Kanunu Bilmemek, Kanunu Bilmek...
Tanıl Bora

Ignorentio juris non excusat. Veya Ignorentio juris neminem excusat. Kanunu bilmemek, mazeret değildir. Kanunu bilmiyor olmak, onu çiğnemenin gerekçesi, mazereti, bahanesi olamaz, yani. Roma Hukuku’nun belli başlı ilkelerinden biri.

Hukukta yanılgı öğretisi deniyor. Kuralla ilgili yanılgıya düşülmüş olabilir: Böyle bir yasak veya cürüm kuralı olduğunu bilmemek. Fille ilgili yanılgıya düşülmüş olabilir: Fiilin suç teşkil ettiğini bilmemek. Ceza hukukunda, bu yanılgılar ilke olarak hoşgörülmüyor. Meğer ki, istisnai olarak, “resmi gazetenin dağıtılamaması, kanun metninin kendi içinde çelişkili hükümler barındırması, kanunun yorumlanması konusunda genel bir kargaşanın yaşanması, kanunun mahkemeler tarafından sürekli biçimde yanlış yorumlanıp uygulanmış olması gibi objektif nedenler” sonucu, suçlandırılan kişinin söz konusu kural hakkında veya fiilin suç niteliği taşıdığı hakkında bilgi sahibi olmadığı sonucuna ulaşılırsa, ceza sorumluluğunun ortadan kalktığı takdirinde bulunulabiliyor.[1] 

***

Türk Ceza Kanunu’nda 2005’te yapılan değişiklik, bir yumuşama getirdi. Daha önce mutlak olarak “kanunu bilmemek mazeret değildir” denirken, halen yürürlükte olan yeni kanunun 4. maddesi, “ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz” diyerek ‘yanılgı yasağını’ daralttı. 

Bu değişiklik tasarısı hazırlanırken bir Ekşi Sözlük müellifi (“serendipity”), “kanunu bilmemek mazeret sayılmaz” ilkesinin tamamen ortadan kaldırıldığını zannetmiş; bu düsturun kalkışını, umumiyetle, her alanda bilme icabının, bilme yükümlülüğünün aşınmasına bir örnek olarak görmüş: 

“çünkü o vakitler bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp idi. artık tüm kanunların önünde bir de bu cehalet kisvesine sığınma şansı ve imkanı veriliyor ferah fersah bilmemek ayıp değil, asıl öğrenmek ayıp, cehalet bu kadar prim yaparken hele de.”[2] 

Mutlak olarak bütün kanunları bilmemenin de mazeret sayılmayacağı değerlendirmesine imkân veren eski ifadeye kıyasla, sadece ceza kanunlarını bilmemeyi gerekçe olarak kabul etmeyen yeni tanım, savunma açısından yani suçlananın hakları bakımından, olumlu bir gelişme sayılıyor. Buna rağmen, ceza kanunları da hayli kapsamlı ve ayrıntılı olduğundan, “özellikle özel ceza kanunlarının veya ceza hükmü içeren her kanun hükmünün herkesçe bilinmesi beklenemeyeceğinden,” “olayın özelliklerine ve failin durumuna göre” yine de istisnaların gözetilmesi ve “failin yanılgısına değer tanınması” gerektiği yönünde eleştiri ve değerlendirmeler yapılıyor.[3] 

***

Kafka’nın Dava’sında, “kanunu bilmemek mazeret değildir” düsturu, bir hukukî hikmet olarak saçma ve ürkütücü bir uç noktaya varır. Romanın kahramanı, bilmediği, kendisine bildirilmeyen bir “suçundan” ötürü gözaltına alınır, sorgulanır, yargılanmaya başlar. Yargılama sürdükçe, belirsizlik büyür, koyulaşır. 

Suçu nedir, tam olarak? Bu “suçu” açık seçik tanımlayan bir kanun falan var mıdır bir yerlerde? Kanunu bilmemek mazeret değildir, iyi de, bilinebilir bir kanun var mıdır acaba? 

Suç ve onun dayanması gereken kanun, hepsi müphem olduğu gibi, yargı makamları da müphemdir. Mahkeme “nerededir”, hakim-savcı kimdir? Kovuşturma altındaki kahramanımız, bütün bunları kendisi araştırıp bulmak zorundadır. Yine müphem bazı imâlarla, mahkemeye ve mahkeme üzerinde etkili olabilecek birilerine dair “duyumlar” alır. Mecbur, peşine düşer bu duyumların. 

