ABD Başkanını Kim Seçiyor?
Ela Bilgen

ABD başkanlık seçimi ilk defa başka bir devletin siber saldırı yoluyla seçime müdahale ettiği şüphesi altında yapılacak. Resmi kurumlara yönelik siber casusluk konusu uzun süredir ülke gündemindeydi. Yaz başında da Demokrat Parti’nin Ulusal Komitesi tarafından yapılan yazışmalara ulaşılarak binlerce e-posta sızdırılmıştı. Demokrat Partili yetkililerin Bernie Sanders karşıtlığını ortaya seren e-postalar, WikiLeaks tarafından yayınlanmış ancak belgelerin kaynağı açıklanmamıştı. Bununla birlikte Demokrat Parti ve Hillary Clinton, sızıntıların ardında Rusya’nın olduğundan emindi. Geçtiğimiz haftalarda da ABD Savunma Bakanı Rusya’yı, Batı’daki demokratik sürece müdahale ettiği gerekçesiyle uyardı ve böylece Demokratların tezini güçlendirmiş oldu.

Rusya elbette iddiaları yalanlıyor ancak ezelî düşmanın, başkanlarının belirlenmesinde etkili olabileceği düşüncesi Amerikan kamuoyunda büyük yankı buldu. Nitekim iki başkan adayının 26 Eylül’deki ilk canlı yayın düellosunun önemli konularından biri ülkenin siber güvenliğiydi.
Donald Trump, Demokrat Parti sızıntısının Rusya tarafından yapıldığından emin olmadığını dile getirdi. Daha önce de Rusya’dan, Clinton’ın dışişleri bakanlığı dönemine ait kayıp e-postalara da bir el atıvermesini rica etmişti. Ancak gelen tepkilerle ülke güvenliğinin, şakası yapılamayacak konular arasında olduğunu çabucak anladı.

Hillary Clinton ise siber güvenlik ve siber savaş konusunu, yeni başkanın önündeki en büyük güçlüklerden biri olarak tanımladı. Ona göre siber alandaki iki büyük tehlikeden biri ticari amaçlarla hareket eden bağımsız ‘hacker’ grupları. Ancak daha çok üstünde durduğu konu devletler ve devlet organlarından gelen siber saldırılar. Clinton, Putin’in ABD üzerinde zorlu ve uzun vadeli bir oyuna giriştiğine inanıyor.

Siber saldırı ve siber savaş meselesi uluslararası hukukun dikkatini henüz, komplo teorisyenleri kadar çekebilmiş değil. Hırsızlık ve dolandırıcılık gibi ekonomi alanında işlenen siber suçlara yönelik Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler bünyesinde yapılan düzenlemeler ve devletlerarası sözleşmeler hızla gelişiyor. Ancak siber suçlar bunlarla sınırlı değil. Siber casusluk veya siber saldırı da terör örgütlerinin yanında giderek devletlerin birbirlerine karşı kullandığı birer silaha dönüşüyor. Devletler, orduları içinde siber güvenlik birimleri oluşturmaya başladı. Bunun en son örneğini de IŞİD’e karşı oluşturduğu ekiple ABD verdi. Gerçekten de siber saldırı yoluyla “düşman”ın kullandığı sistemlere girerek gözetleme yapmak, elektronik posta hesaplarını kullanarak yanlış talimat veya yanlış istihbarat vermek, resmi kurumlar tarafından kullanılan sistemleri kullanılmaz hâle getirmek, önemli endüstri merkezlerinin ağlarına girerek sabotajlar yapmak mümkün. Yani bomba kullanmadan patlamaya sebep olunabiliyor. Aynı şekilde casusluk faaliyetleri için personelin düşman sahasına gönderilerek tehlikeye atılması gerekmiyor.

ABD bir süredir özellikle NATO bünyesinde attığı adımlarla siber saldırıların uluslararası hukuk çerçevesinde tanımlanmasına ve tanınmasına çalışıyor. 2013’te NATO tarafından, “uluslararası siber güvenlik hukuku” ve “siber silahlı çatışma hukuku” oluşturulabilmesi için bir ön çalışma niteliğindeki Tallinn El Kitabı yayınlandı. Yeni normlar için bir öneri niteliğindeki kitapta, siber alanla ilgili kavramların tanımlanmasına da geniş bir yer ayrılıyor.

