7 Ocak 2015 Saldırısı Üzerine: “Giden Babam, Wolinski Değil..”

7 Ocak 2015 günü Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo’ya yapılan terörist saldırı sadece Fransa'da değil bütün dünyada şok etkisi yarattı. Ortalığı saran toz-duman, kan ve barut kokusu dağıldıktan sonra kuşkusuz bu saldırının siyasi ve sosyal boyutları kapsamlı bir biçimde uzmanlarca değerlendirilecektir. İhtimal bu olay, aynen Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan “11 Eylül Saldırısı”nda olduğu gibi, sadece olayın yaşandığı ülkeyi, yani Fransa’yı değil, genel olarak Doğu-Batı ilişkilerini de uzun vadede olumsuz yönde etkileyecektir. Bütün bunların yanında ve belki de ötesinde fikrimce bu olay mizah, karikatür ve düşünce özgürlüğü konusunda tartışmaları alevlendirecektir. Bu yazı söz konusu tartışmalara giriş niteliğinde notlar düşmek amacıyla kaleme alınmıştır.

Meseleyi çizdiğimiz çerçeveye oturtmak için öncelikle genel olarak karikatürün muhalif tavrından söz etmek yerinde olur. Acaba karikatür, öteden beri söylendiği gibi, muhalif bir sanat mıdır? Söz karikatüre gelince hemen; “karikatür muhaliftir, muhalif olmayan karikatür değil komik resimdir” klişesi cümlenin bir yerine sıkıştırılıverir. Bu değerlendirme kısmen doğru olmakla birlikte, özellikle karikatürün doğup geliştiği Batı coğrafyasındaki örnekler, bize meselenin bundan ibaret olmadığını göstermektedir. Her sanat alanında olduğu gibi karikatürde de tek bir tavırdan, tek bir anlayıştan söz etmek mümkün değildir. Muhalif olan karikatür olduğu gibi; iktidarla, siyasetle, kurulu düzenle işi olmayan, hatta tamamen fantastik bir dünyaya kapı açan karikatür anlayışları da mevcuttur ve bunlar da en az muhalif karikatür kadar ilgi görmekte ve sevilmektedir. Öyleyse bu büyük resme bakarak şu söylenebilir: Muhalif olmak karikatürcü için bir tercihtir, bu muhalefeti nasıl yapacağı ise hayata bakışına, kültürel birikimine, çizgisinin niteliğine ve nihayet çalıştığı yayın organına göre değişir. İşte tam burada sözü Charlie Hebdo’ya getirelim: Charlie Hebdo sapına kadar muhaliftir; en baştan beri muhaliftir, hep muhaliftir ve neredeyse her şeye muhaliftir.

Charlie Hebdo 1970 yılında en az kendisi kadar sert bir mizah anlayışına sahip olan Hara-Kiri dergisinin mirasçısı olarak yayın hayatına başlar. Dergi tiraj rakamlarına bakıldığında çok satışlı bir dergi olmamakla birlikte kısa zamanda Fransa'nın ve dünyanın en tanınmış mizah dergilerinden biri haline gelir. Zaman içerisinde söyledikleri dinlenen ve özellikle Fransız entelektüel çevrelerinde saygı ile karşılanan dergi 1981 yılında yayınına ara verir. 1992 yılında eski çekirdek kadroya yeni isimlerin de eklenmesiyle dergi yoluna devam eder.

1970’lerden bu yana sert söylemiyle dikkat çeken dergi bir çok kez ceza almış, yazarları ve çizerleri davalara muhatap olmuş, hatta tehdit ve baskılara maruz kalmışlardır. Ancak buna rağmen sivri dilinden ve keskin kaleminden ödün vermeyen Charlie Hebdo yazar ve çizerleri anarşist-sol mizahın unutulmaz örneklerine imza atmışlardır. Yukarıda değindiğim gibi, bu bir tercihtir. Charlie Hebdo’nun kurucuları 68 Kuşağı’nın asi çocuklarıdır. Dergiye zaman içerisinde katılan gençler de ustalarıyla aynı değer sistemini paylaşırlar. Fransa’da iktidarlar değişse bile Charlie Hebdo alaycı, sert ve hatta deyim yerindeyse insanın canını acıtan mizahî tonunu hiçbir zaman değiştirmez. Charlie Hebdo külliyatı sadece siyasi iktidara değil tabulara, dogmalara, kısacası statükoya satirik bir reddiye niteliğindedir.

Derginin ağa babası Hara Kiri genel olarak dine ve özel olarak Hristiyanlığa karşı yazdıklarıyla ve çizdikleriyle de hatırlanır. Charlie Hebdo da aynı çizgiyi izler. Dolayısıyla Charlie Hebdo’nun karşı durdukları arasına 1990’lı yılların ortalarından itibaren Radikal İslâm'ı eklemesi şaşırtıcı değildir. Çünkü nihayetinde Charlie Hebdo’nun yazarlarının-çizerlerinin derdi statükoyla ve statükonun kurucu unsurlarıyladır. İleride derginin tüm küllliyatı taranarak bir inceleme yapılacak olsa, (Hıristiyanlık, İslâmiyet ve diğer tüm dinler dahil) din üzerine yazılanların-çizilenlerin  tüm muhalif işlerin sadece küçük bir parçasını oluşturduğu görülecektir. Ezcümle, Charlie Hebdo bilhassa İslâm karşıtı olan veya olmaya çalışan bir dergi değildir. Yazılanlar, çizilenler bir büyük muhalif külliyatın tamamlayıcı cüzleridir.

