Kürtlerde Nevroz (Yeni Gün)

Denebilir ki, hemen her halkın inançları, tarihleri ve gelenekleriyle bağlı olarak bir “yeni günleri” vardır. Türklerin de bu bağlamda kendi Nevroz'larından bahsetmeleri anormal bir şey değildir. Nevroz’u Türklere ait bir anlatı olarak görenler, bunu söyleyen, yazan çizenler vardır. Bu bağlamda “bahar bayramına”, “Ergenekon destanına” ve benzerlerine işaret edilmiştir, ediliyor.

Ancak bilindiği gibi esasen Kürtler arasında Nevroz’a dair zengin bir anlatım vardır. Bu yazıda bunları kısmen ve kısaca toparlayıp sunmayı deneyeceğim.

Esas kaynağını insanın doğayla ve öbür insanlarla ilişkilerine dair mitlerden, mitolojik anlatılardan, destanlardan alan Nevroz, ister kendi özgün yaratımları ya da özgün inanışlarının ürünü, ister tarih boyunca başka halklarla kültürel, politik-sosyal etkileşimlerinin ya da özümlenmiş bir “dışsallığın” yeniden üretimi olarak alınsın, Kürtler için vazgeçilmezdir. Kürtler açısından kültürlerinin temel pınarlarındandır. Öyle ki, folklordan müziğe, tiyatrodan heykel yapımına, edebiyattan siyasete kadar Kürt kültür hayatının Nevroz’dan etkilenmediği tek bir alan yoktur.

Kürt ozanı Ehmedé Xané‘ye göre (Mem û Zin adlı eserine bakınız) Nevroz kutsal bir gündür. Yaratılış günüdür. Güneşin Koç Burcu’na girdiği gündür. Yılbaşıdır, bahar bayramıdır. Tabiatın yeniden dirildiği, kışın, soğuğun geride kaldığı, aydınlığın ve sıcağın zafer kazandığı gündür. Aşk ve sevgi günüdür. Kısacası iyilik ve güzellik günüdür.

Ehmedé Xané’nin bu anlatımı Kürtlerce çok değerli bulunur ve çok yaygın olarak benimsenir. Bununla birlikte Nevroz bugün, söz konusu anlatı korunmakla birlikte öncelikle ve ağırlıklı olarak sosyal ya da ulusal politik bilincin gelişimine uygun türde söylenceler, destanlarla birlikte değişik şekillerde de dile getirilebiliyor. Bu bağlamda anlatılan en yaygın efsane şudur: Eski zamanların birinde zalimliğiyle ünlü Dehak (Dahhak) isminde bir hükümdar varmış. Kürtlere (ya da onlarla birlikte bir dizi halka) kan kusturan bu hükümdarın omuzlarında günün birinde bir yılanbaşı ya da bir ur oluşmuş. Canı çok yanan Dehak bu durum karşısında hükümdarlık sürdüğü topraklardaki tüm hekim ve büyücüleri derhal saraya çağırtmış, onlara çare arattırmış. İlkin, iyileştirmeye dönük çabalar nafile çıkmış. Bu yüzden pek çok hekim ve büyücü canından olmuş. Sonunda sağ kalan ve kelle korkusu ile hareket eden hekim ve büyücüler hükümdara omuzlarında peydahlananlardan her birine her gün ikişer Kürt (ya da tüm halklardan ikişer) gencin beyinlerini yedirmek ya da sürtmek gerektiğini, bu şekilde iyileşebileceğini söylemişler. Dehak bu öneriyi yerine getirmiş ve böylece omuzlarındaki urların azmalarını engellemiş. Her gün iki gencin öldürülmesinin sürdürülmesi Kürt halkının (ya da tahakküm altındaki tüm halkların) korku, kin ve nefretini büsbütün büyütmüş. Kimileri  (Pers ya da Fars Feridun örneğinde olduğu gibi) çocuklarını gizlemeye yönelmiş (Ancak burada Feridun’dan söz etmişken şu hususa da dikkat çekmek gerekiyor: Bir anlatıma göre Dehak bir gün bir rüya görür. O rüya, o yıl doğacak bir erkek çocuğun büyüdüğünde kendi saltanatını yıkacağı şeklinde yorumlanır. Bunun üzerine Dehak o yıl doğan ve doğacak olan erkek çocukların katledilmesini emreder. Feridun –ki, Dehak’ın torunu olduğu söylenceleri de vardır– kaçırılır ve ormanlık bir alanda büyüyünceye değin saklanması sağlanır).

