Fransa'da Olağanüstü Hal
Ahmet İnsel
Paris’te 13 Kasım gece yarısına doğru, IŞİD militanlarının düzenledikleri saldırılar daha tam bastırılmamışken, Cumhurbaşkanı François Hollande gece yarısı hükümeti olağanüstü toplantıya çağırdığını ve “acil durum” ilan edileceğini açıkladı. Fransız yasalarında acil durum, Türkiye’de Olağanüstü Hal Yasası’nın mülki idare amirlerine tanıdığı yetkilerin benzerlerini içeriyor.

1954’te Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin düzenlediği bir dizi saldırının ardından, dönemin sosyalist hükümetleri sıkıyönetim ilan edip, yönetimi orduya teslim etmemek için, 1955’te bir olağanüstü hal yasası olan Acil Durum Yasası’nı meclise sundular. 1955 yazının ortasına kadar altı ay olağanüstü hal yürürlükte kaldı. 1958’de Cezayir’de darbe teşebbüsünün ardından üç ay, 1961’de Fransız generallerin Cezayir’in bağımsızlığını tanıyan anlaşmaya karşı başlattıkları darbeyi bastırmak için iki yıl yürürlükte kaldı. Mayıs 68 olayları sırasında olağanüstü hal ilan edilmedi. Ama 1984 sonunda, Fransa’nın denizaşırı yarı-özerk adası, Yeni Kaledonya’da başlayan ayaklanmayı bastırmak için altı aylığına sadece bu bölgede geçerli olarak acil durum ilan edildi. 2005’te ise, Fransa’nın büyük kentlerinin banliyölerinde başlayan ayaklanma türü eylemleri bastırmak için 26 ilde hükümet acil durum ilan etti. Ardından bunu üç ay için uzatan yasa mecliste kabul edildi. 2005’te olaylar hızla yatıştığı için, yasanın verdiği yetkilerin en aşırıları mülki idare amirleri tarafından kullanılmadı. Zaten dönemin cumhurbaşkanı Jacques Chirac süresi dolmadan acil durumu yürürlükten kaldırdı.


Görüldüğü gibi, Fransa’da olağanüstü hal ilk defa uygulanmıyor. Ama bu kez, 1961’de generallerin De Gaulle’e darbe teşebbüsü sonrasında bile dile getirilmeyen, bir savaş ilanının bir parçası olarak var. Hollande’ın bu “Fransa’ya karşı açılmış bir savaştır” deyip, buna savaş dilinin kelimeleriyle yanıt vermesi, ilan edilen olağanüstü hali, sıradan bir idari önlem olmaktan çıkarıyor. Bir yanda Suriye’de IŞİD mevzilerine yönelik Fransız hava kuvvetlerinin saldırılarının yoğunlaşması, diğer yanda Fransa içinde Selefi eylemci olduklarından veya olma eğilimi taşıdıklarından şüphelenilen kişilere yönelik yaygın bir özgürlük kısıtlaması önlemleri alınması...Bu iki girişim, Hollande’ın ilan ettiği savaşın sadece Suriye’de IŞİD’e karşı değil, aynı zamanda Fransa’nın içinde, artık düşman olarak görülen bir kısım Fransız yurttaşına karşı verildiğini, ve bunun artarak verileceğini gösteriyor. Bu durumda, IŞİD’in amacı iki misli gerçekleşmiş olmayacak mı?

Olağanüstü halin üç ay uzatılması için meclise yasa teklifi veren hükümet, aynı zamanda 1955 yasasının bazı maddelerinde oynamalar yaptı. Valilere ve İçişleri Bakanı’na, “davranışı veya sözleri, projeleri, ilişkide olduğu kişiler itibarıyla kamu güvenliği ve düzeni açısından bir tehdit oluşturan” kişileri zorunlu ikamete mecbur kılma hakkı veriyor meclisten geçecek yasa. Buna günde üç defaya kadar imza verme zorunluluğunu içeren bir adli denetim kararını alma, bu kişilerin pasaport ve kimlik belgelerine el koyma yetkileri ilave oluyor. Mülki idare amiri, bu kişilere bazı kişilerle temasa geçme yasağı da getirebilecek. Bütün bunlar mahkeme kararı olmadan alınabilecek idari kararlar.

