HDP barajı nasıl aşar: HDP dışı dinamikler
Cuma Çiçek

Siyaset alanında aktörlerin düşünceleri, çıkarları ve kurumları –tarihsel olarak inşa olan bağlam bir yana bırakılırsa büyük oranda sahada bulunan diğer oyuncularıyla kurulan etkileşim sonucu şekillenir. Bundan ötürü herhangi bir aktörün başarı ya da başarısızlığı sadece kendi kişisel pozisyonu ve çabası ile değil, bununla birlikte oyun alanındaki diğer oyuncuların pozisyonları ve çabalarıyla, başka bir ifadeyle başarı ve başarısızlıklarıyla gerçekleşir.

Bu tespitten hareketle, anaakım Kürt Hareketi'nin geleneksel sosyo-kültürel ve sosyo-politik mobilizasyonun yanı sıra hangi dinamikler HDP’nin barajı aşmasını sağlar diye sorduğumuzda ilk olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bahsetmek gerekiyor. Kanaatimce HDP için en iyi seçim kampanyasını şu an Erdoğan yürütüyor. Zira seçmenlerin Erdoğan hayranları ve Erdoğan karşıtları olarak keskin bir şekilde ayrıştığı dikkate alınırsa, Erdoğan karşıtlarının –HDP’li olmasalar bile önümüzdeki seçimlerde Erdoğan’ın bir rejim değişikliğine giderek başkan olmasını engellemek için HDP’yi tercih etmesi baraj engelinin aşılmasında en önemli dinamik olacaktır. HDP Eş-başkanı Demirtaş’ın çok erken bir dönemde, devam eden çözüm sürecine rağmen, çok etkili bir şekilde Erdoğan’a hitaben “seni başkan yaptırmayacağız” çıkışı, tam da bu dinamiğin görüldüğü gösteriyor. Öte yandan, Erdoğan’ın dışlayıcı ve kutuplaştırıcı bir söylemle başkanlık konusundaki ısrarlı çıkışları HDP’nin barajı aşma şansını artırıyor ve ironik bir şekilde başkanlık sisteminin önüne taşlar koyuyor.

İkinci olarak, ekonomideki kötü gidişin bu seçimlere yansıyacağını söyleyebiliriz. Sadece doların son bir kaç ayda 2,30’lardan 2,70’lere çıktığı düşünülürse, bu ortalama bir seçmenin %15 civarında yoksullaştığını gösteriyor. Türkiye’de işçi/memur zamlarının yılda %3+3 civarında olduğu dikkate alınırsa, bu düşüşün gündelik hayatta etkisinin büyük olduğu açıktır. Bu durumun “sol popülist” söyleme başvuran HDP’nin barajı aşmasında belli bir etki yaratacağı söylenebilir.

Üçüncü olarak, hükümetin HDP’ye yönelik artan ilgili zayıflatma kapasitesinden ya da kapasite yoksunluğundan bahsetmek gerekir. Anaakım Kürt Hareketi'ne ilişkin toplumun genelinde yaygın olan negatif algının sistematik ve başarılı bir şekilde yeniden üretimi ve medya aracılığıyla yayılması ya da son Ağrı vakasında görüldüğü üzere bu konudaki başarısızlığı HDP’nin barajı aşıp aşmamasında önemli bir etken olacaktır.

Dördüncü olarak, Alevilerin önemli bir bölümü hem Türkiye’de hem de Ortadoğu’da yükselen Sünni-İslamcı siyasete karşı Türkiye’de laik yönelimi güçlendirecek bir seçim sonucu için stratejik olarak HDP’yi tercih edebilir. Zira çoğulcu, demokratik, laik bir Türkiye bölge genelindeki bu gidişata karşı önemli bir seçeneği oluşturuyor ve HDP’nin olmadığı bir mecliste CHP muhalefetinin bu dışlayıcı, otoriter Sünni-İslamcı siyasete karşı duramayacağı çok açık. “Sünni-İslamcı” siyaset ve yönetimlerin yüzyıllık mağduru olan ve bu anlamda “Sünni-İslam’ın” tarihsel ötekisi olarak inşa olan Alevi kimliği bu anlamda seçim sonuçlarını belirleyecek önemli dinamiklerden biri olacaktır. HDP’nin Alevi toplumunun önemli temsilcilerini aday göstermesi, bu konudaki son çıkışları bu bağlamda okunabilir. Bu noktada Alevilerin geleneksel olarak büyük oranda CHP’yi tercih ettiği hatırlanırsa HDP’nin siyaseti kadar CHP’nin Alevilere ilişkin alacağı tavrın HDP’nin barajı geçip geçmemesinde önemli olacağını vurgulamak gerekiyor.

Beşinci olarak, TÜSİAD’ın temsil ettiği büyük sermaye gruplarının tavırlardan bahsetmek gerekiyor. Özellikle otoriter, dışlayıcı Sünni-İslamcı siyasetin hem ülkede hem de bölgede yarattığı hem siyasi hem de ekonomik istikrarsızlık ve yıkımlar dikkate alındığında, çoğulcu, demokratik ve laik bir Türkiye’nin bu kesimin de çıkarına olduğu söylenebilir. Bu kesimden kısık da olsa yükselen itirazlar, Cumhurbaşkanı’nın bu kesimlere karşı açık tehditlere varan çıkışları dikkate alındığında, iktidar bloğunun önemli bir aktörü olan büyük sermaye grupları arasında mevcut gidişata dönük dikkate değer bir rahatsızlığın olduğu görülüyor. Bu anlamda bu akötrler iktidar mücadelesi içerisinde, HDP’nin kritik pozisyonunu bir kaynak olarak değerlendirebilirler.

Altıncı olarak, tam da bu noktada, büyük sermaye gruplarına bağımlı olan ana-akım medyanın seçimler ve HDP’ye dair tavırdan bahsetmek gerekir. Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde elde ettiği başarıda medyanın ana-akım Kürt Hareketine karşı geçmişten farklı bir tavır almasının önemli bir etkide bulunduğu dikkate alındığında, bu seçimlerde de HDP’nin anaakım medya organlarındaki temsil düzeyi ve biçimi önem arz ediyor.

Yedinci olarak, Gülen Cemaati'nden bahsedilebilir. Hükümetle yolların ayrılmasından sonra büyük bir gerileme yaşayan cemaat, Erdoğan’ın başkanlığının önüne geçecek tek dinamiğin HDP’nin barajı aşması olduğu gerçeğini dikkate alarak, ana-akım Kürt Hareketiyle yaşadığı kan uyuşmazlığı ve özellikle 2009-2014 dönemindeki sert çatışmalara rağmen, Erdoğan karşıtları gibi “stratejik bir tercih” yapabilir ve taraftarlarını HDP’ye oy vermeye yöneltebilir.

Son olarak, otoriter ve dışlayıcı Sünni-İslamcılık karşısında daha demokratik, kapsayıcı, çoğulcu, feminist, ekolojik bir İslam’ın ya da İslamların mümkün olduğunu düşünen ve bu noktada AK Partiyle birlikte büyük bir hayal kırıklığı yaşayan dindar kesimlerin çabalarından bahsetmek gerekir. HDP’nin dindar Müslüman isimlere, başörtülü kadınlara aday listelerinde seçilebilecek yerlerden yer vermesi bu kesimlerle HDP’yi yakınlaştırabilir.