Yayıncılıkta Yerelliğin Tanımlanması

Türkiye’de 1980 ve ’90’lı yıllar iletişim alanının yeniden yapılanması anlamında ayırdedici bir nitelik taşımaktadır. Geleneksel devlet himayeli yayın sisteminden özel sermaye kaynaklı yayıncılık sistemine geçildiği bu yıllar, kimilerince özgür ve demokratik bir iletişim ortamının yaratılması, kimilerine göre ise devlet ve özel sermaye arasında kültürel üretim alanındaki iktidarın ayrışması anlamına gelmektedir. Birinci görüşün yanında olanlar serbest pazar düzenlemesi altında dileyen kişi, kurum ve güçlerin kendi seslerini duyurabilecekleri iletişim araçlarına sahip olmaları olanağının yaratılmasının Türkiye’nin demokrasi geleneğini zenginleştirdiğini, zenginleştireceğini savunmaktadır. İkinci görüşü savunanlar ise yayıncılık sisteminin özelleşmesinin devlet tekelinden büyük sermayenin tekeline doğru bir geçiş yarattığını, demokrasi, çoğulculuk ve iletişim özgürlüğü söylemlerinin kültürel üretimdeki iktidarın yeni biçimini gizlemeye yönelik olduğunu belirtmektedirler. Ancak iletişim ortamının değişen doğası içinde devlet ve (ulusal/uluslararası) özel sermaye dışındaki aktörlerin rolü her iki görüş tarafından da önemsemektedir. Bunların başında ise yerel yayıncılık gelmektedir.

1960’lardan itibaren tüm dünyada merkeziyetçiliğe karşı bir tepki olarak biçimlenen yerellik 1980’li yıllardan itibaren farklılık politikalarının merkezini oluşturmuştur. Bu süreç içinde yerel olanın içeriği çeşitli evrimler geçirmiştir.

FARKLI YERELLİKLER

Radyo ve televizyon yayımlarının düzenlenmesinde yerel olan, üzerinde kolayca uzlaşılabilen bir tanıma sahip değildir. Kimilerine göre “korsan ya da yasal, kamusal ya da özel, eğlence ya da propaganda amaçlı, mahalle boyutunda yerel ya da bölgesel, profesyonel ya da amatör olsunlar Avrupa ülkelerinde yerel radyo istasyonları şaşırtıcı derecede bir mozaik oluştururlar.” Yerel yayıncılığın tanımlanması televizyondan ziyade radyo için güçtür. Ancak gerek Avrupa ülkelerinin özelleşme sürecinde yaşadığı deneyimler ve gerekse başlangıçtan itibaren özel yayın sistemine sahip Amerika’da ortaya çıkan yayımlar yerelliğin tanımlanmasında iki biçimin varlığını ortaya koymuştur. Bunlardan ilki kapsama alanı ve hedeflediği dinleyici kitle, ikincisi ise yayın kurumlarının yapısal örgütlenmesi açısından yerelliği tanımlamaktadır.

Coğrafi yerellik, radyo sinyallerinin eriştiği ya da siyasal parametreler sonucu tanımlanmış olan belli bir coğrafi alana tekabül eder. Tanımlanmış sınırlar içinde program üretimi ve dağıtımı bu coğrafi ya da siyasal alanın gereklerini dikkate almak durumundadır. Amerikan ticari geleneği içinde tanımlanan yerel yayıncılık başlangıçta “coğrafi yerellik” kapsamı içine girmektedir. Bu tanımlama birarada yaşayan insan topluluklarının kendilerini tanımlama biçimlerinden çok, coğrafi olarak biraraya gelmenin ortaklığını temel almaktadır.

