Yavaşlık Hareketi

Yavaş Hareket, bir rivayete göre 1986 yılında, hızlı yemeğe karşı yavaş yemek isteyenlerin bir girişimi gibi ortaya çıkar. Bu hareketin sahipleri her kim iseler, başta bu sözcük oyununu, neolojizmi ayakta tutmaya yetecek çok farklı meseleler ortaya koyamasalar da, zamanla bu hareketin yaratıcı teklifleri yüzeye çıkmaya başlar. Bu fikrin peşinden gitmeye değer gören kimileri, adıyla uyuşmayacak türde aktivist eylemlerin de altını doldurmaya başlarlar. Birçok başka alternatif yaşam biçimi gibi, ilk kez post-modernizmin kültürel ikliminde telaffuz edilir; new age maneviyat arayışlarının parçası olur. Çevreci eylemlerin bir alt-akımı gibi devam etse de, içerdiği kimi tezlerin zamanla sistem karşıtı bir iradeye, kararlılığa destek verebileceği ortaya çıkar. Köktenci anlamıyla yavaş ya da ağır yaşamak, neredeyse tüm yaşam alışkanlıklarının kesintiye uğradığı ve sistemin üretim ve tüketim döngüsünün yok edilmesini gerektiren tezler ve yaşam pratikleriyle mümkün olabilir. Ama zamanımızda daha çok işlevsel bir yavaşlık gibi icra edilir; "yaşam kalitesini" artırmaya dönük bir hazcılıkla beraber dile gelir.

Bu hareketin ilk çabası, yeniden üretim etkinliklerine katıldığımız her işleyişin, ürünün, kavramın, olgunun bizim için, başka yer ve zamanlarda, tanımadığımız kimseler, karanlık odalarda üretilme koşullarına dönük bir şeffaflığı açığa çıkarabilmektir. Yediğimiz şeyin üretimine tanık olmak ve hatta mümkünse kendimizin üretmesi kadar, kavramsal ezberlerin de ötesine geçerek deneysel bir öğrenmenin yollarını aramak, açmak da bu eylem alanının ilgileri arasındadır. Yani bedenimiz veya ruhumuza giren şeylerin üretim koşullarını denetlemek önem kazanır. Bu talep çoğu zaman geç kapitalizmin birbirinden farklı canlı türleri gibi farklılaştırdığı ve herkesin kendi alerjik bünyesine iyi gelen malı seçmesi gibi ortaya çıksa da, özünde romantik bir hevesi de barındırır. Hiçbir şeyin, bizim özel ruhlarımıza ve vücutlarımıza rağmen önceden hazırlanmasını reddetme çağrısını barındırır. Örneğin yavaş seyahatte, hazır turistik gezinme ve fotoğraf çekme noktaları yerine, gezilen görülen yerle kendimize yakışan şekilde irtibat kurma çabası vardır. Çok uzaklara gitmek değil de, bu yavaşlıkla yenilenen lenslerin ardından hemen yakın çevremizdeki müstesna tarafları görme deneyleri yapmak önem kazanır. Yavaşlıkla katedilen bir uzay ve zaman, hiç fark etmediğimiz şeyler ve bakış açılarıyla donanmamıza yardım eder. Bu optik ardından yenilenmiş bir merakla etrafını izleyen için, en sıradan peyzaj bile yeni imkânlar barındırır, kendisini sayısız biçimlerde açar.

