlamında süre gelen yerelleşme, özerkleşme ve statü tartışmalarının idari yapıda süregelen bu dönüşümleri etkileyeceği ve hızlandıracağı öngörülebilir. Son olarak, Kürt meselesinden ve tüm siyasi kavgalardan bağımsız olarak Türkiye’nin nüfusunun büyüklüğünün ve coğrafik alanının genişliğinin bu güne kadar süregelen aşırı merkeziyetçi kamu yönetimi sistemini artık kaldırmadığını belirtmek gerekir. Kamu hizmetlerinin üretimi, sunumu ve denetiminde “etkinliği” ve “verimliliği” artırmak için de yerelleşmeye ve/veya bölgeselleşmeye ihtiyaç var. Bu anlamıyla siyasetin yerelleşmesi ve bölgeselleşmesi ekonomik, kültürel ve siyasi alanda olduğu kadar kamu hizmetlerinin idaresinde de yerelleşme ve/veya bölgeselleşmeyi güçlendirecektir.