Toplumsal yerellik ise paylaşılan tarih, kültürel zevkler, değerler ve çıkarlar açısından ortaklık gösteren toplu ya da dağınık gruplara yönelen yayımları tanımlamak üzere kullanılmaktadır. Toplumsal yerellik coğrafi sınırlardan ziyade paylaşılan ortak değerleri yayın politikasının merkezine oturtmakta, yayımın yöneldiği hedef izleyici/dinleyici kitlesinin ortak özelliklerini ön plana çıkarmaktadır. Bu anlamda yayımın izlendiği ya da dinlendiği alan birbirinden oldukça uzak ya da sınırlı bir alan olabilir. Bir ülkenin tümünde dağınık olarak yaşayan, ancak kendilerini ortak bir topluluğun üyeleri olarak tanımlayan gruplara seslenen ülke çapındaki yayımlar, yerel olarak tanımlanabileceği gibi, belli bir bölgede yaşayan gruplara seslenen dar kapsamlı yayımlar da toplumsal yerellik içinde ele alınabilir. Nitekim Avustralya yerlilerine yönelik yayım yapan radyo istasyonlarının (Aboriginal Radio) bir kısmı coğrafi olarak ülkenin yarısından fazlasına ulaşmasına karşılık toplumsal yerellik içinde yer almaktadır. Yayımlarda amaç yerli halkın ilgi, çıkar ve ihtiyaçlarına cevap verebilmektir. Avrupa ülkelerinde de 1970’li yıllardan itibaren coğrafi yerellikten ziyade toplumsal yerellik, istasyonların tanımlanmasında etkili olmuştur. Gerek iç gerekse dış göçler sonucu hareketlenen etnik/ırksal/dinsel/kültürel insan toplulukları coğrafi bir alan içinde toplu olarak yaşama olanaklarına artık sahip değildir. Yerellik bir coğrafi mekânla sınırlı olarak tanımlanmaktan ziyade insanların aidiyet duygularına karşılık gelen kültürel mekânlara tekabül etmektedir. Bu anlamda aidiyet duygusuna yanıt veren, “hemşehrilik” temelinde bir coğrafi mekân olabileceği gibi, dinsel/düşünsel/etnik/kültürel değerler de olabilir. Birbirinden mesafe olarak ayrı, ancak ortak bir geçmişe, kültür ve inanca, amaç ve çıkara sahip bu gruplara seslenen yayımlar erişim alanlarını da bu insan topluluklarını merkeze koyarak saptamaktadır. Fransa’da radyo ve televizyon yayımlarının yerelleşmesine olanak veren yeniden düzenleme süreci özellikle azınlık grupların kamusal baskının bir sonucu gerçekleşmiş ve 1981 yılından bu yana yaklaşık 30 topluluk radyo istasyonu kurulmuştur. Bunlar arasında Afrikalı ve Asyalı azınlıkların, Polonya ve Portekizliler’in sahip olduğu radyolar başta gelmektedir. Norveç’te göçmen gruplara seslenen “Göçmen Radyo” (Radio Tellus) ile yerli Sami halka seslenen “Sami Radyosu” (Radio Ofelas) toplumsal yerellik içinde tanımlanan radyolardır.

Yapısal düzenlemede ise radyo örgütleri üçe ayrılmaktadır. Bunlar “ulusal yerel radyolar”, “bağımsız yerel radyolar” ve “topluluk radyoları”dır.

Ulusal yerel radyolar devlet eliyle kurulmuş, geliri devlet tarafından ve ruhsat ücretlerinden karşılanan kamusal hizmet kuruluşlarıdır. Ülke çapındaki ulusal radyolar belirli bölge insanlarına seslerini daha iyi duyurabilmek için bölgesel vericilerle ulusal programları yayımlamaya başlamışlardır. Ulusal yayın kurumlarına bağlı olarak yayım yapan bu istasyonlar, yayımlarının belli bir saatini alıp yerel düzeyde yayım yapmaktadır.

Bağımsız yerel radyolar özel girişim tarafından yasal ya da korsan olarak kurulmuş ticari istasyonlardır. Reklamlardan gelirini sağlayan bu kuruluşların temel motivasyonu kâr etmektir. Dinleyici sayısının oranı radyonun gelirini doğrudan etkilediği için, dinleyici ile yakın bir ilişki kurmak bu tür yayımların temel özelliğidir.

Topluluk radyoları bağışlar, hükümet yardımları ve yerel vergilerden gelirlerini sağlayan, belirli bir coğrafi bölgeye ya da ortak düşünce ve değerlere sahip toplu ya da dağınık gruplara seslenen radyolardır. Bu radyolar arasında dinsel topluluklar, etnik gruplar ve kadınlar tarafından sahip olunan ya da işletilenler başta gelmektedir.

Yerel yayıncılığın Avrupa’daki gelişimi ulusal ve yerel arasındaki gerilimin bir sonucudur. Avrupa yayıncılık geleneği içinde radyo ve televizyon yayımları başlangıcından itibaren ulus kimliğinin inşâsı için bir araç olarak görülmüş, yurttaşlık tanımının farklılıkları görmezden gelen, tektipleştirici anlayışı içinde “sizin adınıza da ben konuşurum” mantığıyla hareket eden kamu hizmeti yayın kurumları kendi muhalefetlerini de yaratmışlardır. Amerika’da ise yerelleşme ticari yayıncılığın yurttaşı tüketici olarak tanımlayan anlayışına karşı bir tepkiyi ifade eder. Yerel yayıncılık, ticari yayıncılara çekici gelmeyen, yerel azınlık isteklerine ve ihtiyaçlarına seslenmektedir.

Yayıncılıkta demokrasi potansiyeli ulusal ve bağımsız/ticari radyolardan ziyade topluluk radyoları için geçerlidir. Gerek amaç gerekse örgütlenme modeli açısından diğer ikisinden farklılık gösteren topluluk radyoları yalnızca coğrafi sınırlar açısından değil, içerik açısından da yerel özellikler göstermektedir. Ulusal ve ticari yereller dikey bir örgütlenme yapısına sahip, bir verici aracılığıyla birçok alıcıyı hedefleyen, uzman üretimi merkezli, alıcıyı pasif dinleyici olarak gören bir anlayışa sahiptir. Ulusal ideoloji yararına ya da ticari amaçlar için yayım yapmak esastır. Topluluk radyoları ise yatay örgütlenme, ortak üretim, merkeziyetçi olmayan programlar, her alıcının potansiyel bir verici olması, farklılıklara izin vermesi anlamında özgürlükçü ve demokratiktir.

