Yolu Trump’tan Geçen Herkesle...
Polat S. Alpman

Trump’ın göreve başladığından beri üst akıl ona rahat vermiyor.

Zavallı adamcağız “Meksika sınırına duvar öreceğim, parasını da Meksika hükümetinden alacağım” dedikten ve görevi devraldıktan sonra konuyla ilgili Başkanlık kararnamesini imzaladı diye medyada yapılan gereksiz tartışmalar Beyaz Saray’ın canını sıkıyor. Kararnameye göre Meksika sınırında görev yapan sınır muhafızlarının sayıları artırılacak, güzide ABD topraklarına kaçak yollarla giren göçmenlerin (kaçakların mı denmeli) gözaltında tutulmaları için yeni yerler yapılacak ve kaçakların sınır dışı edilmeleri kolaylaştırılacak. Böylece bir zamanlar İslami hissiyatın gıptayla baktığı “Meksika Sınırı” [1] betonarme duvarlarla örülecek, duvardan bir sınır haline gelecek. Oysa birçok kanaat önderi yapamaz demişti, başta Avrua olmak üzere birçok dış mihrak ileri geri konuşmuş, milli iradeyi küçümsemişlerdi.

Artık yedi düvel anlamıştır ki Trump bu, Donald Trump! Obama’yla karıştırılmamalı (ayrıca Hüseyin isminde Amerikan Başkanı mı olur, bitti artık o Amerika, geride kaldı). Çünkü Trump harbi New Yorklu, hem de Queensli, öyle San Francisco bebelerine benzemez.

Trump, Obama ve Demokrat Parti zihniyetinin toplumu küçümseyen, onları hafife alan tavırlarını hazmedemediği için hemen, aceleyle Keystone XL ve Dakota Access boru hattı inşasını onayladı. Başkan olduğu için ani, sert, hızlı ve etkili kararar alabiliyor. Peki, Obama zamanında böyle miydi? Çevreciler ve yerliler (kovboy filmlerinin kafa derisi yüzerken izlediğimiz tipler) o kadar çok gürültü, patırtı yaptılar ki, yeteri kadar irade sahibi olamayan Obama hemen geri adım attı.

Trump öyle mi? “Şu andan itibaren Amerika Birleşik Devletlerine boru hatları döşemeye başlayacağız... tıpkı eski günlerde döşediğimiz gibi" dedi [2] ve bastı imzayı. Ekolojiymiş, kirli enerjiymiş, su hakkıymış, temiz havaymış, doğal bitki örtüsüymüş, tarihmiş, toplummuş... Sanki Trump bilmiyor bunları da onlardan öğrenecek!

Üst akılın, iç ve dış mihrakların Amerikan milletine son oyunu ise Trump’ın göçmenlerle ilgili imzaladığı Başkanlık Kararnamesi ilgili oldu. Altın saçlı dünya lideri Başkan Trump bazı ülkelerin yurttaşlarıyla ilgili bir takım korkulara sahip olduğunu, daha doğrusu Amerikan halkının yerli ve milli hissiyatının bu konuda çok güçlü ve duyarlı olduğunu farkında olan bir lider. (Yerli derken First Nations olan Amerikan yerlilerini değil, gerçek Amerikalıları kastediyoruz). Sonuçta Trump milli ve yerli Amerikalılardan biri, onların arasında doğup büyümüş, oralardan geliyor ve halkının duygularına tercüman oluyor, bunu iliklerine kadar hissediyor.

Bakınız, mesela 27 Ocak 2017 tarihli bir haber: New York’ta, JFK Havaalanı'nda özbeöz New Yorklu olan Robin Rhodes isimli bir kişi, Rabia Han isimli başı örtülü bir kadına yerli, milli ve manevi duygularının tahrikine karşı koyamayarak tekme atmak zorunda kalıyor. Amerika’nın deli fişek evladı Robin “gayrı Trump geldi. Hepinizden kurtulacak” diye bağırıyor. O kadar gözü kara ki tutuklanacağını biliyor ama umurunda bile değil [3]. Evet, ABD’de bu tür davranışlara suç gözüyle bakılıyor ama Robin için bu önemli değil, önemli olan “yeniden büyük Amerika.”

