Ortadoğu’da Oyunun Kuralları Değişiyor
Arzu Yılmaz

Rusya’nın Suriye hamlesinin Ortadoğu’da oyunun kurallarını değiştireceğini öngörenler her geçen gün artıyor. Bu bağlamda, Soğuk Savaş yıllarına dönme riskini dile getirenlere karşı ABD-Rusya arasında bir işbirliği fırsatı doğduğuna işaret edenler de var.

Son iki haftada yaşanan gelişmeler ise, en azından kısa vadede, bir işbirliği ihtimalinin daha yüksek olduğunu gösteriyor.

Zira “ortak düşman” konusunda bir ihtilaf yok. Üstelik hem ABD hem Rusya IŞİD’le mücadelede önceliğin askeri tedbirler olması gerektiği konusunda da ayrılmıyor. “Ordular arası görüşme” önerisinin hemen karşılık bulması bunun açık bir göstergesi.

Anlaşılan o ki, bu işbirliğinin en erken sonucu da Halep ölçeğinde test edilecek. Halep’in arkasından bir Cerablus operasyonunun gelmesi sürpriz olmaz.  Nihayetinde IŞİD Suriye’nin kuzey sınırından da tümüyle uzaklaştırılabilirse, bugüne kadar IŞİD’le mücadelede benimsenen çevreleme stratejisinde önemli bir aşama kaydedilmiş olacak.

Ancak, bu aşamanın IŞİD’in tümüyle ortadan kaldırılması anlamına gelecek Rakka operasyonunun öncülü sayılıp sayılmayacağı meçhul. Çünkü Rakka’da IŞİD’e bir “son vuruş”tan önce, tarafların Suriye’de bir nihai çözüm planında anlaşmaları gerekir.

Özellikle NATO’dan gelen son açıklama ise böyle bir planın hala ortada olmadığını teyit ediyor. Ama Suriye’nin yeniden yapılanması sürecinde Esad rejiminin yeri konusunda ABD ve Rusya arasındaki görüş ayrılığının çoktan silikleştiğini de not etmek gerekiyor. Zira Suriye krizinin yönetilmesinde Esad rejiminin bir taraf olarak konumlanması artık genel kabul görüyor. Bu durumun bir nihai çözüm planını etkilemesi de kaçınılmaz.

Peki neden şimdi?

Neden dört yıldır Suriye krizine diplomatik müdahaleler sınırlılığı içinde hareket eden Rusya kalkıp da Suriye’de deyim yerindeyse bir gövde gösterisine girişti?

Bu sorunun yanıtını İran üzerinden sürmek sanırım daha açıklayıcı olacaktır. Çünkü Rusya,  Suriye krizinin başından beri müttefiki gördüğü Esad rejimine özellikle askeri desteğini İran sayesinde sürdürüyordu. Nuri el-Maliki Bağdat yönetiminin başında olduğu sürece Irak’ı neredeyse kendi toprakları gibi kullanma kabiliyetine kavuşan İran’ın bu işlevi IŞİD Musul’a saldırana kadar da sürdü. Musul’a IŞİD’in yerleşmesi bu destek hattında önemli aksaklıkların ortaya çıkmasına neden oldu.

Ancak, İran aynı anda IŞİD’le mücadele adına Irak Kürdistanı’nda etkinliğini artırınca bu aksaklıkları telafi etme fırsatını buldu. Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ve PKK ile kurduğu yakın ilişkiler sayesinde İran-Suriye hattı işlemeye devam etti. Özetle ifade etmek gerekirse, KBY’nin bu ilişkiden çıkarı öncelikle başında Mesud Barzani’nin bulunduğu Kürdistan Demokrat Parti’ye (KDP) karşı İran desteğini alarak güç kazanmak; PKK’nin çıkarı da kuzeyden Türkiye’nin doğudan KDP’nin bir anlamda boğmaya çalıştığı Rojava’ya nefes aldırmaktı.

Bu arada KDP, uzun süre bu ittifaka Türkiye’nin desteğiyle direnmeye çalıştı. Ancak, IŞİD’in Şengal ve Erbil saldırıları karşısında yalnız kalınca daha fazla karşı koyamadı. Barzani’nin başkanlığının dahi riske girdiği bu süreçte, Irak Kürdistanı’nın birliği bile tartışma konusu oldu. İran’ın desteklediği özerklik talepleri Süleymaniye, Kerkük ve Şengal’de açıkça dile getirilmeye başlandı.

