Koronavirüs, Khronos ve Kairòs

 

Ô douleur ! ô douleur ! Le Temps mange la vie,
Et l’obscur Ennemi qui nous ronge le cœur
Du sang que nous perdons croît et se fortifie!
[1]

Charles Baudelaire, Les Fleurs du mal

 

Koronavirüs salgını Çin’de ortaya çıktığından ve küresel anlamda hemen her ülkede görülmeye başladığından bu yana ekolojiden ekonomiye ve siyasete kadar birçok konu entelektüel düşüncenin de meselesi oldu. Dünyanın ve toplumların virüsün yayılması sonucu daha yavaş ve kısıtlı etkileşimin olduğu bir düzene geçmeleri çoğu meseleyi yeniden düşünmek için önemli fırsatlar sunuyor. Her şeyin hızlandığı ve hızın bir norm haline gelmiş olduğu bir dünyada birçok hayati mesele hakkında derin düşünmenin ve tefekkür etmenin de imkânı neredeyse kalmamıştı. Böyle bir fasıla sırasında belki üzerinde en fazla düşünmemiz gereken konulardan biri de hem bireylerin hem de toplumların zamanla kurdukları ilişkinin değişen boyutları.

Koronavirüs salgını sonucu ortaya çıkan en önemli değişimlerden bir tanesi de zamanla kurduğumuz ilişkide yaşanan dönüşümdür diyebiliriz. Hem toplumsal zamanın hem de bireysel zamanın deneyimlenmesinde çok önemli değişimler ortaya çıktı ve çıkmaya da devam ediyor. Şimdinin anlaşılması ve kavranması, şimdinin hiç olmadığı kadar farklı bir şekilde tecrübe edilmesi, geleceğe yönelik beklentiler, umutlar veya umutsuzluklar, tahminler, öngörüler, senaryolar ve daha birçok geleceği bilinir kılmaya yönelik edim ve kavramsallaştırma zamanla kurulan yeni bir ilişki biçimine işaret ediyor. Şimdinin ve geleceğinin yanında zamanın geçmiş hali de hem toplumsal hem de bireysel düzlemde yeni yorumlara tabi tutuluyor. Birey yaşadığı şok ve bunun sonucunda gelen gündelik hayat değişimleri ile birlikte kendi geçmişine dönüp onu yeniden öyküleme imkânı buluyor. Toplumlar da kendi geçmişlerini siyasal, toplumsal ve ekonomik düzlemde yeniden yorumlamaya ve ona bir anlam vermeye çalışıyorlar. Ekonomik politikalar, sağlık politikaları, sosyal güvenlik politikaları ve daha birçok konu yeniden yorumlanmaya ve anlaşılmaya çalışılıyor.

Şimdiki zamanın yaşanma ve deneyimlenme biçimi büyük değişikliklere uğradıkça bu değişim kendini hem geçmiş hem de gelecek üzerine yeniden yeniden yansıtıyor. Sosyal mesafe kuralları, sokağa çıkma yasakları, çalışma süreçlerinin değişmesi, insanların büyük ölçüde evde kalarak zamanlarını evde geçirmeye başlamaları ve üretim ve tüketim süreçlerinde yaşanan büyük değişimler şimdiki zamanla kurulan ilişkide niteliksel değişimlere yol açıyor. Geçmiş zaman ise hem şimdiki zamanda oluşan kırılmayla hem de geleceğe yönelik ufkun yön değiştirmesiyle yeniden kuruluyor.

