İyimserlik, Eleştiri ve CHP

Genel seçimler yaklaşırken solun kimi tanınmış simaları CHP’ye katılıyor, CHP’den milletvekili seçilebilmek için aday adayı oluyor yahut CHP’ye olan desteklerini açıklıyorlar. Genel olarak sol seçmenin de CHP’ye ılımlı baktığı söylenebilir. CHP konusunda solun sahip olduğu iyimserlik bir yandan iradi (öznel) değişikliklere karşı beslenen aşırı güvenden, diğer yandan da AKP’yi eleştirmekle yetinmenin kolaycılığından kaynaklanıyor. Hâlbuki Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP irdelenirken vaatlerin ve umutların ötesine geçmek gerekli. Böylece CHP’nin olası iktidarının getirip getiremeyecekleri daha net ortaya çıkabilir.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan seçilmesinin ardından CHP etrafında bir iyimserlik; romantik bir hava oluşmuşa benziyor. Zira Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlığında CHP’nin değiştiği, emekçilerden yana bir tavır aldığı, partinin yüzünü sola döndüğü düşünülüyor. CHP’nin bundan sonra toplumun sorunlarına eğileceği, toplumun farklı kesimlerini kucaklayacağı, işsizlik ve yoksulluk gibi sorunları çözmeye odaklanacağı umut ediliyor. Umut dolu bu romantik hava dikkatleri, bireylerin yaratabileceği düşünülen iradi değişiklere kaydırırken, CHP’yi toplumsal konumunu merkeze alarak değerlendirmeyi zorlaştırıyor. Bu ise olası bir CHP iktidarının AKP iktidarından çok farklı ve olumlu olacağına dair bir kanaat ortaya çıkarmış durumda. Hâlbuki CHP’nin kendine seçtiği hedeflere ulaşmasında belirleyici olan, bu partinin toplumla kurduğu ilişkidir. CHP Genel Başkan değişikliği ile halkçı bir söylem edinmiş olabilir; ama partinin halkla ve bilhassa toplumsal üretim ilişkileri ile kurduğu ilişki aynı kalmaktadır. Değişmeyen bu durum, bir yandan solun CHP’den beklentilerini temelsiz kılıyor. Öte yandan da toplumsal sorunların çözümünde CHP’ye güvenmek için pek bir sebep bırakmıyor.

CHP zenginlerin partisidir. Ancak bu zenginlik, temel olarak burjuvazinin yarattığı zenginlikten kaynaklanmaz; ailevi bağların, devletle kurulan eski ve yeni ilişkilerin bir sonucudur daha ziyade. Devlet bürokrasisi ve de entelijensiyadır CHP; devlet içerisinde ve devletin sivil topluma sızdığı yerlerdedir. Devletin memurudur CHP’li; ama kendisini memur konumuyla değil, devletle özdeşleştirir. Zenginliği, gururu ve özgüveni devletin zenginliğinden ve kendisini toplumdan devlet olarak ayrıştırmasından gelir. Memur olarak ücretli çalışan işçi sınıfından farkı olmadığını kabul etmez; devlet olarak halktan bambaşka olduğunu düşünür. Hem zenginliğinin hem de zihniyetinin temeli sivil toplumdaki üretim ilişkilerinden kaynaklanmadığı için CHP, büyük oranda asalak bir sınıfın temsilcisidir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun vaatleri bu durumun bir istisnası değil; en güzel göstergesidir. Kılıçdaroğlu göreve gelir gelmez seslendiği ilk kesim, üretimin dışına çıkmış olan emeklilerdir. Çiftçilerin sorunlarını mazot fiyatlarını düşürerek çözmeye çalışır ve yoksullukla mücadele için işsizlere aylık maaş bağlamayı önerir. Yeni Genel Başkanın yoksulluk ve üretimle ilgili sorunları toplumsal üretim ve bölüşüm ilişkilerine hiçbir şekilde dokunmadan para dağıtarak çözmeye çalışması tesadüf değil; partisinin üretimle kurduğu yüzeysel ve dışsal ilişkinin yansımalarıdır.

