Nafaka Hakkına Dokunma!
Aksu Bora
İstanbul büyükşehir belediye başkanlığı seçiminin yenilenmesi etrafındaki tartışmalar politik gündemi belirlerken, kadınların haklarına yönelik saldırılar (tabii ki!) ikincilleşmiş görünüyor. Bu hengame içinde nafaka hakkının “gözden geçirilmesi” kimin umurunda?

Oysa kadınlar için yaşamsal önemde bir haktan söz ediyoruz. 

Nafaka Hakkı Kadın Platformunun açıklamasını görmüşsünüzdür:

“Nafaka hakkına saldırılar, büyük oranda kadınların üzerine bırakılmış olan ev içi emeği değersizleştirme ve görünmez kılma çabasıdır. Oysa ki, ev içi emek de, aynen ev dışındaki emek gibi ekonomik bir değere sahiptir. İster ev içi, ister ev dışı olsun, her iki emek de, ailenin geleceği, huzur ve refahı için harcanmaktadır. Medeni yasadaki nafaka ve mal rejimleri ile ilgili düzenlemeler bu nedenle yapılmıştır.”

Bu düzenlemeler, kadınlar aleyhine büyük bir eşitsizliğin kısmen giderilmesini amaçlıyordu. Madem cinsiyete dayalı iş bölümünü ve bu iş bölümünün yarattığı yapısal eşitsizliği gidermek kısa sürede olmayacak… Şimdi, “nafaka mağdurları”nın sözlerine bakınca, bir kez daha nasıl riyakâr olunabildiğini görüyoruz: “Hani özgürdünüz, erkeğe bel bağlamıyordunuz…”lar, “hani eşittik”ler uçuşuyor. Sanki “karım değil mi, döverim de severim de, ben ne dersem o olur” diyen bunlar değilmiş. Sanki kadınlar kendi ayakları üzerinde durmaya her çalıştıklarında canlarına okuyan bunlar değilmiş. Kadınlara yönelik ekonomik şiddet hikâyelerini Filiz Bingölçe nasıl güzel anlatmıştı Süper Kadın, Süper Zor kitabında (2010, Alt-Üst Yayınları, Ankara). Kadının açtığı dükkanın camlarını indirenden yıllarca evde dikiş dikip biriktirdiği paraya el koyana, kız kardeşinin miras hakkını gasp ederken gözünün yaşına bakmayana… Öyle ya, aile içinde olur öyle şeyler.

Erkeklerin erkeklik belası sebebiyle yardım istemeye zorlandıklarını, hep güçlü görünmeye çalıştıklarını falan nereden çıkarmışız ki biz? Bir “mağduriyet” bulup ağlamaya bu kadar meraklılarken? “Sayıları iki milyonu aşan nafaka mağdurları”! Bakan demiş, “bir nafakanın süreli ya da objektif kriterlerle hakkaniyet ve adalet ölçüsü içerisinde düzenlenmesi gerekir” diye. Adalet ve hakkaniyetten bahsetmeye başladıklarında biliyoruz arkasından ne geleceğini. Mağduriyetleri engellemek! Berrin Sönmez şurada tane tane anlatmış, yoksulluk nafakası nedir, hangi hallerde verilir, nasıl ölçülür. GazeteDuvar

Ama tabii tane tane anlatmanın bu mağdurlar üzerinde herhangi bir etkisi olmayacak, onlar yine “nafaka zulmü” edebiyatına devam edecekler. Sen istediğin kadar kadınların işgücüne katılım oranlarının düşüklüğünden, yaşı ilerledikçe kadınların iş bulma şanslarının kalmadığından, ev işlerinin karşılıksızlığından bahset. 

Yoksulluk nafakasının süreli hale getirilme girişimi, daha geniş bir kadın düşmanlığının parçası. Belli ki onunla sınırlı kalmayacak, yıllar süren mücadelelerle kazandığımız her bir hakkımız için yeniden ve yeniden mücadele etmek zorunda kalacağız. Ama hep bilmiyor muyduk zaten, hukuki kazanımlar hep politik mücadelelerle elde edilir ve ancak öyle korunur; hiçbir zaman “elde bir” değildir? İçinde yaşadığımız, kadın düşmanlığının kendini açıkça ortaya koyduğu, yaygınlaştığı ve güçlendiği bir dönem. Kadın düşmanlığının yükselişinin hep politik alanın daraldığı zamanlara denk geldiğine dikkat ettiniz mi hiç? Şimdi de öyle. Aynı zamanda, kadınların mücadele gelenekleri ve güçleri, o dönemlerin sonunun gelmesinde hep kilit rol oynamış. 

Bazen, her yandan üstümüze üstümüze gelen bu düşmanlıktan yıldığımızda, dönüp tarihe bakmak iyi gelebilir; şimdiye kadar kadınlara bulaşıp da bundan sağ çıkan herhangi bir iktidar olmamış!

Nafaka hakkına dokunma demek için şurayı imzalayabilirsiniz:

https://nafakahakkinadokunma.com/