Khronos ve Kairòs

Salgın ve onun sonucu olarak ortaya çıkan yeni pratikler, ritimler ve deneyimler belki de varlık ve zaman olgusunu hiç olmadığı kadar tekrar gündemimize getiriyor. Varlığın karşı karşıya kaldığı bir gerçeğin -olayın-, yani salgının hayatlarımızın merkezine bu kadar yerleşmesi varlık ve zaman arasındaki ilişkiyi hem tekrar hissettiriyor hem de acil bir düşünce ve tefekkür konusu olmasını dayatıyor. Bu değişimi anlamak için kadimlerin zaman meselesini ele alırken kullanmış oldukları önemli bir ayrım bizlere yardımcı olabilir. Eski Yunan toplumunda zaman mevzusu ele alınırken ikisi de zamanı farklı şekillerde anlatan Khronos ve Kairòs kavramları kullanılırdı. [2] Khronos çok aşina olduğumuz parçalara bölünmüş olan aritmetik zamanı imgeler. Saatle veya başka araçlarla yılları, ayları, günleri, saatleri ve diğer zamansal ayrımları kurduğumuz düzendir. Kairòs ise daha niteliksel ve farklı bir zamanı niteler. Bir an veya olay ânı olarak düşünülebilir. Kairòs kavramı Khronosun normal akışını sekteye uğratarak onda yarılmalar yaratan ve başka bir deyişle onun yönünü değiştiren bir zamansallığı imler. Antonio Negri’nin ifadeleriyle “klasik zaman kavramı içinde, kairòs andır; yani, anın zamanın niteliği, zamansallığın kopuş ve başlangıç anıdır. O şimdiki zaman, ancak tekil ve açık bir şimdiki zamandır”.[3] Kairòs esasında zamansal akışa yönelik de güçlü bir belirleme iddiasını içinde taşır. Sıradışı ve olayla gelen bir zamansallık olarak kairòs zamanın akışı üzerinde yeni belirlenimler kurmak ister. Başka bir deyişle kairòs niteliksel bir kopuşu ve yeninin ortaya çıkmasını hazırlar.

Salgının beraberinde yaşattığı halihazırdaki sıra dışı an ve süreç khronos olarak deneyimlenen bölümlenmiş ve parçalara ayrılmış doğrusal zamansallık içinde kairòtik bir zamansallık deneyimini varlığa getiriyor. Bu haliyle homojen ve doğrusal aktığı varsayılan zamansal imge dağılarak parçalanıyor. Doğrusal ve homojen zamansallıktaki kırılmayı en iyi görebileceğimiz noktalardan bir tanesi de salgın ile birlikte modernliğin ve geç modernliğin üzerine inşa edildiği ilerleme söyleminin meşruiyetinde önemli bir aşınmanın ortaya çıkıyor olması. Daha çok bilgi, daha çok üretim ve daha yüksek bir teknoloji etrafında kurulan ilerleme kurgusu salgın karşısında acziyetini gözler önüne serdi. Ekolojik dengenin bozulmasına bağlı olsa da olmasa da yeryüzünde yaşamanın bir sonucu olan virüs ve onun karşısında modernliğin ve küreselleşme diskurunun işe koyduğu birçok aparat çalışmıyor.

Bu gelişmeler neticesinde Kairòs zamansallığı, khronosta ortaya çıkan eşsiz bir kırılma ile bizlere kendini yeni bir zamansallık ve geleceğe yönelik yeni bir potansiyellik olarak hissettiriyor. Şüphesiz hissettiğimiz sadece soyut bir zaman tahayyülü veya imgesi değil. Zamanın kendisini hiçbir vakit sadece soyut ve zihinsel bir olgu olarak düşünmemek gerekir. O toplumsal, bireysel pratikler kadar canlı olan; cansız dünyanın hareketleriyle de oluşan ve belirlenen bir olgu. Bu haliyle kozmolojik olaylar zaman meselesini anlamaya ne kadar yarıyorsa mikro dünyada gerçekleşen olaylar da zaman meselesini kavramamıza o kadar yarayabilir. Sadece büyük nesnelerin devinimi değil, küçük ve mikroskobik nesnelerin veya canlıların devinimi de zamansal deneyimlerimiz ve tahayyüllerimiz açısından hayatidir. Kairòs ile birlikte khronosta oluşan bu yarılma, kırılma ve parçalanma yaşayacağımız yeni zamansallıkların şekillenmesi üzerinde de önemli bir etkiye sahip olacaktır. Salgınla birlikte deneyimlenen kairotik zamansallık ileride kendini yeniden kuracak olan bölümlenmiş ve yönetilen zamansallık olarak khronos üzerinde de etkili olacaktır. Toplumsal, kamusal, bireysel, içsel ve yorumlayıcı zamansal tahayyüller önemli bir değişime uğrayacaktır.

