Yönetmenin Elinde Patlayan Film, “İmralı Sorguları”!

1999 yılında uluslararası işbirliği ile yakalanan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın, İmralı Adası’ndaki sorgusu sırasında gizlice çekilen görüntüler İP (İşçi Partisi) tarafından dolaşıma sokuldu. Ancak görüntüleri dolaşıma sokanlar adına üzücü olan, görüntülerin yeterince, hatta neredeyse hiç etki yaratmaması oldu. Oysa bu görüntülerden sonra PKK içinde saflaşmalar başlayacaktı, Kürt halkı kendilerine “önderlik” olarak gördüğü kişinin aslında yıllarca savaştıkları devletin bir “emir eri” olduğunu anlayacaktı. Hatta hâlihazırda adına her ne kadar müzakere diyemiyor olsak da on beş aydır devam eden çatışmasızlık hali son bulacak ve yeniden iç savaş göz kırpacaktı. Tüm bunları ve dahi çok daha fazlasını umut ederek yayımlanan sorgu görüntüleri bu etkilerin hiçbirini yaratmadı. Hele Kürtler için, yayımlanan görüntüler TV’lerde sıkça gösterilen sinematografik açıdan oldukça zayıf, sürekli aynı konuyu işleyen ve izleyicide ortak duygu yaratmayı hedefleyen düşük bütçeli başarısız bir film serisiydi.

Sorgu görüntülerinde her ne kadar sorguyu yapan zatın nur cemalini göremesek de, kendisinin eski JİTEM’ci H. Atilla Uğur olduğunu biliyoruz. Atilla Uğur, gizli kamera kullanarak çektiği bu görüntüleri sonradan “senaryo” haline de getirmiş, hatta hızını alamayıp kitap yapmış. Birinci baskısı Eylül 2011 yılında yapılan ve Abdullah Öcalan’ı Nasıl Sorguladım-işte gerçekler gibi iddialı bir isimle çıkan kitap Kaynak Yayınları tarafından basılmış. Kitabın en son, on ikinci baskısı mevcut.

Şimdi sorgu görüntülerinin istenen etkiyi neden yaratmadığına tekrar dönelim; bahsi geçen kitap zaten sorgu görüntülerinde başarısız montajlarla eklektik biçimde sıralanmış görüntülerin çok iyi olmasa da en azından daha okunaklı tam metni. Yani sorgu görüntülerinde, Öcalan’ın konuşmalarından cımbızla çekilip mesaj verilmeye çalışılan bölümlerin çok daha fazlası kitapta zaten mevcut. Öcalan’ı nasıl sorguladığını anlatan JİTEM’ci Atilla Uğur, sorgu boyunca milli hassasiyetlerini en üst düzeyde tutup, Öcalan’a tavsiyeler vermekten de geri durmuyor. Hatta zaman zaman kendisine verilen görevi o kadar içselleştiriyor ki, Öcalan’ı uluslararası istihbarat örgütlerinin değil de, kendisinin ve ekibinin yakaladığını bile düşünebiliyorsunuz; konuşmalarını okuyunca. Atilla Uğur, sık sık Öcalan’ı derin bilgelik barındıran tek kelimesiyle susturduğunu vurguluyor. Hatta elleri kelepçeli, gözleri bağlı, (Uğur’un ifadesine göre başına çuval geçirilmiş) nerede ve kimin elinde olduğunu bile bilmeyen Öcalan’ın kulağına eğilip “Apo, bir varmış, bir yokmuş” demeyi büyük bir cesaret ve zafer edasıyla anlatıyor. Ya da Öcalan’ın kaldığı hücreye gidince, Öcalan’ın hemen doğrulmasını ve “odanın hemen yanındaki tuvaleti kullanmıyor musun, burası leş gibi kokuyor, bunca insanı nasıl idare ettin sen” gibi çirkin cümleden sonra Öcalan’ın renginin değiştiğini keyifle anlatıyor. Böyle bir adam.

JİTEM’ci Atilla Uğur, bozuk bir üslupla, hatta yer yer sokak diliyle yazdığı sorgu güncesiyle tarihe geçeceğini düşünüyor olabilir. Atilla Uğur tarihe geçer mi geçmez mi bilinmez, ancak geçecekse daha çok 1990’lerın başlarında Kızıltepe başta olmak üzere gerçekleşen faili meçhul cinayetlerle anılacak gibi.

GÖRÜNTÜLER NEDEN 15 YIL SONRA YAYIMLANDI?