Trump elbette böyle bir olayın yaşanmasından dolayı çok üzgündür. Fakat bu gençlerin de duygularını anlamak lazım geldiğini çok iyi biliyor. Çünkü Araplar Amerika’ya düşman, Ruslar zaten milli düşman, Çinlilerde öyle. Dünya Amerika’yı çekemiyor, Avrupa ve Afrika dahil. Kıskanıyorlar Amerika’yı... Bu nedenle Amerika’yı yeniden büyük yapmak milli bir dava ve milli davalar bazen toplumda yeteri kadar güçlü olmayan kişilere tekme atmakla sonuçlanabilir. Unutmayalım, Amerikalıların da hassasiyetleri vardır ve Amerikan milleti büyük Amerika istiyor, Trump için artık dur durak yok.

***
Peki, şu sokaklardaki, havaalanlarındaki nümayişlere ne demeli? Elinizi vicdanınıza koyarak düşünün, böyle kepazelik olur mu? Ellerinde dövizler, pankartlar... Yok “hepimiz mülteciyiz”, “hepimiz göçmeniz”, “hepimiz Müslümanız” falan... Valla hiçbirinizi Cuma namazında, kurban kesim alanlarında görmedik. Hayırdır, nerden çıktı bu Müslümanlık merakı? Ateistler, Hristiyanlar ya da hem dindar hem de Amerikalı Yahudiler ile kendini bir biçimde Amerika’ya atabilmiş Müslümanların yan yana fotoğrafları ne kadar da iğreti!

Hele o kadınlar... ne kadar da kalabalıktılar. Belli ki milletin oyuyla seçilmiş Başkan Trump’a karşı çok öfkeliler. Özellikle Madonna gibi Amerikan milletinin teveccühüyle bulunduğu yere gelmiş birinin, milletin ana sütü gibi ak oylarıyla seçilmiş Başkan Trump’a karşı sarf ettiği o çirkin sözler Amerika’daki Demokrat Partinin zihniyetini çok iyi ortaya koyuyor. Ama unutmasın, onu oralara çıkaran millet, onu oralardan indirmesini de bilir.

Peki ya Angela Davis isimli siyah komünist kadına ne demeli (Dünya’da komünist mi kaldı ya, peh!) Davis eline mikrofonu aldı ve alenen “Trump yönetiminde geçecek önümüzdeki 1459 gün, 1459 günlük bir direniş olacak: Tabanda direniş, sınıflarda direniş, iş yerlerinde direniş, sanatımızda ve müziğimizde direniş. Bu daha başlangıç ve Ella Baker’ın sözleriyle: Biz özgürlüğe inananlar, ona sahip olmadan huzur bulmayız” dedi. Yahu bu halkı isyana ve galeyana teşvik, seçilmiş hükümeti devirmeye teşebbüs. New York başsavcılarından Preet Bharara -ki kendisinin de bir göçmen olduğuna ilişkin istihbarat raporları mevcut, bu durum ilgili kişiler tarafından biliniyor- bu kadın hakkında bir işlem başlatmazsa, Amerikan milleti onun da kimlere hizmet ettiğini anlamış olur.

Kararlı başkan Trump, milli iradenin sesine kulak vererek bazı ülkelerin yurttaşlarını Amerika’ya almıyor, ne var bunda? Hem oralardan gelen insanlar Amerika’ya ne vermiş, ne verebilir? Konu Müslümanlarla ilgili değil ki... Öyle olsa önce bizi almaz, çünkü gerçek İslam, hamdolsun, en iyi bizde yaşanıyor. Irak, İran, Libya, Somali, Sudan, Suriye ve Yemen gibi sorunlu bölgelerdeki insanları almıyor. Bunun Müslümanlara yönelik bir ayrımcılık gibi sunulması da üst aklın oyunu. Çünkü dediğimiz gibi, öyle olsa önce bizi almaz. Oysa Amerika bizim kapı komşumuz sayılır, dileyen, dilediği zaman gidip gelmiyor mu?