Nihayetinde, IŞİD’in Ramadi’yi ele geçirmesiyle Rusya ve İran için Irak Kürdistanı üzerinden işleyen hattın önemi daha da arttı. Çünkü IŞİD’in bu hamlesiyle Bağdat yönetiminin Suriye sınırı ile teması neredeyse tümüyle ortadan kalktı.

Bu tablo karşısında ABD ise sessiz kaldı. Bu sessizlik ABD’nin iki önceliği açısından gerekliydi. Bu önceliklerden birincisi İran’la yürütülen nükleer silahsızlanma müzakereleriydi ki ABD bu süreçte deyim yerindeyse kaz gelecek yerden tavuk esirgememeyi uygun gördü. Öte yandan, bir başka öncelik IŞİD’le mücadelede aranan yerel ve acil desteği İran’dan daha etkili karşılayan olmamasıydı.

Ancak, 14 Temmuz 2015’te İran’la P5+1 ülkeleri arasında varılan anlaşma ertesinde ABD’nin tutumu büyük ölçüde değişti. Bu değişikliğin ilk sinyalleri aslında tam da müzakerelerin sonuca bağlandığı tarihlerde gelmişti. Zira ABD bir yandan İran’la yürüttüğü nükleer müzakereleri sonuca bağlarken bir yandan da Türkiye ile İncirlik üssünün açılması konusunda mutabakata vardı.

Ve malum bu mutabakat ertesinde Türkiye’nin yaptığı ilk iş Kandil’i bombalamak oldu. Hiç kuşkusuz Türkiye’nin amacı açıklandığı üzere öncelikle PKK’yi ortadan kaldırmaktı, ama Kandil’i bombalamanın aynı anda İran’ın Irak Kürdistanı’ndaki çıkarlarını riske edeceği de açıktı.

Nitekim İran bu süreçte ilk tepkisini Türkiye-İran sınırından geçişleri sınırlandırmak gibi dolaylı mesajlarla verdi. Ama 24 Ağustos 2015’te İran İçişleri Bakanı’nın askeri kıyafetleriyle Kandil’de boy göstermesi sanırım bu tepkinin en açık ifadesi oldu.

Öte yandan, ABD’nin Irak Kürdistanı’nda Mesud Barzani’nin başkanlığının devam etmesi konusunda süren tartışmalara el koyması ise İran’ın Irak Kürdistanı’ndaki pozisyonunu zayıflatan bir başka müdahaleydi. Başkan Obama’nın IŞİD’le Mücadele Koalisyonu Özel Temsilcisi Brett McGurk’un bizzat dahil olduğu müzakereler sonunda Irak Kürdistanı’nda İran lehine gelişen durum en azından şimdilik engellendi. Böylelikle İran’ın Irak Kürdistanı planlarına karşı direnen tek aktör Barzani Başkanlık görevini elinde tutarak zayıflayan gücünü tahkim etti.  

Yine Brett McGurk’un dahil olduğu bir başka müzakere ise KDP ve PYD arasında gerçekleşti. Bu müzakereler ertesinde ilk çıkan haberler Irak Kürdistanı’nda eğitilen 5000 Suriyeli peşmergenin Rojava’ya geçeceği ve bu arada YPG güçlerinin ABD’li özel kuvvetlerce eğitileceğini duyuruyordu. Sonuçta bu haberlerin doğruluğu tarafların yaptığı çelişkili açıklamalar nedeniyle tartışmalı kaldı. Ama ortaya çıkan durum, artık İran için Irak Kürdistanı ve Rojava’da işlerin eskisi gibi yürümeyeceğini gösterdi.

Son tahlilde, İran’ın mevcut durumda Batı’yla vardığı uzlaşmayı riske edecek bir adım atmaktan çekindiği görülüyor. Bölgesel ölçekte ise sınırlarını IŞİD tehdidinden koruyabilen tek ülke durumunda. Anlaşılan o ki, İran şimdilik bu iki kazanımla yetinmekten yana. Yarın öbür gün ne olur bilinmez. Ama Rusya için durum belli ki ertelenemez bir aciliyet taşıyor. Rusya, İran-Irak-Suriye zincirine daha fazla güvenemeyeceğinin farkında olarak iş başa düştü diyerek hareket ediyor.  

Hiç kuşkusuz bu yeni bir durum. Dolayısıyla, Ortadoğu’da oyunun kurallarının değişmeye başladığını söylemek doğru olabilir. Ama sanırım en doğrusu, Ortadoğu’da artık yeni bir oyunun kurulmasına ihtiyaç olduğu…