Herkes İçin Bienal, Hiç Kimse İçin Bienal

15. İstanbul Bienali, Kahireli sanatçı Heba Y. Amin’in “Kuşlar Uçarken” videosu ile 6 Eylül’de Diyarbakır Loading’de açılış yaptı. Açılışın İstanbul’da değil de Diyarbakır’da yapılmış olması her ne kadar sevindirici ve “iyi bir komşuluk” örneği olsa da, sanat ve kentler arsındaki anti-demokratik tutumların boyutunu da göstermektedir.

Diyarbakır’da Loading ve İstanbul’da Galata Özel Rum İlköğretim Okulu’nda sergilenen Heba Y. Amin’in “Kuşlar Uçarken” videosu, kısaca casusluk ile suçlanan bir leyleğin hikâyesinden yola çıkılarak bir sistem eleştirisine varıyor. Video, leylek görselleri üzerinden demokrasinin unsurları olarak “gösterilen” hükümet, halk ve ordu mensuplarının diyalog farklılıklarına değiniyor. Videoda kullanılan diyaloglar Mısırlı yönetmen Adel lmam’ın 1995 yapımı Birds of Darkness filminden alınıp yeniden düzenlenmiş.

Demokrasi, insanların yaşayabileceği en iyi yaşam modeli olarak sunuldu ve halen de sunulmaya devam ediliyor. Heba Y. Amin’in “Kuşlar Uçarken” videosunda geçen diyaloglar, demokrasiyi bir yönetim biçimi olarak değil, daha ziyade insanların birbirine karşı olan tutumları kapsamında ele alınıyor. Demokrasinin bir yönetim biçimi olarak görülmeyişinin diyaloglardaki karşılığı şöyle: 

“Ülkeyi yukarıdan görmek, onu aşağıdan görmeye benzemez.

Hangisi daha iyi? Yukarıdan mı aşağıdan mı?

Güzelliğin tadını çıkarmak için en tepeden görünmesi gerekir.

Yukarıda ilk seferin mi?

Evet, ilk seferim. Ama son olmayacak. Aşağısı boğucu, aşırı nüfus, yoksulluk ve hava kirliliği. Sokaklarda birbirine çarparak yürüyen insanlar. Yeter, bir daha asla aşağıda yaşamayacağız. Artık hep yukarıda yaşayacağız.

Çok çalışıyoruz, bitkin düştük. Tüm zamanımızı sorunlar ve sorumluklara harcıyoruz. Günde on sekiz saat mesaiye sıkışıp kaldık. Sadece çalan telefonları duyuyoruz ve emirleri. Ya emir alanlardanız ya da verenlerden. Bizim gibi insanlar biraz soluklanmayı hak ediyor. Bir anlık keyif, bir anlık rahatlama, ki devam edebilelim. Ancak şartlar uygun olmalı.

Askerler çadırlarda toplanın! Güzel. Hizaya geçin. Tencere yuvarlanır kapağını bulur derler. Siz ve benim aramda ne fark var bunu açık açık konuşalım. Siz partisi olmayan bir halksınız, biz halkı olmayan bir parti. İki taraf da birbirine karşı. Bu arada hükümet işini biliyor. Görüşlerinizi yurtiçi ve yurtdışında açıkça ifade etmenize, fikirlerinizi paylaşmanıza müsaade ediyor. İbadet mekânlarınıza artık karışmıyorlar. Bütün bunlar rejimin demokratik olduğunu kanıtlamak için. Hükmedenler güvenoyu peşinde, ancak onlara güvenen yok.

Siz ise her geçen gün yerinizi biraz daha sağlamlaştırıyorsunuz. Atılan her adımı gözetleyenler var bir de, her ânı, bir kusur bulmaya çalışarak. Yasa gerçeklik ekiyor, sahtekârlık biçiyor. Bizim ise hatalarımız bile yasal olmak zorunda. Herkes bir takıma üye, takım onunla birlikte değil, onun etrafında kuruluyor. Her konseyin hiçbir şeyden anlamayan ya da kimseyi tanımayan bir üyesi mutlaka var. Ya uyukluyor ya da rüyalara dalıyorlar. Hepsi bir şeyler öğrenebilecekleri birinin peşinde.

Demokrasi! Partinin seçtiği demokrasiden asla vazgeçme! Ben de tıpkı senin gibiyim. Bir fırsat için bekliyorum ama bana uygun bir fırsat olmalı. Bir gün gelecek. Bu viski pahalı, resmen soygun. Bu ucuz, ama sahte olduğunu gizleme ihtiyacı duymadığı için sizi aldatmaz. Bu fırsat bana uygun değil. Bir fırsatın büyüklüğü ayakkabı numarası gibidir. Küçük gelirse topallatır, büyük gelirse sektirir. Benim gözüm her zaman yükseklerde. Önümde yeni bir dünya var. Anlaşma göz önünde yapılmalı.”

***

Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabına “Herkes ve Hiç Kimse İçin Bir Kitap” alt başlığını koyar. Nietzsche, bu tutumu ile belki de ilk defa sanat tarihinde bir kitabı okuyacak olanlar için demokratik bir seçim imkânı sunar. Bu seçimi sunarken yine demokrasinin bir getirisi olan, insanları “herkes” ve “hiç kimse” olarak iki farklı kategoriye ayırır. Her ne kadar “herkes” ve “hiç kimse” olma seçimi insanların elindeymiş gibi görünse de yapacakları seçim, onların belirlemediği bir niteliğe bağlanmıştır.

Her tür anlatım aracı kendini “özne” kılmaya çalışır ve aynı zamanda her özne de bir anlatıma sahip olduğu inancına sahiptir. Ortay çıkan bu paradoks, toplumda “herkes” olarak nitelenen ve “üst bir akla” sahip olan insanların “hiç kimse” olan ve bir “niteliğe” sahip olmadığı öne sürülen insanlar için bir yaşam tarzı oluşturma çabasına “demokrasi” denilir.

Nietzsche’nin “eşitler için eşitlik ve eşit olamayanlar için eşitsizlik” sözü demokrasinin işleyişinin temel unsuru olmuştur. Demokrasi, doğası gereği iki farklı sınıf üzerinden şekillenmiş ve bazı çelişkileri de beraberinde getirmiştir. Bir taraf yasa koyucudur, diğer tarafınsa yukarıdaki diyalogda geçtiği üzere “hataları bile yasal olmak zorunda” bırakılmıştır.

İlerici olarak nitelenen tüm iktidarlar, tutucu olmaktan kendilerini alıkoyamamıştır. Bu süreç iktidardan düşecek olana, hayatı zindana çevirme hakkı vermektedir. Faşizm, doğası gereği kişiseldir ve bu yüzden iktidara yönelik tüm eleştiriler kişisel olarak algılanır...