Ruh Kuryeciliği
Bir motorlu kuryenin sahip olması gereken özellikler nelerdir? Bu kişinin taşıyacağı, götürüp getireceği, bir elden diğerine teslim edeceği malın bir evrakla sınırlı olduğunu söyleyebilir miyiz? Günümüzün “esnek”[1] ekonomisinde işin tek bir eylemle tanımlanmasının o kadar da basit olmadığını görüyoruz. Bunu iş ilanlarından takip etmek mümkün. Örneğin bilgi teknolojileri alanındaki bir firmanın motorlu kurye pozisyonu için verdiği bir ilan, tam da günümüz iş tanımının nasıl şekillendiğini gösteriyor. İlanda “genel nitelikler” başlığı altında ilk koşul olarak “motor sahibi olma, motor kullanma ehliyeti ve deneyimi” verilmiş. Ama hemen ardından kuryemizden tam da bir satış elemanı için aranılan özelliklere sahip olması bekleniyor. İlana göre bu kişi “insan ilişkilerinde başarılı, dinamik, Prezantabl”, “diksiyonu düzgün”, “pozitif düşünce ve davranışlı, istekli, dinamik, analitik düşünen gelişime açık”, “temsil ve satış kabiliyeti yüksek, takım çalışmasını ve Teknoloji’yi seven”, “müşteri odaklı ve müşteri memnuniyetine önem veren”[2] gibi özellikler taşımalıdır. Bir kuryeden bu kadar çok şey beklenmesi şaşırtıcı! “İş Tanımı” kısmında ise şunlar yazıyor: “Çağrı merkezimiz tarafından yapılan satışların evrak toplamasını kendi motoruyla toplayabilecek, ben değil biz duygusu ile hareket edebilecek, AKTİF, ÇALIŞKAN, SORUMLULUK SAHİBİ çalışma arkadaşları arıyoruz.” Burada işin tanımından çok bu işi yerine getirecek kişinin bireysel özelliklerine vurgu yapılıyor gibi görünüyor. İlanı verenlerin gözünde kuryenin kişilik özelliğinin işin tanımından hatta işin kendisinden daha önemli olduğu sonucunu çıkartabiliriz. Ancak iş tanımını maddi olmayan ekonomik üretim çerçevesinde yeniden değerlendirdiğimizde durumun bundan daha karmaşık ve köklü olduğu anlaşılır.

“AKTİF, ÇALIŞKAN, SORUMLULUK SAHİBİ” gibi sıfatlar neden aranılan kişilik özelliklerinin art arda sıralandığı “Genel Nitelikler” kısmında değil de “İşin Tanımı” başlığı altında verilmiş? Bunun birbiriyle ilişkili iki yanıtı olabilir. İlkini Maurizio Lazzarato’nun maddi olmayan emek tanımıyla açıklayabiliriz.[3] Lazzarato, post-Fordist dönemde iş ve işgücünün klasik tanımlarının, maddi olmayan üretim ve emek koşulları altında önemli bir değişime uğradığından söz eder. Günümüzde temelde yapılan iş, Fordist dönemin aksine sanayi mallarının üretimi, taşınması vs. değil, maddi olmayan iletişim akışının sağlanmasıdır. Dolayısıyla öznellik artık iş tanımında ve icrasında aktif rol oynar.

İkinci açıklama ise belirtilen sıfatlarla ilgilidir. Bunlar firmanın belirlediği ideal çalışan özelliklerini gösterir, kısaca elemanın kuracağı öznelliğin genel bir reçetesini sunar. Çalışanın motoru iyi, trafik kurallarına uygun kullanması gibi işin teknik özellikleri üzerinde durulmasına gerek yoktur ama öznenin kendisini çalışkanlık vs. gibi direktifler çerçevesinde kurması beklenmiştir. Burada ücretlendirilecek şey, motor kullanımı, evrak teslimatı gibi eylemler değil, Hochschild’ın belirttiği gibi iş tarafından kolonize edilen benliğin[4] kendisidir. Ya da Hochschild’ın öz kendilik fikrine karşı Weeks’in[5] itirazını takip eder ve şöyle diyebiliriz: İç-dış diye bir ayrım yoktur, iş ile yaşam birbirinin içine girer ve her ikisi de öznenin sürekli yeniden kurulmasında etkili olur.[6] Şu durumda kurye adayının ne olduğu değil -işin tanımı gereği- iş sürecinde neye dönüşmesi beklendiği sonucuna ulaşabiliriz.