Dehak’ın bir iki veziri süregiden zulme gizliden gizliye karşı çıkmaya başlamış. Vicdan azabından gençlerden biri yerine bir koyun kesmeye başlanmış ve bu şekilde her gün insanlardan seçilen kurbanlardan birinin kurtulması sağlanmış. Kurtulan gençler gizlice, Dehak’ın askerlerinin kontrol edemedikleri uzak dağlık ve ormanlık bölgelere sığınmış. Bunlar zamanla artıp önemli bir güç haline gelmeye başlamış (Şerefhan’ın Şerefname’sinde aktarılan bir rivayete göre Kürtler, esasen bunlardan çoğalıp, yayılmışlardır).

Ve sonunda halk Kürt demirci Kawa’nın öncülüğünde yeni yılın ve baharın başlangıç gününde ayaklanmış. Daha önce kellelerini kurtarıp dağlara ve ormanlara gizlenenler de bu ayaklanmada önemli bir rol oynamışlar. Sonunda Dehak’ın sarayına hücum edilmiş. Dehak yakalanmış. Demirci Kawa onu balyozuyla öldürmüş. Ayaklanmanın başarısı ateş yakılarak dört bir tarafa bildirilmiş. Halk bu durumu coşkuyla ve kırlara çıkarak kutlamış. Böylelikle Bahar ve Yeni Yıl Bayramı sevinci, baskı ve zulümden kurtulma, özgürlüğe kavuşma sevinciyle bütünleşmiş.

İşte o gün bugündür Kürtler Nevroz’u tabiatla birlikte halkın kışın soğuğundan, kötü karanlık güçlerden kurtulmasının vesilesi olarak görüp yüceltirler.

Bu Nevroz anlatısı uzun yıllar ağızdan kulağa, kuşaktan kuşağa aktarılmıştır (Herodot’un Tarihi ve Firdevsi’nin Şahname’si bu söylencelerle ilişkileri bakımından da birer klasiktir.). Bununla birlikte bu güçlü geleneğin söz konusu sosyal-politik anlatı çerçevesinde Kürt edebiyatında dile getirilişi sanırım en fazla yüz küsur yıllık bir tarihe sahiptir. 1918-1919 yıllarında İstanbul’da Kürt aydınlarınca yayınlanan JÎN (Yaşam) dergisinde Kürdiye Bitlisi (Halil Hayali) Memduh Selim tarafından yeni yılın ve baharın başlangıcı olarak kabul edilen 21 Mart’ın (Sosyal Gün), Kawa-Dehak söylencesi ile hiçbir ilişkisinin olmadığı öne sürülmüştür. Buna göre zalim ve despot Dehak’a karşı Kawa’nın başkaldırısı 31 Ağustos’ta gerçekleşmiştir.

Kawa-Dehak efsanesini değişik somut tarihsel olaylarla açıklamak isteyen kimi yaklaşımlara da işaret etmek gerekiyor. Bir görüşe göre bu efsane, Kürtlerin atalarından olduğu söylenen Medlerin İskit ve Babillilerle birlikte Asur boyunduruğunu ve imparatorluğunu yıkmasıyla ilişkilidir. Bu durumda Kawa Medlerin o zamanki lideri, Dehak ise Asur hükümdarıdır (Kürtlere bir köken arayan bu görüşün sahipleri söz konusu olayın M.Ö. 612’de geçtiğini söylerler ki bu, pek çok tarihçinin Asur İmparatorluğu’nun yıkılışı ile ilgili olarak verdikleri tarihlerle uyuşuyor. Ancak, M.Ö 609 tarihini verenler de vardır). Bir diğer görüşe göre ise, söz konusu efsane, Medlerin Perslerle birlikte ama Perslerin öncülüğünde Med İmparatorluğu’nu bir “iç” ayaklanmayla ortadan kaldırmaları ve bunun ardından Babil’in fethedilmesi olayıyla bağlıdır.

Evet, efsanelere yataklık yapabilen tarihsel olaylar vardır. Nevroz da tarihsel boşlukları dolduran bir efsane mertebesindedir.

Doğa olaylarının anlatımından insanlar arasındaki ilişkilerin anlatımına, doğa güçlerinin insan ilişkilerinde kötücüllüğe karşı özgürleştirici biçimlerde kişiselleştirilmesine doğru evrimleştiği söylenebilecek olan Nevroz, nereden bakılırsa bakılsın “iyi” bir gün, pek çok “iyiliğin”, “iyi” geleneğin iliştirilebildiği bir gündür. Kutlu olsun. Çok yaşasın. İnsanın doğaya ve insanın insana zulmü son bulsun. Barış, eşitlik, özgürlük ve adalet yaşasın.