Medyascope.tv’de görebildiğim kadarıyla Başkan Trump’ı protesto eden kitle fazlasıyla heterojen. Bu kadar çeşitlilik de hayra alamet değil. O kadar farklı grup ve örgütün katılması da ayrıca düşündürücü. Ancak Amerikan milleti aptal değil, her şeyin farkında. Her şey “yeniden büyük Amerika” yürüyüşünün önüne geçmek için ama Amerikan milleti bu oyunu bozar! Fakat belli ki dolar ve faiz lobisi ile üst akıl Trump’ın seçilmesi hazmedemediği için ona yönelik hamleler gerçekleştiriyor. Trump’ı köşeye sıkıştırıp Amerika’yı eskisi gibi küçük hale getirmek istiyorlar, oyun çok net.

Bu nedenle ve Amerika’da yargı, siyaset üzerinde vesayet sahibi olduğu için New York Federal Mahkemesi hakimi Ann Donnelly isimli biri, Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği gibi kimlere hizmet ettiği bilinmeyen bir kuruluşun açtığı ‘sözde’ dava nedeniyle Trump’ın imzaladığı Başkanlık Kararnamesini iptal ediyor. Biri de çıkıp demiyor ki yahu sen kimsin, kimsin sen ya! Alt tarafı bir hakimsin, tamam, elbette Trump’ın da yargıya saygısı var ama sen kimsin, nasıl olur da böyle bir kararı iptal edersin. Milletin verdiği oylarla oraya gelen bir insanın kararını nasıl iptal edersin. Bakın sayın Ann Donnelly hanım, Amerikan milleti de, Amerikan tarihi de seni affetmez. Amerikan milleti bu ihanetini unutmaz. Bu nedenle Amerikan milleti üzerindeki vesayet odaklarından biri olan Federal Mahkeme aklını başına devşirsin, milletin iradesinin önüne geçmesin, akıllı olsun!

Başkan Amerika’ya istediğini alır, istediğini almaz, milli irade de böyle tecelli etmiş olur. Varsa sıkıntısı olan, cübbesini çıkartsın, buyursun, sandığa gitsin. Hukuk ya da kişilerin hak ve hürriyetleri, siyasetin ve hele de Başkan’ın önünde ve üstünde değildir, nokta. Millet odur, o ne derse o olur. [4]

***

[1] Mehmet Efe’nin “Meksika Sınırı” isimli şiiri 1990’lı yıllardaki İslamcılığın kimlik ve mekan arayışını özetleyen edebi ürünlerden biridir. Bir ruh, bir dert ve bir dönemin izini taşır (link).

[2] Trump’ın Keystone XL ve Dakota Access boru hatlarının inşaatını onayladığına ilişkin haber (link)

[3] 57 yaşındaki Robin Rhodes saldırı, zorla alıkoyma, tehdit, taciz de içeren nefret suçu nedeniyle tutuklanmış. En azından Amerika’daki hukuk sistemi nefret suçunun toplumda yeteri kadar kalabalık ve güçlü olmayan kesimler için uygulanması gereken bir yaptırım olduğunu farkında (link).

[4] Demokrasiyi seçim sonuçlarına indirgemek, bu sonuçları kendi kişisel hezeyanlarının bir sonucu olarak değerlendirmek seçimden galip çıkanlar için büyük bir kolaylık ancak Amerika’da buna yönelik direnç ve bilinç çok hızlı gelişti: “Feminist ve gazeteci Gloria Steinem “Anayasa ‘Ben, Başkan’ diye değil, ‘Biz, halk’ diye başlar. Bizi bölmeye çalışma. Eğer Müslümanlar kayıt altına alınmak isterse, hepimiz Müslüman olarak kayıt oluruz” diye konuştu. Oyuncu America Ferrera, “Bu ülkede bir kadın ve bir göçmen için can sıkıcı bir zaman. Ama başkan Amerika değildir. Amerika biziz” dedi” (link).