İş tanımında yer alan bir başka ilgi çekici ifade ise “ben değil, biz duygusu ile hareket” meselesidir. Buradan anlaşılan şudur ki kurye sürekli hareket halinde olacak -ki bu özerkliği imler- ancak diğer yandan asla bireysel hareket etmeyecek, yanında sürekli “biz”i (firmayı) taşıyacak, hatta “biz”in kendisi olacaktır. Böylece hareket “biz” ile koşullanmış olur. Kurye, müşteriler karşısında “biz”i temsil edecek, firma ile dışarısı arasında bir “arayüz”[7] görevi sürdürecektir. Kuryenin iş uzamı sürekli değişmekte, bu sayede kişi, farklı insanlar ve sosyal gruplarla karşılaşmaktadır; yani uzam durağan, ilişkiler sabit değildir ama bu sabit olmayan uzam içerisindeki sınırsız sayıdaki hareket “biz” ve “biz”in içine doldurulan (hiyerarşi-komuta, piyasa talepleri gibi) kimi yükümlülükler tarafından koşullanmıştır. İşin aslı iş basit, kaygan, hareketlidir; ağır olan bu “biz” zamirinin içini nelerin doldurduğudur. Çünkü bir kez “biz”den olduğunda bunun bedeli aidiyet kefaleti olan esnek çalışma saatleri (boş zaman ile iş zamanı arasındaki ayrımın ortadan kalkması ya da zayıflaması), buyrukların, taleplerin karşılanması, biz grubuna ait davranış özelliklerinin geliştirilmesi, uymayanların ise bastırılmasıdır. Kişi evrak almak üzere görüştüğü müşteriler karşısında asla kendi değildir, biz’in bir temsilcisi, bütünün parçası, firmanın yüzü, ruhudur. Böylece “çalışanın ruhu”, özerkliğe özendirilse de “fabrikanın bir parçası”[8] haline gelmiştir. Öte yandan kuryelik, tam da Guy Standing’in “prekarya” sınıfı olarak nitelendirdiği bir emek türü içerisinde yer alır.[9] Herhangi bir iş güvencesi, sosyal hakları ya da kariyer beklentisi olmaksızın geçici işlerde çalışanların, ne bulduysa yapan “kentli göçebe”[10] göçmenlerin, çok az ücretlerle çalıştırılan gençlerin oluşturduğu bu sınıfta işinde yükselmek gibi bir beklenti yoktur.[11] Böyle bir işte güvencenin ve sürekliliğin eksikliği, herhangi bir “biz”in oluşumunu engeller niteliktedir. İşin “esnekliği” sabit bir kişiliğin kurulmasını ya da ekonomik açıdan “biz”i kuran belirli bir bağlılık duygusunun oluşmasını engeller.[12]

Kurye adaylarında aranılan genel nitelikler, post-Fordist ekonomik koşulların maddi olmayan emek niteliklerine yöneliktir. Buna göre çalışanlardan beklenen temel kriter, teknik beceri ya da deneyim değil, akışa uyum sağlayan, sosyal yeteneklere sahip, iletişim kurmakta zorluk çekmeyen, koordine çalışmayı bilen hareketli bir özne olmalarıdır. Buradan da anlaşılıyor ki çalışan maddi olmayan boyutta da bir tüketici olmalı ve post liberal dönemin kıymetlendirdiği (volarizasyon) yani paraya dönüştürülebilecek duygu ve kişilik özelliklerini edinmelidir. Bu açıdan iş ilanına başvuran kişinin üretim-tüketim ilişkilerinin hem bireysel hem sosyal çevrimini sağlaması beklenir, yani Lazzarato’nun deyimiyle bu kişi bir “arayüz” olmalıdır. Bunun temel koşulu da iş ilanında vurgulandığı gibi iletişim yeteneğidir. Çünkü burada asıl üretim “sosyal ilişkilerin üretimidir”.[13] İlanda “Genel Nitelikler” kısmında “olumlu” kişilik özelliklerinin neden art arda sıralandırıldığı böylece netlik kazanıyor. Bu kişinin Fordist ekonomik koşullardaki gibi işin teknik becerilerine sahip olmasının (motor kullanma becerisi) pek bir önemi yoktur. Önemli olan onun sürekli akış halinde olan bir şebekenin ya da ağın içinde olması ya da bunu sürdürebilir özelliklere sahip olmasıdır. Kuryeden kendi motorunun olmasını beklemek bile işin sosyal boyutuyla ilgilidir; çünkü bu sahiplik onun maddi anlamda da bir tüketici olduğunun, böylece sosyal biri olarak kabul edilebileceğinin bir göstergesidir. Öte yandan kurye adayından para kazanmasının koşulu olarak belirli bir miktarda para harcamış ve yatırım yapmış olmasını beklemek, günümüz esnek ekonomik koşullarında risk-başarı ilişkisindeki dengesizliği gösterir.