Yasa tasarısı, aynı zamanda, olağanüstü hal yasasının öngördüğü yetkilerden olan, “kamu düzenine ağır tehdit teşkil edebilecek faaliyetlere katılan, bunları teşvik eden veya bunların gerçekleşmesini kolaylaştıran dernek veya toplulukların” idari kararla lağvedilmesine izin veriyor. Yenilik, bu kararların idare mahkemesi nezdinde temyiz edilmesi imkânı vermesi. Ama lağvetme kararı, olağanüstü hal yürürlükten kalktıktan sonra da geçerli olmaya devam edecek. Sadece ikametin değil, taşıma araçlarının ve kamuya açık alanlarda kişilerin de idarenin kararıyla aranabilmesini, bu işlemlerden savcılığın haberdar edilmesinin yeterli olacağını yasa öngörüyor. Ama hiç olmazsa, bir yerde duruyor bu yetkiler. Milletvekili, avukat, hakim ve gazetecilerin (evet gazetecilerin) idari kararla aranmalarını yasaklıyor. Yeni teknolojiyi dikkate alarak, arama sırasında bilgisayar, taşınır telefon ve aranan mahalden veya el konan cihazlardan ulaşılabilir olan tüm sayısal verileri toplama hakkı tanıyor kolluk güçlerine. Yani, arama sırasında kişinin Bulut’taki verilerine erişme hakkı olacak güvenlik güçlerinin.


Meclise sunulan yasa, acil durum çerçeve yasasında öngörülen, valilerin ve İçişleri Bakanı’nın gazete, radyo ve televizyon yayınlarını, sinema ve tiyatro gösterilerini yasaklama yetkisini kaldırıyor. Ama toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin idari kararla yasaklanmasına izin veriyor. Paris’te Aralık ayında yapılacak 2015 İklim Zirvesi sırasında sivil toplum girişimlerinin düzenleyecekleri iki büyük yürüyüş şimdiden yasaklandı.

Olağanüstü halin üç ay sonunda kaldırılacağını hükümet çevreleri ısrarla söylüyorlar ama “terörle savaş”ın üç ay sonra sona ermesi son derece zayıf bir ihtimal. Hollande ve sosyalist hükümet, bu olağanüstü güvenlik önlemlerini alarak, Aralık ayındaki seçimlerde yeni başarılar elde etmesi beklenen aşırı sağın elinden güvenlik silahını almaya çalışıyor. Aşırı sağ ile rekabet halinde, 2017 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yeniden sağın adayı olmak için hamle eden Sarkozy’i kontrpiyede bırakmak istiyor. Ancak bunu yaparken, Milli Cephe’nin lideri Marine Le Pen’in dediği gibi, aşırı milliyetçi sağın önerilerini uygulamış oluyor sosyalistler. Gerçekten de Fransa’da sosyalist hükümet, sadece olağanüstü hal ilan etmekle kalmadı, çifte vatandaşlığı olan ve terör eylemlerine karışan veya karışacağı şüphesi olan kişilerin, Fransa’da doğmuş olsalar bile, Fransız vatandaşlığından çıkarılması için gerekli anayasa değişikliğini gündeme getirdi. İçişleri bakanı Selefi imamların camilerinin kapatılacağını, bu imamlar arasında yabancı uyruklu olanların sınırdışı edileceğini söyledi. Bunun somut olarak nasıl gerçekleşeceği daha bilinmiyor. Ama olağanüstü hal yetkilerine dayanarak, ilk üç gün içinde 600 civarında evde arama yapıldı, 26 kişi gözaltına alındı. Elbette bu aramalar sırasında ciddi sayıda silah da ele geçirildi. Ama bunları yapmak için acil durum ilan etmeye gerek var mı? Hukuk devleti kuralları içinde de bu önleyici girişimler hayata geçirilemez mi? Fransa’da insan hakları örgütleri, yapılanın bir yetki suistimali olduğunu, yürürlükteki olağan hukuk devleti kurallarının bütün bu önlemleri hukuk denetimi içinde gerçekleştirmesinin mümkün olduğunu ısrarla belirtiyorlar. Belirtiyorlar ama savaş ilanı olağanüstü hal ilan etmeden ciddiyet kesbeder mi? Başka bir deyişle, ilan edilen acil durum, savaş ilanının halkın gözünde somutlaşmasının, elle tutulur hale gelmesinin bir aracı esas olarak.

