Ahbap-Çavuş Muhalefeti
Polat S. Alpman

İktidar bloğunun çözülmediğini, aksine daha da sağlamlaştığını gösteren son gelişmelerden biri, yaşanan ekonomik krize karşı iktidar cenahının verdiği yanıttı. Krizin, Türkiye’ye yönelik açılan ‘ekonomik savaş’ın bir sonucu olduğunu anlatan bu söylem, karşılık bulmuş görünüyor. Bu savaş söyleminin, Türkiye ahalisinin çoğunluğunda karşılık bulup bulmadığından emin olmak için erken olsa da muhalefetin krizle ilgili söylemlerine bakıldığında, bu karşılığın imal edildiği söylenebilir. 

Türkiye’deki ekonomik dengenin bozulduğu, crony capitalism ya da crapitalism denilen, Türkçeye ahbap-çavuş kapitalizmi olarak çevrilen ve liberal iktisat literatüründe kapitalizmin kötü işleyişinin bir sonucu ya da kusuru olarak gösterilen bu birikim stratejisi, Türkiye’nin yaşamakta olduğu krizin iktisadi olmayan nedenlerinden biri olarak kabul ediliyor. Belli ki ahbap-çavuş kapitalizmine dayanan bu birikim stratejisinin çivisi çıkmış. Yine de ahbaplar ve çavuşlar krizden olumsuz olarak etkilenmemiş olsalar gerek ki, yaşanan krizin herhangi bir önemi olmadığını, her şeyin güllük gülistanlık olduğunu, en kısa sürede sorunların çözüleceğini anlatıyorlar.

Bununla birlikte her şeyin yolunda olduğuna inanılmasını isteyen güçlü, sert ve buyurgan bir söylem daha var ve bu iktidar cenahından geliyor. Faizlerin ve enflasyonun yükselmesini, Türk Lirası’nın ise değer kaybetmesini bir komplo, dış mihrakların bir oyunu olarak açıklayan iktidar, Türkiye’ye ekonomik savaş açıldığına ikna olmayanları ikaz etmekten geri durmuyor. Bu ve benzeri söylemler, Türkiye’deki siyasal söylemlerin merkezi argümanlarına dönüştüğünden beri, siyaset üzerine konuşabilmenin imkânlarının ortadan kalktığı biliniyor. Bir alarm havası, hissedilen komploya dair bir teyakkuz hali, Türkiye’de yaşayan sıradan kişilerin her an bir manipülasyona kapılabileceklerine ilişkin her daim tetikte olan devlet tedirginliği…

Oysa krizin gelmekte olduğu yıllardır anlatılıyor. Ekonomi işini bilenlerin yıllardır yaptıkları uyarılara, eleştirilere, yorumlara ve analizlere kulak tıkayan, bunları umursamadığını açık ve net biçimde ortaya koyan iktidarda görülmesi beklenen, ancak görülemeyen endişenin nedenlerini anlamak zor değil. Ahbaplar ve çavuşlar da epey rahat bir izlenim veriyor. Hem de azımsanmayacak sayıda bir nüfus, sürekli değer kaybeden liranın karşısında yükselen doları takip etmekten bîtap düşerken… Ahalideki bu tedirginliği dile getirmesi gereken, bu başarısızlığın nedenlerini açıklaması beklenen, hızla ve hemen yapılması icap edenleri söylemesi gereken muhalefet ise hızla iktidarla aynı söylemde buluşup olmakta olanları ekonomik savaş olarak kabulleniyor. Acaba muhalefet ekonomik gelişmeleri ciddiyetle takip etmiyor mu, yoksa bu ahbap-çavuş ilişkisi muhalefeti de mi kapsıyor? Çünkü meseleye ilgi duyan herkesin bildiği üzere, bu kriz ne bir günde geldi, ne de herhangi bir hadisenin neticesi olarak ortaya çıktı. Düpedüz, mevcut birikim rejiminin ve stratejisinin bir sonucu olarak gelişti ve gerçekleşti.