Şu durumda söz konusu kuryelik yalnızca evrak taşımayla alakalı olamaz. Bireysel niteliklerin, işin icrasından (evrak ulaştırma) daha ayrıcalıklı olarak sunulması, alınıp verilecek, taşınacak malın, evrak yerine, firmayı temsil eden kişilik özellikleri olduğunu anlıyoruz. Taşınan, iletilen hatta üretilen maddi evraktan öte maddi olmayan kişiliğin kendisi, “firmanın ruhu”dur. Kısaca burada maddi bir malın değil, maddi olmayan bir ürünün taşınmasından söz edebiliriz. Bu ürün, çalışanın kendisi tarafından ancak piyasa talepleri doğrultusunda üretilen, çizilen bir profildir.

Başa dönersek, ilanda, iş tanımının kişilik niteliklerinden daha zayıf kaldığından söz etmiştim. Ancak iş, aranılan niteliklerin gölgesinde kalmış değildir, çünkü bizzat iş tanımı, istenilen genel nitelikler, yani kişilik özellikleri tarafından çizilmiştir. Yapılacak iş sosyal ilişkiler ağının kurulması, sürdürülmesidir. Günümüzün temel dinamiği -ya da üretim döngüsünün temelinde yatan güç- artık iletişimdir. Dolayısıyla iletişim akışının kurulması ve sürdürülmesi için gerekli olan işgücünün haliyle öznelliğe yaslanması gerekir. Buna bağlı olarak işin tanımı ve icraatı, emekçinin iletişimsel yeteneklerinden, sosyal becerilerinden ayrı düşünülemez. Yani bu iki alan (iş ile işçinin kişisel özellikleri) şu durumda iç içe girmiştir; “iş tanımı” ile aranılan “kişilik özellikleri” arasındaki sınırlar silikleşir.

Dolayısıyla kişiliğin kendisi iş tanımının içinde yer alır, hatta onun sınırlarını çizer. Bu da bizi Kathi Weeks’in gösterdiği gibi iş ile yaşamın herhangi bir “dışarıda”ya yer bırakmayacak ölçüde iç içe girdiği[14] post-Fordist ekonomik yapıya gönderir. Bu ortamda iş, artık ruh kuryeciliğine dönüşmüştür.
[1] Bkz. Richard Sennett (2014). Karakter Aşınması. (çev. Barış Yıldırım). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

[2] http://www.kariyer.net/is-ilani/teleser-bilgi-teknolojileri-motorlu-kurye-1507458

[3] Maurizio Lazzarato (1996). “Immaterial Labor” (çev. P. Colilli ve E. Emory). Radical Thought in Italy içinde, P. Virno ve M. Hardt (Ed.). Minneapolis: University of Minnesota Press, 2006, s. 132-167.

[4] Arlie Russell Hochschild (2003). The Managed Heart: Commercialization of Human Feeling. California: University of California Press.

[5] Kathi Weeks (2007). “Life Within and Against Work: Affective Labor, Feminist Critique, and Post-Fordist Politics”, Ephemera 7(1), s. 233-249. http://www.english.ufl.edu/mrg/readings/Weeks,%20Life%20Within%20and%20Against%20Work.pdf

[6] Weeks, a.g.e., s. 246.

[7] Lazzarato, a.g.e., s. 133.

[8] Lazzarato, a.g.e., s. 133.

[9] Guy Standing (2014). Prekarya: Yeni Tehlikeli Sınıf (çev. Ergin Bulut). İstanbul: İletişim Yayınları.

[10] Standing, a.g.e., s. 29.

[11] Standing, a.g.e., s. 34.

[12] Sennett, a.g.e., s. 145

[13] Lazzarato, a.g.e., s. 142.

[14] Weeks, a.g.e., s. 246.