1980'lere İlişkin Uyarıcı Bir Öykü

1980’lerin başlarında, anarşist hareket, politize olan punk aktivistlerinin akın etmesiyle, fena halde muhtaç olduğu kıçını kaldırma olanağına kavuşmuş oldu. Anarko-punk sahnede, ülke çapında tanınan Crass, Poison Girls ve Conflict gibi toplulukların yanısıra, ülkenin (aslında Avrupa’nın ve ötesinin) her yanındaki kentlerde binlerce insanın kurduğu müzik toplulukları, squatçıların (bina işgâlcileri) düzenlediği müzik geceleri ve makinelere karşı genelde ortaya çıkan öfke boy gösterdi. Politik olarak vurgu, hayat tarzı eğiliminin (lifestylist) bir karışımı olan, “sistem” den çekilme (çalışmayı red, dünyada varolan her şeyi boykot) ve “çok-ölümlü şirketlere”* karşı doğrudan eylem yapılıyordu. Britanya’da hareket en yüksek noktaya, özellikle silah ticareti, ekolojik yıkım ve hayvan sömüsüyle ilgili şirketlerin hedef alındığı “Stop the City”* eylemleri için Londra’nın finans merkezinde binlerce insanın toplandığı 1983-84 yıllarında ulaştı.

Hayvanların kurtuluşu, anarko-punk hareketinde merkezî sorunu oluşturuyordu. Göründüğü kadarıyla, her müzik topluluğu avcılık ya da hayvanlar üzerinde test yapılması hakkında en azından bir şarkı bestelemiş ve çeşitli biçimlerde acı çeken hayvanları canlandıran parçaları plak haline getirmişti. Birçok punk, vegan* hayat tarzını benimsedi ve hayvanlar için mücadeleye atıldı - avcılığı sabote gruplarının büyük kısmını punklar oluşturdu.

Aynı dönemde hayvanların kurtuluşu hareketinin yeni bir yükseliş içine girdiği görüldü. Animal Liberation Front (ALF) 1976’da kurulmuştu ve 1980’lerin başlarından itibaren hayvanları laboratuvarlardan kurtarma baskınları ve avcılığı, hayvan üretimi yapan çiftlikleri ve hayvanlara test uygulamayı hedef alan ekonomik sabotaj eylemleri giderek genelleşti ve geniş destek buldu. ALF, insanların birbirleriyle temas kurduğu, elden ele bedava yayınlar dağıttığı ve tutuklulara yardım örgütlenmelerine yardım ettiği destekleyici gruplara paralel olarak çalışan ademi-merkeziyetçi hücrelerden oluşan bir örgüttü ve bugün de öyledir. Bu örgütün, düzenli aktivistler çekirdeğinin yanısıra, pencereleri kırmak ve kilitleri zamklayarak çalışmaz hale getirmek gibi daha düşük düzeyde eylemler yapan insanlardan oluşan daha geniş bir ağı da vardı.

ALF’nin yanısıra, militan gösterileri (1982’de 2000 kişi, askerî laboratuvar bölgesine girdi) ve hayvanlara zulmedildiğine ilişkin delil toplamak (hayvanları kurtarmaktan çok) amacıyla laboratuvarlara yapılan kitlesel baskınları içeren daha geniş bir doğrudan eylem hareketi de vardı. 1984’te, kuzey, güneydoğu ve doğu bölgelerindeki Animal Liberation Leauge’nde yeralan yüzlerce kişi, ICI, Unilever ve Wickham da içlerinde olmak üzere önde gelen laboratuvarlara baskınlar düzenledi. Bunun ardından kaçınılmaz bir devlet baskısı ve hareketin suçlu ilân edilmesi geldi - Unilever eyleminden dolayı 25 kişi hapse atıldı.

1984, aynı zamanda, Britanya’da, uzun yıllardır görülmemiş ölçüde uzun ve çetin bir sınıf mücadelesi döneminin başlangıcına tanık oldu. Grev* birinci plana geçti ve sonuçta, anarko-punk ideoloji için ölümcül bir darbe oldu. Kabaca, dünya moral açıdan iki kampa ayrılıyordu - iyiler (anarko-punklar gibi düşünen ve hareket eden insanlar) ve kötüler (sistemle işbirliği yapanlar). Grevin başlangıcında, punkların çoğu, madencileri ikinci kategoride görüyordu - sonuç olarak grevcilerin büyük çoğunluğu et yemiyor ve yalnızca çalışmak istedikleri için mücadele etmiyorlar mıydı? Grev çevresinde gittikçe artan ölçüde oluşan kutuplaşmayla yüzyüze gelen ve militan madencilerin direnişlerinden etkilenen hemen hemen herkes giderek barikatın doğru yanında yeralmaya başladı. Leeds temelli Chumbawamba topluluğunun (yıllar önce zirveye ulaşmışlardı) liderliğinde, Crass da dahil birçok anarko müzik topluluğu, grevin sona ermesiyle birlikte madencilere yardım toplama faaliyetine girişti.

