Talih Pisleyen Devletten Sosyal Devlete

Talih pisleyen devlet söz temsilidir; tıpkı Milli Piyango idaresinin ambleminin de “M” ve”P” harflerinden oluşan stilize kuş resmi olması gibi. Milli Piyango’nun kuşu da bir talih kuşu, bir neo-hümâ kuşu, bir devlet kuşudur. Talihli olmak, bir kazanca erişmek anlamında kullanılan “başına devlet kuşu konmak” deyimi ya da güvercin kafamızı, omzumuzu şenlendirince, “Bir gün bize de pisleyebilir!” diye gidip bilet almak, sayısal loto… oynamak eylemi de bu hükümde. Hümâ kuşu deyip geçmemek lazım; şu sokağa çıkma yasağı günlerimizde ağızlarımız açık, çevirdik başımızı göğe, evde mahsur beklemekteyiz ki Hümâ Divanından -Bakanlar Kurulu’ndan- bir kuş gelsin de bir hümâ gibi(-yûn) (hümâyûn) ağzımıza pislesin, hadi olmadı ağzımızın üstüne bir maske hediye eylesin ya da bir parça kolonya ikram etsin diye. Pislemenin teşbih olduğunu yazmıştım değil mi?

Hümâ’ya zümrüd-ü anka, simurg da diyolar; eski Türkler Tuğrul ya da Alp Kara da derlermiş. Bunların hepsi ortak söylenceler; gökyüzünde bir yerlerde yaşayan efsanevi canlılar. Canlılar diyorum çünkü hepsinde de kuş ile tasvir edilmiyorlar, bazısında canavar. Dilek Batîslam,  Türk Kültürü İncelemeleri dergisindeki[1] makalesinde örneğin, İran destanlarında iki farklı simurg’dan, hümâ’dan söz edilebileceğini söylüyor. Bunlardan biri Rüstem-i Zâl-'i koruyan Simurg, diğeri ise İsfendiyar'ın öldürdüğü dev bir kuş olan hümâ, yani simurg:

İsfendiyar'ın öldürdüğü diğer Simurg ise zararlı bir canavardır. Bir dağ üzerinde yaşar. Uçan bir dağa veya siyah bir buluta benzer. Pençesiyle timsahları, parsları ve fili bile kaldırabilir. Her biri kendisi kadar büyük iki yavrusu vardır. Bunlar uçtukları zaman çok büyük bir gölge meydana getirirler. İsfendiyar, Simurg'u her yanına keskin silahlar konulan bir gerdun kullanarak hileyle öldürmüştür.

Rüstem-i Zâl deyince hatırlamadınız belki ama Zaloğlu deyince hatırlarsınız; tabii ki, Hanımın Çiftliği’ndeki değil, Firdevsi’nin Şahnâme’sindeki Zaloğlu Rüstem’i. Nimet Yıldırım[2] şöyle anlatıyor Rüstem-i Zâl’i, nam-ı diğer Zaloğlu Rüstem’i:

Firdevsî’nin Şâhnâme’sine göre Rüstem, millî kahraman ak saçlı Zâl’in Kâbil Hükümdarı Mihrâb’ın kızı Rûdâbe ile evliliğinden, çok iri olduğu için doğumunu gerçekleştiremeyen annesinin karnını daha önce babası Zâl’i de büyütmüş olan Simurg’un yarmasıyla dünyaya gelmiş ve hızla büyüyüp gelişerek kısa sürede yiğitlere yaraşır bir vücut yapısına ve güce kavuşmuştur. Hayatının tamamı başarılarla dolu olarak Zâbülistan’da geçen Rüstem 700 batman ağırlığındaki gürzü, güçlü kemendi, kaplan postundan yapılmış elbisesi ve yıldırım hızındaki atı Rahş ile İran krallarının sıkıntıya düştükleri anda yardımlarına koşmuş, onları ve İran halkını büyük tehlikelerden kurtarmıştır. Bunlar arasında Hefthân’ı geçtikten sonra Dîv-i Sepîd ile savaşması, Bîjen’i Ehrimen yaratılışlı Efrâsiyâb’ın kuyusundan kurtarması ve Siyâveş’in intikamını alması, Eşkebûs’u ve âsi şehzade İsfendiyâr’ı öldürmesi sayılabilir. Bilmeden oğlu Sührâb ile de savaşmış ve onu yaralayarak ölümüne sebep olmuştur. Sonunda üvey kardeşi Şeğâd’ın hileleriyle mızrak ve hançer dolu bir kuyuya düşürülerek atıyla birlikte öldürülmüştür.