Öte yandan CHP, hali hazırda elit yahut elitleşme yolunda ilerleyen kesimlerden oluşur. Bu özelliğiyle de halkın kusurlarından uzaktır. Halk yobazlıkla, işsizlikle; Kürtlükle, Alevilikle; halkın dili şiveyle, küfürle; halktan kadınlar cahillikle, zorla örtünmeyle kusurludur. Ancak CHP günümüz toplumunun dinsel, dilsel, etnik ve kültürel marazlarından muaftır. Tuncelili bir Alevinin CHP Genel Başkanı olunca Aleviliğini unuttuğu gibi bir Kürt de CHP’li olursa Kürtlüğünden temizlenir; bir daha Kürt lafını ağzına almaz, genel olarak insan haklarından ve genel olarak yurttaşlıktan bahseder artık. Bu doğrultuda, özellikle yeni genel başkanlarının yönetimi altında CHP’nin toplumsal sorunlara karşı geliştirdiği politikaları sorgulamak gerekir: CHP’nin eğitim politikası nedir? Kürt sorununa karşı politikası; Aleviler konusundaki politikası nedir? Tekel işçilerinin sorununa karşı önerisi nedir? Kılıçdaroğlu CHP’sinin Hrant Dink davası ile ilgili tavrı nedir? Görülecektir ki aslında yenilenen CHP’nin Kürt sorununa karşı politikası yoktur; çünkü CHP için Kürtlük bir sorun değildir. CHP’nin Alevi sorununa karşı bir politikası da yoktur; çünkü CHP için Alevilik de bir sorun değildir. Toplumun marazları, CHP’nin marazları olmadığından bu sorunlar için öngörüsü ve önerebileceği belli başlı politikaları yoktur.

Bu nedenle CHP’nin elitizmi halkı ancak uzaktan sever, halk için uzaktan uzağa içi parçalanır. Kılıçdaroğlu CHP’si AKP’ye karşı halkı savunur; işçilere, yoksullara, azınlıklara güzellemeler düzer. Halk sefaletten kurtulsun ister, herkes barış içinde mutlu yaşasın ister. Öyle ki kendi için hiçbir şey istemiyor gibidir; CHP’nin kendine ait çıkarları yokmuş gibidir. Ancak, Marx’ın burjuvaziyle mücadele eden feodal aristokrasi için söylediklerini CHP için de yorumlamak uygundur: Halkı kendi ardına toplayabilmek için yenilenen CHP bayrak yerine proleter sadaka torbasını dalgalandırır. Ama halk onun ardına takıldığı her defasında, sırtındaki hanedan armasını görür[1]. CHP’nin taşıdığı armanın üzerinde elitizmini temsil eden beyaz bir mendil, devlete dayanan zenginliğini temsil eden bir koltuk ve gerektiği zamanlarda kullanılmak üzere askerin silahı vardır. CHP, kendisine bu armayı bahşeden siyasal sistemin lider savunucusudur. Öyle ki, bu sistemin içerisinde meydana gelen değişikleri ya da bu sistemin kendisini değiştirme yönündeki girişimleri tespit etme konusunda sismometreden daha hassastır. Bayrağını salladığı proletarya ne vakit bu sisteme dokunulmasını gerektiren bir hak talebinde bulunsa, CHP ya sessiz ya da savunmada kalır.

Toplumla kurduğu bu ilişki değişmediğinden, genel seçimlerin arifesinde CHP’nin çektiği en büyük sıkıntılardan biri politikasızlıktır. CHP’nin toplumsal sorunlara yönelik politika geliştirme yönündeki zaafının ilk göstergesi, bu sorunları kişiler üzerinden tartışıp çözme gayretidir. Partinin kendisi sesini kısmadan “işçi sınıfı eziliyor” yahut “Kürtler vardır” diyemez, Alevilere kamu önünde seslenemez. Ancak bu sözleri kendi adına söyleyebilecek kişileri partisine alır. Böylece CHP politika değil, kişi portföyünü geliştirir. CHP’yi destekleyen solcular da bu portföy içerisinde yerlerini almış olurlar. CHP, kendisinin temsil etmediği ve açık yüreklilikle savunmaya gönlü varmadığı proletaryanın haklarına, solcuları partiye ithal ederek yer vermiş olur. Partinin politikasızlığının ikinci göstergesi ise şudur: CHP’nin tek tük de olsa önerdiği politikalar, aslında AKP’nin izlediği politikaların modifiye edilmiş halidir. Dikkatli gözler fark edeceklerdir ki CHP, AKP’nin toplumsal sorunlara dair politikalarını değil, AKP’nin kendisini eleştirir. CHP, AKP’nin sürdürdüğü politikaların skandal yönlerini değil, AKP’nin ve AKP’lilerin skandallarını ortaya çıkarır. Zira CHP, AKP’nin politikalarının alternatifi olmaktan ziyade AKP’nin alternatifidir. AKP türban açılımı yapar. CHP bu politikayı AKP’den daha iyi yürüteceğini söyleyerek çarşaf açılımı yapar. AKP Roman açılımı yapar, CHP bu politikayı AKP’den daha iyi yürüteceğini söyleyerek “ille de Roman olsun” açılımı yapar. AKP polisleri askerlikten muaf tutar, CHP daha çok kişiyi muafiyetten yararlandırmaya çalışır. Görülüyor ki CHP’nin meselesi AKP’nin politikalarıyla değil, AKP’nin iktidar olduğu gerçeğiyledir. CHP kontrolünde olduğu müddetçe benzer politikaların izlenmesinde hiçbir beis yoktur.