Demokrat Parti’ye yönelik siber saldırının hemen ertesinde gerçekleşen NATO Savunma Bakanları toplantısında da ilk defa siber alanın da kara, deniz ve hava gibi bir savaş alanı olduğu kabul edildi.
NATO içinde mülteci sorunu gibi “gerçek” sorunlar yerine sanal dünyaya enerji harcanmasını eleştiren sesler de yükseliyor. Ancak siber alan ABD’ye geleneksel düşmanlıklarını pekiştirme fırsatı tanıdığı gibi NATO için de önemli bir varlık sebebi oluşturmakta. Zira siber dünyada NATO açısından coğrafi etkinlik alanı belirleme derdi yok. Dolayısıyla, Doğu Bloku’na karşı oluşturulan ve Doğu Bloku’nun yıkılmasıyla varlık nedenini de kendiliğinden kaybeden, mevcudiyeti için yeni gerekçeler yaratmak uğruna uluslararası hukuk sınırlarını zorlayan NATO, siber-uzayla başka hiçbir uluslararası örgütün ilgilenmediği kadar ilgileniyor.

21-23 Ekim’de de NATO ve ABD Kara Harp Okulu tarafından Uluslararası Siber Çatışma Konferansı düzenlenecek. Konferansın temasını “geleceğin korunması” oluşturuyor. ABD ve NATO bugünün hukuki sınırlılıklarını, geleceği düzenleyerek/koruyarak aşmaya niyetli.

Tarih kitapları, 16. ve 17. yüzyılda denizlere açılan insanları maceraperest olarak tanımlamayı beğense de bu insanların uzun, zorlu ve tehlikeli yolculukları göze almalarının sebebi daha ziyade yoksulluk ve çaresizlikti. Ancak modern deniz hukukunun ilk işi denizleri bu düzensiz, bayraksız çapulcuların oluşturduğu korsanlardan temizlemek oldu. Ardından da kalanların/egemenlerin ve onların bayrağını taşımaya elverişli ayrıcalıklıların sular üzerindeki paylarının belirlenmesine geçildi. 

İnternet de başlangıçta biz modern çaresizlerin ucu görünmese de umut vadeden denizi olmuştu. Egemenlerin kurallarının erişmediği, ayrıcalıklıların henüz tümüyle satın alamadığı bir ifade ve örgütlenme alanıydı. Üstelik internette kapı kilitlemek daha güç olduğundan bilgi saklamak da güçtü. Bilgi sahibi olmak ayrıcalık olmaktan çıkmak üzereydi. Nitekim artık WikiLeaks’in kurucularından Julian Assange’ın zamanıydı. WikiLeaks’te yayınlanan pek çok önemli belgeyi sızdıran ABD askeri Bradley Manning vardı. Edward Snowden, ABD Ulusal Güvenlik Dairesi’nin seçkin bilgisayar uzmanlarından biriyken, çalıştığı kurumdaki hukuksuz uygulamalara dayanamayarak ABD hükümetinin hemen herkesi nasıl gözetlediği ifşa etmişti.

Arkasında herhangi bir devletin desteği olmayan başıbozuk Assange, Snowden ve Manning çoktan tutsak edildi bile. Biri dört yıldır, ABD’ye öfkeli bir eski sömürgenin Londra’daki büyükelçilik binasında sıkışmış durumda. Öbürü Rusya’da sığınmacı. Bir diğeri de muhtemelen ömrünü geçireceği ABD hapishanelerinde kötü muamele altında. Siber alan korsanlardan temizlendi. Sıra devletlerin ve onların ayrıcalıklılarının siber-uzaydaki haklarının belirlenmesinde. Tam da Rusya tarafından belirlenen ABD başkanı kurgusunun, bu yeni hak paylaşımı için uygun zemini oluşturduğu bir ortamda…