Yavaş hareket, doğal yaşam biçimlerine dönük arayışlarla ilişkili olarak tarif edilir çoğunlukla. Yani gezen tavuklar ve doğal yumurtalar, inekler ve katkısız sütleri, sağlıklı yaşam arayışından ayırt etmek zordur. Çünkü bu doğallık, her varlığın içerisine karışması zorunlu bir yavaşlamayla mümkün görünür. Birbirinden ayrı düşünülen ruh ve bedenden birisi daha hızlı davranıp diğerini geçmesin, koşut hareket etsinler istenir. Ancak çoğu zaman bunun işlevsel ve rahatına düşkünce arayışlar olduğu da ortaya çıkar. Öncelikle orta ve alt sınıf insanların sürdüremeyeceği bir maliyeti vardır. Üretim ve tüketim döngüsünü belirleyen tertibatların dışında bu gibi yaşam alanlarında var olmak, hem iktisadi hem de kültürel bir birikimi zorunlu kılar. Uzak Doğu ruh disiplinlerine Batılı başvurular gibi, bu tür bir yavaşlık, daha fazla hızlanma arzusundan ayrı düşünülemez. Hatta bu şekilde yavaşlayan failler, dingin ruhları, rahatlamış bedenleriyle, geç kapitalizmin daha da rekabetçi bir şeklini harekete geçirebilirler.  

Yavaşlığın, işlevsel ve ikiyüzlü bu uygulamalarına göre, sermayedarlar, doğal koşullarda, hormonsuz hayvanların gezindiği ortamlarda yaşam sürerken, sistemin aralıksız şekilde eşitsizlik biçimleri üreten hızlanma tertibatı diğer yanda işlemeye devam eder. "Eko" önekiyle pazarlanan yiyecek, nesne veya seyahat, onun sistem karşıtı olduğu anlamına gelmez. Sözgelimi insancıl ilgi nasıl ki küresel eşitsizlikleri perdeliyorsa, doğal yaşam arzusu da, ekolojik bir bozulmanın üzerini örtüyor olabilir. Çok farklı zümrelerce desteklenen yavaşlık hareketlerinin gelişmiş coğrafyalarda ilgi görmesi de bu bağlantıyı doğrular. Birçoğunun yavaşlığın bir modern yaşam yılgınlığı veya önceden kimsenin inanmadığı maneviyat türlerinin arayışı olduğu ortaya çıkar.

Bu şekilde uygulanan yavaşlık hareketinin, sözgelimi Uzak Asya ruh disiplinleri ve özellikle Taocu tinselliğin gereği yavaşlıkla pek ilgisi yoktur. Her ne kadar bu söylemlere göndermeler olsa da, uygulamanın ardındaki temel güdüler farklıdır. Uzak Asya yavaşlığının soykütüğü araştırıldığında, muhtemelen dar bir yere fazla sayıda insanın kıt kaynakları paylaşmak üzere sığışma çabası bulunabilir. Hızın, ölçüsüz tüketimin, nefsi denetlememenin tehlikeli olduğu bir cemiyet içinde böyle davranmak zorunludur. Dolayısıyla bu çeşit bir yavaşlığın ardındaki motif toplumsal niteliktedir. Oysa Batı tarzı yavaşlıkta bireyleşmenin bir biçimi harekete geçmiş görünür. Yani yavaşlık felsefesi, bir tür kişisel gelişim uygulaması gibi hayata geçirilir. Başkalarıyla eşit koşullarda paylaşılan ve koşulsuz hayatların sonucu bir davranış türü değildir. Kolektif tüketimi kendisine yakıştırmayan seçkinlerin bir girişimi gibi de tarif edilebilir. Sözgelimi genelleşmiş hızlı yemek mantığına karşı yavaş yemek arayışları, özünde daha nitelikli bir yaşam sürmek için bir çabadır. Bu tavrın arkasında, bir özveri veya doğa dostu etik bulmak da zordur. Gurme gibi, bir yemeğin hazırlanma koşullarını görmek ve tatmak isteyenin hazcılığı burada belirleyici olabilir. Yavaşlık öğretisine bu şekilde bir başvuru, bireyci motiflerle süslenmiştir. Hızlanmış bir kültür, ekonomi veya toplumun çilesini çekmek istemeyen, dinginlik arayışındaki bireylerin romantik denilebilecek gayretleri olabilir.