Toplumsal Zamanın Evrenselleşmesi

Salgının küresel bir şekilde neredeyse bütün yeryüzünde eşanlı yaşanıyor olması yaşadığımız süreci oldukça ilginç kılan ve bu haliyle de zaman deneyimimizde değişiklik yaratan hususlardan bir tanesi. Evrensel zamansallık olarak adlandırabileceğimiz bu yeni zaman deneyimi salgınla birlikte dünyanın farklı kesimlerinde ortaya çıkan imgelerden beslenerek bir ortak insanlık zamansallığının inşasını ve ortak bir insanlık hali idealini en azından bir potansiyellik olarak mümkün kılıyor. Kant’ın yıllar önce kurduğu kozmopolit hayale belki hiçbir vakit bu kadar yaklaşmamıştık. Bu ihtimal böyle bir yöne gittiğimizi söylemekten çok böyle bir imkânın artık somut olarak daha hissedilir olduğunu imliyor. Zamanın nasıl akacağı elbette öznelerden ve toplumsal hareketlerden bağımsız olarak asla düşünülemez. Ancak özneleşme süreçleri ile toplumsal ve siyasal hareketler daima ortaya çıkan yeni imkânlar ve potansiyellikler üzerinden var olurlar.

Geçmiş, şimdi ve gelecek zaman üzerinden yaşanan bu yeni deneyim zaman meselesini belki de hiç olmadığı kadar hayatlarımızın merkezine alıyor. Zaman şüphesiz biz fark etsek de etmesek de varlığımızın her daim önemli bir parçası. Ve fakat ona yönelik algı ve farkındalık her dönemde aynı şekilde olmuyor. Kronolojik zamana, yani khronosa dair alışagelmiş tecrübeler, zamanın üzerimizdeki etkisinin algılanmasını çoğu durumda engelliyor. Sabit bir ritimle ilerlediği varsayılan khronos zamansal algıyı akamete uğratıyor. Ancak olağan zaman akışının bozulduğu, yani kairòs ile ifade edilen bir zamansallık içinde zaman meselesi daha algılanabilir hale geliyor. Bu şeylerin alışılagelen akışını bozan unsur bir doğal afet veya salgın benzeri olaylar olabileceği gibi büyük siyasal dönüşümler ve kopuşlarla da olabilir. Zamanın doğrusalmış gibi tahayyül edilen çizgisinde oluşan kopuşlar zamanın her düzlemde yeniden yorumlanmasını beraberinde getirir. Bu anlamıyla kairòs zamanın yeniden inşa edilmesi için önemli bir fırsat sunuyor. Elbette bu inşa süreci de yine güç ve iktidar mücadeleleri etrafında şekillenecektir.

Virtüel Kamusal Zaman

Zaman meselesinin önemli yönlerinden bir tanesi de ortak ve paylaşılan bir zamanı imleyen kamusal zaman olarak adlandırdığımız olgudur. Bir toplulukla veya başka topluluklarla daima tahayyüli bir ortak zaman içinde olduğumuzu düşünürüz. Daha doğrusu ötekiyle olan ortaklığımız ortak-paylaşılan bir zamansallık varsayımına dayanır. Bu tahayyül yakın mekânlarda yaşayanlar arasında ortaya çıkabileceği gibi çok uzak mekânlarda yaşayan insanlar arasında da ortaya çıkabilir. Bireyler ve topluluklar kendilerini ait hissettikleri bir bütünle benzer bir zamansallığı ve zaman akışını paylaştıklarını tahayyül ederler. Tam da bu tahayyül sayesinde ortak bir kimliğin ve aidiyetin oluşması mümkün olur. Bizi bir toplulukla birleştiren veya bir topluluktan ayıran paylaşılan zamana dair bu tasavvurdur. Bu paylaşılan ortak zaman sosyal ve bireysel kimliğimiz kadar sosyal eylemlerimizin de geri planını oluşturur. Salgın bu haliyle insanlığa dair ortak bir kamusal zamanın ortaya çıkmasına zemin hazırladı diyebiliriz. Hem ortak bir dünyada yaşadığımızı hem de gezegenin neresinde olursak olalım zayıflıklarıyla ve güçlü yönleriyle ortak bir insanlık durumunu deneyimlediğimizi hatırlattı. Paris’ten Tokyo’ya kadar görülen ortak imgeler muhtemeldir ki bu ortak insanlık durumunun zihinlerde yer etmesini söylemsel düzeyden daha çok etkiliyor.

