İğrençlik Üstüne

İğreniriz bazen. Tiksintiyle yadsırız. Koruyucu bir kalkandır o. Beni kirden, pislikten ve dışkıdan uzaklaştıran; güvenli bir mesafede kalmamı sağlayan mide bulantısı ve kusma hissi.

Bunları, bir arkadaşım sayesinde haberdar olduğum; eşsiz bir iğrençlik numunesi  vesilesiyle yazıyorum. Bir yazı vesilesiyle. Yazının başlığı “Butch Lezbiyenler ve HDPKK”. Yazının son kısmını aktarıyorum:

“Bakmayın siz HDPKK'nın dildo hükmündeki "hâricî" silahlarıyla yakıp yıkan, devlete ve halkın çoğunluğuna meydan okuyup racon kesen butch görüntüsüne...
Bu maskenin altında çok cici bir femme var. 
Büyük Öteki'nin (Sekülerizm, İsrail, Kemalizm) keyfine hizmet etmek için hayatından bile feragat eden zavallı bir köle var. 
Peki, arkasında bıraktığı cici femmeden kendisini temyiz etmesine tavassut eden butch maskesinin husule getirdiği simgesel kastrasyondaki, ve bu kastrasyonla maskelediği teslimiyetçi femme vaziyetinden sudûr eden acıya neden bu kadar ahmakça tahammül ediyor? Diye mi sordunuz? 
Cevap butch lezbiyeninkiyle aynı: Büyük Öteki tarafından âsî (solcu) ve bıçkın (seküler) bir efendi olarak tavsif ve takdis edilmek! İşte o kadar.”

Bir siyasi partiye yönelik yoğun nefretini, rasgele kullandığı bazı psikanalitik kavramların yardımıyla olabilecek en fena düzeyde ifade etmekten başka ne var burada. Biraz da psikanaliz, Lacancı-Zizekçi terimler bulunsun, “havalı olur” saikiyle merak edilmiş bir psikanaliz okumasından böyle bir şey çıkar işte: Bütün kavramların hiç özümsenmeden yerli yersiz kullanıldığı ve birbirine karıştırıldığı, söz konusu disiplinin gerektirdiği ahlakı zerrece umursamayan, malum “teşhislerine” nasıl ulaştığına dair ufacık bir sebep göstermek için hiçbir zahmete girmeyen tam bir sorumsuzluk ve karalama yazısı.

Yazı yazan birisinin, bir parça tutarlılık uyması gereken asgari ölçü değil midir? Hiçbir “neden öyle peki?” sorusunu sorma ve açıklama gereği duymadan, ardı ardına bazı “tespitler” sıralamak en sıradan ifadesiyle  yalana ve iftiraya başvurmak değil midir?

Neden mesela, “queer” ilişki daha baştan, direkman bir şablon olarak seçilmiş? Neden o maskenin altında “çok cici bir femme” var? Psikanalizin kavramlarını, siyasal bir analizde kullanmaya çalışanların hiçbir özenini taşımamaktan başka bir de şu var burada: Kaba saba, ilkokul düzeyinde bir psikanaliz bilgisine yaslanarak, dahası onu da suiistimal ederek, bundan hiçbir edep, terbiye ve adalet ölçüsüne aldırmadan belli bir siyasal yarar umulması. Bir diğer vahim husus, yazarın aynı zamanda, iflah olmaz bir eşcinsellik nefretiyle malul oluşu: Tüm argümanlarını çünkü, psikiyatri/psikanalizin uzun zamandır bir sapıklık biçimi olarak görmediği eşcinselliği sapıklık sayan bir zihniyete dayandırmış. Sapığın (teşhircinin, gözetlemecinin, sadist ya da mazohistin, fetişistin) kendini dürtünün nesnesi olarak, ötekinin zevkinin aracı olarak konumlaması biçiminde özetlenebilecek sıradan Lacancı tezi bile anlamaktan alıkoyduğuna göre, koyu, sert bir nefret olmalı bu..

Şunlar bir de: “Şuurdışı olarak bilinen bir durumun insanı rahatsız etmemesi” mesela. Bilinçdışı zaten bilinçdışıdır çünkü. Bildiğimizi bilmediğimiz bilginin yeri; o yüzden bilinçdışı yani.  Yani bilincin dışında kalan ama ruhun içinde olmaya devam eden özerklik alanı. “Bilmiyor” olmamıza rağmen bizi güdüleyen temel güç.  “Rahatsızlık” veren şey, acısını duyduğumuz ve şikayet ettiğimiz şey (ve ama aynı zamanda –paradoksal bir biçimde bir tür tatmin sağladığımız şey) sadece semptomdur.

Ya da; “psikanalize göre her ilişkinin cinsel bir ilişki” olması saçmalığı, ve üstüne bir de cinselin genitalle eşdeğer görülmesi; genitale, aralarında açık bir hiyerarşi olduğu varsayılan genital uzuvlara ve onların işlevlerine indirgenmesi, örneğin. Burada bir yandan da, psikanalize yöneltilen yüzeysel bir eleştirinin (meşhur “her şeyi seksüalize ettiği” eleştirisi), sanki psikanalizin kendi iddiasıymış gibi anlaşılmış olması da yok mu?  Psikanalizin cinselliği, cinseli varlığın temel/radikal ontolojik açmazının kavramı olarak, esasen bir dürtü olarak kavramasıyla (Nitekim, “Bilinçdışının gerçekliği cinsel gerçekliktir” denecektir mesela) yan yana koyduğumuzda, bütün bu çarpıtma ve yanlış anlamaların nasıl bir motivasyonun ve fantezi dünyasının ürünü olduğunu bilemedim.

Yazarın kadınlık ve erkekliğe ilişkin tasavvuru; “(köle, teslimiyetçi) kadın ve (efendi, baskın) erkek vaziyeti” tarifi de gelip aynı soruya –mecburen dayanmıyor mu: Tüm bunları mümkün kılan nasıl bir fantezi dünyasıdır?

Ve nihayet, bütün bunların sonucu olarak; yani her türlü dayanak, bağlam, ilgi ve gerekçeden yoksun bir pornografiye referansla bir siyasi partiye giydirmek isterken tüm insan ilişkilerinin bir tür düzüşme olarak, düzen ve düzülen ilişkisi olarak tasavvur edilmesi karşısında  başka ne denebilir ki: Yakınlarına ve evliyse şayet eşine güç, kuvvet ve sabır dilemekten gayrı …