İran’da Devrim Sonrası Sınıf ve Siyaset: Kısa Bir Giriş
Egemen 1979 İran Devrimi anlatısı yeni bir siyasi aktöre önemli bir rol verdi: Ezilmiş kitleler. Son yirmi yılda İran’da bu kitlelerin yerine eşit derecede cazip ve belirsiz bir başka öncü güç konuldu: Orta sınıf. Her ne kadar bu kategorilerin hiçbiri İran toplumu gerçeğini yansıtmasa da her iki fikir siyasi düzeni yeniden şekillendirecek bir araç olarak kullanıldı.

Mesela, İslâm Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında, Sağlık Bakanlığı’nda çalışan düşük rütbeli din adamları, teknisyenler ve hemşireler, temizlik görevlileri, bahçıvanlar ve mutfak çalışanları ile birleşerek maaşlarının ve imtiyazlarının yüksek maaşlı bürokrat ve doktorlarla aynı seviyeye getirilmesini talep ettiler.[1] Yüksek sesle ifade edilen devrimci taahhütler kırsal kalkınma kurumu İnşaat Cihad Örgütü ya da yedek milis gücü olan Devrim Muhafızları gibi toplumu kaynaştıran yeni yapıların kapsayıcı olmalarına yönelik talepleri artırdı. Koalisyonun içinde var olan ancak bir zamanlar Şah’a karşı birleşen gergin taraflar bu toplumsal hareketlilik artışını kendi aralarındaki kanlı çatışmalarda kullanılacak bir cephaneye dönüştürdüler. Hem devlet hem de toplum, giyilen kıyafetler ve kullanılan dilde alenen görülecek şekilde yeniden şekillendirildi. Takım elbiseler bolllaştı, kravatlar atıldı ve çadorlar tektipleşti. Vatandaşlara yönelik eşitlikçi “hemşireler ve biraderler” hitabı, eski entelijansiyanın uzun yıllar boyunca kullandığı Farsça saygı ifadelerinin yerini aldı. Halk tabakasının haklı niyazı ulusal politikanın zorunluluğu haline geldi.

İran-Irak savaşı (1980-1988) ve ardından yaşanan iktisadi kalkınma ertesinde toplumsal statü ölçekleri değişmeye başladı. Uzmanlık iddialarının mevcut devrimci coşku beyanlarıyla rekabete giriştiği, gözle görünen bir değişiklik meydana geldi. 1992’de Devrim Muhafızları komutanı Mohsen Rezai, Soğuk Savaş sonrası bir dünyada İslâm Cumhuriyeti’nin zor koşullarda kazanılan bağımsızlığını korumanın teknik uzmanlık, iktisadi verimlilik ve bir girişimcilik kültürü geliştirmek gerektirdiğini öne sürdüğü bir dizi gazete yazısı kaleme aldı.[2] Rezai’nin üslubu, 1990’larda yaşanan, teknokrat uzmanlığı ve onun toplumsal taşıyıcısı olduğu var sayılan orta sınıfların ihtiyatlı kutsanışına doğru daha genel bir değişime işaret ediyordu.

Devrimin ilk yıllarında olduğu gibi, bu hava değişikliği de sadece tepeden inme toplum mühendisliği şemaları ya da devletin ihtiyaçlarıyla anlaşılamaz. Bu aynı zamanda elitlerin toplumdaki gelişmelere verdiği bir yanıttı. Her ne kadar devrim ertesinde benimsenen sağlık hizmetleri ve eğitimi kırsal bölgelere yaymak gibi devlet politikaları ve devrime sadık kadrolara yükselme imkânı veren yeni kanallarla ilişkili olsa da yaşanan toplumsal dönüşümler çoğu siyasetçinin fark ettiğinin oldukça ötesindeydi. 2010’da Kaşan şehrinde genç bir arkadaşımın köyüne davetliydim ve anneannesi bizi yeni inşa edilmiş iki katlı evinde ağırlamıştı. Evin arka bahçesinde çocuklarını yetiştirdiği çöküntü kiremit ev duruyordu. Arkadaşımın anneannesine üç oğlunun ne iş yaptığını sordum. Belediyede işçi olarak mı çalışıyorlardı ve evi kredi alarak mı yapmışlardı. “Yok canım,” diye cevap verdi, “ikisi mühendis, biri doktor, bu evi bana hediye olarak yaptılar.” Devrim ertesinde birçok ülkede olduğu gibi İran’da da geniş bir eğitimli orta sınıf ortaya çıkmıştı.

