İkonların önlenemez düşüşü: Bill Cosby ve türevleri

Küçükken Bir Genç Kızın Gizli Defteri’ni okuma hatasına düşmüşleriniz hatırlar: kahramanımız Serra, Bill Cosby’yi babası zanneder, ona “Cosby Babam” diye hitap ettiği acayip rüyalar görürdü. Son haberleri okudu mu bilmiyorum, ama biri Serra’ya söyleyiversin: Cosby babası tecavüzcü çıktı.

Dile kolay, 35 kadının tecavüzle suçladığı Cosby, bir jenerasyonun baba figürüydü gerçekten. “Annene sor evladım”larla büyümüş, baba sevgisinden her daim  bütünlemeye kalan Türkiyeli gençler bile Cliff Huxtable’a özenirken The Cosby Show’un ABD’de yarattığı patlamayı buyurun siz düşünün. Jinekolog Dr. Heatcliff Huxtable, avukat karısı Clair ve beş çocuklarıyla New York’un Brooklyn Heights mahallesinde bir brownstone’da yaşardı. Üniversite mezunundan anaokuluna her yaştan birer çocuğu vardı Huxtable’ların. “Cosby baba” her birinin her derdine koşar, rengarenk desenli kiç kazakları ve unutulmaz mimikleriyle şakadan şakaya zıplar, bir yandan da karısıyla altı her daim harlı ateşte bir aşk yaşardı. Cosby ailesi öyle çok sevildi ki, yayınlandığı ilk beş yıl her akşam 63 milyon kişinin izlediği dizi reytinglerin tepesine oturdu; kanalı NBC’yi bir numaraya taşıdı, sitkom formatının şahı oldu ve internetin esamesinin okunmadığı, dizi ihracatının henüz bu kadar yaygın olmadığı bir dönemde dünyanın dört bir kıtasında yayınlandı.

Reyting canavarı The Cosby Show bir yandan “işte aile böyle olur”u kalplere dövmelerken, diğer yandan üst-orta sınıf, eğitimli bir siyah aileyi ekrana taşımasıyla önyargıları kırıyordu. Huxtablelar eni konu zengindi. Ama zenginlikleri anadan babadan miras değil, kitap emeği, okul nuruydu. Bill Cosby’ye göre Amerikan rüyası hala yaşıyordu ve bu rüyaya ulaşmanın yolu üniversite eğitiminden geçiyordu. Amerikan televizyonlarında ilk kez yer alan beyaz yakalı siyah aile, ilk üniversite mezunu çocuğu olan siyah TV ailesi olarak da tarihe geçti. Bill Cosby, özel hayatında da milyon dolarlık bağışlarla desteklediği “siyah kolejlerin” t-shirtlerini dizide sıkça giydi, reklamlarını bolca yaptı.

Eğitim şart, bir diyeceğimiz yok. Burada esas sorun, The Cosby Show’un  yapısal eşitsizlikleri, tarihi acıları, ve sistemleşmiş ırkçılığı hiçe sayıp, siyahların toplumda ilerleyememesinin(!) suçunu sadece eğitim eksikliğine yüklemesiydi. Siyah bir çocuğun neden üniversiteye gidecek konuma gelemediği, getirilmediği; hadi geldi diyelim, üniversite mezunu siyah bir gencin aynı konumdaki beyaz bir gençle aynı fırsat eşitliklerine maruz kalmadığı  gerçeği Cosby evreninde kaale bile alınmıyordu. The Cosby Show, bu  çarpık “ırkçılık bahane, bak çalışan nasıl yapıyor” mitini onamasıyla çok eleştirildi, ama bu eleştiriler Bill Cosby’nin tatlı-sert komedisinin gölgesinde kaldı. Oysa Cosby’nin yapmaya çalıştığı tam da buydu: yıllarca stand-uplarında savunduğu; ünü ve “baba otoritesi” yerleştikçe üniversitelerde yaptığı konuşmalarda altını çizdiği; toplumsal eşitsizlikleri yenmeyi bireyin sırtına yükleyen bir değerler sistemini evlere sokmak: küfretme, pantalonunu çek, üniversiteye git, uyuşturucu kullanma, ailene itaat et, oku, övün, çalış, yüksel...Cosby, kızı Denise rolünü oynayan Lisa Bonnet’yi Mickey Rourke ile çektiği ve seks sahnelerinin yer aldığı Angel Heart filmi yüzünden kovacak kadar “temiz aile” imajına müptelaydı. Bill Cosby’nin “kendisi” ve Cliff Huxtable karakteri birbirlerine öyle bağlıydı ki, bir noktada ikisinin verdiği mesaj karıştı, harmanlandı bir bütün haline geldi. Hayali bir aileyi anlatan sitkomuna kendi ismini verirken tam da bunu planlamıştı Bill Cosby: evet ekranda doktor Huxtable var, ama siz Cosby şovu izliyorsunuz. Kulak kesilin!