Koronavirüs ve Ekonominin Zamanı

Koronavirüs salgını sonrası alışılagelen gündelik ritimler değiştikçe ve kopuşa uğradıkça hem bireysel hem de toplumsal zaman algısı değişime ve dönüşüme uğruyor dedik. Hız ve ilerleme üzerine kurulu olan ekonomik üretim ve tüketim döngüsü salgın sonucu hiç tahayyül edilemeyecek bir darbe aldı. Ekonomik aygıtın bekçileri olarak düşünülebilecek bütün aktörler yaşadıklarını anlamak için oldukça yoğun bir çaba harcıyorlar. Ekonomik aygıtın eskisi gibi tekrar yeniden işleyip işlemeyeceği sorusuna henüz kesin cevap verebilen ekonomik bir aktör bulunmuyor. En iyimserler bile ekonomik anlamda hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı düşüncesine kendilerini alıştırmış durumdalar. Ekonomik büyümenin ve refahın virüs öncesi seviyeleri tekrar yakalaması muhtemeldir ki on yılları alacak. Ekonomik darbenin ve tahribatın şiddetli olması ekonomik aygıtın belki de yeryüzünde hiç olmadığı kadar küreselleşmesinden ve yoğun bir ağ şeklinde yapılanmasından kaynaklanıyor. Büyüme, ilerleme ve refah söylemlerinin büyük bir kısmı kapitalist ekonominin hız ve daha fazla üretime dayanan paradigması üzerine kurulmuştu. Teknoloji, ulaştırma ve iletişim araçlarının da etkisiyle 24 saat durmadan ve hızla çalışan bir şebeke ortaya çıkmıştı. Bu hızlı işleyen şebeke bir o kadar hızlı hareket eden insanlarla desteklenmişti. Finans piyasalarından ticarete kadar ekonomiyi ilgilendiren birçok husus hız üzerinden kendini meşrulaştırıyor ve var ediyordu. Hız dünya düzeninin kutsal mottosu haline gelmiş ve hatta bir nevi ayrımcılık aygıtı işlevi görmeye de başlamıştı. Hızlı olan değerli bulunurken yavaş olan ve fasılalı olan değersiz görülüyordu. Hızlı çalışılmalı, hızlı yemek yenilmeli, hızlı müzikler dinlenilmeli, kısacası hayatın her alanında hızlı olunmalıydı.

Salgın bu anlamda ekonomiyi ekonomik aygıtın kendisinin en güçlü olduğunu iddia ettiği yerden yakalamış ve vurmuş oldu. Hızlanmış, ağ şeklinde örülmüş ve sadece aşırı üretim ve tüketimin temel değer olarak kabul edildiği bir ideoloji ve söylem üzerine oturan ekonomik makine kendi kendini kolayca tahrip eden bir aygıta dönüştü bir anda. Salgının bu kadar etkili olması elbette küreselleşmiş dünyaya yüklenemez. Temel problem bu küreselleşmenin ve onu destekleyen ekonomik aygıtın sürdürülme ve kurulma şekli.

