Nükleer Anlaşmanın Ardından: İran Muhalefeti İçin Yol Ayrımı
İran ve P5+1 ülkeleri arasındaki nükleer anlaşma somut sonuçlarını vermeye başlıyor. Ambargoların kalkmasıyla eşzamanlı olarak Cumhurbaşkanı Ruhani, bu satırların yazıldığı sırada halen devam eden Avrupa turuna çıkmış durumda. Aslında Lozan görüşmelerinden beri anlaşmanın sonuçlarına dair tartışmalar hem İran içinde hem diasporada hem de uluslararası çapta sürüyor. Bu tartışmaların yaygın başlıklarından biri de anlaşmanın İran’daki siyasi rejim yapısına ne gibi etkileri olacağı.

Özellikle İran’ın yurtdışında yasak olan ancak uydu antenler aracılığıyla yaygın biçimde izlenen diaspora kanalları olarak niteleyebileceğimiz BBC Farsça vb. kanallarda dönen tartışmalarda bir yandan “Batı ile uzlaşmanın İran rejimini ülkedeki siyasal ortamı biraz olsun açmaya itebileceği, örneğin sivil toplum kuruluşlarının eski Cumhurbaşkanı Hatemi dönemindeki gibi yaygın faaliyet edebileceği” gibi, diğer yandan “Batı’nın ve İsrail’in savaş, ambargo vb. tehditlerinden de kurtulan rejimin var olan siyasi sistemi engel tanımadan devam ettireceği” şeklinde öngörüler var. Yani hem iyimser hem kötümser ihtimallerde de temel aktör olarak Batı ve onun İran rejimini neye zorlayıp zorlayamayacağı baz alınıyor zihinlerde. Tabii burada, söz konusu öngörüleri dile getiren kesimin muhalefetin reformcu kanadını temsil ettiğini eklemek lazım.

Radikal muhalefet, örneğin sol, en başından beri kesin bir yaklaşım sergileyerek söz konusu anlaşmanın ülkede düzen içi reform ve demokratikleşme aldatmacalarına zemin hazırlamaması gerektiğini yazıp çizdi. Ancak bu net tavır, peşinden somut bir çözüm önerisi getiremediği ve ülke içindeki gençliğe buna uygun bir örgütlenme alternatifi sunamadığı için, muhalefet adına sesi en çok yankı bulan kesim düzen içi reformist cenah oluyor.

Reformist Hareket ve Yeni Orta Sınıf
Reformist hareketin tabanını oluşturan kesim olan yeni orta sınıf aslında kuruluşundan itibaren İran’da toplumsal muhalefetin ana aktörü oldu. 1920’lerde Rıza Şah’ın İran ulus devletini kurmasıyla ve modern eğitim sistemi ile bürokrasiyi oluşturmasıyla birlikte eğitimli ve vasıflı işgücüne duyulan ihtiyaç bu sınıfı meydana getirdi. Her ne kadar ideolojik söylem itibarıyla, özellikle sekülerizm ve milliyetçilik boyutlarında bu sınıf, Pehlevi rejimiyle aynı çizgide olsa da, siyasal özgürlüklerin bastırılması ve halkın karar alma süreçlerinden dışlanması bu sınıfı Şah’a karşı muhalefetin direği haline getirdi: Bu muhalefet 1940’larda Tudeh Partisi, 50’lerde Musaddık önderliğindeki Milli Cephe ve 1960’lardan sonra Halkın Fedaileri ve Halkın Mücahitleri gibi gerilla örgütlerinde vücut buldu. Devrimde orta sınıfın geleneksel katmanlarıyla yani pazar esnafı ve orta sınıf ulemayla karşı karşıya gelen yeni orta sınıf muhalefeti, Şah’ın devrilmesinin ardından bir süre geçici hükümette liberal kişi ve gruplarca temsil edilse de daha sonra İslam Cumhuriyeti Partisi önderliğindeki radikal muhafazakâr cenah tarafından tasfiye edildi. Geçici hükümetin tasfiyesi ve yeni rejimde sistemin yerleşmesinin ardından bu sınıf, özellikle Humeyni’nin yerine gelen ve halen ülkenin dinî lideri olan Hamaney’e karşı gelişen toplumsal muhalefetin ve sivil toplumcu hareketin ana aktörü oldu. Bu hareket son atılımını 2009 yılı seçimlerinin ardından Mir Hüseyin Musavi’nin liderliğinde Ahmedinejad karşıtı protestolarda gerçekleştirdi.