Teröre karşı savaş, tam da IŞİD kurmaylarının isteyeceği biçimde, İslam’a karşı savaş olarak tanıtılacak bir karşı-propagandanın bütün malzemelerini eksiksiz sunmaya hazırlanıyor. Her ne kadar François Hollande, saldırganları eril bir dille ve ağır savaşçı kelimeleriyle tanımlarken, ne Müslüman ne Arap ya da Mağripli kelimelerini ağzına almasa ve “maalesef bu saldırılar Fransa’ya karşı Fransızlar tarafından yapılmıştır” dese de, bu söylem dikkatinin toplumda yükselecek İslam ve Arap tepkisini önleme kapasitesi çok sınırlı olacak.

Fransa’da olağanüstü hali büyük ihtimalle oybirliğine yakın bir çoğunlukla onaylayacak meclis. “Teröre karşı savaş” bayrağını Sosyalist Partisi ve François Hollande, seçim kampanyalarının ana malzemesi yapıp, hızla sağa ve aşırı sağa kayan seçmenlerini tutmaya çalışacaklar. Kurumsal yapının hâlâ demokratik temeli ayakta olduğu için, olağanüstü hal Fransa’da temel hak ve özgürlükleri haksız yere yaygın biçimde kısıtlayan uygulamalara neden olmayacak. Ama bu savaş halinin Fransa’da ve büyük ihtimalle yayılarak Avrupa’da bıraktığı demokrasi tahribatının telafisi orta vadede mümkün olmayacak.

Bu sorunun çözümü artık sadece Suriye’de çatışmaların sona ermesine, Suriye ve Irak’ta IŞİD’in yok edilmesine (kısa-orta vadede bu mümkün mü?) bağlı değil. Bu gelişmeler elbette ortaya çıkan IŞİD faktörünü daha etkisiz kılabilir ama bunun başka biçim ve isim altında gene Batı dünyasının çeperinde ve içinde patlak verecek olması güçlü bir olasılık. Sorunun toplumsal entegrasyon kanallarını giderek daraltan, sosyal devlet olma niteliğini giderek yitirip, kendini korunaksız hisseden insanları dar cemaat dayanışmaları içinde tutunmaya sevk eden neo-liberal toplum düzeninin sorumluluğunu hâlâ iktidar güçleri Avrupa’da dile getirmiyorlar. Ne de içinde yerelliği, farklılığı barındıran bir evrensellik tanımına, anlayışına olan acil ihtiyaç konuşuluyor. Fransa’da doğmuş, büyümüş insanların nasıl El Kaide’ye, IŞİD’e militan yazıldıklarını anlamaya çalışıyor elbette sosyologlar, psikologlar. Savaş davullarının gürültüsü ortalığı kaplamışken, Fransa’da zaten merkeze yerleşmiş olan sosyalist iktidarın, bu anlama uğraşlarını duyup, bu değerlendirmelerden ilham alan önlemleri uygulamaya, niyeti ve mecali kalacak mı? İyimser olmak için güçlü bir neden yok.