Halk edebiyatımızda da hümâ yükseklerde yaşayan mitolojik bir kuştur. Erzurum’a ait  Hulusi Seven’den derlenen (THM repertuar no: UH0246) uzun havadaki gibi: “Huma kuşu yükseklerden seslenir/ Yar koynunda bir çift suna beslenir beslenir/ Sen ağlama kirpiklerin ıslanır.” Erzurumluların göklerden seslenen hümâ’dan yârin koynundaki sunalara nasıl geçtiği ayrı bir tartışma. Adem Korkmaz’ın yüksek lisans tezinde[3] de belirttiği gibi, halk ozanlarımızın fantezi dünyası hayli geniş; genelde de sevgili bir bağ, bostan, bir bahçe; sevgilinin her bir organı da bu bağda, bahçede yetişen bir tarım ürüne benzetilir. Elbette, şair (erkek) de o bağı deren bağban, bahçeye giren bahçevan olarak tanımlar kendini. Sevgilinin her bir organı da “… şekil, tat ve renk itibariyle bahçede yetişen meyvelerle” tabir olunur. Yanaklarının elmaya, dudaklarının kiraza, göğüslerinin ise turunca benzetilmesi çok meşhurdur. Sevgili, edebiyatımızda her hâliyle türlü tatta ve rengârenk yemiş dolu; taze, güzel bir bahçedir. Âşık, kimi zaman bu bağdaki güllerin dalına konmak için bülbül olur, çevrilir etrafında; kimi zaman “bâğbân” olarak sevgilinin bağına bahçesine girer. Güllerini derer, yemişlerini tadar ve ağyara karşı onun bağını muhafaza eder.

“Yar koynundaki suna”lardan geriye sarıp hümâ’ya, oradan da CHP’li belediyelerin yardım toplamasının yasaklamasına doğru geri sarmanın zamanıdır. Mitolojik kuş hümâ, devlet kuşudur.[4] Cemal Kurnaz[5], Türk ve İran mitolojilerinde kuşların en asili sayılması ve ayrıca devlet kuşu kabul edilmesi nedeniyle hümâ’nın, başta Roma olmak üzere değişik kültürlerdeki güç ve kuvvet sembolü avcı kuşlarla benzetilebileceğini belirtir:

Kaynaklarda şekli, özellikleri ve yaşadığı yer konusunda değişik bilgiler verilen hümâ bazılarına göre Hint Okyanusu’ndaki adalarda yaşayan güvercin büyüklüğünde, yeşil kanatlı, bazılarına göre de Çin, Hıtâ, Deştikıpçak veya Hindistan’da yaşayan serçeden büyük, boz saksağanı andıran bir kuştur. Yine bazı ortak özellikleri dolayısıyla hümâ sîmurg, anka, garuda, kaknus ve phoenix gibi diğer efsanevî kuşlarla karıştırılmıştır. Hümâ’yı diğerlerinden ayıran en önemli özellik cennet ve devlet kuşu olmasıdır. Onun yedi kat göğün üzerinde, felekler ve burçlar arasında dolaşıp Allah’a ulaştığına inanılır.

