Her Şey Dağılır, Merkez Tutamaz Bahçeli’yi
Kadri Gürsel

MHP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sorunlu ortağı Devlet Bahçeli’nin geçen salı günü Meclis’te “Cumhur İttifakı”nın bitişini ilan eden “tarihî” konuşmasında sarf ettiği bir sözcük vardı ki altını çizdim. “Andımız” etrafındaki tartışmayı da Cumhur İttifakı’nı bitirmenin bir mazereti olarak kullanırken “çözülme” diye bir ifade kullandı Bahçeli. 

“Andımız”ın 2013’te okullardan kaldırılmasını tam beş yıl sonra, 2018’de iptal eden Danıştay’ın kararından bahsederken, önce, “Danıştay Sekizinci Dairesi çözülme sürecinin kötü bir hatırasını söküp atmıştır” dedi ve sonra, bu “çözülme”yi Cumhur İttifakı’nın içine taşıyarak güncelleştirdi: “Papaz kararına ses çıkarmayanlar, Andımız’ın okunacağını duyunca ayağa kalkmışlar kanundan hukuktan bahsetmeye başlamışlardır...” Demek ki “çözülme”yi temsil edenler halen vardı ve hatta bunlar iktidarda idiler, Bahçeli de onlara, velhasıl “Cumhur İttifakı”ndaki ortaklarına kendine göre hak ettikleri cevabı veriyordu.

Akabinde Bahçeli, MHP’nin “kırmızı çizgisi”ni hatırlattı: Türklüğün varlığı ve bekası...

Böylece, Cumhur İttifakı’nı çözmeye, yukarıdan, en tepeden, “ideoloji”den başladı. Erdoğan iktidarı ile arasındaki “sınır”ı bir kez daha tanımlamanın gereğini duydu. Şunları söylemiş oldu Bahçeli: “Türklüğün varlığı ve bekası için seninle ittifak ederim ama yerel seçimlerde olmaz.”

O halde soralım: Peki ama neden?

MHP neden 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri’ne AKP’yle birlikte girmeyecek?

Gerçek neden, ne “Andımız”, ne MHP’lilerin kamu ihalelerinden arzu ettikleri payı alamaması, ne af tekliflerinin kabul görmemesi ne de söylendiği gibi, AKP’nin İstanbul’da kendilerinden alacağı destek karşılığında biri büyük diğeri küçük birkaç kenti MHP’ye bırakmaya yanaşmaması... Ve hatta MHP’ye üstten bakmaları, küçümsemeleri falan da değil.

Bunların hiçbiri değil. Bunlar sadece zahiri nedenler.

Ya nedir?

Ne yapayım, çaresiz, yine Bill Clinton geliyor aklıma. 1992 tarihli o veciz, unutulmaz seçim sloganı: “Önce ekonomi, sersem!”

Bahçeli, kendisini “Cumhur İttifakı”nı bozmaya iten gerçek nedeni itiraf etmiyor.

Biz söyleyelim: Gerçek neden, Türkiye’nin henüz başlangıç aşamasında olan ekonomik krizidir. Göreceğimiz bundan daha kötü günler var ve Bahçeli de bunun farkında olmalı ki “Cumhur İttifakı”ndan ricat ediyor. Çünkü Erdoğan bu krize rasyonel ve konvansiyonel bir çözüm sunamadı, karşılık veremedi, veremiyor. Belki bir gün mecbur olacak ama fırsat kaçırılmıştır.

Bir mahfilde duyduğum fevkalade isabetli metaforda anlatıldığı gibi “hastane”ye iki yoldan gidersiniz: Ya hasta olmakla birlikte henüz ayakta iken doktordan randevu alırsınız, ya da tedaviyi reddeder ve vaktinizi boşa harcarsınız, durumunuz ağırlaşır, kriz vurur, inme geçirir, ambulansla acilden giriş yaparsınız. Erdoğan’ın yönetmeye çabaladığı Türkiye iki ayağı üzerinde hastaneye gidip tedavi olma fırsatını anlamsız bir inat ve ideolojik saplantılar yüzünden kaçırdı. Zamanı gelince, maalesef ihtilaçlar içinde, “hastane”ye bir ambulansta götürülüp, içeriye acil servisten sokulacak ve yoğun bakıma alınacak. İşte o an geldiğinde Bahçeli ambulansta olmak istemiyor.

İktidarın, ekonomik krizle yüzleşme hususundaki imkânsızlığı nedeniyle, Erdoğan’la bir seçim ittifakı çatısı altında şimdi yan yana durmanın ileride bedelleri olabileceğini öngörecek kadar tecrübeli bir siyasetçi Bahçeli.

Ayrıca, ekonomik krizin Türk/Sünni/muhafazakâr/milliyetçi seçmende meydana getirdiği beka tehdidi algısı sebebiyle AKP’den MHP’ye kaymakta olan oyları konsolide etmenin ön koşulu, krizin müsebbibiyle bir seçim ittifakı çatısının altında birlikte durmaktan uzaklaşmaktır. Bahçeli bu doğrultuda icap eden adımı atmıştır.

Lakin Erdoğan ve Bahçeli arasındaki, gerçekte iki katmanlı bir ittifak. Çöken ise bu katmanlardan biri. Öteki ittifak katmanı güvenlik eksenli; ezcümle, Bahçeli’nin “Türklüğün varlığı ve bekası” diye tanımladığı “kırmızı çizgi”nin siyasetteki hali. Hatırlayınız, bu ittifakı Bahçeli 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri’nin akşamında HDP’ye karşı kurdu ve sonlandırmadı, devam ettiriyor.

Olabilir.

Ama bu durum, William Butler Yeats’in 1919 tarihli meşhur “İkinci Geliş” (The Second Coming) adlı şiirinin her okuduğumda bende tokmak etkisi yaratan mısralarını hatırlamama engel olamıyor.

“Dönerek ve dönerek genişleyen girdapta
Şahin duyamıyor şahincisini;
Her şey dağılır, merkez tutamaz;
Kargaşalık salınmış yeryüzüne,
Yükseliyor kana bulanmış sular ve her yerde
Sulara gömülüyor suçsuzluğun töreni;
İyiler her türlü inançtan yoksun,
Oysa yoğun bir tutkuyla esrik kötüler”

Bir “çözülme” ve bir “çözümsüzlük”, birbirlerini karşılıklı etkileriyle büyütürken, “merkez”in tutunmaya mahkûmiyeti ülke için ne büyük bir trajedidir.