Böyle olunca politik vizyonu açısından Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP’nin AKP’den bir adım daha ileri olduğuna dair elle tutulur pek bir şey yok gibidir. O halde öznelci ve romantik bir yaklaşımı terk ederek CHP’nin toplumla ve üretimle kurduğu ilişkiye odaklanırsak şunu söyleyebiliriz: Yeni bir kadro ile yönetilmekte olsa da CHP’nin yürüttüğü muhalefet, toplumun sorunlarına dair somut politikalar önermemekte ve AKP politikalarından pek de farklılaşmamaktadır. Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP’yi sol için çekici kılan emekten yana tavır da yapısal ve kalıcı olmaktan, toplumsal üretim ilişkilerine dokunmaktan uzaktır; daha ziyade söylem düzeyinde ve temelsizdir. Kılıçdaroğlu CHP’sinin halkçılığının bu temelsiz niteliğini fark etmek öyle zor da sayılmaz. Bu durumda CHP’yi sol için çekici kılan (yahut sol ile CHP’yi ortaklaştıran) başka unsurlara bakma ihtiyacı doğuyor.

Bu unsurlardan biri, CHP çatısı altında AKP’yi eleştirmenin rahatlığı, kolaylığı ve verimliliğidir. Önceki paragraflarda değinildiği gibi, CHP’nin yürüttüğü muhalefetin belkemiğini oluşturan şey toplumsal sorunlara dair geliştirdiği muhalif politikaları değil, AKP eleştirisidir. Bu haliyle CHP kendisini olumlu bir şekilde, farklı ve yapıcı önerileriyle var etmez. CHP, “AKP’nin olumsuzu” yahut “AKP olmayan” olarak karşımızda durmaktadır. Bu nedenle CHP, ortak yönleri AKP sevmezlik olan farklı kişi ve gruplar için bir çatı işlevi görür. Sol da CHP’de birleşerek, burjuva AKP karşısında tek ve güçlü bir toplumsal blok oluşturmayı, AKP’ye karşı muhalefeti güçlendirmeyi planlıyor. Bu birleşme solculara, en iyi yaptıkları şeyi, yani burjuvazi ve liberalizm eleştirisini daha yüksek sesle yapabilme olanağı veriyor. Böylece halka, AKP’nin burjuva reformlarıyla kazanacak hiçbir şeyleri olmayıp ellerindeki avuçlarındaki haklarını da yitirdiklerini/yitireceklerini çok daha rahat ve çok daha güçlü anlatabiliyorlar. Geniş kitleler karşısında burjuvazi eleştirisi yapmak, solculara uzun zamandır uğruna ter döküp de elde edemedikleri bir fırsatı sunmuş oluyor. Mesele şudur ki eleştiri yapıcı, kurucu ve savunucusunu diğer siyasi alternatiflerden farklılaştıran politikalarla desteklenmediği müddetçe olumsuz bir tavırdır. Tek başına eleştiri topluma bir şey önermez ve bu haliyle de kurudur, sığdır. AKP eleştirisi üzerinden CHP’ye katılan sol da CHP’nin politikasızlığına kendisini dahil etmiş olur. Eleştirel sesi istediği kadar güçlü çıksın, politikasız bir sol ise ne kadar kuru ve ne kadar sığ olduğunu göstermektedir.


[1] K. Marx; F. Engels (2005). Komünist Manifesto ve Komünizmin İlkeleri. Ankara: Sol, s.144