Hümâ bir yana, devlet kelimesinin kendisi de ululuk, büyüklük, büyük rütbe, büyük mevki ve makam, mutluluk, saâdet, tâlih, baht… gibi anlamlara geliyor; tam da Kanunî Süleyman’ın meşhur “Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”sinde olduğu gibi. Nişanyan’ın da Türkçe Etimolojik Sözlük’te dikkatimizi, Latincedeki  status’un talih, statü, servet anlamları ile  devlet kelimesi birbirlerine uzak olmadığına çekiyor; zaten Latincedeki status da ilk başta hükümdarın sahip olduğu talih, statü ve servet anlamlarındayken sonradan soyut bir nitelik kazanarak çağdaş  état/state’e doğru evriliyorlar.

Devlet bir hümâ, sultan da hümâ gibi “saadet dağıtan” anlamında hümâyun’dur. Hümâ gibi olan, hümâyun olan, tıpkı hümâ kuşunun farklı efsanelerdeki kardeşi sümurg gibi uçarken kanatlarından bilgi ve saadet dağıtmaktadır. Simurg da uçmak için kanatlarını çırptığında bilgi ağacının yaprakları titrer, her bitkinin tohumlarının dökülmesine neden olurmuş. Bu tohumlar dünyanın her yanına dağılır, gelmiş geçmiş her bitki çeşidinin kök almasını sağlarmış.

Kafasına pisleyen kuştan baht uman, devlet kuşu ile talih kuşu’nu eşanlamlı kullanan Anadolu insanı ile simurg’un kanatlarının hareketiyle ortalığa saçılan tohumlardan bilgi ve saadet derlemeyi uman eski çağ insanları arasında sosyolojik bir bağ olmalı. Bu bağ bugünkü tartışmalarımıza da çok uzak değil. Erdoğan’ın covid-19 salgını nedeniyle İspanya’ya, Libya’ya… gönderilen yardım kolilerin üzerine "Türkiye Cumhuriyeti" değil, "Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı"  yazdırarak, altına da “Ümitsizliğin ardında nice ümitler vardır/ Karanlığın ardında nice güneşler vardır,” yazdırması, 65 yaş üstü yurttaşlara gönderilen maskelerin üzerine imzasını atması ya da CHP’li büyükşehir belediyelerin yardım kampanyalarının “devlet içinde devlet” olmakla eleştirilerek yasaklanmasına bu açıdan bakmak yanlış mı? Bilmem!

Bildiğim şu, kendini hümâ’ya benzeten, saadet dağıtan, maskelere imza atan bir “devlet” kelimesi ile public service’i veren, bir sosyal devlet’in birbirleriyle alakalı olmadıkları, eşanlamlı olmadıklarıdır. Mevzu “her ikisi de yardım götürmüyor mu işte!” diyerek geçiştirilebilecek bir şey değil; iki ayrı zihniyet, iki ayrı dünyadır. Şu anda TRT Nağme’nin saatbaşı haberlerinde Türkiye’den İngiltere’ye gönderilen yardım kolilerinin İngiliz basınında geniş yer bulduğu söyleniyor. Ben inanıyorum buna, Türkiye semalarından kalkan Simurg’un gönderdiği fortune kimin ilgisini çekmez ki?


[1] Batîslam Dilek, “Divan Şiirinin Mitolojik Kuşları: HÜMÂ, ANKA VE SİMURG”, Türk Kültürü İncelemeleri, sayı l, İstanbul, 2002, s. 185-208.

[2] Yıldırım, Nimet, “Rüstem-i Zâl”, İslâm Ansiklopedisi.

[3]  Korkmaz Adem, “19. Yüzyıl Âşık Şiirinde Sevgili (Seyranî, Ruhsatî Ve Dadaloğlu)”, Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2014.

[4] Yılmaz, Aktan Müge. “Sembolik Ve Gerçek Anlamlarıyla Türkü Metinlerine Yansıyan Hayvanlar”, Folklor/Edebiyat Dergisi, cilt 17, sayı 66, 2011/2.

[5] Kurnaz Cemal, “Hümâ”, İslam Ansiklopedisi.