Her yerde olduğu gibi İran’da da tek bir orta sınıf fikri, gerçeği olduğundan daha tutarlı gösteriyor. İktisatçılar daha fakir ülkelerde orta sınıfların büyüklüğünün ölçülmesi bir yana nasıl kavramsallaştırılacağı konusunda uzlaşamıyorlar. Bazı akademisyenlere göre mutlak yoksulluk sınırı iki doların üzerinde geliri olan herkes orta sınıf sayılmalı. Bu ölçüte göre İslâm Cumhuriyeti nüfusunun yüzde 95’ten fazlası orta sınıfa dahil. Tanımda kullanılan eşiği yükseltmek, basit bir aritmetiğin de göstereceği gibi, orta sınıfın daha küçülmesine neden olacaktır. Şayet zengin ülkelere ait bir mal ve hizmet tüketim sepeti kullanılacak olursa, İran’a benzer ülkelerde orta sınıfın boyutuna ilişkin tahminler neredeyse tek rakamlara düşüyor, özellikle de bu ülkelerdeki çok zengin kesimler dışarıda bırakıldığında.[3]

Tüketimi üniter bir orta sınıfın kanıtı olarak kutsamak –tıpkı ülkeye gelen gazetecilerin şık Tahran kaldırımlarına bakakaldıkları gibi– başka bir nedenle yanıltıcıdır. Birçok ülkede, daha yoksul kişiler toplumsal statü açısından kendilerinden yukarıda olanların gösterişçi tüketim alışkanlıklarını taklit ederler. 2013 yazında kuzey Tahran’da başkanlık seçimleri için oy kullanırken, sırada bekleyen birçok kişi, kendi yaş grupları içinde, birbirine benzer şekillerde giyinmişti. Ancak oylar kullanıldıktan sonra yaptığım ankete göre orada bulunanların sadece yarısı orta sınıfın tercihi olduğu var sayılan Hasan Ruhani’yi desteklemişti. Siyaseti sadece tüketimden yola çıkarak okumak mümkün değil. Aslında, kişilerin imkânlarının çok ötesinde tüketmesinin önemli bir nedeni orta sınıf gibi davranmayı benimsemeleridir.

Bu karışıklık göz önüne alındığında, eğitim ve meslek statüsü, tercih edilen bir orta sınıf kriteridir. 2011 İran nüfus sayımı, nüfusun tam yüzde on sekizden fazlasının, teoloji eğitimi de dahil, yükseköğretim diplomasına sahip olduğunu gösteriyor. Bu sayımdan beş sene sonra, bu rakam muhtemelen yüzde 4-6 daha yüksek çıkacaktır. Kullanılan sınıflandırmalara bağlı olarak işgücünün üst düzey yöneticiler ve idarecilerden, düşük ücretli öğretmenler ve büro çalışanlarına uzanan yüzde 15 ile 30 arasında değişen bir kısmı orta sınıfa ait olduğu var sayılan pozisyonlarda istihdam ediliyor.[4]

Bununla birlikte, bu eğitim ve meslek statülerine dayanarak ortak bir siyaset çıkarımında bulunmak da kaygan bir yöntem. Son on yılda, basında sıkça yer aldığı gibi, İran’ın genişleyen üniversite mezunları havuzu, düşük vasıflı iş arayanlara göre daha yüksek ortalama işsizlik oranlarıyla karşı karşıya kaldı. Bu durum için genellikle petrolün hakim olduğu bir ekonomideki iyi çalışmayan iş piyasaları suçlanıyor. Ancak, çok az kişi kaynak yönünden fakir Türkiye, Malezya, Mısır ve orta gelirli birçok ülkedeki çarpıcı benzerlikteki eğilimlerin farkında.[5] İranlı sosyologların da dile getirdiği gibi meslekî sınıflandırma yapıldığında bile orta kesimdeki heterojenlik istikrarlı siyasi davranış tahmini yapılmasını imkânsız kılıyor.[6] Başka bir deyişle, tek başına orta sınıf tüketim, vasıf ve istihdamının yaygınlaşması reformcu siyasi başarı için hiçbir güvence sağlamıyor. Orta sınıflar, kaçınılmaz demokratikleşme öncüsü olmaktan ziyade duruma göre değişkenlik gösterirler: Hindistan’da çoğunlukla Modi destekçisi, Mısır’da Mübarek karşıtı ama Sisi destekçisi ve Tayland’da rakip Sarı Gömlekliler ve Kırmızı Gömlekliler arasında bölünmüş durumdalar.

Son yirmi yıldır İran’da tüm siyasi kanatlardan filozoflar, siyasetçiler, aktivistler, din adamları, gazeteciler ve sosyal bilimciler siyaset sayesinde neyin makbul veya mümkün olduğu ile ilgili iddialarını desteklemek için tutarlı bir orta sınıf arzuladılar. Bazıları bunu, bu fikri, orta sınıfı herkese açık evrensel bir kategori gibi öne sürerek yaptı. Bazıları ise çelişki yüklü Batı ülkeleriyle dinî ya da ulusal bir tezat oluşturmak suretiyle sınıfsal bölünmelerin varlığını toptan reddetti. Ülke içindeki bölünmeler tespit edildiğinde, muhalif kanat güçlü orta kesimde değil azınlıkta yer alıyordu. İran siyasetinde geçer akçe olan milliyetçi ideoloji düzeyindeyse siyasi rakipler giderek daha fazla kitleleri değil orta kesimi temsil ettiklerini iddia ettiler.[7]