Madenciler grevinin şiddeti de punk sahnesindeki pasifizmin zayıflamasına yolaçtı. Bu yeni ruh hali, 1963’de yayımlanmaya başlayan, punk tarzı resim ve tasvirlerle sınıf şiddetinin ve devriminin dilini birleştiren Class War** dergisinde ifadesini buldu. Class War, ilk başlarda, hayvanların kurtuluşunun kapitalist topluma karşı devrimci hareketin bir parçası olduğu noktasında son derece netti. 1984’te zenginlere karşı başlattığını duyurduğu “Bahar Saldırısı”nın yeraldığı sayının ön kapağında bir tilki avı canlandırılıyor ve “Sizi siktirolası curûf yığını zenginler sizi; hakkınızdan geleceğiz” sloganı yeralıyordu. Aynı sayıdaki bir makalede şöyle deniyordu: Class War, hayvanların kurtuluşu hareketini tamamen destekler. Bir çoğumuz, Av sabotör gruplarında aktiviz ve ülkedeki hayvan sömürüsüne dayalı laboratuvar ve fabrikalara yapılan saldırılarda yeralıyoruz.”

Class War, “BUAV’ın (British Union for Abolotion of Vivisection)* bürokratlarının, hayvanların kurtuluşu hareketinin artan militanlığından ve onun mülkiyete saldırı ve polisle çatışma konusunda gittikçe cesaret bulmasından” korktukları suçlamasını yaparak hayvanlara test yapılmasını protesto eden yürüyüşlere karşı çıktı. Çünkü Class War, Islington’daki Biorex laboratuvarlarında polisle meydana gelen çatışmadan sonra BUAV tarafından ajan provakatör olarak suçlanmasına bozulmuştu. Class War, “hayvanların sömürüsü konusunda Establishment’e karşı yapılan şiddet içeren saldırıların, bu boktan toplumun diğer bölümlerine karşı şiddet saldırılarını yayacağı” umudunu ifade ederek, hareketin militanlığının bu umuda ilham vereceğini düşünüyordu. Ancak Class War, ülke çapında bir federasyona dönüşünce (kurucu üyelerinden bazılarının rızası hilafına) daha geleneksel işçici politikaları benimsedi ve hayvanların kurtuluşu sorunu gündeminden çıktı. Anarko-punk hareket parçalanmaya başladı. Ülke çapında, zaman zaman birbirleriyle sertçe çatışan fraksiyonlar ortaya çıktı. Bazıları, önceki gibi devam etmeyi denedi - anarko-punk hareket, 1980’lerin başlarından bugüne kadar devam eden, hareketi başarıya ilerletmek yerine dar bir alt-kültüre hapseden politikalarla tefrik edilir. Bazıları, lifestyle aşırılığa gitti, gezgin olup yollara düştü ya da İrlanda topraklarında yaşamayı kafaya koydu. Bazıları uyuşturucuya yöneldi. Bazıları ise her şeyi bir gençlik macerası olarak geride bıraktı.

Öncelikle hayvan sorunu üzerinde yoğunlaşmış olanlar, gittikçe artan ölçüde baskıya uğradılar ve küçük bir militan aktivist grubu olarak tecrit edildiler. Kitlesel doğrudan eylem, gittikçe artan ölçüde, kundaklama eylemleri, zehirlenme paniği yaratmaya yönelik girişimler, hattâ Animal Rights Militia tarafından yapıldığı iddia edilen bombalı saldırılarla gölgelendi.

Politik alanda kalan birçok eski anarko-punk tamamen farklı yönlere gittiler ve sınıf mücadelesinin çeşitli politik biçimlerini yeniden keşfettiler. Bundan en çok yararlanan Class War hareketi oldu, ama anarko-sendikalist Direct Action Movement, Anarchist Communist Federation* ve çeşitli ultra-sol ve post-situastyonist hareketler de dahil olmak üzere liberter/komünist akımlar buradan taze kan aldılar.

