Antagonist Çelişki
Murat Belge

Geçenlerde Taraf’a yazdığım bir makalede, bir makalede açıklanması mümkün olmayan “antagonist çelişki”, “üst-belirlenme” gibi kavramlara değindim. Değinirken, bu Birikim yazılarında bunları daha genişlemesine ele almayı düşünüyordum. Aslında, buradaki bir iki makaleye sığacak şeyler değil bunlar. Ama şöyle bir ucundan gireyim, bakalım, sürdüğü kadar sürsün.

Sosyalist mücadelenin hararetli yürüdüğü yıllarda “antagonist çelişki” ya da bunun Türkçe’leştirilmesi, “uzlaşmaz çelişki”, oldukça sık telaffuz edilirdi. Neydi bunun anlamı?

Tarihte, toplumda öyle çelişkiler vardır ki, bunları birbiriyle uzlaştırmak mümkün değildir. Akla hemen burjuvazi/proletarya çelişkisi geliyor. Bunlardan birinin “lehinde” olan şey, anında, öbürünün “aleyhinde”. Birinin “yarar”ı, öbürünün “zarar”ı. Bu iki sınıfın çıkarları uzlaştırılamaz.

O halde?

O halde bu ancak şiddete dayalı bir sona ererek, birinin öbürünü yok etmesiyle çözülür. Bunun anlamı da, silâhlı mücadelenin başatlığı demektir. Varolan “burjuva demokrasisi”nin legal sınırları içinde “vakit kazanmak” için, “avantaj sağlamak” için, biz sosyalistler “legal” işler yapabiliriz. Ama bilmeliyiz ki bunlar geçici, kısmî yararlar sağlar. Bu, “seçim”le filan olacak bir iş değildir. Ancak silâhlı, şiddete dayalı devrimle çözülür. Bu devrimin sonucunda “proletarya diktatörlüğü” kurulur: mülksüzleştirenler mülksüzleştirilir; burjuva sınıfı fiziksel olarak da toplumdan (ve tarihten) silinir.

Bu “teori”, tabii, aşina ambalajıyla ve aksesuarıyla gelirdi. “Doğru mücadele” yöntemi bu; o halde devrim nihai hedefini kabul etmemek oportunizmdir, “sağ sapmadır” ya da isterseniz “emperyalizmin oyunudur”, “ajanlıktır” ilh.

Bu “antagonist” kavramını ilk Lenin’in kullandığı söylenir, ama ben bildiğim kitaplarında rastlamadım. Ben bunu Mao’nun ünlü “Çelişki Üstüne” yazısından (son bölümü) bilirim. Ne var ki Mao orada böyle “doğuştan çelişki”lerden söz etmez: “... antagonizm karşıtların mücadelesinin bir biçimidir, ama tek biçimi değildir” der; daha önemlisi, “... başlangıçta antagonist-olmayan bazı çelişkiler antagonist çelişkilere dönüşürken antagonist olanlar da antagonist-olmayanlara dönüşebilir” cümlesidir.

Mao bu yazıyı ve “Pratik Üstüne”yi otuzların sonlarında yazmıştı. O sıralarda SSCB ile bazı çelişkileri herhalde gene vardı, ama “antagonist” değildi; sonra, onlar “antagonist”e dönüşürken Amerika ile çelişkileri de “antagonist-olmayan” çelişkilere döndü.

Bu son paragrafı biraz mizah amaçlı yazıyorum, ama aslında bu olmayacak bir şey değil; hattâ, bu toplumların ilişkilerini bir düzeyde iyi anlatan bir yaklaşım olduğu da söylenebilir.

Her hâlükârda, Mao’nun burada anlattığı çerçevede “çelişki” benim bu kavramdan anladığım şeye uygun. Mao’nun “şöyle olur; böyle olabilir” diye, ayrıntısına girmeden anlattığı dönüşümler de benim “üst-belirlenme” dediğim oluşum biçimine giriyor. Bu da, Althusser’in Freud’tan alarak tarihî maddeciliğe adapte ettiği bir kavram.

Freud’dan alınma, ama, “kökü Engels”de. Engels bir mektubunda ne Marx’ın ne de kendisinin “Altyapı her şeyi belirler” şeklinde bir kolaya kaçmadığını söyledikten sonra bir “paralelkenar” benzetmesine başvurur. Toplumda her an birileri bir şey olsun diye uğraşmaktadır (partiler, sınıflar, ideolojiler, ne isterseniz); toplumda ne olmuşsa, sonuç olarak onların yüklenmelerinin sonucunda olmuştur. Onların ortak ürünüdür. Ama bu, hiç kimsenin istediği sonuç da değildir. Çünkü herkesin yüklendiği yön ötekilerin yönünü saptırmıştır.

Engels, “paralelkenar” diyor; bu, bir “toplum” düşünüldüğünde, gene çok basit, sınırlı bir şey (ama o nedenle anlatılmak isteneni daha iyi anlatıyor). “Üst-belirlenme” toplumda varolan her şeyi kapsamayı amaçlayan bir kavram. Ama, tabii, “her şey” dediğimizde, gene aynı “çaresiz” noktadayız. Bilen varsa hesaplasın her şeyi.

Sözünü ederek başladığım “antagonist çelişki”nin kendisinin öyle olmadığını söylemiş oldum. Çelişkilerin, bu arada “burjuvazi/proletarya” karşıtlığının, bizim “antagonist” diye nitelediğimiz duruma gelip gelmemesi de, son kertede, varolan üst-belirlenme biçimlenmesine bağlı. Bunun içinde üretim ilişkilerinde görülen özelliklerin rolü olduğu gibi (örneğin proletaryanın geleceğin toplumunu kurma yeteneği buna bağlı kısmen) dinden estetiğe, etik anlayışına, her şeyin bir payı var kendi özerklik alanında ve kendi ağırlığınca, etkililik düzeyince.

Bu çerçevede, bugünkü üst-belirlenmenin “antagonizm” yönünde işlemediği kanısındayım. O makalede bunu belirtmiştim. Tabii bu bir genelleme. “Eşitsiz gelişme”nin de çelişki kadar önemli (toplumu anlamak için) bir kavram olduğunu düşünürüm. Bu geçerliyse, karşıtlıkları uzlaşarak çözenler olduğu gibi, gene çeşitli toplumsal belirlenmeler sonucunda bunu yapamayacaklar da olacaktır. Ben o makalede –bu aşamada– global ölçekte antagonizmlerin yumuşaması ya da alan değiştirmesi olduğuna inandığımı söyledim. Buna devam edeceğim.