Kısacası, İran orta sınıfı keşfedilmedi; bir araya getirildi. Örneğin, bir gazinin, bir kadın mühendislik öğrencisinin ya da kendini İranlı Arap olarak tanımlayan birinin belli adayları ya da siyasi partileri desteklemesi, protesto ya da boykot etmesi kaçınılmaz değildi. Yeni oluşan ancak sonsuz farklılıklar gösteren orta sınıf gruplarını ortak eylem dalgalarına iten şey, mevcut iktisadi ve siyasi bölünmelerden ziyade siyasi hareketlilik tepkileri ve karşı tepkileriydi. Bu çağrılar, tıpkı 1997’de Muhammed Hatami, 2005’te Mahmud Ahmedinejad ve 2013’te Hasan Ruhani’nin seçilmesi gibi mevcut orta sınıftan daha geniş koalisyonlar kurulduğunda başarılı oldular. Seçkin kurumlar, siyasi parti benzeri kuruluşlar, sivil dernekler ve halk hareketleri aracılığıyla sağlanan siyasi hareketlilik toplumsal gerçeği sadece yansıtmadı, aynı zamanda da şekillendirdi.[8]

İran’daki orta sınıfın hem doğal bir şekilde oluşmayıp hem de süreklilik göstermemesinin iki sonucu var. Birincisi, eğer başka bir savaş ya da iktisadi çöküş yaşanmazsa, orta sınıf söylemine nüfuz eden arzulanan evrensellik giderek İran kamusal alanının ortak referans noktası haline gelecek. Siyasi elitler bunu göz ardı etmeyi ya da bununla mücadele etmeyi tercih edebilir, ama böyle yaparak kendilerini tehlikeye atmış olacaklar. Aslında bu, vatandaşlık ve iktisada ilişkin taleplerin, siyasi kimliklerin ve toplumsal kırılmaların sıklıkla yeniden şekillenmesi ya da şiddetlenmesi anlamına gelecek. Gerek liberal reform gerekse muhafazakâr tasarruflar olsun, yeni gündemlerin öne sürülmesi için görünürdeki orta sınıfların çok ötesine uzanan geniş toplumsal koalisyonların harekete geçirilmesi gerekecek.

İkincisi, bu eğilimde ısrarcı olmak orta sınıf siyasetinin doğasında var olan dışlayıcılıktır. Orta sınıf hassasiyeti göstermek İran siyasetinde görünürlük, günlük hayatta sesini duyurma imkânı ve uluslararası medyada empati sağlıyor. Sermaye, emek ve mal akışlarının İslâm Cumhuriyeti’ne nüfuzu arttıkça, herkesin bu iddiaları dile getirme kapasitesi aynı olmayacak. Bir yandan İran’da siyaset vaadine gerekli desteği verirken, bir yandan da bu siyaset tarafından görünmez kılınma tehlikesi taşıyan grupları dikkate almamız gerek.

* Bu yazının orijinali Middle East Research'ün (MER) 277. sayısında yayımlanmıştır.

(Çeviren: Zeynep Ekmekçi) 

[1] Amir Mehryar, ““Shi’ite Teachings, Pragmatism and Fertility Change in Iran”, Islam, the State and Population içinde, yay. haz. Gavin Jones and Mehtab Karim, Londra: Hurst, 2015.

[2] Ettelaat, 6-9 Ağustos 1992.

[3] Bkz. Arjun Jayadev, Rahul Lahoti ve Sanjay Reddy, “The Middle Muddle: Conceptualizing and Measuring the Global Middle Class”, yayımlanmamış makale, 18 Ekim 2015.

[4] İran Sosyoloji Derneği’nin üyelerinin yaptığı sunumlara bakınız: “Social Strata in Iran and Methods of Their Assessment”, http://isa.org.ir/session-report/6773, 23 Haziran 2014.

[5] Dünya Bankası Kalkınma Göstergeleri’ndeki üniversite mezunu işsizliğiyle ile ilgili karşılaştırmalı verilere bakınız.

[6] İran Sosyoloji Derneği’nin düzenlediği yuvarlak masa toplantısındaki Hamid-Reza Jalaeipour ve Mohammad Hussein Bahrani arasındaki tartışmaya bakınız. http://www.isa.org.ir/session-report/6423, “The Situation of the Middle Class in Iranian Society”, 24 Şubat 2014.

[7] Bunun en son örneği için “modern sağ”dan çıkan yeni iş dünyası seçkinleri söylemine bakınız, Mehrnameh 41 (Nisan-Mayıs 2015). Fatemeh Sadeghi’ye bu bölümdeki katkısı için teşekkürler.

[8] Bkz. Building Blocs: How Parties Organize Society, yay. haz., Cedric de Manali Desai Leon ve Cihan Tuğal, Stanford, CA: Stanford University Press, 2015.

[9] Goran Therborn, “Class in the Twenty-First Century”, New Left Review 78, 2012.