Siyasi Elit Arasındaki Çatışma
Nükleer anlaşmanın İran tarafının aktörü olan Cumhurbaşkanı Ruhani’nin, dinî lider Hamaney tarafından onaylanarak 2013’te bu makama aday olmasına ve galip gelmesine izin verilmesinin altında da, sistemin 2009’dan beri artan ve siyasi eliti bölme noktasına gelen reformcu-muhafazakâr çatlağına iki kutba da eşit mesafede duran bir “orta yolcu”yu başa getirerek çözüm bulma çabası yatmaktadır. Öte yandan Ruhani’nin oyların çoğunluğunu kazanması, onun seçim kampanyasında başta Mir Hüseyin Musavi, eşi Zehra Rahnevard ve 2009 protestolarının diğer reformcu lideri Kerrubi’nin şu anda tutuldukları ev hapsinden serbest kalacağı olmak üzere, reformcuların temel taleplerini seslendirmesi nedeniyledir. Şimdilik Ruhani, her ne kadar reformcu liderler ev hapsinde tutulmaya devam etseler de, Batı’yla anlaşmayı gerçekleştirerek yeni orta sınıfa ve şehirli genç seçmenine verdiği sözlerden birini tutmuş oldu. Bu, Ruhani hükümeti ve reformistlerin hanesine yazılan bir başarı notu olarak, dinî lider Hamaney’in başını çektiği ve aslında sistemin iplerini ellerinde tutan muhafazakâr cenahı karşı hamle refleksine itti: Bu refleks kendisini, muhafazakârlarca yönetilen bir kurum olan Anayasayı Koruma Şurası tarafından, yaklaşık bir ay sonra yapılacak olan meclis seçimlerinin, çoğu reformcu olan yüzden fazla adayının veto edilmesiyle gösterdi. Vetoyu eleştiren Ruhani’nin sözlerinin Cumhurbaşkanlığı sitesi ve devlet televizyonunda sansürlenmesi, İran sisteminde Cumhurbaşkanlığı makamının gücü ve hareket alanının sınırlarını göstermesi açısından önemli.

Ülkenin siyasi eliti arasındaki çatışma sürerken, ambargonun kalkmasıyla birlikte aynı kutuplaşma toplum bazında da artacak gibi görünüyor. Zira Batı yatırımlarının başlaması ve ekonominin canlanmasıyla birlikte bir yandan yeni orta sınıf büyüyecek, diğer yandan da ülkenin en örgütlü ekonomik gücü olan ve doğrudan Hamaney’e bağlı olan Devrim Muhafızları ordusunun rant gelirleri bu yatırımlar aracılığıyla artacaktır. Burada ülke içi muhalefetin söylem alanını kısıtlayan en büyük sorunlardan biri, Devrim Muhafızları vb. oligarşik yapıların kendilerini Humeyni’nin deyimiyle “mustazafların” (ezilenlerin) temsilcisi olarak sunması ve buna paralel olarak muhafazakâr cenahın popülist söyleminin hâlâ toplumda yaygın biçimde karşılık bulması. Yani Şah döneminde kendini siyasi elite ve monarşiye karşı konumlandıran “devrimci” yeni orta sınıf, bugün, devrim sonrası İran’da, kendini “mustazaflara” karşı konumlandıran “karşı devrimci” bir grup olarak yansıtılıyor. Orta sınıfın düzen içi muhalefet alternatiflerine sıkı sıkı sarılması ve 1940-1979 arası geçmişinin aksine radikal parti ve söylemlerden uzak durması, bu etiketlenmenin ağır yükünden kaçma ve meşruluğunu ispatlama çabasıyla açıklanabilir. Bu çabanın ve düzen içi kalma ısrarının ne kadar süreceğini ise zaman gösterecek.