İkonasının sırtını bu ahlakçılığa dayayan Cosby’nin kariyeri, tecavüz suçlamalarıyla düşüşte. Yıllarca kulaktan kulağa yayılan, ama “o yapmaz”; “yazarsak bizi mahveder” saçmalıklarıyla örtülen iddialar, genç siyah komedyen Hannibal Buress’in stand-up’ında gün yüzüne çıktı: “Bill Cosby’nin kendini beğenmiş yaşlı siyah amca tavrından nefret ediyorum. ‘Pantolonlarınızı yukarı çekin siyahlar. '80’lerde televizyondaydım. Sizinle üstten üstten konuşabilirim çünkü başarılı bir sitkomum vardı.’ Evet doğru, ama sen kadınlara tecavüz ettin Bill Cosby. Buradan çıkınca Cosby ve tecavüz kelimelerini Google’layın, göreceksiniz.” Buress’in bu sözlerinin videosunun viral olmasından sonra domino taşları hızla yıkıldı. Kasım ayından beri 35 kadın Cosby’yi tecavüz ve cinsel tacizle suçlayan açıklamalar yaptı. Aralarında Amerikan Vogue dergisinin kapağında yer alan ilk siyah model olan Beverly Johnson; supermodel Janice Dickinson; aktrisler; modeller; Playboy kızları; avukatlar; ve eğitimcilerin de olduğu kadınlar aynı giriş-gelişme-sonuca sahip hikayelerini anlatmaya başladı: kariyer tavsiyesi veya kariyerini ilerletme vaadiyle buluşma; The Cosby Show ile kalaylanan baba/mentor kisvesi altında güven kazanma; bir bahaneyle verilen/içkiye atılan ilaç ve tecavüz. Hikayeler 1965’den başlayıp 2004’ e kadar uzanıyor. Kadınların birçoğu suç işlendiğinde reşit bile değil.  

Zaman aşımı sağolsun, Cosby’nin hapis korkusu yok ama daha beter bir kaderle başbaşa: NBC yeni dizisini, Netflix ise yeni stand up programını henüz yayınlanmadan iptal etti; The Cosby Show’un tekrarları yayından kalktı. Adına burslar veren, danışmanlar kurulunda yer aldığı bazı üniversiteler Cosby ile bağlarını kopardı. Hollywood yıldızına kazınan “tecavüzcü” yazıları ve yıllarca görev aldığı donanmanın fahri rütbesini silmesi de cabası. Tabii tüm bu “oh olsun” gelişmelerin yanında hala cevaplanmayan bir utanç sorusu da var. 2004 yılında Cosby’yi dava eden tek isim olan Andrea Constand’ın iddiasını destekleyen ve “aynısı bana da oldu” diyen 13 tanığı vardı. Ancak Constand Cosby’le mahkeme dışında para karşılığı anlaşınca bu kadınların tanıklığına da başvurulmadı. Gizli tanıklardan biri, Barbara Bowman, son on senedir başına gelenleri anlatıyor, röportajlar veriyordu. Arkadaşları, avukatlar, hikayesine inanmamıştı. Bowman Washinton Post’a yazdığı yazıda şöyle sordu: “Tüm bu tepkiler, ancak Hannibal Buress, bir erkek Bill Cosby’e tecavüzcü dediğinde ortaya çıktı. Peki bana niye inanılmadı? Ben başıma geleni ilk anlattığımda, neden aynı şok ve tiksinti tepkisiyle karşılaşmadım? Neden ben, bir cinsel saldırı kurbanı, öne çıktığımda kurban suçlamasıyla daha da fazla haksızlığa uğratıldım? Kadınlar on seneden uzundur Cosby’nin suçları hakkında konuşuyorlar. Neden bizim hikayelerimiz viral olmadı?

Browman’ın sorusuna “çünkü erkek-egemen dünya hala berbat bir yer” demekten başka bir şey gelmiyor elimden.  Ama bu “viral” meselesi önemli. Sosyal medya sağolsun, böyle vakalarda öne sürülen “sanatıyla sanatçıyı ayıralım” argümanı, kurgulanmış özel hayatlarını “sana bir tuş kadar yakınım” sahte samimiyetinde kariyerlerini beslemek için kullanan sanatçılar devrinde artık pek işlemiyor. Instagramdan öğlen yediği kapuskayı, twitter’dan her fikrini öğrendiğiniz biri “Hitler haklıymış” dediğinde veya bir suç işlediğinde onu eserlerinden ibaret düşünmek zorlaşıyor. Woody Allen, John Galliano, Lars Von Trier gibi çarkın dışındaki starlar bile ağlara takılıyor. Bill Cosby, skandal patlak verdikten kısa bir süre sonra sempatik baba imajını hatırlatmak için bir kampanya yapmaya kalktı. Websitesinden Cliff Huxtable’ın şirin mi şirin resimlerini yayınlayıp hayranlarından altlarına replikler yazmasını istedi, hani şu artık bizim de çok iyi bildiğimiz caps cinsinden fotoğraflar...Sonuç tam bir rezaletti. Binlerce insan bu fırsatı Cosby’nin tecavüzcülüğünü hatırlatmak için kullandı. Cosby hemen websitesindeki eklentiyi durdurdu, ama artık çok geçti, capsler ışık hızıyla internette yayıldı.

Anaakım medya istediği kadar kulaklarını tıkasın, bu saatten sonra Cosby ve türevlerinin pek kurtuluşu yok gibi gözüküyor. Çünkü yaratıcı ve izleyicinin her saniye diyalogda olduğu yeni medya düzeninde, @CosbyFan’in sesi, CNN’in sessizliğini önemsiz kılabiliyor. İkonların sonu mahkeme salonlarında değil, sosyal medya platformlarında geliyor. Ama en fenası, kariyerini “iyi insan, ahlaklı insan” personasının üzerine kuran ikonların düşüşü. Tecavüz suçların en ağırı. Cosby gibi biri bu suçu işlediğinde sadece o değil, bizler de ona inandığımız için suçlu hissediyoruz. İşte en çok da bu yüzden, ikonlardan, hele ahlak bekçiliğine savunanlarından uzak durun derim. Çünkü ikonların düşüşü sert oluyor, hem onlar hem bizim için.