Çaresiz, müphemliğin sisi içine dalar. Sanki onun çekimine kapılarak…

Bu belirsizlik içinde debelendikçe, havaya girer deyim yerindeyse. Şüpheden şüpheye sürüklenirken, kendi kendine “suç bulma” meyline girer. Müphem ve muğlak Dava’sının esiri olur, kafasında sadece o vardır, başka hiçbir şeyle meşgul olamaz artık.

Romanın orijinal adı Prozess’tir. Türkçe çeviride de kullanılan bir anlamı dava; ilk anlamı ise süreç. Kafka’nın Dava’sının süreç yanını unutmayalım: Olup geçmez bir türlü, tamamlanmaz; süre gider, sündükçe süner, bitmek bilmez, ucu görünmez.

Bütün dünya dillerinde kullanılan “Kafkaesk” deyiminin, -hatta teriminin-, görünümlerinden biri, budur.

Kafka’nın Dava’sı, totaliter bir rejime dair bir anti-ütopya olarak okunabilir, okunmuştur da. Modern totaliter rejimlerin yapabileceklerini daha olmadan öngören, dahiyâne bir anti- ütopya…

***

Günümüz Türkiye’sinde yaşayanlara, Dava’nın kahramanı Joseph K.’nın, müphem bir “suçtan” ötürü, dayanağı belirsiz bir kovuşturma kapanına kısıldığı atmosfer, yabancı gelmeyecektir. 

Ama bizde fazlası var. Post-Kafkaesk mi, extra-Kafkaesk mi demeli, bilmiyorum, Memleketimiz “tecrübesi”, doktrindeki “Kanunu bilmemek mazeret değildir” hikmetini kendi zıddıyla takviye etmiştir: Scio juris non excusat, diyelim biz buna; kanunu bilmek mazeret değildir! Suç tanımının ve yasal dayanakların müphemliğine, keyfîliğine, mevcut “bilinen” kanunlarla da kendini bağlamayan, bağlamadığını adeta bilhassa gösteren bir keyfîlik eklenmiştir.

Kesin yüksek mahkeme kararı, açık içtihatlar, mahkeme kararları… suçlandırılan, kendisine suç yıkılan, üzerine suç atılan, suç fırlatılan kişi için, bir şey ifade etmiyor. Sadece kanunların üzerindeki hukuk fikri, adalet ilkesi değil, ‘düz’ kanun da bir şey ifade etmiyor.

***

On beş sene önce “Kanunu bilmemek mazeret değildir” düsturunun tamamen ortadan kalktığını zannetmiş olan Ekşi Sözlük yazarı, “Kanunu bilmek mazeret değildir” realitesi karşısında, “fersah fersah” haklı çıkmış olmuyor mu? Bunun genel olarak, her alanda, her uzmanlık sahasında, -kimisi hukuktan daha az vahim, kimisi yeterince vahim-, bilineceği bilmenin[4] gerekmediği yolunda bir kabulün güçlenmesiyle, bilme yükümlülüğünün resmen aşındırılmasıyla birleştiğine, hatta o yüzden mümkün olabildiğine dair dert yanışı da, yersiz mi?

 

***

“Türk-İslâm devlet geleneği”yle bağlayalım. Koçibey Risalesi’nin diliyle mesela, “kanunun ne idüğü”nün belirsiz olduğu durumlar bunlar; “kanun üzere doğrulukla” davranmaktan, bizzat “kanundan yüz çevrilir” olmuş, “kanun işlemez…,” olmuş, “kanun ve kaide elden gider” olmuş, “kanun batmış” denen durumlar… Kutadgu Bilig’de, -kıyamet alâmeti sayılan-, “kamuğ tegşürüldi törü öñdiler/ karalı ürüñli bir ök boldılar”[5]  denen haller…


 

* Bu yazının “Bilinmeyen kanunun Dava’sı” başlıklı başka bir halini, 2016’da Tom Basden’in Joseph K. oyununun katalogu için yazmıştım. Oyun halen DasDas Sahne’de sahneleniyor.


[1] http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2007-68-288

 Bu ilkenin İslâm ceza hukukunda da “cehalet” kavramı üzerinden, karşılığı var https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/221963

[2] https://eksisozluk.com/ignorantia-juris-non-excusat--692979 Tabii imlaya dokunmadan aktardım.

[3] https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/754092

[4] Bu ‘nüans,’ Mete hocanın. Mete Tunçay: Bilineceği Bilmek. İletişim Yayınları, 2019.

[5]“Nizâm ve kanunların hepsi değişti; ak ve kara birbirinden farksız oldu.” Reşit Rahmeti Arat çevirisi.