TÜRKİYE’DE YEREL YAYINCILIK

Türkiye’de radyo ve televizyonların yayımları belirli bir coğrafi mekâna bağımlı kılınmıştır. Ulusal, bölgesel ve yerel yayım alanları vericinin gücü ve sayısı ile coğrafi kapsama alanı dikkate alınarak belirlenmektedir. Radyo televizyon yayım izni ve lisans yönetmeliğinde yerel yayım, “radyo için bir, televizyon için en çok üç verici istasyonuyla bir program kanalı üzerinden yapılan ... uydu kullanmayan, esas olarak bir yerleşim birimini (kent, kasaba vb.) kısmen ya da tamamen kapsayan tek bir radyo ve televizyon kanalı” olarak tanımlanmaktadır. Bu anlamda ulusal, bölgesel ve yerel yayımlar ortak bir mekânda yaşayan dinleyici topluluklarına seslenmekle birlikte bu toplulukların farklılıklarına ve ihtiyaçlarına yönelik bir yayım politikasından ziyade, izleyici grupların (çocuk, genç, yetişkin izleyiciler ya da çiftçiler, balıkçılar ve ormancılar gibi meslek grupları) temel alan dar kapsamlı yayımlar biçiminde düzenlenmektedir. Ulusal yayımların prototipi niteliğini taşıyan bu yayımlar gerekli olmakla birlikte, toplumsal yerelliğin ihtiyaçlarını karşılayacak özellikleri taşımamaktadır.

Türkiye’de yerel yayın istasyonlarını yapısal olarak sınıflandırdığımızda iki biçim karşımıza çıkmaktadır. Ulusal yereller ve bağımsız/ticari yereller. TRT radyoları bilindiği gibi ulusal yereli temsil etmektedir. Bağımsız yereller ise 1990’lı yıllardan itibaren sayıları hızla artmakta olan ticari radyo ve televizyon istasyonlarıdır. Bu iki biçim dışında yapılanma olanağı, yayın kurumlarına tanınmamaktadır. Yayıncılık ya devletin tüm yurttaşlar adına tasarrufta bulunduğu bir faaliyet alanı olarak görülmekte ya da ticari girişimin yatırım alanı olarak değerlendirilmektedir. Oysa yayıncılık bir kamu hizmeti olarak anlaşıldığında çok seslilik ve demokrasi söylemleri yerini bulacaktır. Kamu hizmeti anlayışı, yalnızca devletin yurttaşlar adına bu hakkı kullanması anlamına gelmemelidir. Kamu hizmeti farklı kamuların kendileri adına söz söyleme haklarını ya bizzat kullanmaları ya da bu haklarını kendileri adına devretme özerkliklerinin var olabilmesidir. Bu anlamda kamu hizmeti yayıncılığı kamusal kaynakların farklı kamuların ihtiyaçlarına yanıt verecek bir yapısal düzenleme içinde kullanılmasını gerektirir. Nitekim topluluk yayımlarının mevcut olduğu ülkelerde gerek radyo ve gerekse televizyon yayımlarının beslendiği kaynak, kamusal fonlar ve yerel yönetimlerin destekleridir. Pek çok ülkede ise ticari yayın kurumlarının reklam gelirlerinin belirli oranlarının toplanmasıyla oluşturulan yayıncılık fonu, yerel topluluk yayımlarının teşvik edilmesi amacıyla kullanılmaktadır. Norveç, Fransa, Hollanda bu konuda örnek oluşturması gereken uygulamalarla doludur.

Devlet dışındaki yayıncılığın bir ticari girişim faaliyeti olarak algılanması Türkiye’de yerel yayıncılığı ticari olmaya zorlamaktadır. Ancak yasanın gereklerini yerine getiren ve gelirlerini reklamdan sağlayan pek çok ticari radyo istasyonunun topluluk radyoları özellikleri taşıdığı söylenebilir. Özellikle dinsel, etnik, mezhepsel ve ideolojik bir anlayışı yayımlarında referans alan radyo istasyonları kimi nitelikleriyle topluluk radyosu olma özelliği göstermektedir. Coğrafi bir mekân birliğinden ziyade belirli bir topluluğu hedefleyerek yayım yapan bu istasyonların reklam verenleri de o topluluğu oluşturan üyelerden oluşmaktadır. Radyoyu topluluğun çıkarları adına desteklemek amacıyla verilen reklamlar bir yatırım olmaktan ziyade, bir tür bağış olarak görülmektedir. Bu tür ticari/topluluk radyoları dinleyici merkezli bir yayım yürütmekle birlikte, ayakta kalma ve yayın anlayışından ödün vermeme gerilimi nedeniyle çoğu zaman oldukça zor bir durum içine itilmektedirler. Yayımların sürekliliğini sağlayacak bir kamusal fonun ve desteğin olmaması bu tür radyoların önündeki en büyük tehlikeyi oluşturmaktadır.