Nihayetinde dünya her daim salgınlarla karşılaşmış olsa da durumu bu defa farklı kılan birçok unsur bulunuyor. Bundan sonra nasıl bir dünya ile karşılaşacağımız ise geçmişin, şimdinin ve geleceğin yeni tasavvurlarına ve bu tasavvurlar etrafında verilen mücadelelere bağlı olacaktır. Çalışma, çalışma zamanının örgütlenmesi, üretim şekli, ekonomik aygıtın çalışma ritmi, sosyal refah arayışları ve gelir bölüşümü gibi hususlar hem salgın dönemindeki hem de sonrasındaki tepkilere ve mücadelelere bağlı olacaktır.

Salgın, Eşitsizlikler ve Zaman

İnsanlığın başına gelen bu trajedi insanlığın ortak bir insanlık durumu olarak kavranmasına yardımcı olsa da insanlık durumunun hiçbir zaman eşit deneyimlenmediğini ve salgının her insan ve toplum üzerinde aynı etkiler yaratmadığını akılda tutmak gerekir. Dahası zaman deyimlerinde yaşanan birçok değişim de yine toplumsal koşullara ve sınıfsal konumlara bağlı. Yeni bir zaman deneyimi yaşamak, geçmişinizi yeniden yorumlamak ve geleceğe dair yeni tasavvurlar geliştirmek sahip olduğunuz maddi, kültürel ve sosyal araçlardan azade değildir. Sosyal medya benzeri ortamlarda virüs sonrası dönemde paylaşılan birçok imge belirli bir sınıfsal deneyimin göstergeleri olarak okunabilir. Bu imgeler yaşananları tasvir etse bile bütünü temsil etmez. Dünyada sosyal medya tarzı araçları çeşitli nedenlerle yeterince etkin kullanamayan büyük bir kesimin de olduğunu ve bunların temsil düzeyinin çoğu durumda kısıtlı kaldığını akılda tutmak gerekir. Herkesin evden çalışamadığını, sosyal mesafe kurallarını etkin şekilde uygulama imkânı bulamadığını ve sağlığını koruyacak yeterli araçlara sahip olmadığını unutmamak gerekir. Bu durum zamansal ortaklaşma kadar bir zamansal uzaklığa ve ayrışmaya da işaret ediyor. Ya da zamansal deneyimlerin içinde saklı bulunan ve çoğu zaman görülmeyen eşitsizlikleri hatırlatıyor. Ekonomik ve sosyal refahın eşit dağılması kadar zamansal deneyimin de bir eşitlik etrafında düşünülmesi önemli bir mevzu. Salgına yönelik homojenleşen imgeler beraberinde daha heterojen deneyimleri saklıyor ve gizliyor.

Zaman meselesi etrafındaki değişimleri anlamak şimdiki zamanda oluşan ve ortaya çıkan yeni deneyimleri analiz etmek yoluyla bir nebze mümkün olabilir. İnsanların yeni sosyalleşme biçimleri, virtüel alanın hiç olmadığı kadar yeni etkileşimler için kullanılması, burada oluşan yeni temsiller ve kimlikler zaman meselesiyle ilgili olarak önemli ipuçları sunuyor bize. Bunun yanında evde geçirilen zamanın aldığı biçim ve deneyimlenme şekilleri de yeni analizleri gerektiriyor. Herkesin aynı konfora sahip evlerde kalmadığı ve yine bu eşitsizlikle biçimlenmiş evlerde çeşitli eşitsiz ilişikler yaşandığı düşünüldüğünde evin karanlık yönlerinin de açığa kavuşturulması önemli hale geliyor.


[1] “Ey acı! Ey acı! Varlığı yer Zaman,/ Yitirdiğimiz kanla büyür, serpilir/ Bağrımızı kemiren o sinsi Düşman!”, Charles Baudelaire, Kötülük Çiçekleri, çev. Sait Maden, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2016.

[2] Antonio Negri, Devrimin Zamanı, çev. Yavuz Alogan, Ayrıntı yayınları, İstanbul, 2005.

[3] A.g.e., s.191.