28 Şubat’ta neredeydiniz?
Kıvanç Koçak

Hızlıca cevap verin: Şu an neredesiniz? Hemen cevapladınız elbette. Peki, “şöyle biraz geçmişe gidiyorum”: 28 Şubat 1997’de neredeydiniz?!

Üzerinden 18 yıl geçince hatırlaması biraz zor tabii. Son yıllarda (özellikle Gezi sürecinden sonra) dolaşıma giren, bilhassa AKP’yi eleştirenlere, hükümete, cumhurbaşkanına laf söyleyenlere sorulan, 28 Şubat "postmodern darbe"sine gönderme yapan bu soruyla varılmak istenen de fizikî olarak değil, fikrî olarak nerede olduğunuz zaten: “Ordu istediği gibi at koştururken, memleket askerî vesayet altındayken, başörtüsü yasağı varken, İslâmcılar zulüm görürken 28 Şubat’ta neredeydiniz?”

Biliyoruz, bilhassa “yandaşlar” için bir tür can simidi haline gelmiş bir soru bu: “Yolsuzluk”, “hırsızlık”, “yozlaşma”, “çürüme”, “demokrasi”, “insan hakları” demeye görün bir tokat gibi(!) geliveriyor: “28 Şubat’ta neredeydiniz?” Tüm ikbalini iktidarda olmaya, iktidarda kalmaya bağlamış; şanını, şöhretini içi boş bir şimdi ve gelecek söylemine dayayan; “toplumsal konsensüse” falan neredeyse hiç aldırmadan meşruiyetini sadece oy çokluğuna yaslamış bir zihniyet için o kadar anlaşılmaz bir soru değil aslında bu. Zira bunu kendilerce bir tür “ikiyüzlülüğü” afişe etmek için kullanıyorlar: “O zamanlar demokrasi mücadelesine katılmadınız…” Buradan hareketle de “28 Şubat’ta neredeydiniz”le  yaratılmak istenen toplumsal algı kimseyi ayırt etmiyor; hükümeti, şimdinin cumhurbaşkanını, icraatlarını eleştiren herkes aynı çuvalın içine dolduruluveriyor: Darbecisiniz!

Günümüz teknolojisiyle 28 Şubat’ta kimin, nerede durduğunu bulmak, öğrenmek o kadar zor değil aslında. İnsan haklarından, özgürlüklerden, demokrasiden yana solcular, sosyalistler güçleri yettiğince, öyle ya da böyle, ordunun da, medya manipülasyonunun da, genel algının da karşısındaydılar 28 Şubat’ta. O yüzden bu sorunun muhatabı olmaları abes.

Ancak şunları da net biçimde teslim etmek gerekir: O zamanlar “sosyal medya” denilen güç yoktu ortada; şimdi sürekli sorgulanan bir sürü kavram, başlık, yazı, kişi, kurum neredeyse sorgusuz sualsiz kabul ediliyordu; toplumun büyük çoğunluğunun (hatta sol-sosyalist hareket içinden bir kısmın bile) ordu müdahalesine karşı olduğunu söylemek, direnişe geçtiğini söylemek mümkün değildi. Sonuçta “şeriat” tehlikesi kapıdaydı, şanlı ordumuz bir kez daha vatanı kurtarmıştı!

İşte tüm bunlara rağmen, bir avuç da olsalar birileri hak ve özgürlüklerden, demokrasiden yana tavır takınmıştı. Nitekim misal “Ne şeriat ne darbe” sloganı o zamanlardan kalma bir slogan (ki bu sloganın ekseninin yanlışlığına dair bir yazıyı Ruşen Çakır’dan okuyabilirsiniz - link). Ordunun siyaset üzerindeki belirleyiciliğine, askerî vesayete, başörtüsü yasağına karşı çıkanların; Kürt ya da İslâmcı zulüm gören kim olursa olsun onların yanında olanların; insan hakları, özgürlükler mücadelesi verenlerin 28 Şubat’ta nerede oldukları belli hasılı.   

Üstelik o zaman henüz doğmamış olanlar da, şimdiden bakarak bir cevap verebilirler bu soruya, ki çok sayıda kişinin “Direnirdim” diyeceğini tahmin edebiliriz artık. Zira Gezi zamanından geriye bir şeyler kaldıysa, en kıymetlilerinden biri şu laf değil mi misal?: “Biz yıllarca Kürt sorununu da bu medyadan takip ettik.” Çünkü demokrasi, özgürlükler ve insan hakları mücadelesi; nereden, kimden ve kime yönelik gelirse gelsin her türlü “kötülüğe” karşı durmayı gerektiriyor. Çünkü kötülük, kötülüktür işte; “başkasına yapılınca iyi, bana yapılınca kötü” olmaz. Çünkü darbenin iyisi, kötüsü olmaz.

alioz

Foto muhabiri Ali Öz’ün (link) 2006 yılında Bülent Ecevit’in cenazesinde çektiği ironi dolu, memleketin güzel özetlerinden olan fotoğrafa, askerlere, arkadaki panolara iyice bakın. “28 Şubat’ta neredeydiniz” diye sorulan insanların çoğu, 28 Şubat’ın üstünden geçen yaklaşık 10 yılın ardından İnsan Hakları Derneği’nin o zamanlar yürüttüğü bir kampanyadaki yer eksenindeydiler işte yine, tıpkı 28 Şubat 1997’de oldukları yerde: “Yasaksız, Korkusuz, Tehditsiz Konuşalım”, “Şiddet İçermeyen Her Düşünceye Sınırsız İfade Özgürlüğü”, “İfadeye Özgürlük, İnsana Özgürlüktür”…  

Lafı uzatmayalım, bugün o fotoğraftan askerleri kaldırıp “başkanın adamları”nı, fantastik milletvekillerini ve milletvekili adaylarını, yabancı devlet başkanlarını karşılayan “Duşakabinoğulları”nı, kerameti kendinden menkul "yağlamacıları" koyun 28 Şubat’ta nerede olduğunu, olacağını bilenleri şimdi yine o panolarda göreceksiniz.

Oysa tamamen ezbere bir retorikle, çakma demokrasi ve insan hakları savunuculuğuyla “28 Şubat’ta neredeydin” diye soranlar bırakın yıllar sonrayı, şimdi bile “17-25 Aralık’ta neredeydin”, “Gezi’de çocuklar öldürülürken neredeydin”, “Roboskî’de 34 insan katledilirken neredeydin” sorularına sağlam cevaplar verecek durumda değiller. Bu da onların derdi olsun!