Bu soru esasında bizi çok derin düşüncelere gark eden bir soru değil, zira AKP-Cemaat kavgasında Kürt Hareketi’nin taraf olmaması, kendi başına bir alternatif olması, henüz resmi bir adım atılmamış ve adına müzakere diyemesek de on beş aydır süregiden çatışmasızlık hali bu sorunun ana eksenini oluşturuyor. Benzer şekilde Ortadoğu’da Kürtlerin ciddi bir güç haline gelmesi ve Öcalan’ın gittikçe nüfuz alanını genişleten bir lider haline dönüşmesi de bu sorunun cevaplarından biri. Dağlarda binlerce savaşçısı olan, kentlerde milyonlarca taraftarı ve meşru demokratik zeminde parlamentoda temsiliyeti olan bir hareketin liderine yönelik olarak dolaşıma sokulan malum görüntüler, devletin (derin ya da yüzeysel, paralel ya da dikey) 30 yıldır çevirmeye çalıştığı filmin kısa bir tekrarı. Öcalan, bugünTürkiye, Suriye, İran Kürtleri üzerinde neredeyse en bağlayıcı güç, Irak Kürtleri üzerinde de açık bir etkisi söz konusu. Yani Ortadoğu kazanında dört parçaya ayrılmış Kürtler üzerindeki en kapsayıcı ve pratik anlamda bağlayıcı lider. Milyonlarca insanı tek bir amaç uğruna bir pratiğe yöneltebilecek Ortadoğu’daki tek lider belki de. Tüm bunlar birlikte düşünüldüğünde, egemenler açısından Öcalan bir tehdittir ve zaten tutsak olduğu için en azından itibarsızlaştırılmalıdır.

ÖCALAN HAİN Mİ?

PKK lideri Öcalan, yakalandığı günden beri bazı sol çevreler de dâhil olmak üzere mücadeleyi satmakla ve devletle işbirliği yapmakla suçlanıyor. Bu tartışmaları besleyen temel argümanlar, Öcalan’ın savunmaları ve onurlu bir barışı silahlı mücadelenin yerine koyup ulus-devlet yerine demokratik bir cumhuriyet formülü geliştirmiş olmasıdır. Öcalan’ın bu yaklaşımlarından dolayı PKK içinde de 1999’dan sonra bazı ayrışmalar oldu, ancak Öcalan yine örgüt üzerindeki etkisini sağlamayı başardı ve Kürtler, Öcalan’ın yolunu doğru buldu. Derin, dikey, paralel, düz vb. devletin, Öcalan’ı kendi halkına ve mücadelesine bile ihanet ettiği tevatürünü yayması ve bundan beslenmesi gayet anlaşılabilir, zira devletler bunu yapar. Ancak bir kısım solun da devletle aynı düşüncede olması 99’dan bu yana hiç değişmedi. Bir kısım solun bu ruh haliyle hareket etmesi gerçeklikve pratik politikadan uzak olmalarına bağlanabilir hatta politik bir özne olmamaları da bununbir nedenidir. Her şeyden öte son tahlilde devletle söylemsel bir paralellik arz ediyorlar. Gelelim Öcalan’ın sorgu kayıtlarındaki üst üste bindirilmiş konuşmalarından dolayı hain sayılıp sayılamayacağına: Öncelikle Öcalan bu konuşmaları ilk defa yapmıyor, savunmalarında ve daha önceki birçok yazı ve demecinde hem Kürtlere hem de PKK içindeki bazı isimlere yönelik eleştirileri söz konusu. Hatta daha ağır eleştirileri de mevcut. İkincisi, bu görüntüler yayımlanmadan önce, yazının başında da belirttiğim gibi zaten kitap olarak basılmıştı. Öcalan ve PKK hakkında az da olsa malumatı olan tüm kişi ve çevreler bunu bilir.

ÖCALAN GÜÇLENDİ Mİ?

Bu topraklarda psikolojik savaş ve kirli taktiklere en çok aşina olan halk sanırım Kürtlerdir. Kürt halkının psikolojik harp taktiklerine bağışıklığı bir hayli güçlü ve bu bağışıklığı yaratan da bizzat devletin kendisi. Otuz yıl boyunca, Öcalan’ın bebekleri kestiğini, kadınlara tecavüz ettiğini, dağda harem kurduğunu, ayda bilmem kaç bin dolar maaş aldığını zikreden propagandalar yapıldı. Hatta Ermeni, Rum kökenli olduğunu söylemekle psikolojik harp yürüteceklerini düşünecek kadar çirkinleştiler. Ancak bunların hiçbiri Öcalan’ın Kürtlerin gözünde “önderlik” olmasına mani olamadı, bilakis yürütülen psikolojik savaş Öcalan’ı daha da değerli kıldı Kürtlerin gözünde. Yayımlanan sorgu görüntüleri de bu psikolojik savaşın yeni bir ürünü. Görüntülerde bir halkın lideri ve Ortadoğu’daki en önemli liderlerden biri olan Öcalan’ın tutsaklık ve tecrit koşullarından faydalanıp, aklı sıra küçümseyici bir üslupla sorgu yapan eski bir JİTEMCİ var. Ne diyelim, daha iyi filmler de izlemiştik, tutmamıştı.

[email protected]