İşaretler
Sema Aslan

Geçtiğimiz hafta üst üste "ağaçları işaretlediler" konulu haberler yayımlandı. Toplamda beş koyun imara açıldığı Gökova Körfezi'ne dair hazırlanan “Gökova Körfezi Son Günlerini Yaşıyor” başlıklı haberde “Karacasögüt, Longöz, Yediadalar, Kandilli ve Küfre koyları yapılaşmaya açıldı. Bölgedeki ağaçlar işaretlendi” deniliyordu (25 Ocak, Diken). Belgrad Ormanlarının da rota üzerinde bulunduğu Haliç - Kemerburgaz dekovil hattıyla ilgili haberde "Ayvad Bendi mevkiinde yan yana saf tutan ağaçların kırmızı ve mavi olarak işaretlenmesi"nden söz ediliyordu (25 Ocak, Zete). Ve son olarak, "Maçka Parkı'nın her iki yakasında ağaçlar işaretlendi" (26 Ocak, Politeknik). 

Bir işaretten korkmak için iyice yıkılmış, yılmış olmak lazım. Daha öncesinde kaybedilmiş ağaçların, evlerin, insanların hatırasına sahip olmak lazım. 

İşaretler galiba pek çok kişiye bu bağlamda bir şey söylüyor. İşaretlenen ev, ağaç, kapı, duvar anonim bir imge, bir fotoğraf olarak ortak hafızada yer tutuyor ki mesela Yeni Akit gazetesiyle bir noktada mutabık kalınabiliyor(muş): "Hep Aynı Numara: Alevilerin Evleri İşaretlendi". Haber başlığının ilk yarısı, mutabık olunamayacak nokta; zaten bu kısmında bir sorun da -bu nedenle- yok. Ancak başlığın ikinci yarısı, galiba asıl korkutucu olan fikirdeki / bilgideki birliğin altını çiziyor: O fikir diyor ki, evlerin işaretlenmesi, o evlerde yaşayan insanların başlarına kötü şeylerin geleceğinin açık belirtisidir. Bu fikri ağaçlara uyarlamak, elbette mümkün. Ve tersinden bakılırsa, savunulduğu üzere ağaçların kesilmeyecek, sadece sökülerek başka yerlere taşınacak olmaları da, evleri işaretlenen insanların zorunlu göçe, sürgüne gönderilmeleriyle büyük benzerlik taşımıyor mu? Kendi habitatından, doğasından, yerinden yurdundan ve birlikte büyüdüğü, serpildiği dostlarından sökülüp kim bilir nerelere taşınmak.

İşaretlemek, her gün biraz, az az öldürmek gibi. Bu nedenle olayın aktarım dilinde doğal bir şeyden söz eder gibi "ağaçlar işaretlendi" denirken, defalarca kez tekrarlanmış olduğu için korkutan ve belki sahiden de zaman zaman yıldırmış olan (çünkü işaretleme bir yıldırma politikasıdır da) hatıranın bilgisinden söz edilmez. Bu hatıra doğrudan bize ait olmayabilir; benim evim, benim mahallem işaretlenmemişse de işaretlenen her ev, her mahalle, her ağaç aynı korkuyu anımsatır, aynı hatırayı canlandırır.

Tek başına bir sözcük, felaketin pusuya yatmış olduğunu düşündürebiliyor. En iyi ihtimalle gizemli bir hava yaratıyor “işaretler”. Çünkü çoğu zaman, işareti kimin niye koyduğu bilinmiyor. Evleri çocukların işaretlediği iddia edilmişti. Belgrad Ormanları'ndaki ağaçları kimin işaretlediği ise bir müddet sır olarak kaldı: “Belgrad Ormanı’nda ağaçların işaretlendiği yönünde haberler için, İBB proje kapsamında ağaçlarda böyle bir işaretleme yapmadıklarını, işaretler konusunda bilgilerinin olmadığı açıklamasını yaptı” (25 Ocak, Zete). Sonra failin bulunduğu bildirildi. Orman Genel Müdürlüğü bir açıklama yayımlayarak işaretlemelerin müdürlük tarafından koruma amacıyla yapıldığını belirtti: "…iyi bir büyüme gösteren, (…) herhangi bir yara veya kusur göstermeyen, (…) kaliteli gövdeye sahip olduğu için bu ağaçlar korunmak amacıyla işaretlenmiştir” (25 Ocak, Sabah). Sonra yeniden başa döndük, gizeme: Kuzey Ormanları Savunması, dekovil hattı planına tepki göstererek bir kampanya başlattığını duyurarak, projeyle inşaat sermayesine rant sağlanacağını savundu: “Haliç’ten başlayarak Cendere deresi boyunca ilerleyerek Kemerburgaz’a kadar uzanan, buradan da ormana hançer gibi saplanan Dekovil tren hattıyla adeta beton bir vadi haline getirilmekte olan Cendere’nin, Kemerburgaz’a kadar rant cenneti haline getirilmesi amaçlanmaktadır” (26 Ocak, Evrensel).

Elbette işaretlerle çevrelenmiş bir dünyada yaşıyoruz fakat hatıralarımızda belli türden bir karşılığı olan ve bu hatıralarla yeniden tanımlanan işaretlerle çevrili olmak, mesela bir evin, ağacın üzerindeki kırmızı çarpıya, artıya, çizgiye bakarken aynı şeyi düşünmek, şu yakınlarda dehşetli bir şey olacak duygusuyla dolmak, daha başka bir şey.