Sürekli artık, zehir, çöp, kitsch, yavanlık üreten bir sistemin sorumluluğunu kestirmeden üzerinden atmış bir rahatına düşkünlük ve dolayısıyla herhangi bir etikle sarmalanmamış bu yavaşlık biçimlerinin sistemin daha fazla hızlanmasına yardımcı olmaktan başka bir sonucu olamaz. Daha yükseğe veya uzağa atlamak için geriye çekilen, gerilen bir atletin istencini yaratmak için sahneye konmuş davranış biçimleridir. Örneğin yavaş seyahatlerin içeriklerine bakıldığında, otellerin rahatlığı herhangi bir başkasından ayırt edilemez. Sadece otel tasarımındaki, sözgelimi Feng Shui muhteva veya yerel ekolojik marketlere yakınlığı bu yavaşlığı ima eder. Bu yolculuğu, turistik bir etkinlik gibi adlandırmamak öyle olmasına engel olmaz. Kuşkusuz herhangi bir etik icrada çilecilik ön şartı aramak doğru olmasa da, ikametgâh türü, ulaşım, güzergâhlar incelendiğinde, seyahat edenin verdiği bir tavize, özveriye dair herhangi bir işaret okunamaz. Yavaşlık hareketi, bu şekliyle kültürel seçkinlerin maneviyat dünyasının bir parçası olmaktan öteye geçemez.

Yavaş hareketin gerçekten sistem karşıtı ve çevre dostu, yeryüzünün olmasa da Dünya'nın kaçınılmaz felaketini, entropisini yavaşlatacak öneriler sunması için, Doğu ve Batı'daki uygulamaların arasında bir buluşma gerekli gibi görünmektedir; ne kalabalık coğrafyalardaki zorunlu ve çileci yavaşlığı ne de Batı'daki gibi hazcı ve bireyci tarafları olan. Sadece bir tür etik yönseme olmaktan çıkıp bir siyaseti oluşturabilen ve bunu önce kendisi ve sonra başkaları için arzulayan failleri gereksinir. Yani yazgısı gereği ya da kendisini daha seçkin kılmak için bu disiplini uygulayan değil, belirli bir teşkilatın içinde hareket eden, küresel bakış açısı olan, kararlı, ısrarlı bir buluşmayı zorunlu kılar. Bu faillerin, öncelikle sistemin mevcut zehrini zorunlu olarak solumaya gönüllü olması gereklidir. Kendisinin de dahil olduğu ortak bir yaşam biçimi nedeniyle tavukların özgürce gezemediğini bilen bir şuura sahip olması zorunludur. Yavaşlık eylemcisi, sistemin ürettiği artıkların, sadece üreticilerin kötü niyetinden değil, tüketicilerin de sorumsuzluğundan ileri geldiğinin farkında olmalıdır. Kalabalık bir kentte üst üste, günde sayısız kez duş almadan, internetsiz, arabasız işlemeyen bir yaşam alışkanlığının ötesini düşleyemeden, inekleri, tavukları, insanları, sebze ve meyve ağaçlarını aşırı verime zorlayan hızlı üretim koşullarının değişmeyeceği ortadadır. Yavaşlık, canı ne isterse yapmaya dönük geç kapitalist buyruğu yok etmekle mümkündür. Kuşkusuz Uzak Asyalılar gibi azla yetinirlik, başkasına saygı da bunun bir içeriği olabilir. Zaten başkalarının kendisindeki hissesini duyan, fark eden, anlayan ve bunu bir etik ve siyasete dönüştürebilen için yavaşlığın yerleşmesi daha da kolaylaşır. Örneğin başka yer ve zamanlarda hızlıca üretilen şeyin doğallığı yanında, üreticinin koşullarının da doğasını gözeten bir bakış açısı zorunludur. Bu yavaşlık, sadece etik bir yükle değil, herkesin faydasına olanın bu tür bir ihtimam olduğunun da farkında olarak icra edilmelidir.