Kapitalizm ve komünizm konusundaki net bir anlayışla, anarko-punk hareketin yıkıcı hayalleri ve pratiğinin birleşmesi, radikal bir anti-kapitalist hareketin gelişmesi bakış açısından ileri doğru bir adımı teşkil edebilirdi. Ama bu gerçekleşmedi. Bunun yerine, birçok kişi, eski görüşlerini geminin bordasından aşağı attı ve tamamen geleneksel anarşist ve Marksist görüşleri benimsedi. Saçlar kesildi, giysiler ve yemek tarzları hızla değiştirildi ve daha önceden o kadar uzak durulan “işçi sınıfı kimliği” çıkmazına alelacele girildi.

Hayvanlar artık sözkonusu bile edilmiyordu, et yemek “sıradan insan”ın alemet-i farikasıydı. Başkalarını et yediği için moral açıdan suçlayan bir “Vegan polis” şimdi, vejateryenlari et yemedikleri için eleştiriyordu: yemek tarzı değişmişti, ama kerameti kendinden menkul olma tavrı olduğu gibi kalmıştı. Hayvanlarla ilgilenmek, orta sınıf ve liberal tavrı diye alaya alındı. Bu görüşler, özellikle, politik gelişmeleri, 1980’lerdeki anarko-punk hareketten kaynaklanan birçok radikalin anlayışını bugün de şekillendirmektedir.

Geriye dönüp bakıldığında, 1980’lerdeki gelişme hakkında söylenebilecek şey, onun, bir bulanık fikir dizisinden diğerine doğru atılmış bir adımı temsil ettiğidir. İnsanlar, o tepeden bakan “prolekült” hayat tarzını benimsediklerinde, punk oldukları zamandan ne daha fazla ne de daha az işçi sınıfındandılar. İşçi sınıfından olmak giyim ve yemek tarzıyla ya da konuşma tarzıyla ilgili bir şey değildi - o, yaşamın çalışmayla domine edilmesi durumuydu (bu yalnızca ücretli çalışma için sözkonusu değildir, aynı zamanda, yaşam koşulları emek pazarındaki ilişkilerle belirlenen işsizler için de sözkonusudur).

Eski punkların et yemeye başlamaları pasifizmin de tersine dönerek şiddet ve terörün savunulmasıyla el ele gitti, “kırmızı et” oburluğunun düzeyi, komünistlerin “kızıl terör” savunuculuğuna kadar düştü. Ne var ki, ihtiyaç, bir hatalı tutumu, onun negatifiyle değiştirmek değil, kendi gölgesiyle dövüşen bir muhalifliğin ötesine giderek bir sentez yapmaktı.

Antagonism Press tarafından Ekim 1999’da basılan Beasts of Burden: Capitalism-Animals-Communism, adlı broşürün son bölümünün geniş çaplı bir çevirisidir.

(*) Çok-uluslu şirketleri ima eden bir deyiş, ç.n.

(**) Aynı adlı yeni bir eylem 1999 yılının 18 Haziran’ında meydana geldi ve Ingiliz establishment’i bu eylemden bir hayli endişelendiğini ortaya koyan tepkiler gösterdi. ç.n.

(*) Veganlar, vejateryenlerden da farklı olarak, hayvanlara ilişkin hiçbir ürünü kullanmazlar. Örneğin süt içmez, peynir ya da içine süt ya da hayvan yağı karışmış hiçbir yiyeceği yemez, hayvan derisinden yapılmış ayakkabı ya da kemerleri kullanmazlar.

(*) Ünlü madenciler grevi kastediliyor - ç.n.

(**) Class War adlı dergi etrafında oluşan Class War hareketi, daha sonraki yıllarda Class War Federasyonu adıyla yaygınlık kazandı, ancak 1997 yılında krize giren hareket, “Class War öldü - Yaşasın Class War” başlıklı bir sayıyla kendini feshettiğini duyurdu. Kararı kabul etmeyen Hareketin içindeki bir grup, London Class War adıyla faaliyetini sürdürmektedir - ç.n.

(*) Hayvanlara Test Uygulanmasına Son Verilmesi İçin Britanya Birliği - ç.n.

(*) Şimdi Anarchist Federasyon, ç.n.