İslam’ı Güncellemek
Polat S. Alpman

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İslam’ın güncellenmesi gerektiğine ilişkin sözlerinden hemen sonra birçok kişi bu ifadelerin tevil edilmesini bekledi. Beklenen tevil kısa süre içerisinde geldi ve zamanın değişmesiyle birlikte dini hükümlerin de değişeceği, nassların ise kıyamete kadar değişmeyeceği söylenip güncellemekten kastın “reform” olmadığının altı çizildi. İslam’da reform, haşa, olamazdı ama İslam’la ilgili bir şeyler yapılması gerektiği de yine aynı otoriteler tarafından ifade edildi.

Bu meselenin İslamcılık içerisinde en az bir asırlık tarihi var, dolayısıyla bugün ortaya atılmış bir tartışma değil. Buna rağmen güncelleme talebinin bugün dile getirilmesinde ve verilen tepkide geç kalındığı söylenebilir. İslam’ın egemen temsil formunun mutedil mütedeyyinden dinbaz mukallitlere geçtiği; akıl-nakil mücadelesinde aklın kaybettiği ve dinin nakle indirgendiği; dindarlığın kişinin toplum ve doğa ile kurduğu bir ilişki biçimi olmaktan uzaklaşarak partizanlığın bir biçimine dönüştüğü, hatta bir istibdat aracı olarak kol gezmeye yeltendiği ve bu gelişmelere Boko-Haram, Taliban ve benzeri örgütler de eklendiğinde, İslam’ın ve Müslüman-yoğun toplumlardaki güncel durumun, mutedil mütedeyyinler açısından övünç kaynağı bir manzara sunduğunu söylemek zor.

Müslüman-yoğun coğrafyada İslamcılığın yaşadığı siyasal yükseliş ile onun toplumsal mühendislik projesinin ters orantılı olarak geliştiği, İslamcılığın asırlık tefekkürünün geleneksel teoloji karşısında yenildiği ve İslamcı iktidarların bu teolojiler ile aynı önermelerden oluşan siyasal fetvaları, kendi dar grup çıkarları için kullanarak içten içe çürüdükleri ise İslami muhitlerde bile dile getiriliyor. Dolayısıyla siyasal ve sosyal alandaki krizleri aşmanın pratik yolunun, İslam’ı güncellemek gerektiği şeklinde ifade edilmesi, aslında İslam’dan daha çok bu dinselliğin kendini ifade ettiği alanlardaki krizinden kaynaklanıyor.

İslam’ın güncellenmesi bahsinde hatırda tutulması gereken bir bahis daha var. Siyasal etkisini ve gücünü yitirdiği andan itibaren, kendini İslam’ın temsilcisi olarak gören iktidarların hepsinde, topluma ve siyasal alana yönelik eleştirel bir tutum takınıldığı görülüyor. Burada bir din eleştirisi, dinin teolojisine ve öğretisine yönelik ciddi bir eleştiri yerine gündelik yaşamdaki dindarlık pratikleri ve cari din kültürü eleştirisinden hareket ederek, siyasal gücün yeniden ele geçirilmesi gibi bir hedef söz konusudur. Burada ortaya çıkan “İslam’da reform olmaz!” tepkisinin arkasında da benzer bir şey var. Reform olmaz, çünkü sorun İslam’da değil, Müslümanlarda. Müslümanları suçlamak, onları eleştirmek ve siyasal güç eksikliğinin nedenini zayıf imanlılarda aramak sadece Türkiye İslamcılığına has bir tutum da değil. Buna rağmen Müslüman entelektüeller içerisinde, İslam’ın nasıl anlaşılması gerektiğine ilişkin bir uğraş da söz konusu oldu. Fakat bu uğraşlar da özünde siyasal güç arayışı ile sınırlı kaldı ve ideal Müslümanlık anlatısına geri döndü.

İslam’ın güncellenmesi gerektiği hakkındaki tartışmalar o kadar uzun ve kendi içinde tekrarlar ile doludur ki; İslamcılığın etrafında kurulduğu ana problem olarak kabul edilebilir. Özetle; “İslam’ı güncellemek gerekir” sözü ile söylenmek istenen, İslam dininin modern çağa uygun bir biçimde yeniden yorumlanmasıdır, bir anlamda İslam’ın modernizasyonu ve geleneğin tortularından arındırma. Bu güncellemenin gerektiğini öne sürenlere göre günümüzdeki İslam bilgisi, tarihin bir başka döneminde ortaya çıkmış ve o dönemde yaşayan kişilerin tecrübeleri ile üretilmiş bir bilgidir. Bu bilginin bugün için herhangi bir karşılığı olmadığı gibi bu bilgilerden oluşan dini tefekkürün erişebildiği yer, insan izzet ve şerefi ile bağdaşmaktan uzaktır. Bunun için İslam’ın güncellenmesi, modernizasyonu, ihyası, tecdidi, teceddüdü –yani reform kelimesini kullanmamak kaydıyla söylenebilecek her türden yenilenme– gerekir. Henüz söylenmediyse bile yakında söylenecek olan pratik ezber şudur: “İslam yenilenmez. Anlayışı yenilemek lazım. ... Güneş yenilenmez. Göz yenilenir.” Bu sözlerin müellifi olan Necip Fazıl, bu ifadelerin hemen ardından İslam’a reform gerektiğini söyleyenleri aşağılar. Reformcuların İslam’ı kendi istek ve arzularına göre uyarlamak isteyen kişiler olduğunu ilan eder. Oysa biraz dikkatlice bakıldığında meselenin neredeyse bir kelime meselesi olduğu anlaşılacaktır. Bu nedenle İslamcılık düşüncesi içerisinde, İslam ile reform kelimesini yan yana kullanmamak kaydıyla, her tür yenilenmeden bahsetmek caizdir.

Kaldı ki, Allah her yüz yılda, bir müceddid (tecdid edici/yenileyici) göndermiyor muydu? [1]

Bütün bu tartışmaların kısa zaman içerisinde ortadan kalkacağını ön görmek zor değil. Çünkü İslam ile ilgili bir güncelleme yapılmasına karar verilse bile ne yapılacağı ve kimin yapacağı soruları cevaplanması kolay sorular değil. “İslam’da ruhbanlık yoktur” önermesinin de günümüzde bir karşılığı yok. Belki “İslam’da ruhbanlık çoktur” denilebilir. Dolayısıyla İslam’ın güncellenmesi meselesi çözümü olan, hele devlet ve Diyanet eliyle halledilecek bir mesele değil. Bu nedenle İslam’ın güncellemesi gerektiğini söylemek hiçbir işe yaramayacak. Çünkü, Türkiye’de dini alan devlet-Diyanet tarafından kontrol edilemeyecek kadar kalabalık, karmaşık ve ciddi bir sermayeye sahip. Dindar toplulukların önemli bir kısmının cemaatlerin yörüngesinde hareket etmesi nedeniyle, dini alan Diyanet gibi dar devlet aklının temsilciliği ile sınırlandırılmış kurumlar eliyle düzenlenemez. Yine de zevahiri kurtarmak için bile olsa, böyle bir söylemin dile getirilmiş olmasının önemli olduğunu ifade etmek gerek. Çünkü İslamcılık var olduğu sürece İslam’ın güncellenmesi ile ilgili bir mesele de var olmaya devam edecek.


[1] Konuyla ilgili birçok hadis var var. Örneğin Ebu Davud’da geçen bir hadis şöyledir: "Şüphesiz ki, Allah her yüzyılın başında bu ümmete dinî işlerini yenileyecek bir müceddid gönderecektir."