Peki, neden Charlie Hebdo yazar-çizerleri canlarıyla ödemek pahasına da olsa bu tavırlarından vazgeçmemişlerdir? Bu sorunun cevabını vermek olayın hemen ertesinde çok kolay olmasa gerek ama zamanla bu derin travmanın siyasi ve sosyal etkileri ortadan kalkmaya başladıkça Charlie Hebdo’nun tarihini yazanlar herhalde şu noktanın altını çizeceklerdir: Charlie Hebdo yazarlarının-çizerlerinin tercihi “seçici bir muhalefet” değil, “bütüncül bir muhalefet”tir. Belki sanatçı kimliklerinde geleneksel Fransız entelektüelizminin inatçı kültürel kodlarının ağır basması, belki de yukarıda değindiğim gibi 68 Kuşağı’ndan besleniyor olmaları bu tercihlerinde etkili olmuştur. Her ne olursa olsun böyle bir derginin (ve yazarlarının-çizerlerinin) her türlü dogma ve tabuyu eleştirip İslâmi dogma ve tabular konusunda sessiz kalmaları, en azından, yıllar içinde onları var eden özgün imajlarıyla çelişecektir. Belki anlaması ve anlatması çok güç ama, öyle görünüyor ki, “7 Ocak 2015”te gidenler nihayetinde dünya görüşlerinde ve yazıp çizdiklerinde tutarlı olmanın (haksız) bedelini ödemişlerdir.

Tüm bu yaşananlardan geriye belki de şu korkunç soru kalıyor: Öldürülenler gerçekten öldürülmeyi hak etti mi? Kimileri diyebilir ki (ve özellikle sosyal medyada uçuşan lakırdılara bakılırsa diyor da): “İfade özgürlüğü de bir yere kadar. Eğer gerçekten mizah yapmak istiyorlarsa başka şeyin mizahını yapsınlar. Dinin, dini değerlerin mizahı olmaz.” Böyle düşünenler kendi pencerelerinden meseleye baktıklarında haklı olabilirler. Ancak ne olursa olsun hiç kimse söylediği söz, yazdığı yazı veya çizdiği karikatür için öldürülmeyi hak etmez. İfade özgürlüğünün içeriği ve sınırları (günümüzde belli evrensel standartlar mevcut olmakla birlikte) ülkeden ülkeye, hukuk sisteminden hukuk sistemine değişir. Buna göre, Fransa'da yayımlanan bir dergi, Fransız Anayasası ve yasalarına göre ifade özgürlüğünün sınırları her ne ise bunlara uymak ve eğer bunlara uymuyorsa cezasına katlanmak zorundadır. Charlie Hebdo, Fransız hukuk sisteminin ve hatta ortak Avrupa insan hakları hukukunun dahi sınırlarını zorlayan işlere imza atmış ve bir çok kez bunun bedelini hukuken ödemiştir. Herhalde (olay sonrasında İslâm ülkeleri ve örgütleri tarafından yapılan açıklamalarda da paylaşıldığı gibi) düşünce için bunun ötesinde ödenecek veya ödettirilecek bir bedel olamaz.

Kimilerine göre bu olay karikatürün gücünü göstermiştir. Karikatür öylesine güçlü bir sanattır ve hedef aldıklarını öylesine kızdırır ki, bunun sonuçları yaşadığımız olayda olduğu gibi trajik noktalara varabilir. Fikrimce, bu olaydan yola çıkarak karikatüre mitolojik güçler vehmetmek de doğru değildir. Kuşkusuz karikatürün (abartılı) görsel boyutu, kolayca algılanmasını ve izleyicide doğrudan ve ani bir etki yaratmasını mümkün kılar ancak nihayetinde karikatür de diğer sanat biçimleri gibi/kadar güçlü veya güçsüzdür. Daha da önemlisi günümüzde karikatürü güçlü kılan (eğer gerçekten öyleyse) en önemli etkenlerden biri iletişim araçlarının ve özellikle sosyal medyanın gelişmiş olmasıdır. Geçmişte yayımlandığında; Danimarka’da, İsveç’te veya Fransa’da bir gazetenin, derginin bir köşesinde kalacak karikatürler, bugün internet sayesinde dünyanın her yanına ulaşabilmekte, lehte veya aleyhte kullanılabilmekte ve sınırları aşan tepkilere yol açabilmektedir. Dolayısıyla, karikatürün gücü veya güçsüzlüğü günümüzde iletişim alanında yaşanan gelişmelerden ayrı düşünülemez.

“7 Ocak Saldırısı” sonrası tüm bu tartışmalar ve daha fazlası yapılacaktır, yapılması gerekir. Ancak ne olursa olsun bence “7 Ocak 2015”ten geriye kalan insanlığın entelektüel birikiminde yeri doldurulamaz bir boşluktur. Cabu’nün, Wolinski’nin kitaplarını dizdim masama, rastgele çeviriyorum sayfalarını. Çağdaş dünya karikatüründe bir çok çizere yol gösteren bu “hınzır herifler” artık yazmayacak, artık çizmeyecek. Peki gerçekten onların masaları boş mu kalacak? Belki bu soruya en iyi cevabı Wolinski'nin kızı Elsa Instagram’da paylaştığı babasının boş masasının resminin altına yazdığı notla vermiş: "Papa est parti pas Wolinski" “Giden babam, Wolinski değil…”