İktidar sahibi olanlar, yani siyasi ve bürokratik karar vericiler, yargı, yasama, yürütme, medya gücünü ellerinde tutanlar, parayı kimlere dağıtacakları ya da verecekleri konusunda kimseden akıl alma ihtiyacında olmadıklarını düşünebilir, siyasi ve bürokratik güçlerini bazı sermaye sahipleri için kullanıp, ahbap-çavuş ilişkisini bir kalkınma modeli ya da hayırlı bir girişim olarak sunabilir ve bunun aklî ve ahlâkî olduğuna kalabalıkları ikna etmeye çalışabilirler. Hatta ahbap-çavuşlara dağıtılan ihaleler yoluyla elde edilen gelirlerin paylaşılabildiği ticari şebekeler içerisinde örgütlenerek kendilerini piyasanın tekeli haline de getirebilirler. Kapitalizm buna epey olanak sağlayan bir örgütlenme modeli olduğu için dünyada bunun örneği sayılabilecek tek ülke Türkiye değil. İşin bu kısmı tartışmaya değer, ancak ilginç olan Türkiye’de muhalefet denen, o tuhaf siyasi varlığın kendisi. O da iktidarla bir tür ahbap-çavuş ilişkisi içerisindeymiş gibi davranmaktan imtina etmek şöyle dursun, talip olduğu yönetme makamının ciddiyeti ile bağdaşmayacak kadar iktidara teyellenmeye meyyal. Birlik-beraberlik görüntüsü vermeye bu kadar hevesli olunmasının birçok sebebinin olduğu muhakkak. Ancak Türkiye’deki egemen siyasal aklı ve hegemonyayı aşmaya cüret etmekten bile imtina eden bir muhalefetin, iktidar olmaya talip olmasında bir tuhaflık var.

“Ülkemizde ‘muhalefet tembelliği’ diye bir sorun olduğuna inanıyorum. … muhalefetin herhangi bir konuda, gerçekten çalışarak, emek vererek, üreterek bir düşünce, bir teklif, bir proje ortaya koyduğuna şahit olmadım. … Türkiye, böyle bir muhalefeti hak etmiyor” [1] diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, belki de haklıdır. Belki de muhalefetin önemli bir kısmı işini yapmaktan imtina edecek kadar tembel, taleplerini, hayallerini, en azından siyasi hedeflerini kalabalıklara ulaştırmak için mücadele edemeyecek kadar korkak, ortaya çıkması an meselesi olan bir kurtarıcıyı bekleyecek kadar hazırcıdır. Tıpkı “aynı gemideyiz” lakırdısını tekrarlamak gibi. Bu ezberi tekrarlamayı kendi hesabına bir maharet olarak yazan muhalefet pratiğinin, yaşanmış, yaşanmakta olan ve yaşanacak olanlarla ilgili “gerçekten çalışarak, emek vererek, üreterek bir düşünce, bir teklif, bir proje” ve uygulamalar ortaya koyması bir yana, bunları yapmaya çalışanları ve mevcut koşullar altında bile iktidarın yanlışlarına itiraz etme cüretini gösterenleri korumak gibi ciddi ödevleri var.

Türkiye’de meslek olarak siyasetle uğraşan ve maskülen bir fecaatin zehriyle serkeş hale gelenlerin hepsi, iktidarı, muhalefeti ve geri kalan her türlü siyasal aktörlerin tümü, Türkiye’de yaşayan insanlara çok fazla yükleniyor. İktidarın sebep oldukları bir yana, muhalefetin üzerine düşen sorumluluğu topluma yıkması, seçmenleri ikna etmekten daha çok tehdit ve tezyif etmesi, sempatik görünmeye çalışırken karşıtının kötü bir karikatürüne dönüşmesi ve nihayetinde “aynı gemideyiz” [2] diyerek filikaların şahaneliğinden dem vurması, sadece istibdat rejimi ve iktidarın siyasal alanı daraltmasıyla izah edilebilir mi? Belki de Türkiye’deki muhalefetin önemli bir kısmı, ahbap-çavuş muhalefetini sürdürmenin sağladığı kolaylığı siyaset yapmaya tercih ediyordur, olamaz mı?

* * *

[1] “Cumhurbaşkanı Erdoğan: Türkiye’de ‘muhalefet tembelliği’ diye bir sorun var” link: https://goo.gl/517dhJ

[2] TL’nin ani düşüşü ile birlikte hemen dile getirilen “aynı gemideyiz” bahsiyle ilgili senenin başında şöyle bir yazı yazmıştım. Lüzumuna binaen tekrar paylaşmak istedim: Link: http://www.birikimdergisi.com/haftalik/8678/gemide-miyiz#.W3HMXS2B06g